Bağdat Paktı
Uluslararası ilişkiler literatüründe bu derece etkisiz ve katılan taraflara çok ciddi zarar vermiş olan bir örneği nadir bulunan Bağdat Paktı, Soğuk Savaş sonrası dönemde Sovyet tehlikesine karşı Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere tarafından oluşturulan güvenlik ve savunma örgütüdür.
İkinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere kendi içine dönmüş, yerini ise ABD devralmıştır. Bu dönemde, Spykman tarafından ortaya atılan ve dünya adasının hakimiyetinin Türkiye, İran, Irak, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Kore ve Doğu Sibirya’nın oluşturduğu kenar kuşak ülkeleri grubunun hakimiyetinin sağlanmasıyla mümkün olduğunu savunan ‘Kenar Kuşak Teorisi’ ABD’nin dış politikasını şekillendirmede önemli rol oynamıştır. Buna göre ABD, Sovyetler sınırlarında bulunan kenar kuşak ülkeleri arasında kendine yakın olanlarla NATO, SEATO, Bağdat Paktı gibi antlaşmalarla ittifak kurmaya çalışmıştır. [1] Bunun yanı sıra Ortadoğu, İngiltere için özel bir öneme sahiptir. Bunun sebebi bölgedeki stratejik petrol çıkarlarının korunması ve istikrarlı petrol akışının güvence altına alınması olarak tanımlanabilecek olan İngiltere’nin Ortadoğu Politikasıdır.[2]
1948 yılında İsrail’in, Batı’nın ve ABD’nin desteğiyle kurulmuş olması Batı ile Arap dünyasını uzaklaştırmış, Sovyetler Birliği tehlikesi ve petrol gibi konularda bu iki tarafın bir antlaşma gerçekleştirmesi imkansız hale gelmiştir. Fakat bölgede hem yeni kurulmuş olan İsrail’in güvenliği hem de doğalgaz ve petrol kaynaklarının zenginliği ABD için önem arz etmekteydi. Bu yüzden Kore Savaşı’nda önemli bir rol oynayan Türkiye’nin Sovyetler ‘e karşı güçlü bir savunma oluşturacağına inanıyor; jeostratejik pozisyonu dahilinde olası bir savaş durumunda konumundan ve askeri üslerinin avantajlarından, Ortadoğu’daki petrol rezervlerine yakınlığından ve bölge ülkeleriyle ilişkilerinde sahip olduğu bağlantı noktası niteliğinden yararlanmak istiyordu. İngiltere ise Türkiye’nin Arap dünyası ile güçlü olumlu ilişkiler içerisinde olmasını, Ortadoğu politikası dahilinde kurmaya çalıştığı ‘Orta Doğu Komutanlığı’ bünyesinde Türkiye’ye aktif rol oynatarak bölgede kendisine karşı var olan milliyetçi tepkileri minimize etmek istiyordu.[3] Diğer yandan, Sovyetlerin Arap- İsrail anlaşmazlığında Arap ülkelerinin yanında yer alması ve bölgedeki Irak, Suriye, Mısır gibi Arap ülkelerinde köprübaşı oluşturmuş olması Türkiye’nin güney sınırı için tehlike arz ediyordu.[4] NATO ile kurduğu bağları sağlamlaştırmak amacında olan Türkiye, ABD’yi Ortadoğu’da daha fazla desteklemesinin karşılığında daha fazla ekonomik ve askeri destek göreceğine inanıyordu. Bunun sonucunda, dış politikasının ‘Türkiye’nin çıkarı Batı’nın, yanı ABD’nin çıkarı ile özdeştir.’ olarak şekillendiği Demokrat Parti döneminde Türkiye, Ortadoğu’da Batı’nın temsilcisi olarak, yeni bağımsız olan Arap ülkelerinin Batı ile olan ilişkilerinde köprü görevi üstlenmiştir.[5]
ABD bölge üzerindeki politikalarını gerçekleştirmek amacıyla, bölgedeki devletler tarafından kurulabilecek güvenlik ve savunma paktlarına destek verme kararı almıştır. Bu bağlamda, savunma sisteminin ilk adımı olarak kabul edilebilecek olan antlaşma 28 Aralık 1953’te Hindistan ve Sovyetler tehlikesine karşı ittifak arayışında olan Pakistan ile imzalanmıştır. 18 Şubat 1954’te ise Pakistan, NATO ve ABD ile güvenlik ve savunma iş birliği oluşturma amacını paylaştığı Türkiye ile ortak bir deklarasyon yayınlayarak bu alanda iş birliği yapmak istediklerini belirtmişlerdir. Bu tarihten bir yıl sonra ise Türkiye ve Irak arasında güvenlik ve karşılıklı iş birliği anlaşması imzalanmıştır.[6] 26 Şubat 1955’te TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe giren bu anlaşma, paktın resmen kurulduğunu göstermektedir. Daha sonrasında pakta İngiltere ve İran da katılmış; paktın iki ana amacı Ortadoğu’yu olası bir saldırıdan korumak ve ilgili ülkelerin ekonomik gelişme çabalarında aralarında iş birliği sağlayabilmek olarak şekillenmiştir.
