Yeşil Siyaset

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Yeşil siyaset veya çevrecilik, özellikle 19.yy’dan itibaren sanayileşmenin artan hızının doğaya verdiği zarara ilişkin kaygıyı yansıtan (asit yağmurları, ozon tabakasının delinmesi, orman alanlarının yok olması, biyoçeşitliliğin azalması, iklim değişikliği) ve çevresel hedeflere katılımcı demokrasi yolu ile ulaşmaya önem veren siyasi ideolojidir.[1]

Yeşil Siyaseti Temsil Eden Sembol

Çevre etiği, anladığımız şekliyle yeşil siyaset teorisinin özünü veya temelini oluşturur. Geleneksel siyaset teorisi, insanlardan oluşan ahlaki bir topluluğu varsayar, yeşil teori ise bu topluluğu hayvanları, bitkileri ve hatta muhtemelen Dünya'nın kendisini içerecek şekilde genişletir.[2] Yeşil felsefe ve siyaseti nasıl tanımladığımıza bağlı olarak, çok daha uzun ve köklü bir geçmişe sahiptir. Yeşil düşüncenin temel referans noktaları arasında Mahatma Gandhi'nin öğretileri, Martin Luther King'in yazıları, Kızılderili ve yerli toplulukların ekolojik bilgisi ve dünya çapında kadın mücadeleleri, insan hakları, barış ve çevre hareketleri yer alır. [3]

Yeşil siyasetin başlangıç noktası, toplumda köklü değişikliklere yol açan on sekizinci yüzyılın sonları ve on dokuzuncu yüzyılın başlarındaki Sanayi Devrimi'dir. [4] Sanayi Devrim’inin yarattığı endüstri toplumu beraberinde dünyayı tehdit eden yeni çevresel sorunları doğurdu ve oluşan bu çevre sorunlarına karşı çevreci protestolar dünyanın dört bir yanında gerçekleşti. Çevreci örgütlerin ve çevreci anlayışa sahip grupların yaptıkları protestolar siyasi alanda istenilen karşılığı bulamadığını düşünmeleri çevrecileri partileşmeye yönlendirdi. Yeşil siyaset, çevrecilerin insanların içinde yaşamlarını sürdürdükleri doğalarına ve bu doğa ile olan ilişkilerin değişmesi gerektiğini düşünmesi ve bu konu da eleştirilerini dile getirmeleri sonucunda ortaya çıktı. Bu eleştiriler, 1970’li yıllarda özellikle Avrupa’da yükselmeye başladı ve 1980’ler de etkisini genişletti. Yeşil eleştiri olarak adlandırılan bu eleştiriler endüstriyel gelişmenin, doğayı kentsel ve toplumsal hayatı bozan ve yabancılaştıran etkilere yönelik tepkilerle birleşerek siyasallaşmaya yöneldi. Zaman içerisinde bahsi geçen düşüncülere sahip gruplar ‘Yeşiller’ olarak adlandırılmaya başlandı. Günümüzde, dünyanın pek çok yerinde ‘Yeşiller’ in artması ile beraber yeşil siyaset küreselleşmeye başladı.[5]

Yeşil İdeolojiler

Yeşil siyasetin benimsediği değerlerin birçoğu daha önceki siyasi geleneklerden gelir. Özellikle feminizm, sosyalizm ve anarşizm, yeşil politik düşüncenin gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur. Feminizm, ataerkillikle mücadeleye yönelik politikaların 1983 seçim manifestolarına dahil edildiği Die Grünen üzerinde özellikle güçlü bir etki yaratarak yeşil düşünceye çok katkıda bulunmuştur. Bununla birlikte, sosyalist gelenek yeşil düşünceye de çok katkıda bulunmuştur. Yoksulluğu azaltmak için yeniden dağıtım ihtiyacı üzerindeki eşitlikçi vurgu ve küresel, enternasyonalist bir perspektif talebinin her ikisinin de kökleri 19.yy sosyalizminin düşüncelerinden etkilenir. Anarşizm de yeşil düşünceye büyük katkı sağlamıştır. Kendi kendine yeterlilik vurgusu ve ademi merkeziyetçilik üzerindeki ısrarın her ikisinin de kökleri 19.yy anarşist hareketinde yatmaktadır.[6] 21. Yüzyıla gelindiğinde ise çevre sorunların farklı bir yöne doğru evrilmesi ile farklı bakış açıları da ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda, ekofaşizm, ekofeminizm, ekososyalizm ve ekoliberalizm gibi yeşil ideolojik yaklaşımlar gündeme gelmiştir. Zaman içinde bu yaklaşımlar politika alanında da esin kaynağı olmuş, çevreye ilişkin politikalar geliştirilmesinden yeşil partilerin oluşmasına kadar önemli gelişmeleri beraberinde getirmiştir.[7]

