"Arap Baharı" sayfasının sürümleri arasındaki fark

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
("'''Arap Baharı:''' ''' ''"Arap Baharı"'' ''' diye isimlendirilen değişim hareketinin altında yatan temel fikir, 2003 ABD'ye büyük maliyetler getiren I..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
 
 
(4 kullanıcıdan 13 ara revizyon gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
'''Arap Baharı:'''
+
Arap Baharı, Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları taleplerinden doğan bölgesel/sosyal siyasi bir harekettir. Arap Baharı, 2011 yılında, Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi'nin Tunus'ta 17 Aralık 2010 günü belediye binasının önünde kendini yakarak, devleti protesto etmesi ve 4 Ocak 2011 yılında vefat etmesi üzerine, Tunus'ta başlamıştır. Kıvılcımı bu şekilde çakılan sosyal olaylar, Arap coğrafyasında dalga dalga yayılarak devam etmiştir.
  
''' ''"Arap Baharı"'' ''' diye isimlendirilen değişim hareketinin altında yatan temel fikir, 2003 ABD'ye büyük maliyetler getiren Irak Savaşı'ndan sonra ifade edilen ve "Büyük orta Doğu Projesi" diye ortaya konulan düşüncedir. Bu projeyi incelemeden "Arap Baharı eylemlerini açıklamak anlamsal eksikliğe yol açacaktır.  
+
[[Dosya:Arabbaharı.jpg|küçükresim]]
  
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD'nin orta Doğu ilişkilerinde öne çıkan politikası, Sovyetler Birliği'nin bu bölgede siyasi ve askeri açıdan yayılmasını önlemekti. Bu strateji Amerikan diş politikasının öncelikli hedefi olmuştur. ABD Başkanı Nixon bunu şu sözleriyle açıklamıştır:
+
= Nedenleri =
  
''"ABD'nin ve bütün dünyanın, Orta Doğu'daki milli çıkarları, bu bölgedeki barışın herhangi bir ülke tarafından ihlal edilmemesine bağlıdır. Herhangi bir gücün, Orta Doğu'da hakim bir duruma gelmek istemesi bölgedeki uyuşmazlıkları ve siyasi gerginlikleri şiddetlendirecek; Amerika ile hür dünya ülkelerinin güvenliklerini olumsuz yönde etkileyecek ve dünya sulhunu tehlikeye sokacaktır. ABD, bölgede bir hakimiyet kurmak istemediği gibi, bir başka ülkenin de burada hâkim bir duruma gelmesine rıza göstermeyecektir."''
+
17 Aralık 2010 günü Tunus’un Sidi Buzid şehrinde, [[Muhammed Buazizi]] adlı bir seyyar satıcı, görevlilere rüşvet vermediği için, görevliler tarafından tezgahı elinden alınarak dövüldü. Yaptığı tüm şikayetlerden bir sonuç alamayan seyyar satıcı, belediye binasının önünde kendini ateşe verdi. 18 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra, 4 Ocak 2011 tarihinde hayatını kaybetti. <ref>Abdullah, Zain. Middle East Journal 65, no. 2 (2011): 346–48. [https://www.jstor.org/stable/23012164 http://www.jstor.org/stable/23012164].</ref>
 +
Çok kısa bir zaman içerisinde, Buazizi’nin telefonlarla kaydedilen kendini yakma görüntüleri, tüm sosyal medya kuruluşlarında yer almaya başladı. Bu görüntülerle galeyana gelen halk, Tunus’ta [[‘Yasemin Devrimi’]]ni başlattı. <ref>Kök, Selcen. (2012). SOKAK SİYASETİNDEN SOSYAL AĞLARA YENİ AKTİVİZM: ARAP BAHARI DENEYİMİ. </ref>
 +
Arap coğrafyasında baş gösteren, işsizlik, gıda enflasyonu, özgürlük ve insan hakları sıkıntıları, demokrasi eksikliği gibi nedenlere gösterilecek tepki, Buazizi’nin kendini ateşe vermesiyle ateşlendi ve protestolar, tüm Arap coğrafyasında dalga dalga yayılmaya başladı.
 +
Arap Bahar'ını başlatan ana sebep sadece ekonomik sıkıntılar değildir. Bütün yolsuzluk ve ekonomik olumsuzluklara rağmen olayların çıkış sebebi salt ekonomik kaynaklı değildir. Sosyo-ekonomik nedenleri siyasi nedenlerden ayırmak çok zor olsa da siyasi faktörler de (demokrasi olmasa da "onur" ve "özgürlük" talebinin) bu sosyal olayın ortaya çıkmasında baskın rol oynamıştır. Tunus, Ürdün, Bahreyn, Suriye ve Umman gibi bazı ülkelerde ise gösteriler sosyal, mezhepsel, etnik veya bölgesel nedenlerle dışlanan gruplar tarafından çevrede başlatılmıştır.  
  
