Hizbullah

TUİÇ Sözlük sitesinden
Cicekoguzhan (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 15.48, 13 Şubat 2018 tarihli sürüm (Sayfa gerekli yere taşındı.)
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Hizbullah

Lübnan’da 1980 başlarında, İran’dan aldığı finansal destek ile kurulan politik ve askeri organizasyondur. Hizb parti, grup anlamını taşımakta ve bu nedenle de “Hizb” “Allah” kelimelerinin birleşimi “Allah’ın Partisi” anlamına gelmektedir. Lübnan’daki İsrail askerlerini uzaklaştırma çabasına girmiştir. 2000’e kadar İsrail’e karşıtlığı ana duruşu olmuştur ve İsrail askerlerini ülkeden çıkartmıştır. 1990’ların başında ise Türkiye’de çıkan Hizbullah Hüseyin Velioğlu tarafından kuruldu. Bu örgütün amacı silahlı mücadele yoluyla cihad yapmaktı. Belli bir güce ulaşıldıktan sonra otoriteye karşı çıkmayı hedefliyordu. Asıl hedeflerinden birisi ise Türkiye’de şeriata dayalı bir İslam Devleti kurmaktı. Uyguladığı insanlık dışı yöntemler, silahlanması, kendi yöntemini benimsemeyen herkesi düşman edinmesi sebebiyle çokça tepki aldı. Uzun yıllar 165 kişinin öldürülmesi sebebiyle yargılanan örgüt üyeleri; kanun değişimi ile salıverildi ve bir daha bulunamadılar. Kamuoyunda çok büyük tepki gördü. [1] [2]


Albay Hüsnü Zaim

1949 yılında Suriye’de devlet başkanı olarak görev yapmıştır.Hüsnü Zaim, Kürt kökenlidir. Osmanlı ve fransız ordusunda görev yapmıştır. 1946 yılında Suriye bağımsızlığını kazanınca Genelkurmay Başkanı oldu. 1948 Arap – İsrail Savaşında Suriye Ordusunu yönetti. Bu savaşı kaybetti. 29 Mart 1949 tarihinde kansız bir darbe ile iktidara geçti. Suriye’nin ilk Cumhurbaşkanı Şükrü el Kuvvetli’yi devirerek yerine kendisini Cumhurbaşkanı ilan etti. Ancak iktidarda dört ay kalabildi. 14 Ağustos 1949’da Sami el Hinnavi önderliğinde başka bir darbe ile devrildi. Hüsnü Zaim’in yaptığı darbe Arap dünyasında yıllarca pek çok darbeye öncü olacak.

http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/721567-suriye-isi-eskiden-daha-buyuk-dertti-1957de-neredeyse-savas-acacaktik http://www.gundemturkiye.com/tarih/dunya-tarihi/suriye-tarihi-3.html

Cemal Abdul Nasır

15 Ocak 1918 de babasının postane görevlisi olduğu Mısır’ın İskenderiye şehrinin fakir bir mahallesinde doğdu. İsmi Cemal Paşa’ya atfen verilmiştir. Asıl adı Cemal Abdülnasır’dır. Ortaöğrenimini Kahire‘deki amcasının yanında tamamladı. Kısa bir süre hukuk okuduktan sonra 1937’de Kahire’deki Kraliyet Askeri Akademisi’ne girerek 1939’da mezun oldu. Sudan’daki Mısır ordusunda görev yaparken arkadaşlık kurduğu üç subayla (Zekeriya Mohyeddin, Abdülhakim Amir ve Enver Sedat) birlikte İngiliz egemenliğine ve krallık yönetimine son vermeyi amaçlayan gizli Hür Subaylar örgütünü kurdular. I. Arap-İsrail Savaşı’nda (1948-1949) Filistin‘de savaştı. 23 Haziran 1956’dan 28 Eylül 1970’e kadar Mısır cumhurbaşkanı olan Nasır ülkesinde krallığa son veren hareketin önderliğini yapmıştır. NATO ve Varşova Paktı‘na girmeyen Nasır ılımlı bir dış siyaset izlemeye özen göstererek “bağlantısızlar” hareketi içinde yer aldı. Bağlantısız ülkelerin ilkeleri, barış içinde bir arada yaşamayı temel alan bağımsızlık, askeri ittifaklara girmeme, yabancı güçlere kendi topraklarında üs vermeme ve ulusal kurtuluş savaşlarını desteklemektir. Nasır, cumhurbaşkanlığı sırasında Assuan’da kurulacak olan baraj için ABD ve İngiltere daha önce söz vermiş oldukları krediyi vermeyeceklerini açıklayınca 1956’da, o zamana kadar İngiliz denetiminde olan Süveyş Kanalı‘nı kamulaştırdı. Süveyş’in kamulaştırılmasını öbür İngiliz ve Fransız şirketlerinin kamulaştırılması izledi. Nâsır’ın en önemli dış sorunu İsrail’di. Mısır ve Suriye, 1967’de Altı Gün Savaşı olarak da bilinen Üçüncü Arap-İsrail Savaşı’nda yenilgiye uğradı. İsrail, Mısır hava kuvvetlerini, havalanmaya bile fırsat vermeden yok etti. Bu yenilgiden sonra Nasır istifa etmek istediyse de, halk buna razı olmadı. Nasır ölünceye kadar Mısır cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. Yaptıklarıyla Araplar arasında lider konuma gelerek Arap Milliyetçiliğini ön plana çıkarmıştır.