Ekofaşizm

Michael E. Zimmerman’ın tanınımına göre ekofaşizm; bireylerin çıkarlarını doğanın organik bütünü olan toprağın refahına ve şerefine kurban etmelerini gerektiren bir totaliter hükümet anlayışıdır. Bu anlayışa göre, toprağı kirletmek, çevreye zarar vererek onu bozmak devletin istikrarı ve güvenliğini de tehdit eder. Ekofaşizm düşüncesini olduğu gibi esas alan bir hükümet sistemi bulunmamaktadır. Buna karşın te Nazi Ekolojisinde ekofaşizmin izlerine rastlamak mümkündür. Sağlıklı bir toprakla sağlıklı bir ırk olunabileceği anlayışı temeline dayanan Nazi Ekolojisine göre doğa ve insan denge içerisindedir.

Ekofeminizim

Ekofeminist düşüncede kabul gören yaklaşıma göre; ekofeminizim teriminin ilk kullanılmaya başlanması Françoise d'Eaubonne tarafından Le Féminisme ou la Mort adlı çalışmasında kullandığı yönündedir. Ekofeministler çevre sorunlarını kadın sorunları ve kadınların ataerkil düzen tarafından kurban edilmesinin bir sonucu olarak görürler. Nitekim ekofemininist görüş kendi içerisinde fikir ayrılıkları yaşamıştır ve günümüzde ekofeminist düşünce dört farklı başlık altında incelenebilir.

  • Liberal ekofeministler, çevre sorunlarının olağan politik ve hukuki koşullar çerçevesinde çözülebileceğine inanırlar, bunun için erkeklerle eşit hakları talep etmektedirler.
  • Kültürel ekofeminizm, kadın doğurganlığıyla doğanın üreticiliğini özdeşleştirip kadının doğurganlığını yüceltme söz konusudur. Fakat bu doğa yorumu ataerkil bir yaklaşım sunduğu için eleştirilere maruz bırakılır. Bu yaklaşımın temelinde yeryüzüne ve kadına saygı duyan bir sistem geliştirmek vardır.
  • Sosyal ekofeminizm, temellerini Murray Bookchin'in toplumsal ekoloji yaklaşımından almaktadır. Bu anlayışa göre; hiyerarşi, cinsiyet ayrımcılığı ve ataerkillik ekolojik sorunların ana nedenidir. Sosyal ekofeminizm ataerkilliği ve her oluşumunu reddederek ekolojik yaşama uygun yerel yönetimleri destekler.
  • Sosyalist ekofeminizm, kadının ve doğanın sömürülmesinin temel nedeni olarak kapitalist ekonomiyi görmektedir. Sistemin değişmesiyle birlikte ekolojik sorunların ve cinsiyetçi ekonominin çözüleceğini savunmaktadır.[8]

Yeşil Siyasetin Tarihsel Süreci

Yeşil siyaset, 1960'ların sonlarına ve 1970'lerin başlarında ortaya çıkmıştır. İlk ekolojik siyasi parti olan Avustralya'nın Birleşik Tazmanya Grubu Mart 1972'de büyük bir barajın kurulmasına karşı kampanya yürütmek ve yağmur ormanlarını korumak için kuruldu. Eyalet seçimlerinde sadece yüzde üç oy aldılar ve hedeflerini gerçekleştirmede başarısız oldular. Fakat, tüm dünyada Yeşil partilerin kurulmasına ilham verdiler.[9] Almanya’da 1970 yılından sonra hız kazanan ve toplumsal hareket olarak doğan yeşil siyasetin gelişimi, 20. yüzyılın sonlarında olmuştur. Almanya’da Yeşil Parti’nin oluşum sürecinde, nükleer karşıtı hareket önemli rol oynamıştır. [10] İlk Yeşil Parti oluşumu Almanya’da Yeşiller Partisi’nin (Die Grüen) 28 üyesinin Batı Alman parlamentosuna seçilmesi ile gerçekleşti. Resmi olmayan bir şekilde kot pantolon giyen bazı üyeler masalarına yerleştirmek için bitkiler getirdi ve bu renkli duruşları geleneksel partilerin takım elbiseli üyelerinden çok farklı gözüküyordu. Petra Kelly, Alman Yeşiller Partisi'nin kurucu üyesi ve ekofeminist bir aktivistti.

