Orta Doğu'da Yahudi Toplumu

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

İsrail tarihinin Musa’dan sonra incelenmesi, İsrail dış politikasının ve Yahudilerin nasıl bir tarihi perspektiften geçip bu günlere kadar geldiğini anlaşılır kılabilir. M.Ö. 2000 yılının başlarında Yahudiler, Kenan diyarında bir devlet kurarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Hz. Yakup’un oğullarından oluşan ve onların adlarıyla anılan 12 kabilede İsrailoğulları’nı oluşturmuştur (Oğan, 1997:2). İsrailoğulları bir süre Kenan diyarında yaşadıktan sonra bölgede kuraklık çıkması üzerine Mısır’a göç etmek zorunda kalmışlar, M.Ö 1200 yıllarına kadar bu bölgede yaşamışlardır. M.Ö 1200 dolaylarında Yahudilerin, Mısır’da hayat düzenleri bozulmuş ve üzerlerindeki baskı ve zulüm artmıştır. Bunun üzerine Hz. Musa’nın önderliğinde Yahudiler mücadele edip, esaretten kurtulmuşlar ve Kızıldeniz’i geçerek Kenan diyarına geri dönmüşlerdir.

İlk kral Saul döneminde dağınık kabile yapısı varken, Kral Davut, Filistinlilerin nihai yenilgisi de dâhil olmak üzere çok çeşitli askeri başarılara imza atmak ve bunun yanı sıra komşu krallıklarla da iyi ilişkiler kurmak suretiyle İsrail’i bölgede güçlü bir konuma getirmiştir. Kendi ülkesinde ise, on iki İbrani kabileyi tek bir krallıkta toplamış, Kudüs’ü başkent ilan etmiş ve monarşiyi de ülkenin ulusal yaşamının merkezine yerleştirmiştir. Davut’un yerine oğlu Süleyman geçmiş (M.Ö 965-930) ve o da krallığın gücünü daha da artırmıştır. Bu başarılar Kudüs Tapınağı’nın inşa edilmesiyle taçlandırılmış, Kudüs Tapınağı Musevilerin ulusal ve dinsel yaşamlarında bir merkez rolü oynamıştır (İsrail Enformasyon Merkezi, 2008:11).

Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra oğlu Rehoboam İsrailoğulları’nın başına geçmiş ancak halk; Kudüs’teki tapınak, saraylar ve zorunlu çalışmalar sebebiyle ağır vergi ödediklerinden yönetimden kaynaklanan bir takım sıkıntılar çekmiştir. Bu durumun düzelmesini İsrailoğulları Kral Rehoboam’dan istemiş fakat istekleri kral tarafından reddedilmiştir. Buna tepki olarak M.Ö. 796 yılında 10 kabile ülkenin kuzey tarafını alarak İsrail Krallığı’nı, 2 kabile de güneyde kral Rehoboam ile birlikte Yahuda Krallığı’nı kurmuşlardır (Usta, 2003:147).Kuzeydeki İsrail Krallığı’na Asur Krallığı son verirken, güneydeki Yahuda Krallığı’nın halkı, Babil Kralı II. Nabukadnezar tarafından Babil’e sürgün edilmiş, Babil’li komutan Nabuzaradan tarafından Kudüs Şehri yakılıp, yıkılmıştır (Ay, 2011:3). Babillilerin zaferi Birinci Musevi Birliği’nin (Birinci Tapınak Dönemi) sonu olmuştur. İlk Tapınağın yıkılışının (M.Ö 586) ardından gelen Babil sürgünü Musevi diasporasının da başlangıcı olmuştur. Museviler buna rağmen ana topraklarını asla unutmamaya yemin etmişlerdir. “Eğer seni unutursam, ey Yeruşalim (Kudüs), sağ elim hünerin unutsun. Eğer seni anmazsam, eğer Yeruşalim’i baş sevincimden üstün tutmazsam, dilim damağıma yapışsın.” (Mezmurlar 137:3-9) Tevrat’ta geçen bu ayet bile Yahudilerin ne kadar çok topraklarına bağlı olduklarını ve o toprak için ne kadar çok istekli olduklarını göstermektedir. Babil sürgünü Yahudi halkını olumsuz etkilemiş, fakat kısa bir süre sonra Yahudiler sürgün hayatına uyum sağlamışlardır. Babil’deki yerli halkın lisanı Aramice’yi öğrenmişler ve Tanrı’ya bağlılıklarını devam ettirmişlerdir. İsrailoğulları’nın inanışına göre; Rab, Peygamber Yeremya aracılığı ile İsrailoğulları’na şöyle buyurmuştur: “Babil’de 70 yıl geçtikten sonra, size verdiğim sözü tutacağım ve sizi kendi toprağınıza götüreceğim.” (Tevrat- Yeremya 29:10). Akabinde de, Pers orduları M.Ö. 375 yılında Babil İmparatorluğu’nu istilâ ederek yönetimi ele geçirmiş ve Persler Yahudi halkının tekrar Filistin’e dönmesine müsaade etmişlerdir ( Kurt, 2007:73).