ABD'nin dış politikasında iki eğilimin birbirleri ile daima rekabet içinde olduğu görülmektedir. "Reelpolitic (gerçekçilik)" ve "idealpolitic (ülküsel politika)" şeklinde sınıflandırılan bu eğilimler, ABD'nin genel olarak uluslararası bakışını yönlendirmiştir ABD'li realistler (örneğin Hans J. Morgenthau gibi siyaset bilimciler ve Henry Kissinger gibi siyasetçiler) ABD'nin dış politikasını değişen gerçekler dikkate alınarak uygulamaya çalışmışlardır. Bunlara göre ABD'nin dış politikasının temel unsurları şunlardı: SSCB'nin çevrelenmesi (NATO, SEATO, CENTO), ABD'nin hayati çıkarlarının korunması ile küresel alanda etki alanlarının oluşturulması ve tüm hedeflere ulaşılması için siyasi, ideolojik, ekonomik ve askeri yöntemlerin kullanılması şeklindedir.
+
Arap Bahar'ının başlamasına neden olan birçok neden birkaç ana başlık altında toplanabilir:  
 
 
Woodrow Wilson gibi idealistler ise ABD'nin dış politikaya bakışını, ''' "Uluslararası alanda demokrasinin yaygınlaşmasını sağlama" ''' şeklinde yorumlamışlardır. George Bush, Bill Clinton yönetimleri ve George W. Bush ABD dış politikasının temel hedeflerinden birinin ''' "Dünyada demokrasinin geliştirilmesi, genişletilmesi, yeni demokratik rejimlerin desteklenmesi ve demokrasi karşıtı rejimlerle mücadele edilmesi" ''' olduğunu savunmuşlardır. Thomas Carothes, genellikle demokrasi hedefinin bir araç olduğunu çıkarların çatışması durumunda ekonomik ve siyasi menfaatlerin tercih edildiğini ifade etmektedir.
 
 
 
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Orta Doğu ülkeleri arasında komünizm fikri ağ hissettirmeye başlayınca halkın özgür iradesini, dolayısıyla demokrasiyi savunan ABD, bu bölgede Soğuk Savaş'ın bitimine kadar bu fikrinden vazgeçmiş, bunun yerine ABD yanlısı yönetimleri iş başına getirmiştir. Batılı siyaset bilimcilerinin devamlı olarak İslam ülkelerine ve yeni kurulan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine model olarak tanıttığı "Türk modeli" aslında bu siyasetin bir parçasıdır. Eski CIA Başkanı (Bush yönetiminde savunma danışmanı olarak görev yapan) James Woolsey, bu konuda şu önemli açıklamayı yapmıştır: ''' "George W. Bush kararını verdi. Orta Doğu'nun çehresini Türkiye modeli çerçevesin de değiştireceğiz... Orta Doğu ülkeleri ancak laik ve çağdaş devletlere dönüştükleri sürece onlarla çalışabileceğimizi anlayacaklar. Ancak, o zaman Filistinlilerin devlet kurmasına yardım edebilir ya da İran'a dostluk gösterebiliriz." '''
 
 
 
Son 50 yıldan beri ABD ve Avrupa'nın öncülüğünde toplumların yaşam biçimleri kültürleri ve devlet yapılarını şekillendirme gayretleri hızlı bir şekilde devam etmiştir. Bu konuda ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Henry Alfred Kissinger şu ifadeleri kullanmaktadır: ''' ‘’ABD'nin tarihi boyunca sahip olduğunu düşündüğü kendine özgü özellikler, dış politikaya karşı iki birbirine zıt tavır meydana getirdi:'''
 
 
 
'''*Birincisi''',ABD'nin kendi değerlerine göre en iyi şekilde kendi ülkesinde demokrasiyi dolayısıyla insanlığı kusursuz hale getirip insanlığın geri kalanı için bir ışıldak olarak hizmet edebileceği görüşüdür.
 