https://www.biyografi.net.tr/cemal-abdulnasir-kimdir/ erişim:18 Ocak .2018; http://www.nkfu.com/cemal-abdul-nasir-kimdir/ erişim:18 Ocak .2018; http://www.ilimvemedeniyet.com/cemal-abdul-nasir-iktidari-ve-panarabizm-politikasi.html erişim:18 Ocak .2018.

AL JAZEERAA

2000’li yılların başından itibaren özellikle İkiz Kuleler saldırısı, El Kaide ve birçok İslami terör örgütlerine dair yaptığı haberler ile adını dünya çapında duyurmayı başaran ve hızlı bir çıkış yakalayan El Cezire; Katar merkezli bir haber kanalıdır. Tüm dünyada televizyonculuk ve habercilik mesleğinin de özel sektöre adapte olmasına paralel olarak Arap Yarımadası’nda da buna ayak uyduracak bir yenilik düşünülmüş ve bu düşüncenin ilk uygulaması da Katar’da yapılmıştır. O dönemin Katar emiri olan Hamid bin Halife es-Sani; tüm Arap dünyasının sesi olacak bir TV kanalının kurulması için tam 137 milyon dolarlık finansman sağlamış; böylece El-Cezire’nin kuruluşuna öncülük eden sermayedarlık görevini üstlenmiştir. Genel yayın yönetmenliğine ise Hamid Tamer El-Sani getirilmiştir.

El-Cezire öncesinde Arap Yarımadası’nda gerçek anlamda yayıncılık ve habercilik yapmaya çalışan bir kanal yoktur. Bazı yabancı kanalların çeşitli Arap ülkelerinde temsilcilikleri bulunsa da bunlar; reyting potansiyeli taşımaması, hükümetlerin anlamsız sansürleri gibi konulardan dolayı yeterince aktif olamamıştır. Zaten Arap Yarımadası’nda var olan son Avrupalı haber ajansı olan BBC’de; Suudi Arabistan’da Arapça yayın yapan şubesini kapatmış, o bölgeden çekilmiştir. Bu durum El-Cezire için ayrıca bir fırsat olmuştur. Çünkü BBC’de görev yapan birçok tecrübeli çalışan, mesleklerini devam ettirebilmek için El-Cezire’de çalışmaya başlamışlardır. Komşuları iç ve dış sorunları hakkında doğru düzgün haber dinlemeye alışık olmayan halkın; komşu ülkelerle ilişkileri haberlerden takip etmek, açık oturumlarda ülke sorunları üzerine yapılan tartışmaları izlemek gibi imkânlarla tanışması sebebiyle El-Cezire; bazı Arap devlet adamları, şeyhleri ve para babaları tarafından hoşnutsuzlukla karşılanmıştır. Hatta bu muhalif kesim; El-Cezire’ye açık açık sansür uygulamaktan bile çekinmemişlerdir. Bunun en güzel ve çaresizce yapılmış bir örneği; The Opposite Direction (Aksi İstikamet) adlı tartışma programının 1999’da Cezayir’i ele alan bir yayını sırasında Cezayir hükümeti tarafından ülkede elektriklerin kesilmesidir.

http://kimkurdu.com/el-cezirenin-kurucusu-kimdir-arap-dunyasinin-haber-kanali/ erişim:18 Ocak 2018 https://tr.sputniknews.com/analiz/201706081028812632-al-jazeera-kanali-arap-dunyasinda-neden-sevilmiyor/ erişim:18 Ocak 2018

Sykes-Picot Anlaşması

Osmanlı Devleti'nin parçalanması sürecinde Birleşik Krallık, Fransa ve Rusya arasında imzalanan bu anlaşma Küçük Asya Antlaşması olarak da bilinir. Anlaşmayı yazanlar Mark Sykes ve François Georges-Picot'tur, imzalayanlar ise Edward Grey ve Paul Cambon'dur.

