Toplum Düzeni ve Toplumsal Davranış Kuralları
İnsanlar toplum içinde yaşarlar. Yunan filozof Aristoteles, insanın sosyal bir varlık olduğundan (zoon politikon), Grotius de insanda toplu halde yaşama isteğinin (appetitus societatis) varlığından bahsetmiştir. Topluma, toplumsal yaşama ihtiyacı olmayan varlığın, ya insanüstü ya da insandan aşağı bir varlık, bir canavar olacağı ileri sürülmüştür. İnsanlar, var olduklarından bu yana belirli bir şekilde örgütlenmiş, bir toplum içinde yaşamışlardır. Önceleri küçük topluluklar halinde yaşayan insanlar, zamanla yardımlaşma ve dayanışma fikrinin gelişmesiyle daha büyük topluluklar meydana getirmişlerdir.
İnsan, bugün doğumundan ölümüne kadar kendisini birçok bağla sarılmış olarak algıladığı toplumun içinde yaşar. Toplum içinde yaşayan insanlar hayatlarını en iyi şekilde sürdürebilmek için sahip oldukları güçleri kullanırlar. Bu güçler başıboş bırakıldığında ise insan toplum içinde varlığını sürdüremez, hatta bu tip davranışlar toplumun kendi varlığını sürdürmesini bile tehlikeye düşürür. Bu sebeple toplumlarda düzenin sağlanabilmesi için güçlerin dengelenmesi ve birtakım kuralların öngörülmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu toplumların bir kısmı kişilere bazı ödevler yükler ve bazı yetkiler verir; bir kısmı ise sadece bazı ödevler yükler.[1] Bu kurallara toplumsal davranış (sosyal düzen) kuralları denir. Toplumsal davranış (sosyal düzen) kurallarının içine hukuk, ahlak, din ve görgü kuralları girer.
İnsanların davranışlarını düzenleyen kurallar arasında hukukun temel ilgi konusu şüphesiz hukuk kurallarıdır. Ancak hukuk kuralları dışındaki dim, örf ve adet, ahlak ve görgü gibi kuralların da hukukun ilgi alanı içinde olduğu unutulmamalıdır.[2]