 
 
'''*İkincisi ise ABD'nin sahip olduğu değerleri Amerika'ya ve bütün dünyaya yayma yükümlülüğü getirdiği görüşüdür. Her iki düşünce ekolü demokrasi, serbest ticaret ve uluslararası hukuka dayanan bir küresel düzeni, normal düzen olarak öngörmektedir. Böyle bir sistem hiç var olmadığından uluslar daima bunu hayal olarak görmüşlerdir. Ancak, yabancıların şüpheciliği, Woodrow Wilson, Franklin Roosevelt yahut Ronald Reagan veya 20. yüzyıldaki herhangi bir ABD başkanının idealizmini hiçbir zaman söndürememiştir.'''
 
 
 
1989 yılında "Berlin Duvarı"nın yıkılması, SSCB'nin dağılıma sürecine girerek dağılması yerini bağımsız devletlere bırakması, Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesi ve bunun yanı sıra Yugoslavya'da iç çatışmaların çıkmasıyla beş ayrı devlete ayrılması sonucunda iki kutuplu dünyada "Doğu Bloku" çökmüştür. Bu suretle ABD, tek kutuplu dünyada hegomanik bir güç olarak öne çıkmıştır.
 
 
 
1979 yılında "İran Devrimi" sonunda ABD’nin Basra Körfezi’ndeki önemli müttefiki İran’da Şah rejimin sona ermesiyle beraber ABD'nin Orta Doğu'daki dengeleri lehine değişmişti. Soğuk Savaş'ın 1991'de sona ermesiyle beraber Orta Doğu'da dengelerde fazla bir değişiklik olmamasına rağmen, 11 Eylül 2001 olayları nedeniyle ABD bölgede özellikle Irak, İran ve Suriye üzerinde önemli ölçüde bir baskı kurmaya başlamıştır ABD'nin dünyanın çeşitli yerlerinde meydana gelen olaylarla yakından ilgilenme ve hatta İsrail gibi bazı ülkeleri koruma gibi bir siyasi yaklaşımı söz konusudur. Dünya genelinde en çok ilgilendiği bölgelerin başında ise Orta Doğu gelmektedir.
 
 
 
ABD, 7 Aralık 1941 tarihinde Japonların Pearl Harbor baskınından sonra 11 Eylül 2001 tarihinde El Kaide tarafından kendi evinde ikinci kez vurulmanın şokunu yaşamıştır. Saldırı hakkında bazı düşünürler, bu olayı ABD ve Avrupa'nın politikalarına karşı koyma olarak değerlendirmiş ve ülkeler arasında mevcut bulunan ekonomik ve sosyal dengesizliklerin bu tür olayları körüklemeye devam edeceğini ileri sürmüşlerdir. ABD’nin uluslararası terörle mücadele çerçevesinde Afganistan'a yaptığı askeri harekattan sonra Irak'a da askeri müdahalede bulunması ve ayrıca devam eden Filistin-İsrail çatışmaları dikkatlerin Orta Doğu bölgesine yoğun bir şekilde çekilmesine sebep olmuştur. Arap ülkeleri, topraklarının yabancı devletler tarafından işgal edilmemesi ve bölgesinde çıkabilecek çatışmalardan olumsuz etkilenmemek için savaşa karşı çıkmışlardır. Henry Kissinger, Orta Doğu'da Batı'nın kendi çıkarlarına karşı olan yönetimlere müsamahakar olamayacağını şu sözlerle ifade etmektedir: ''' "Endüstriyel demokrasiler Körfez'deki petrole ulaşamamayı kabul edemezler, ya da Körfez'in kendilerine düşman bir ülke veya ülkeler grubu tarafından yönetilmesine razı olamazlar." '''
 
 
 
Büyük Orta Doğu Projesi, 2003 Ekim'de ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Morc Grosman ve 2003 Kasım'da diğer Yardımcı Bakan William J. Burns tarafından dile getirildi. Projede, Orta Doğu'daki sorunları çözmek için Batı dünyasının ABD ile işbirliği yapması ve bölgede demokratik eğilimleri destekleyerek teröristlerle ve terörü destekleyen aşmak gibi hususlar vurgulanıyordu. Başkan Bush, 4 şubat 2004 tarihinde terörle savaş konusunda yaptığı konuşmada, "Daha serbest, daha demokrat bir ülke için varım diyen politikacıların arkasındayız." diyordu. Yani hür seçimler, serbest ekonomi hür basın, ifade özgürlüğü ve sendikal haklar bunların alt unsurlarını oluşturuyordu. Başkan Bush, demokrasi üzerine verdiği bir başka konferansta Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin değişime ihtiyaç duymaya başladıklarını ifade etmiştir. Güvenlik Danışmanlarından Eski ABD Ulusa Zbigniew Brzezinski, proje hakkında şunları söylemiştir. ''' "Program Arap ülkeleri tarafından hazırlanmalı. Sadece onlara ne yapmaları gerektiğini söylemek yetmez. Araplar, dinsel ve kültürel geleneklerinin küçümsendiğini ederlerse demokrasiye kucak açmazlar." '''
 