I. Dünya Savaşı sırasında, 29 Nisan 1916'da Kut'ül Ammare Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı 6. Ordusu karşısında bozguna uğramasından 17 gün sonra 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Türkiye'nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmadır.

1915'te Arabistan Yarımadası'nı ele geçiren İngiltere, Türkiye’ye karşı ayaklanan Mekkeli Şerif Hüseyin'i destekleyerek Irak ve Filistin toprakları üzerinde kendisine bağımlı bir Arap devleti kuracaktı. Mekke Şerifi Hüseyin ile Mısır'daki İngiliz Yüksek Komutanı McMahon arasında böyle bir antlaşma gizli olarak imzalanmıştır. Fransa böyle bir plana karşı çıkıp İngiltere'ye baskı yaparak yeni bir antlaşma yapılmasını istedi.

1917 devriminden sonra Rusya Sykes-Picot anlaşmasından vazgeçmiş, Lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır. Bu bilgiler ortaya çıktıktan sonra Osmanlı Devleti, olası bir bölünmenin sonucunda asıl hedefin Büyük Arap Devleti'ni kurmak olmadığını, İngiliz ve Fransızların yönetimine egemen olacağı çok sayıda ufak ülkeler kurulacağını anlatmaya çalıştıysa da, ne yazık ki Arapları ikna edememiştir. Parçalanan bölge günümüze kadar sürekli olarak çatışma altında kalmıştır. Halk sürekli olarak zulüm görmüş, diktatörlerin altında ezilmiştir. Amaç hiçbir zaman halkın bağımsızlığı ya da devletlerin güçlenmesi olmamış; büyük devletlerin kontrolündeki ülkelerde kaynaklarının rahat rahat paylaşımı olmuştur.

http://www.beycan.net/1059/1916-sykes-picot-antlasmasi.html erişim: 15 Ocak 2018

CENTO

Irak'ta 1958'de gerçekleştirilen darbenin sonucunda Bağdat paktına nihai darbe indirilmiştir. Irak darbesinden sonra Bağdat paktının durumunu görüşmek üzere aynı yıl taktın Irak dışındaki üyeleri Londra'da toplanmışlardır. Toplantı sonucunda Paktı Irak dışındaki üyeleri bu devlet olmaksızın da Bağdat paktına devam ettirmeye kararlaştırılmışlardır. Pakt üyeleri bundan sonra yalnızca doğrudan saldırılara karşı değil ülke içinden gelebilecek dolaylı saldırılar karşısında da birlikte hareket edeceklerini ve ortak güvenlik için Özgür dünyanın diğer Üyeleriyle işbirliği yapacaklarını vurgulamışlardır. Irak’ın paktan çekilmesinden sonra 1959'da yapılan bir açıklama ile Bağdat paktının isminin Merkezi antlaşma örgütü ( Central Treaty Organisation- CENTO) olarak değiştirildiği Ve örgütün merkezinin Ankara olduğu bildirildi. CENTO İngiltere, Türkiye, İran ile Pakistan'ın üye oldukları ve ABD'nin gözlendiği statüsünü sürdürdüğü bir Kuzey kuşağı ittifakı niteliğindeydi. Bağdat Paktı gibi CENTO’nun da, NATO benzeri merkezi askeri komuta yapılandırması yoktu ve üyelerden birine karşı saldırı durumunda karşılıklı yardım sözü üzerine kurulu bir örgüt olmanın Ötesine geçememiştir. Üye devletlerin Coğrafi olarak birbirlerinden uzak yerlerde bulunmaları ve bunların Aralarındaki farklılıklar, CENTO’nun savunma örgütü olarak etkin bir güç olmasını engellemekteydi. CENTO’nun değeri üye Devletleri ABD de silah ile mali yardım almadan yapısal mekanizmalar sağlanmasından ileri geliyordu. Üye devletlerin arasında hiçbir ciddi uyuşmazlığın olmaması nedeniyle, CENTO, 979'da gerçekleşen İran devrimi ne deyin varlığını resmen sürdürecektir.

Hüner TUNCER, Menderes'in dış politikası, Kaynak Yayınları,  İstanbul, s.143-144.