Pakt, üyeleri tarafından bölgedeki diğer Arap devletleri arasında yayılmaya çalışılsa da başarısız olmuş; bu devletler paktı İsrail’e hizmet eden bir örgüt ve emperyalizmin bir aracı olarak görmüşlerdir. Bunun yanında Arap devletlerinin lideri olma amacı güden Mısır, en önemli rakibi olan Irak’ın paktta yer alması sonucunda bölge siyasetinde öne çıkacağını düşünüyor ve bu yüzden diğer devletlere pakta üye olmamaları konusunda baskı gösteriyordu. Türkiye ile yaşadığı Hatay Sorunu ise Suriye’nin pakt üyeliğine sıcak bakmasını engelliyordu.[7] Diğer taraftan, antlaşmanın 5. maddesinde belirtilen ve üyeliğin yalnızca Arap birliği üyelerine açık olması kuralı ise İsrail tarafından büyük bir tepki ile karşılanmıştır. İsrail devleti tarafından yapılan bir açıklama ile pakt, “İsrail’e karşı” kurulmuş olarak değerlendirilmiş ve bu ittifakın “İsrail’e karşı Arap duygularını teşvik edeceğini ve Arap saldırganlığını arttıracağı” ileri sürülmüştür.[8] Bu durum özelde ise Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin bozulmasına yol açmıştır.
Temmuz 1958’de Irak’ta darbe yaşanmış, hükümet devrilmiştir. Irak’ın üyeliği ve paktın geleceği hakkında konuşmak amacıyla İngiltere’de bir toplantı gerçekleştirilmiş ve üye ülkelerine ek olarak, ABD tarafından da imzalanan, Londra Deklarasyonu imzalanmıştır. Deklarasyon çerçevesinde, üye ülkeler ile Ortadoğu’nun savunulması konusunda iş birliği yapacağını açıklayan ABD ilerleyen dönemlerde üye devletlerin savunulması görevini üstleneceğini ama pakta üye olmayacağını belirtmiştir.[7]
Yeni Irak hükümeti Bağdat Paktı’ndan çekildiğini hemen açıklamamasına rağmen konsey toplantılarına katılmamıştır. Fakat Batı bloğuna karşı bir politika geliştirip Sovyetler Birliği başta olmak üzere sosyalist devletlerle yakın ilişkiler kurması Bağdat Paktı’nın sonunun geldiğini göstermiştir. Nitekim 24 Mart 1959 tarihinde Irak Hükümeti, Bağdat Paktı’ndan çekildiğini açıklamıştır.[6] Irak’ın çekilme kararı üzerine, 19 Ağustos 1959 tarihinde teşkilatın ismi CENTO (Central Treaty Organisation/ Merkezi Antlaşma Teşkilatı) olarak değiştirilmiştir. Türkiye, İngiltere, İran ve Pakistan’ın üye oldukları, ABD’de tam bir üye olarak katılım sağlamıştır CENTO’nun merkezi Ankara olmuştur.[9] Bağdat Paktı için imzalanan metin ise CENTO’nun anlaşma metni olarak aynen muhafaza edilmiştir.
CENTO’nun kurumsal varlığı yirmi yıl kadar sürmüştür. 1979 yılında İran İslam Devrimi’nin gerçekleşmesiyle yeni İran yönetimi CENTO’dan ayrılmıştır. Bunun devamında Pakistan da 12 Mart 1979 tarihinde CENTO’nun Pakistan’ın emniyetini sağlayamadığı gerekçesi ile teşkilattan ayrılmıştır. 13 Mart 1979 tarihinde ise Türkiye, İran ve Pakistan’ın CENTO’dan çekilmelerini saygı ile karşıladığını bildirerek CENTO’nun artık bölgesinde işlevini yitirdiğini gerekçesiyle örgütün sona ermesi hususunda gerekli hukuki işlemleri gerçekleştireceğini ilan etmiştir. Böylece 1955 yılında Bağdat Paktı ile başlayan ve CENTO ile devam eden bölgesel iş birliği 1979 yılında sona ermiştir.[9]
Hazırlayan: Gaye Solmaz
- ↑ Ayşegül Şentürk, Merkezi Antlaşma Teşkilatı (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001).
- ↑ Tuncer Topur, Yıkımın Adı Barış Orta Doğu, (İstanbul: Okumuş Adam Yayınları, 2006)
- ↑ Behçet Kemal Yeşilbursa, Bağdat Paktı, (Tarihin peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6, 2011), 85-100.
- ↑ Ayhan Kamel, 1923'ten Günümüze Türk Dış Politikası ve Diplomasisi, (İstanbul: İnkılap Yayınları, 2014).
- ↑ Baskın Oran, Türk Dış Politikası I, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2013)
- ↑ 6,0 6,1 Mehmet Korkud Aydın, Türkiye ve Bağdat Paktı, (International Journal of Social Science Research, 9.2, 2018), 135-153.
- ↑ 7,0 7,1 Ali Rıza Savaş ve Ahmet İşler, Güvenlik ve Savunma Örgütü Olarak: Bağdat Paktı, (Akademik İzdüşüm Dergisi, 5(2), 2020), 183-195.
- ↑ Türel Yılmaz, Türkiye İsrail İlişkileri Tarihten Günümüze, (Akademik Ortadoğu Dergisi. 5, 2010), 9-24.
- ↑ 9,0 9,1 Mustafa Bostancı, Türk-Arap İlişkilerine Etkisi Bakımından Bağdat Paktı, (Akademik Bakış Dergisi, 7 (13), 2013), 171-184.