 
 
ABD'nin Büyük Orta Doğu Projesi Afganistan'dan Fas'a kadar uzanan ve 22 ülkeyi kapsayan çok geniş bir coğrafi bölgeyi kapsamaktadır. Bu coğrafi bölge içindeki tüm ülkeler İsrail hariç olmak üzere İslam ülkelerini ilgilendirmektedir. ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Eric Edelman, açıkça bu proje ile bölgeye demokrasi ve refah açısından katkı hedeflendiğini söylemiştir. Projeyi herkesin desteklemesi gerektiğini belirten Eric Edelman, model olarak Türkiye'nin projeye büyük katkı sağlayacağını vurgulamıştır. ABD Türkiye'de tatbik edilmeye çalışılan "Demokratik ılımlı İslam Modeli"ni diğer bölge ülkelerine tatbik etmek emektedir. Bu konuda asıl amaçlardan biri Orta Doğu'dan Asya'ya Kuzey Afrika'ya kadar uzanan geniş bir bölgede pazar ekonomisinin küreselleşmeye dahil edilmesidir.
 
 
 
11 Eylül terör olaylarının Amerika'yı evinde vurması yeni bir tehdidi gündeme getirdi. ABD, bunun kaynağı olarak işaret ettiği "Orta Doğu'yu özgürleştirelim sloganıyla bu coğrafyada etkinliğini artırmak istemektedir. ABD kendine bağlı diktatörlükler ya da krallıkların egemen olduğu ülkelerde terör kaynaklarını kontrol altında tutamamaktadır. Bu nedenle "Büyük Orta Doğu Projesi" kapsamındaki ülkelerde demokrasiyi bir araç olarak kullanarak beğenmediği yönetimleri daha az maliyetlerle değiştirmeyi amaçlamaktadır.
 
 
 
Arap Baharı şeklinde ifade edilen olayların başlangıcı, Tunus yöneticilerinin yaptığı yolsuzlukların kamuoyunda derin yankılarla duyulmasından sonra, 26 yaşında üniversite mezunu olan ve sebze tezgahı ile geçimini temin etmeye çalışan bir gencin Tunuslu polisler tarafından tezgâhına el koymasından sonra kendini yakmasıyla başlamıştır. Bu olayın ardından sokak gösterileri 17 Aralık 2010 tarihinden itibaren yoğunlaşmıştır. Ağır yaralanan gencin 4 Ocak 2011 tarihinde vefat etmesiyle gösteriler iç çatışmaya dönüşmüştür. Bir hafta içinde 100 kişi hayatını kaybetmiştir. Tepkileri dindiremeyen Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali 23 yıldır yönettiği Tunus'u terk ederek Suudi Arabistan'a sığınmıştır. Bu ülkede Yasemin Devrimi" olarak isimlendirilen hareket Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde etkili olmaya başlamıştır. İlk etki olarak Yemen ve Ürdün'de hükümetler feshedilmiştir. Mısır'da Hüsnü Mübarek yönetimi Müslüman Kardeşlerin başını çektiği halk hareketiyle ve Mısır ordusunun tarafsız kalmasıyla devrilmiştir. Hüsnü Mübarek, mahkemeye çıkarılarak ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır.
 
 
 
Muammer Kaddafi yönetimindeki Libya’da ise ordu ikiye bölünmüş ve bir kısmı Kaddafi'yi desteklerken diğer kısmı Muhalif Kuvvetler safına geçmiştir. NATO hava gücünün Muhalifleri desteklemesiyle Kaddafi güçleri yenilmiş ve Kaddafi yakalanarak linç edilmiştir. Mart 2011'den itibaren Arap Baharı’nın etkilediği ülkelerden Tunus, Mısır ve Libya'dan sonra en çok etkilenen ülke Suriye olmuştur. Gelecek dönemde Arap Baharı’nın etkileri ve buna bağlı rejim değişikliklerinin yoğun bir şekilde bütün dünyada görülmeye devam edeceği tahmin edilmektedir. <ref> Yılmaz, Salih. Baytal,Yaşar. Türkman, Sayim. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. 2. Basım. Ankara: Nobel Yayınları, 2014. s.426-430. </ref>
 
  
 +
* Bölge ülkelerinin çoğunda, sınıflar arası uçurum sonucu ortaya çıkmış bulunan; işsizlik, yolsuzluk, rüşvet, kayırma, gecekondu, temiz su, elektrik, yol, sağlık ve eğitim sorunların korkunç boyutlara ulaşması.
  