Şii Hilali

Şii Hilali kavramı ilk olarak Ürdün Kralı Abdullah tarafından dile getirilmiştir. Kral Abdullah 2004’ün Aralık ayında verdiği bir demeçte Sünni Arap ülkelerinin Şii Hilali tarafından kuşatıldığını belirtmiştir. Krala göre hilal İran’dan başlayarak Irak’ı da kapsayarak Suriye’den Lübnan’a kadar devam etmektedir.(1) ABD müdahalesi sonrası Irak’ta Şii’lerin en güçlü siyasi oluşum olarak ortaya çıkmaları, Lübnan’da ise 2006 yılında Hizbullah-İsrail çatışmasından Şii Hizbullah’ın saygınlık kazanması ve ülkede önemli bir grup haline gelmesiyle birlikte Şii-Sünni ayrımına dayanan ve bu durumun tehlikesi artmıştır.(2) Kral Abdullah’tan sonra Mısır Cumhurbaşkanı da aynı yönde bir açıklamada bulunmuştur. (3) Ayrıca Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Saud al-Faisal da aynı doğrultuda ifadelerde bulunmuştur. İran’lı yetkililer ise İran merkezli Şii Hilali söylemine ‘’batı kaynaklı olduğu, Şii- Sünni ayrımının doğru olmadığı ve İslam ümmetini bölücü amaçlar güttüğü’’ sebepleriyle karşı çıkmaktadır.(4) Diğer bir ifade ile İran, kendisine faydası olması için Şii faktörünü dış politikasında bir araç olarak kullanırken, Ortadoğu’nun diğer ülkelerindeki Şii gruplar da kendilerine olan fayda doğrultusunda Şii kimliklerini ön plana çıkarır ve İran ile ilişkilerini geliştirmek için kullanırlar.(5) Bu çalışmanın ana sorusu da bölgedeki çatışma ve kutuplaşma olasılığını göz önünde bulundurarak İran’ın nükleer bir silaha sahip olması durumunda bu ilişki düzeyinin nasıl etkileneceği yönünde olacaktır.(6)

1.Robin Wright and Peter Baker, “Iraq, Jordan See Threat from Iran”, Washington Post, 8.12.2004.


2.Jamai Haquani tarafından yazılan “Shia Crescent: Emergence of World War 3”


3.Dore Gold, Iran, Hizbullah, Hamas and the Global Jihad, Jerusalem Center for Public Affairs, 2007, s. 8.


4.Amir M. Haji-Yousefi, “Whose Agenda Is Served by the Idea of a Shia Crescent?”, Alternatives: Turkish Journal of International Relations, Vol. 8, No. 1, Sonbahar 2009, s. 122.


5.Helle Malmvig, The US and the Middle East from the War in Iraq to the War in Gaza, Royal Danish Defence College, Mart 2009, s. 20.


6.Bilge Strateji, Cilt 2, Sayı 4, Bahar 2011

Bağdat Paktı

Türkiye’nin öncülüğünde kurulan, Orta Doğu bölgesindeki devletleri tek bir çatı altında toplamayı hedefleyen bir pakttır. Kuruluş amacı; Orta Doğu’da güvenliğin sağlanmasının yanı sıra bölgede Komünizmin gelişmesini engellemek ve yaygınlığını azaltmak yönündedir. Buna ek olarak bölge petrolünün güvenli ve düzenli olarak batılı devletlere akışını sağlamayı amaçlar. Sovyetlerin Akdeniz hakimiyetini önlemek ve ABD ile çatışma olasılığını sıfırlamak, bununla birlikte İsrail’in varlığı ve gelişmesi hedeflenmiştir.(1) Amaç tüm Orta Doğu devletlerini tek bir çatı altında toplamak olsa da Mısır ve Suriye Pakta girmeyi reddetmiştir. Özelikle Mısır İngiltere ve Fransa’nın topraalrında çıkarılması döneminde SSCB’ye yakınlaşmış ve büyük destek görmüştür.(2) Antlaşmaya göre; üyeler birbirlerin in içişlerine karışmayacak, aralarında gerçekleşecek herhangi bir anlaşmazlığı barışçıl olarak çözecek ve üye devletler Dışişleri Bakanlıklarının katılımlarıyla ortak bir komisyon oluşturacaktır(3) Arap kamuoyunun Pakta sıcak bakmamasının büyük nedeni Paktın İsrail varlığını desteklemesiydi. Bu yüzden Arap kamuoyunda Türkiye’ye karşı bir güvensizlik oluştu. Hatta dönemin Türkiye Başbakanı Adnan Menderes’in Kahire’yi ziyaret etme talebi bu sebeplerle geri çevrilmiştir. (4) 30 Ocak 1955’te Kahire Konferansı’nda Mısır, Suudi Arabistan ve Suriye Pakta katılmayı kesin oalrak reddetmişlerdir. (5) Sonuç olarak Orta Doğu devletlerini aynı çatı altına toplamak bir yana, üç parçaya ayrılmasına neden olmuştur. Pakta üye devletler; karşıt olan Mısır, Suriye ve Suudi Arabistan; ve tarafsız olan Lübnan ve Ürdün. Nihayetinde Pakta Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere üye olmuştur. Büyük güçlerin çıkar çatışmaları ve bölgedeki kutuplaşma uzlaşmazlıkların artmasına ve keskinleşmesine zemin hazırlamıştır.

