Virginia Woolf

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Virginia Woolf

Ailesi ve Çocukluğu

25 Ocak 1882 yılında Londra'da dünyaya gelen Woolf, hem feminist hem de modernist bir yazardır. Babası Sir K-Leslie Stepnen ve annesi Julia Duckworth’un birlikteliğinden olan beş çocuktan biri olarak dünyaya gelmişti. Woolf, okula hiç gidemeden evinde eğitim almıştı. Ailesinin iyi eğitim görmüş ve seçkin entelektüellerden olması Woolf için büyük bir şanstı. Babası editör, biyografi yazarı ve eleştirmendi. Babasının büyük bir kütüphanesi vardı ve bu sayede Woolf kendisini geliştirme fırsatını bulmuştu. Özel öğretmenler aracılığıyla Latince ve Yunanca dersleri almıştı. Dokuz yaşında olmasına rağmen ağabeyi Thoby ile "Hyde Park Fate News" adlı haftalık dergi çıkartmışlardı. [1] [2]


Virginia Woolf’un hayatının dönüm noktaları

Woolf on üç yaşına geldiğinde, annesi ağır bir grip geçirerek hayatını kaybetti. Annesinin ölümü Woolf da derin acılar yaşatmıştı. İki yıl boyunca sinir krizleri ve ağır depresyon geçirdi. Bu sebeple hayali yaratıklar görmeye, halüsinasyonlar yaşamaya ve sesler duymaya başlamıştı.

Woolf daha sonra 1904 yılında babasını da kaybetti. Yaşadığı travmatik durum sonucunda normal yaşamına dönmesi uzun zaman aldı. Woolf, kardeşleri ile Londra’nın Bloomsbury semtine taşındıklarında daha 22 yaşındaydı. Woolf, yaptıkları bu yer değişikliğini bir kaçış olarak gördü. Babasının ölümünden 1 yıl sonra profesyonel anlamda Times Literary Supplement’e edebi yazılar yazmaya başlamıştı.

1906 yılında Thoby kardeşleri ile Yunanistan’a geziye çıkmıştı. Gezide tifodan hayatını kaybetmişti. Woolf için kaçınılmaz acı tekrar gelmişti. Kardeşi öldükten sonra yazdığı “Dalgalar” adlı eserinde kardeşine duyduğu derin özlemden bahsetmiştir.

Thoby öldükten iki gün sonra ablası evlendi. Woolf, oturdukları evden kardeşi Adrian ile başka bir eve taşındı. Bu sayede aydın çevrelerle tanıştığı Londra sosyetesinin yer aldığı toplantılar düzenlemeye başlamıştı. Bu toplantılar, Woolf’un Times Literary Supplement ve Cornhill dergilerinde edebiyat eleştirmenliği olarak yer almasını sağladı. [3]


Woolf’un Özel Hayatı

Woolf, Lytton Strachey ile 1909 yılında nişanlanmış ve ardından uyuşamadıklarını düşünerek nişanlısından ayrılmıştı. Bir yıl kadar ruhani çöküş yaşayan Woolf, yayınlayacağı ilk romanı “The Voyage Out” için eleştirilerin nasıl olacağını düşünüyordu. Kendisi hakkında “29 yaşında hala evlenmemiş bir başarısız. Çocuğu da yok üstüne üstelik ruhen hasta ve yazar falan değil” sözlerini kullanılmış, doktorların tavsiyesi üzerine dinleme kürü uygulamıştır. Yayımladığı romanı ile “zeki, kurnaz, yaşam dolu” gibi övgü dolu sözcüklerle anılmıştı. 1912 yılında ölen kardeşi Thoby’nin arkadaşı sol kanat siyaset kuramcısı Leonard ile tanışması Woolf için hayatının kilit taşı oldu; bir süre sonra evlendiler. Evlilik süreçlerinin ilk 2 yılında Woolf ağır ruhsal sıkıntıları nedeniyle birçok kez intihar girişiminde bulundu. Leonard’ın evliliğini çocuksuz sürdürmek istemesi Woolf’un bu ağır ruhsal sıkıntılara girmesine sebebiyet vermişti. Woolf kliniğe yatırıldı ve durumu düzeldikten sonra çift 1917 yılında Hogarth Press’i kurdular. Burada dönemin aydın yazarlarının kitaplarını bastılar. Böylece, Woolf’un daha özgürlükçü bir yaşam sürmesine aydın yazarlar cemaatinin de katkısı oldukça fazla olmuştu. [4]