 +
* Bölgenin demografik yapısı incelendiğinde hızla artan genç nüfus oranı oldukça çarpıcıdır. Tunus, Katar ve Bahreyn'de nüfusun yaklaşık yüzde 60'ı; Irak, Yemen, Umman, Filistin ve Suriye'de ise yüzde 75'i 35 yaşın altındadır. <ref>Çakır, Zehra. “Arap Baharı Ve Yansımaları.” Ortadoğu Analiz, 2011.</ref> Bu rakamlara bakıldığında işsizlikten en çok iyi eğitimli, beklentisi yüksek genç nüfusun olumsuz etkilendiği ortadadır. Nitekim Tunus ve Mısır'da ayaklanmaları başlatanlar iyi eğitimli bu gençler olmuştur. Buradan hareketle, Arap Bahar'ının işçi sınıfı kaynaklı ortaya çıkan bir olaydan ziyade, Yeni Toplumsal Hareket bağlamında değerlendirilmesi gereken bir harekettir.<br />
 +
* İktidarı elinde bulunduran Batı iş birlikçisi yönetimlerin çoğunun diktatörlüğe dönüşmesi; baskıcı yönetimler altında halkın iyice bunalması. <ref>Çakır, Zehra. “Arap Baharı Ve Yansımaları.” Ortadoğu Analiz, 2011.</ref>
  
 +
* Sol-sosyalist hareketlerin halka yabancılaşması ve ekonomik sorunları çözmedeki yetersizlikleri sonucu; yüz yıldan fazla bir süredir baskı altında tutulan, tasfiye edilmeye çalışılan ve şiddetle cezalandırılan İslami yapıların muhalefeti ile halkın İslami örgüt, cemaat ve partilere daha fazla rağbet göstermesi. <ref>Çakır, Zehra. “Arap Baharı Ve Yansımaları.” Ortadoğu Analiz, 2011.</ref>
 +
* Ortadoğu'da yeni bir sosyal, kültürel ve siyasi yapılanmanın gerektiğine inanan bazı Batılıların değişim istekleri. <ref>Çakır, Zehra. “Arap Baharı Ve Yansımaları.” Ortadoğu Analiz, 2011.</ref>
  
 +
= Olaylar =
 +
[[Dosya:Arapbahari.jpg|küçükresim|363x363pik]]
 +
17 Aralık 2010'da Tunuslu sokak satıcısı [[Muhammed Buazizi]], polis şiddetine maruz kaldıktan sonra belediye binasının önünde kendini ateşe verdi. Muhammed Bouazizi'nin intihar haberi, yıllardır ekonomik ve sosyal sorunlarla ve insan hakları ihlalleriyle boğuşan Arap halklarını harekete geçirdi ve dalga dalga bölgeye yayıldı. “7 Ocak 2011'de Cezayir'de işsizlik ve gıda fiyatları halk ayaklanmasına neden oldu. 13 Ocak 2011'de [[Cezayirli Muhsin Buterfif]], devleti protesto etmek için kendini yakarak intihar etti. 14 Ocak 2011'de Tunus'ta devam eden protestolar sonucunda Zeynel Abidin Ben Ali Suudi Arabistan'a kaçtı. 17 Ocak 2011'de bir protestocu Mısır Parlamentosu yakınında kendini ateşe verdi. 25 Ocak 2011'de Lübnan ve Mısır'da hükümet karşıtı protestolar başladı. 25 Ocak 2011'de Mısır'da “polis günü” “öfke günü ”ne dönüştü. Yüz binlerce Mısırlı, ekonomik ve siyasi taleplerle Tahrir Meydanı'nda hükümeti protesto etti. Yemen'de 27 Ocak 2011'de dört gün önce tutuklanan göstericilerin serbest bırakılmaması üzerine protestolar başladı. 28 Ocak 2011'de protestolar Ürdün ve Filistin'e sıçradı. Hüsnü Mübarek, 11 Şubat 2011'de karşı protestolara ve daha önce gitmeyeceğinin açıklanmasına rağmen sonunda Mısır yönetiminden ayrıldı. <ref>Tekerek, S. & Kök, M. (2012). SOKAK SİYASETİNDEN SOSYAL AĞLARA YENİ AKTİVİZM: ARAP BAHARI DENEYİMİ. 2. Bölgesel Sorunlar ve Türkiye Sempozyumu</ref>
  
