İdealizm

From TUİÇ Sözlük
Jump to navigation Jump to search

İdealizmin kökleri, Aydınlanma düşüncesi ve sonrasında gelişen liberalizm akımına dayanmaktadır. Uluslararası ilişkiler bağlamında idealizm, tüm anlaşmazlıkların barışçıl yöntemlerle çözüme kavuşturulduğu bir barış düzeninin gerçekleşebileceğini ileri sürmüştür. İdealizm; realizmin gerçek kabul ettiği savaş, güç dengesi, insan doğasının kötülüğü, uluslararası anarşi yerine barışın, işbirliğinin, insan doğasının iyiliğinin, uluslararası istikrar düzenin geçerli olduğu ideal bir uluslararası ilişkileri varsayar. İdealizm, uluslararası reel şartların vizyoner bir projeyle ideal duruma gelmesi için ortaya bir dizi normatif fikirler ve projeler ortaya atar.

İdealistlere göre, bireyler temelde rasyonel ve iyidirler. Savaşların önemli nedenlerinden biri, ülkelerin baskıcı (otoriter) yönetimlerle idare edilmeleridir. Baskıcı hükümetler halka demokratik bir şekilde hesap vermediği için anlaşmazlıklar ülke sınırlarının ötesine geçmektedir. Bu bağlamda şiddet, çatışma ve savaş gibi durumlar insan doğasından değil, sistematik hatalardan kaynaklanmaktadır. Uluslararası hukuk kurallarının geliştirilmesi ve uluslararası örgütlerin kurulması, sistemi eski haline getirmek ve yeni savaşları önlemek için iki temel araçtır. [1] Politikacılar ve halk uygun şekilde eğitilir ve çevre koşulları nitelikli hale getirilirse, uluslararası sorunların büyümeden engellenebileceğini savunurlar. İdealizme göre demokrasi ve barış birbirine bağlıdır. “Barışın hakim olabilmesi için demokratik yönetimler gerekir.” deniliyor. Buradan Demokratik Barış Teorisi geliştirilmiştir. Teorinin argümanı, demokrasiler birbiriyle savaşmaz çünkü demokratik yönetimler halkına karşı sorumludur. Hükümetler halklarına hesap vermek zorundadırlar. Bu yüzden bir hükümetin/yönetimin savaşa başvurma olasılığı otokratik ve diktatör yönetimlere göre daha azdır. Ayrıca idealistler, savaşların ana sebebini devletler arası güven eksikliğine bağladılar, bunun gizli diplomasiyi ve savaş ittifaklarını kışkırtarak savaşı gerçeğe dönüştürdüğünü iddia ettiler. [2]

İdealizm uluslararası hukuk ve düzeni temel referans olarak ele alır. Uluslararası düzenin sağlanmasında uluslararası hukuku temel alır. Uluslararası barış, istikrar ve düzeni sağlayacak olan uluslararası hukuktur. Eğer devletler uluslararası hukuka riayet ederlerse barış ve istikrar sağlanır. Uluslararası örgütler küresel siyasette önemli rol oynamalıdır. Ulusların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi hakkı (Self-Determinasyon Hakkı) ile uluslararası istikrar birbiriyle doğrudan ilişkilidir. “Eğer uluslara kendi kendini yönetme hakkı verilirse onlarda savaşmaz ve böylece barış hakim olur.” varsayımını ileri sürer. Barış ve istikrar için insan hakları ve azınlık haklarını korumak için uluslararası mekanizmaların gerekli olduğunu varsayar. Devletlerarasında ve insan toplumunda çok büyük bir çıkar çatışması yoktur, tersine çıkar uyumu olduğunu ileri sürer. Çıkarlar uyumu barış, istikrar ve düzendir. İdealist düşünürler uluslararası barışın devamı için "ticari ilişkilerin işlevine” dikkat çekmişlerdir. Genelde devletler arasındaki karşılıklı ekonomik ilişkiler ve özelde ticari bağlar, devletlerin barış içinde hareket etmesine yol açmaktadır. İdealizm, serbest piyasa ekonomisinin dünya çapında geçerliliği ile ülkeler arasındaki ticaretin artacağını ve devletlerin ortak çıkarlar sağladığı bir dinamik olacağını varsaymıştır. Karşılıklı ekonomik çıkarlar, devletlerin savaş seçeneğine başvurma eğilimini zayıflatacak ve barışı korumaya yönelim göstermelerini sağlayabilecektir.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD Başkanı Woodrow Wilson, İdealizm hareketinin öncüsü olmuştur. Birinci Dünya Savaşı'nın yol açtığı yıkım neticesinde yeni bir uluslararası kurumsallaşmanın gerekli olduğu görüşü kabul edildi. Bu görüşün savunucuları, Woodrow Wilson önderliğinde bir araya geldi ve Milletler Cemiyeti 'ne liderlik etmişlerdir. Milletler Cemiyeti'nin temel amacı, devletlerin ulusal çıkarlarını genişletmek için daha küçük devletlere saldırmasını önlemek için yeni bir toplu güvenlik sistemi kurmaktı. İdealizmin savunucuları, gücün Uluslararası İlişkileri şekillendiren tek faktör olmadığını, uluslararası hukukun, ahlaki değerlerin ve uluslararası örgütlerin uluslararası ilişkilerin şekillenmesinde önemli rolleri olduğunu ifade etmektedirler. Ancak ilerleyen yıllarda Milletler Cemiyeti'nin ülkelerin dış politika aracı olarak kullanılması nedeniyle etkinliğini yitirdiği ve itibarını yitirdiği ve İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasına engel olamadığı bilinmektedir.

İdealizmin varsayımları insanların ortak çıkarlarıdır. İnsanı, akıl ve tecrübe ile diğer canlılardan ayırır. Akıl ve tecrübe ile uluslararası düzende adalet sağlanabilir. İnsanlar temelde rasyoneldir. Davranışlarını akıl yoluyla yaparlar. Ancak insanoğlunun sahip olduğu akıl çerçevesinde bütün davranışlarını rasyonel olarak ifade etmek mümkün değildir. İnsanoğlu bilerek, isteyerek, kasten irrasyonel(akıldışı) olarak hareket ederler. En büyük örnek savaşlardır. Bireysel olarak ise cinayettir. En temel insanlık suçu terördür. Kamuoyu barışın tesis edilmesinde kritik öneme sahiptir. Halkın çoğunluğu (efkâr-ı umumiye) kamuoyu rasyonel davranıp ülke içinde ve devletlerarasında barışı temin edebilir. Bugünde uluslararası toplum/kamuoyu devletlerarası savaşlarda belirleyicidir.[3]


  1. Bilal Karabulut, "Birinci Dünya Savaşı ve Uluslararası İlişkilerde İdealizmin Yükselişi", (Akademik Bakış, 2014)
  2. Davut Ateş, "Uluslararası İlişkiler Disiplinini Oluşumu: İdealizm / Realizm Tartışması ve Disiplin Özerkliği", (İstanbul: Doğuş Üniversitesi Dergisi, 2009)
  3. Ramazan Gözen, "Uluslararası İlişkiler Teorileri", (Ankara: İletişim Yayınları, 2015)