Self-Determinasyon Hakkı

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla


Uluslararası hukukta Self-Determinasyon hakkı, bir diğer anlamıyla kendi kaderini tayin etme hakkı, toplumun barış, özgürlük ve güven içinde yaşamalarını sağlayacak bir kavramdır. Özellikle BM konuya ayrı bir önem atfetmektedir. BM’nin amaçları ve ilkelerini düzenleyen ilk bölümde 1. maddenin 2. fıkrası ile IX. Bölümün 55. maddesine konuya yönelik düzenlemeler görülmektedir.Madde1(2) BM’nin ikinci amacını şöyle belirtmektedir: “Uluslararasında eşit haklara ve halkların self-determinasyonu ilkelerine saygıya dayanan dostane ilişkileri geliştirmek ve evrensel barışı güçlendirmek için gerekli tedbirleri almak.” 55. madde ise: “…hayat standartlarını yükseltmeyi, tam istihdamı, kültürel işbirliğini ve istikrar ve mutluluk şartlarını oluşturmak amacıyla uluslararasında dostane ve barışa dayanan ilişkilerin gelişebilmesi için eşit haklar prensibine ve halkların self determinasyon ’una dayanarak gerçekleşebilecek insan haklarına riayet edilmesi…”şeklinde açıklanmıştır [1].


Ulus devlet kavramının yükselmesini önünü açan 1648 Vestfalya Antlaşması ve 1789 Fransız devrimiyle devletlerin ulusal egemenliğinin önemini sağlamlaştırırken etnik grupların uluslararası alanda bağımsız birer aktör olarak var olmasını imkânsız hale getirmiştir. Özellikle 1. Dünya Savaşı sonrası süreçte kimlik olgusunun dikkat çekmesi ve yerel kimliklerin tanınması self-determinasyon ilkesine uluslararası bir nitelik kazandırmıştır. Böylece ilk kez self-determinasyon konusu; Finlandiya ve İsveç arasında çıkan Aaland Adaları sorunu kapsamında Milletler Cemiyeti tarafınca ele alınmıştır. MC aldığı karar kapsamında Finlandiya’nın egemenliğini tanımakla birlikle Aaland Adalarına geniş bir özerklik tanıması ile sorunu çözme yolunu seçmiştir. Aaland Adaları sorunu sonucunda self- determisnasyon hakkının tanınmasıyla beraber azınlık haklarının korunması da sağlanmıştır. Bu süreç içerisinde BM, self determinasyon kavramına hukuksal bir zemin hazırlayarak, BM Antlaşması içerisinde konuya yer vermiştir. Yukarıda belirtilen maddelere ek olarak 76. maddesinde ise selfgovernment ilkesine dolaylı bir referans yapılmak suretiyle özerk olmayan bölgelere değinilmiştir. Self- determinasyon ilkesinde asıl değişim ise 1960’da sömürge yönetimi altındaki bölge ve halklara bağımsızlık verilmesine ilişkin süreçle hızlanmıştır. Bu çerçevede Self-determinasyon, ilk kullanılmaya başlanmasında BM Antlaşma içerisinde yer aldığı sürece kadar siyasal bir ilke konusu şeklinde ele alınırken, 1945 sonrası dönemde hukuki bir ilkeye dönüşmüştür [2].


Ancak devletler, kimi zaman, kavramı siyasi amaçlarına uygun olarak kullanmasıyla istikrarsızlıklara neden olabilmektedir. Bu talepler, bazı bölgelerde iç savaşlara neden olmuş ve 2007 yılı rakamlarına göre dünyada selfdeterminasyondan kaynaklanan 26 silahlı çatışma bulunmaktadır [3].



  1. Özbek, c. (2014) KUluslararası Hukukta Self-Determinasyon Hakkı. Akademik Perspektif
  2. Aydın, R. (2017). SELF – DETERMINASYON VE AYRILMA HAKKI ÇERÇEVESİNDE KATALONYA’NIN BAĞIMSIZLIK SORUNSALININ DEĞERLENDİRİLMESİ. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 4 (11): 524-555
  3. Aydın, R. (2017). SELF – DETERMINASYON VE AYRILMA HAKKI ÇERÇEVESİNDE KATALONYA’NIN BAĞIMSIZLIK SORUNSALININ DEĞERLENDİRİLMESİ. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 4 (11): 524-555