 +
Zeynel Abidin Bin Ali yurt dışına kaçtı, Mübarek tutuklanarak cezaevine konuldu, Kaddafi öldürüldü. Mısır'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini [[İhvan-ı Müslimin]] taraftarı [[Muhammed Mursi]] kazandı, Tunus'ta da [[İslamcı Nahda Hareketi]] iktidara geldi. Bahreyn'deki olayları bastırmada ordu yetersiz kalınca Suudi Arabistan askeri müdahalede bulundu, Suriye'deki çatışmalar iç savaşa dönüştü. Olayların başladığı hemen her ülkede çok daha örgütlü ve halk desteğine sahip olan İslami muhalefet öne çıktı, sol-sosyalist, laik, liberal muhalefet arka planda kalarak etkisizleşti. Tunus, Libya, Mısır, Suriye ve Yemen'de İslami muhalefetin beklenilenin üzerinde güçlenerek, birçok ülkede iktidara Arap Baharı ve sonuçları Batılı ülkeler, ABD ve İsrail'in yanında iktidarlarını kaybetme korkusuna kapılan başını Suudi Arabistan'ın çektiği Körfez (Haliç) hanedanlarını da endişeye sevk etti. Başlangıçta Ortadoğu'daki değişime destek veren bazı Batılı güçler, gelişmelerin Batı yanlısı neo-liberal bir eksenden Batı ve İsrail karşıtı İslami yönetimlere doğru kayması ile desteklerini geri çekmeye başladılar.  Bunun ilk işaretleri Suriye ve Libya'da görüldü, Mısır'da ise halkın oyları ile iktidara gelmiş meşru bir iktidar ABD ve Selefi-Suud destekli bir askeri darbe ile devrildi. <ref>Bayat,A., (2010), Life as Politics: How Ordinary People Change the Middle East, Stanford University Press, California, </ref>
  
 +
Arap Baharı, Tunus, Mısır, Suriye, Bahreyn, Yemen ve Libya'da büyük çaplı olaylara neden oldu. Bunun yanında, Cezayir, Fas, Huzistan Eyaleti, Irak, İran, İsrail Sınırı, Kuveyt, Lübnan, Sudan, Suudi Arabistan, Umman, Ürdün’de küçük çaplı etkilere ve protestolara neden olmuştur.
 +
Arap Baharı; Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Yakın Doğu'yu etkisi altına almıştır. Ancak diğer ülkelerdeki halklar bu olaylardan ilham alarak benzer eylemlere soyunmuşlardır. Birçok ülkede halk, yönetimi bu bahardan ilham alarak protesto etmiştir. Bunun sonucunda Arap Baharı'nın etkisi, Avrupa, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Afrika ve Asya kıtasına yayılmıştır. 
  
 +
'''Hazırlayan:''' '''Ebru Gökay'''
  
 
{{Kaynakça}}
 
{{Kaynakça}}

21.03, 14 Kasım 2021 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Arap Baharı, Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları taleplerinden doğan bölgesel/sosyal siyasi bir harekettir. Arap Baharı, 2011 yılında, Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi'nin Tunus'ta 17 Aralık 2010 günü belediye binasının önünde kendini yakarak, devleti protesto etmesi ve 4 Ocak 2011 yılında vefat etmesi üzerine, Tunus'ta başlamıştır. Kıvılcımı bu şekilde çakılan sosyal olaylar, Arap coğrafyasında dalga dalga yayılarak devam etmiştir.