Muhammed Buazizi

Arap Baharı olarak adlandırılan halk ayaklanmalarının fitilini kendini yakarak ateşleyen Tunuslu gençtir. Üniversite mezunu 26 yaşındaki Tunuslu Muhammed Buazizi’nin tezgahına el konulması ve bir kadın polisin sokak satıcılığı yaparak kendini geçindirmeye çalışan gence tokat atmasıyla gelişen olaylarda, Buazizi intihar girişiminde bulunmuş ve başarılı olmuştur. Olayı takip eden halk ayaklanmalarının şiddetlenmesiyle 23 yıldır Tunus’u yöneten Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali ülkesini terk etmiştir. Hiç kimsenin beklemediği bir anda Tunus’ta yaşananlar yeni tartışmaları beraberinde getirdi. Zeynel Abidin Bin Ali’nin devrilmesinin sembolik bir anlamı vardır. Çünkü ilk defa otoriter bir Arap yönetici halk ayaklanması sonucu yönetimden uzaklaştırılıyor ve ülkesinden kalmak zorunda kalıyor. Tunus’ta yaşananlar doğal olarak bölgedeki ömür boyu yöneticiler için çanların çaldığını gösterirken, göstericiler bölge halkının desteğini yanlarında buldular. Böylece patlak veren gösteriler sorunların hiç eksik olmadığı bir bölge olan Ortadoğu’da yeni bir sıcak tartışmanın başlamasına sebep oldu.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin liderleri, Arap halklarının siyasi reform, bağımsız ve adil seçimler, hukukun üstünlüğünün tesisi gibi taleplerini yansıtmaktan uzak kaldıkları için halk isyanlarına maruz kalmıştır Başta Mısır, Tunus, Libya olmak üzere birçok Orta Doğu ülkesinde meydana gelen siyasi içerikli halk ayaklanmaları, mitingler ve protestolar Arap Baharı olarak adlandırılmaktadır.

Arap Baharı 17 Aralık 2010 tarihinde Tunuslu Muhammed Buazizi’nin kendini yakması ile başlatılmakla birlikte; bölge uzmanları ve siyaset bilimciler, zaten uzun süredir bölgede halkların huzursuzluğu, biriken gerilim ve rejimlerin gittikçe artan meşruiyet sorunlarına dikkat çekmekteydiler.(1) 1.Events, The Middle East And Turkey Experience Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ORSAM Ortadoğu Danışmanı



[1] Oral Sander, Türk – Amerikan İlişkileri (1947-1964), Ankara, 1979, s. 126.

[3] İsmail Soysal, Türkiye’nin Uluslar arası Siyasal Bağıtları, Cilt:II, (1945-1990), Çok Taraflı Bağıtlar, Ankara, 1991,ss.502-503.

[2] Kuruşçev’in Anıları, Cilt:II,Çeviren: M. Ali Kayabal, İstanbul, 1971, ss.110-11.

[4] Zafer, 17 Ocak 1955. [5] Zafer, 31 Ocak 1955.


Orta Doğu'da Toplumsal ve Kültürel Yapı

Orta Doğu'da Yahudi Toplumu

Orta Doğu'da İslam Toplumu

İslamiyet Öncesi ve Sonrası Orta Doğu

Osmanlı Yönetiminde Orta Doğu

Osmanlı İmparatorluğu ve Orta Doğu

Birinci Dünya Savaşı ve Orta Doğu

19.Yüzyıl Orta Doğusu

  1. "Who are Hezbollah?" BBC News. July 04, 2010. Erişim: Ocak 22, 2018. http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/4314423.stm.
  2. TÜRK, CNN. "Kobani ile yeniden gündeme gelen Hizbullah kimdir?" CNN Türk. October 10, 2014. Erişim: Ocak 22, 2018. https://www.cnnturk.com/fotogaleri/turkiye/kobani-ile-yeniden-gundeme-gelen-hizbullah-kimdir?page=30.