Petra Kelly, Alman Yeşiller Partisi'nin kurucu

Yeşil partilerin oluşumu süreç içerisinde birtakım zorluklarla karşılaşmıştır çünkü yeşil siyaset geleneksel siyasetin kalıplarının dışındadır. Nitekim, Alman Yeşilleri 1983 yılında dört temel unsur üzerine inşa edilmişti: Ekoloji, sosyal adalet, barış ve taban demokrasisi. Yeşil siyaset, her şeyden önce ekoloji siyasetidir; Gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakabilmemiz için harekete geçilmesini sağlayan bir kampanya. Bununla birlikte, yeşil politika, çevresel kaygıdan daha fazlasını içerir. Ekoloji, yeşil siyasetin ilk sütunudur. İngiliz Yeşiller Partisi üyesi Andrew Dobson, yeşil siyasetin ayrı bir siyasi ideoloji olduğunu ve tek bir fikirden ziyade bir dizi siyasi fikir olduğunu savunur. Yeşil siyasetin ikinci sütunu olan sosyal adalet hayati önem taşımaktadır. Yeşiller, çevreyi korunmanın yollarınınım eşitsizliğe yol açmaması gerektiğini savunuyor fakat bu sosyal adalet unsuru, yeşillerin siyasi yelpazesinde sol düşünceye aittir. Üçüncü sütun olan taban demokrasisi; yeşilleri, toplumların merkezi yönetimini sıklıkla destekleyen birçok geleneksel sosyalistten ayırır. Katılımcı demokrasi talebi, Alman Yeşillerinin arkasındaki en önemli unsurlarından biriydi. Yeşiller, mümkün olduğunca ademi merkeziyetçi ve katılımcı bir demokrasinin var olması için güçlü girişimlerde bulundular. Şiddetsizlik veya barış Yeşillerin son sütundur. Yeşiller, barış hareketinden yola çıktılar ve savaşa, silah ticaretine ve şiddete dayalı çözümlere karşı çıkmaktadırlar. Yeşil siyaset sadece Yeşil partileri kapsamıyor; bir bütün olarak yeşil hareket çok daha büyük bir etki alanı sahip. Örneğin, Earth First !, Reclaim the Streets ve Climate Camp gibi eylem ağları  ve Greenpeace ve Friends of the Earth International gibi sivil toplum kuruluşlarının yeşil siyasetine olan etkisi yadsınamayacak kadar önemlidir.[11]






  1. Heywood, Andrew, Siyaset. Ankara: Liberte Yayınları,2005.
  2. Dobson, Andrew, and Paul Lucardie, eds. The politics of nature: Explorations in green political theory. Psychology Press, 1995.
  3. Newell, P. (2019). What Is Green Politics? In Global Green Politics . Cambridge: Cambridge University Press. 2009 s.21-48
  4. Young, Stephen C. 'The Different Dimensions of Green Politics'. Environmental Politics 1.1 (1992): 9-44.
  5. Bozkır, Özge. "Çevreci Anlayışın Siyasallaşması: Yeşil Siyaset ve Türkiye." Uluslararası Batı Karadeniz Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi 2.1: 56-69.
  6. Andrew, and Paul Lucardie, eds."The politics of nature: Explorations in green political theory" s.39-40.
  7. SİPAHİ, Esra Banu, and Selçuk DİNÇER. "Yeşil İdeolojiler Bağlamında Yeşil Siyasetin Türkiye’deki Siyasi Partilere Yansımaları." Kent ve Çevre Araştırmaları Dergisi 1.1: 17-57.
  8. Oruç, Zeren. Çevre ve ekoloji kavramları kapsamında ideolojik yaklaşımlar ve sanat. Diss. İstanbul Kültür Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Sanat Yönetimi Anabilim Dalı/Sanat Yönetimi Bilim Dalı, 2017.
  9. Wall, Derek. The no-nonsense guide to green politics. New internationalist, 2010.
  10. Üste, Rabia Bahar. "Doğanın Siyaset Paradigması: Yeşil Siyaset." Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi 7.2 (2015): 38-54.
  11. Wall, The no-nonsense guide to green politics. s.12-14