Arabbaharı.jpg

Nedenleri

17 Aralık 2010 günü Tunus’un Sidi Buzid şehrinde, Muhammed Buazizi adlı bir seyyar satıcı, görevlilere rüşvet vermediği için, görevliler tarafından tezgahı elinden alınarak dövüldü. Yaptığı tüm şikayetlerden bir sonuç alamayan seyyar satıcı, belediye binasının önünde kendini ateşe verdi. 18 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra, 4 Ocak 2011 tarihinde hayatını kaybetti. [1] Çok kısa bir zaman içerisinde, Buazizi’nin telefonlarla kaydedilen kendini yakma görüntüleri, tüm sosyal medya kuruluşlarında yer almaya başladı. Bu görüntülerle galeyana gelen halk, Tunus’ta ‘Yasemin Devrimi’ni başlattı. [2] Arap coğrafyasında baş gösteren, işsizlik, gıda enflasyonu, özgürlük ve insan hakları sıkıntıları, demokrasi eksikliği gibi nedenlere gösterilecek tepki, Buazizi’nin kendini ateşe vermesiyle ateşlendi ve protestolar, tüm Arap coğrafyasında dalga dalga yayılmaya başladı. Arap Bahar'ını başlatan ana sebep sadece ekonomik sıkıntılar değildir. Bütün yolsuzluk ve ekonomik olumsuzluklara rağmen olayların çıkış sebebi salt ekonomik kaynaklı değildir. Sosyo-ekonomik nedenleri siyasi nedenlerden ayırmak çok zor olsa da siyasi faktörler de (demokrasi olmasa da "onur" ve "özgürlük" talebinin) bu sosyal olayın ortaya çıkmasında baskın rol oynamıştır. Tunus, Ürdün, Bahreyn, Suriye ve Umman gibi bazı ülkelerde ise gösteriler sosyal, mezhepsel, etnik veya bölgesel nedenlerle dışlanan gruplar tarafından çevrede başlatılmıştır.

Arap Bahar'ının başlamasına neden olan birçok neden birkaç ana başlık altında toplanabilir:

  • Bölge ülkelerinin çoğunda, sınıflar arası uçurum sonucu ortaya çıkmış bulunan; işsizlik, yolsuzluk, rüşvet, kayırma, gecekondu, temiz su, elektrik, yol, sağlık ve eğitim sorunların korkunç boyutlara ulaşması.
  • Bölgenin demografik yapısı incelendiğinde hızla artan genç nüfus oranı oldukça çarpıcıdır. Tunus, Katar ve Bahreyn'de nüfusun yaklaşık yüzde 60'ı; Irak, Yemen, Umman, Filistin ve Suriye'de ise yüzde 75'i 35 yaşın altındadır. [3] Bu rakamlara bakıldığında işsizlikten en çok iyi eğitimli, beklentisi yüksek genç nüfusun olumsuz etkilendiği ortadadır. Nitekim Tunus ve Mısır'da ayaklanmaları başlatanlar iyi eğitimli bu gençler olmuştur. Buradan hareketle, Arap Bahar'ının işçi sınıfı kaynaklı ortaya çıkan bir olaydan ziyade, Yeni Toplumsal Hareket bağlamında değerlendirilmesi gereken bir harekettir.
  • İktidarı elinde bulunduran Batı iş birlikçisi yönetimlerin çoğunun diktatörlüğe dönüşmesi; baskıcı yönetimler altında halkın iyice bunalması. [4]
  • Sol-sosyalist hareketlerin halka yabancılaşması ve ekonomik sorunları çözmedeki yetersizlikleri sonucu; yüz yıldan fazla bir süredir baskı altında tutulan, tasfiye edilmeye çalışılan ve şiddetle cezalandırılan İslami yapıların muhalefeti ile halkın İslami örgüt, cemaat ve partilere daha fazla rağbet göstermesi. [5]
  • Ortadoğu'da yeni bir sosyal, kültürel ve siyasi yapılanmanın gerektiğine inanan bazı Batılıların değişim istekleri. [6]

Olaylar

Arapbahari.jpg

17 Aralık 2010'da Tunuslu sokak satıcısı Muhammed Buazizi, polis şiddetine maruz kaldıktan sonra belediye binasının önünde kendini ateşe verdi. Muhammed Bouazizi'nin intihar haberi, yıllardır ekonomik ve sosyal sorunlarla ve insan hakları ihlalleriyle boğuşan Arap halklarını harekete geçirdi ve dalga dalga bölgeye yayıldı. “7 Ocak 2011'de Cezayir'de işsizlik ve gıda fiyatları halk ayaklanmasına neden oldu. 13 Ocak 2011'de Cezayirli Muhsin Buterfif, devleti protesto etmek için kendini yakarak intihar etti. 14 Ocak 2011'de Tunus'ta devam eden protestolar sonucunda Zeynel Abidin Ben Ali Suudi Arabistan'a kaçtı. 17 Ocak 2011'de bir protestocu Mısır Parlamentosu yakınında kendini ateşe verdi. 25 Ocak 2011'de Lübnan ve Mısır'da hükümet karşıtı protestolar başladı. 25 Ocak 2011'de Mısır'da “polis günü” “öfke günü ”ne dönüştü. Yüz binlerce Mısırlı, ekonomik ve siyasi taleplerle Tahrir Meydanı'nda hükümeti protesto etti. Yemen'de 27 Ocak 2011'de dört gün önce tutuklanan göstericilerin serbest bırakılmaması üzerine protestolar başladı. 28 Ocak 2011'de protestolar Ürdün ve Filistin'e sıçradı. Hüsnü Mübarek, 11 Şubat 2011'de karşı protestolara ve daha önce gitmeyeceğinin açıklanmasına rağmen sonunda Mısır yönetiminden ayrıldı. [7]