Yahudiler Pers Kralı Koreş döneminde Şeşbatsar önderliğinde, Kral Darius döneminde Zerubbabel önderliğinde, Kral Artahşaşta döneminde Ezra önderliğinde yurtlarına geri dönmüşlerdir (Kurt, 2007:90-94-105). Yahudiler yurtlarına döndükten sonra burada bir Goyim/Gentile –Yahudi/Yahudi olmayan- Yahudi/Samiri çatışmaları başlamıştır (Kurt, 2007: 126). Yunanlılar, Büyük İskender’in komutasındaki Pers İmparatorluğu’nu ortadan kaldırdıktan sonra, M.Ö. 312 yılında İsrail’i de istilâ etmişlerdir (İsrail Enformasyon Merkezi, 2008:15). Büyük İskender’in Yahudilere uyguladığı baskı politikaları karşısında, Filistin’de Makabi’lerin yönetiminde ayaklanan Yahudiler, M.Ö 141’de Makedonya Krallığı’na karşı ayaklanıp yeni bir Yahudi Devleti kurmuşlardır (İsrail Enformasyon Merkezi, 2008:15). Titus’un yönetimindeki Roma İmparatorluğu kuvvetleri M.S. 70 yılında Kudüs’ü yerle bir etmiş ve Masada’daki son Musevileri de sürmüştür (M.S 73) (İsrail Enformasyon Merkezi, 2008: 16). Bu olaydan sonra da bölgede Museviler kalmamıştır. Filistin toprakları ise, İslam Halifesi Ömer’in M.S. 638 yılında Yarmuk Muharebesi’nde Doğu Roma İmparatorluğu’nu yenmesiyle Müslümanların yönetimine geçmiştir. Bu dönemde, Filistin’de yaşayan Yahudiler İslam Hukukunun kendilerine tanımış olduğu haklar bağlamında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Bu süreçte hem Yahudileri hem de Müslümanları üzen bir hadise meydana gelmiş, 1099 yılında Kudüs Haçlı Orduları tarafından işgal edilmiş ve burada bir “Kudüs Latin Krallığı” kurmuştur. Ancak, bu krallık uzun süre yaşayamamış, bölgenin güçlü devletlerinden Eyyubilerin hükümdarı Selahaddin Eyyubi tarafından 1187’de ele geçirilmiş, Filistin toprakları tekrar İslam egemenliğine girmiştir. Selahaddin Eyyubi, Kudüs’ü aldıktan sonra bütün Yahudilere Kudüs’e dönmeleri için çağrıda bulunmuş, birçok Yahudi de bu davet üzerine Mısır, Suriye, Mezopotamya, Güney Avrupa, Fransa ve İngiltere’den Kudüs’e geri dönmüşlerdir (Moore, 1974:74). Eyyubilerin siyasi otoritesinin zayıflaması üzerine bir takım iç karışıklıklar meydana gelmiştir. Bu karışıklıkları ortadan kaldırmak ve düzeni sağlamak amacıyla komutan Aybek Mısır’a gelmiş, 1250 yılında Eyyubi Devleti’nin toprakları üzerinde Memlük Devleti’ni kurmuştur (Yıldız, 1992:444-446). Bu dönem Yahudiler için sıkıntılı bir dönem olmuş, fakat Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılında Ridaniye Savaşı’nda Memlükler’i yenmesi üzerine Yahudilerin sıkıntıları son bulmuştur (Uzunçarşılı, 1988:288-290).

Filistin topraklarının Türk egemenliğine girmesinden sonra, bu topraklara özellikle de Kudüs’e Avrupa ülkelerinden Yahudi göçü başlamış, ilerleyen yıllarda da bu göçler giderek artmış ve Yahudiler 18. yüzyılın ortalarında Kudüs’te nüfusun çoğunluğunu meydana getirmişlerdir (Moore, 1974:204). Filistin topraklarına yapılan bu Yahudi göç hareketleri bir süre sonra engellenmek istenmişse de, 19. yüzyılın sonlarına doğru özellikle Avrupa’da canlanan Yahudi düşmanlığı, Filistin topraklarına sürekli Yahudi göçlerinin devam etmesine ve Siyonizm adı verilen bir Yahudi birliktelik hareketinin doğmasına neden olmuştur (Kodal, 2007:133-163). Bölge 1917 yılına kadar Osmanlı Devleti’nin egemenliği altında kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bölgede İngilizler egemenlik tesis etmiş ve İngiliz egemenliği de 1948 yılına kadar sürmüştür.[1]


  1. Yrd. Doç. Dr. Murat GÜL & Bekir Ali YÜKSEL :İSRAİL’İN DIŞ POLİTİKASINI ANLAMAK: TEVRAT, “ON EMİR”, “VADEDİLMİŞ TOPRAKLAR” VE ÜSTÜNLÜK