Woolf’un Edebi Yaşamı

  • 1919 yılına “Night and Day”i yayımladı ve bu Woolf’un ikinci kitabıydı. Bu romanında Woolf’un deneyci kişiliği belirgin bir şekilde anlaşılmıştır. Çok fazla izlenimden meydana gelen bilinç akışı tekniğini kullanmıştır.
  • 1922 yılında “Jacob’s Room” adlı romanında da bilinç akışı tekniği kullanmıştır. Aynı yıl Vita Saçkville-West ile ilişki yaşamaya başlamıştı. Bu kitabını bir aşk mektubu ile Vita’ya ithaf etmiştir. [5]
  • 1925 yılında “Mrs. Dalloway” adlı eseri biliç akışı tekniğinin en iyi örneği seçilmiştir.
  • 1929’da “A Room of One’s Own”u yayınladı. “Kadın ve edebiyat” arasındaki bağı anlattığı bu eserinde, kadınların neden erkekler kadar yaratıcı olmadığını ve kadınların toplumdaki yerini ele almaktadır. Tam anlamıyla başyapıt olan bu eser, kadınların yazarlık ve başka mesleklerde söz sahibi olabilmeleri için kendilerine ait bir odaya ve gelire sahip olmaları gerekliliğini vurguluyordu.
  • 1937 yılında ise son eseri olan “The Years” isimli romanını kaleme almıştır. Elli yıllık bir zaman dilimini kapsayan kitap, üç farklı kuşağı ele alıyor ve böylece toplumun o dönemki hızlı dönüşümlerini göstermektedir.


Woolf’un Ölümü

İkinci Dünya Savaşı yıllarında sevdiği birçok dostunu kaybetmesi üzerine depresif ruh haline bürünmüştü. İkinci Dünya savaşı başladıktan kısa bir süre sonra intiharı sürekli düşünür olmuştu. Eşi Leonard bir Yahudi’ydi ve Nazi tehlikesine karşı Woolf’dan daha çok etkileniyordu. Londra da hava saldırıları başlamıştı ve bu saldırılar arasında The Horgart Press’in bürosu yerle yeksan olmuştu.

26 Şubat 1941 yılında Between the Act’i bitirip karaladığı taslağını okuması için eşine vermişti. Bu romanı sıkıntısız bir şekilde yazmıştı. Buna karşın eşi bu kitaptan hoşlanmamıştı. Gittikçe artan depresif ruh hali ile okuyamayan ve yazamayan biri olarak aklını yitireceğini düşündüğü için intihar etmeye karar verdi. Tarih 28 Mart 1941’di. Ouse ırmağında ceplerini kendisini batıracak kadar taş ile doldurduktan sonra ırmağın serin sularına kendisini bırakarak intihar etti.


Woolf’un eşi Leonard’a intihar etmeden önce yazdığı mektubunda şunlar yazıyordu;

“Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumdan eminim. Yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık. Bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım, hiçbir şeye odaklanamıyorum. Bu yüzden yapabileceğimin en iyisi olduğunu düşündüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana verilebilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim her şeyim oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım, ben olmazsam rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sende göreceksin. Görüyorsun bunu bile düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Söylemek istediğim şu ki, yaşadığım her mutluluğu sana borçluyum. Bana hep sabır gösterdin, çok iyi davrandın. Demek istediğim bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi o kişi sen olurdun. Bir tek senin iyiliğinden eminim, onun dışında her şey beni terk etti. Hayatını mahvetmeye devam edemem. Birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum.”

Ayrıca Bakınız

İlgili film: The Hours


Hazırlayan: İrem Topuk