Zeynel Abidin Bin Ali yurt dışına kaçtı, Mübarek tutuklanarak cezaevine konuldu, Kaddafi öldürüldü. Mısır'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini İhvan-ı Müslimin taraftarı Muhammed Mursi kazandı, Tunus'ta da İslamcı Nahda Hareketi iktidara geldi. Bahreyn'deki olayları bastırmada ordu yetersiz kalınca Suudi Arabistan askeri müdahalede bulundu, Suriye'deki çatışmalar iç savaşa dönüştü. Olayların başladığı hemen her ülkede çok daha örgütlü ve halk desteğine sahip olan İslami muhalefet öne çıktı, sol-sosyalist, laik, liberal muhalefet arka planda kalarak etkisizleşti. Tunus, Libya, Mısır, Suriye ve Yemen'de İslami muhalefetin beklenilenin üzerinde güçlenerek, birçok ülkede iktidara Arap Baharı ve sonuçları Batılı ülkeler, ABD ve İsrail'in yanında iktidarlarını kaybetme korkusuna kapılan başını Suudi Arabistan'ın çektiği Körfez (Haliç) hanedanlarını da endişeye sevk etti. Başlangıçta Ortadoğu'daki değişime destek veren bazı Batılı güçler, gelişmelerin Batı yanlısı neo-liberal bir eksenden Batı ve İsrail karşıtı İslami yönetimlere doğru kayması ile desteklerini geri çekmeye başladılar. Bunun ilk işaretleri Suriye ve Libya'da görüldü, Mısır'da ise halkın oyları ile iktidara gelmiş meşru bir iktidar ABD ve Selefi-Suud destekli bir askeri darbe ile devrildi. [8]

Arap Baharı, Tunus, Mısır, Suriye, Bahreyn, Yemen ve Libya'da büyük çaplı olaylara neden oldu. Bunun yanında, Cezayir, Fas, Huzistan Eyaleti, Irak, İran, İsrail Sınırı, Kuveyt, Lübnan, Sudan, Suudi Arabistan, Umman, Ürdün’de küçük çaplı etkilere ve protestolara neden olmuştur. Arap Baharı; Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Yakın Doğu'yu etkisi altına almıştır. Ancak diğer ülkelerdeki halklar bu olaylardan ilham alarak benzer eylemlere soyunmuşlardır. Birçok ülkede halk, yönetimi bu bahardan ilham alarak protesto etmiştir. Bunun sonucunda Arap Baharı'nın etkisi, Avrupa, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Afrika ve Asya kıtasına yayılmıştır.

Hazırlayan: Ebru Gökay


  1. Abdullah, Zain. Middle East Journal 65, no. 2 (2011): 346–48. http://www.jstor.org/stable/23012164.
  2. Kök, Selcen. (2012). SOKAK SİYASETİNDEN SOSYAL AĞLARA YENİ AKTİVİZM: ARAP BAHARI DENEYİMİ.
  3. Çakır, Zehra. “Arap Baharı Ve Yansımaları.” Ortadoğu Analiz, 2011.
  4. Çakır, Zehra. “Arap Baharı Ve Yansımaları.” Ortadoğu Analiz, 2011.
  5. Çakır, Zehra. “Arap Baharı Ve Yansımaları.” Ortadoğu Analiz, 2011.
  6. Çakır, Zehra. “Arap Baharı Ve Yansımaları.” Ortadoğu Analiz, 2011.
  7. Tekerek, S. & Kök, M. (2012). SOKAK SİYASETİNDEN SOSYAL AĞLARA YENİ AKTİVİZM: ARAP BAHARI DENEYİMİ. 2. Bölgesel Sorunlar ve Türkiye Sempozyumu
  8. Bayat,A., (2010), Life as Politics: How Ordinary People Change the Middle East, Stanford University Press, California,