SSCB'yle İlişkiler

From TUİÇ Sözlük
Jump to navigation Jump to search

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1945-1950 yılları, Sovyet emperyalizminin etkin olduğu bir dönem oldu. Kızılordu, Batılı Müttefikler ile olan anlaşmalara uyarak Yugoslavya, Bulgaristan ve Çekoslovakya'dan çekilmiş, ancak daha barış anlaşması imzalamayan Almanya, Avusturya, Polonya, Romanya ve Macaristan'da işgale devam etmiştir. [1]

SSCB'nin kıta Avrupa'sındaki başlıca hedefi, ileride Almanya'nın tekrar güçlenerek saldırmasına karşılık kendi güvenliğini tesis etmekti. Bu amaçla ilk olarak Doğu Avrupa ülkelerinde komünizm ideolojisine bağlı kukla hükümetler kurarak tampon devletler oluşturmak istiyordu. Esasen Rusya 1940'ta Litvanya, Letonya, Estonya ve Finlandiya'dan elde ettiği topraklara 1945'te Doğu Prusya, Polonya, Romanya ve Çekoslovakya'yı da ilave etmiş ve bu ülkelerde komünist partiler kurarak uydu yönetimler kurdurmuştu. 1946’da Bulgaristan ve Arnavutluk'ta, 1947'de Macaristan'da, 1948'de Romanya ve Çekoslovakya'da gerçekleştirdiği hükümet darbeleriyle Orta Avrupa ile kendi arasında kalın demir bir perde (100 milyon nüfuslu ve 1 milyon km topraktan oluşan) meydana getirmişti. Bu ülkelerde iktidara getirilen komünist hükümetler derhal Moskova ile ittifak anlaşmaları yaparak Sovyetler Birliği'nin birer peyki haline gelmişlerdir. [2]

Almanya'nın teslim olmasından sonra ABD, İngiltere ve Rusya arasında savaş sonunda kalıcı bir barışın sağlanması için toplantı yapılması kararlaştırılmıştır. Toplantıdan önce İngiliz Hükümeti, 18 Haziran 1945 de Amerikan Hükümeti’ne müracaat ederek "Yalta" kararlarına aykırı olan Sovyet isteklerine karşı İngiltere ortak tutumunun tespit edilmesini ve Rusya ile bundan sonra görüşülmesini istemiştir. Türk Hükümeti de Postdam görüşmelerinden önce Amerika'ya başvurarak Sovyet tutumu karşısında Washington'un ne düşündüğünü öğrenmek istemiştir. ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Mr. Grew, ’’Başkan Truman'ın bu toplantıda Stalin ile yapacağı konuşma, Amerikan Hükümeti'nin şimdi yapacağı bir teşebbüsten daha iyi sonuç verecektir. Bu bakımdan, herhangi bir teşebbüste bulunmadan önce,Postdam Konferansı'nın sonucunu beklemek daha doğru olacaktır.’’ diyerek Stalin açıklamaları beklenmiştir. [3]

Postdam Konferansı'ndan üç hafta önce, zamanı dolan Türkiye-Rusya Anlaşması'nın yenilenmesi gündeme gelmiştir. Sovyetler Birliği, 1921 Anlaşması'yla Türkiye'ye bıraktığı Kars ve Ardahan sınır bölgesinden toprak talebinin yanı sıra İstanbul Boğazı'nda da üs talebinde bulunuyordu. Aynı zamanda Rusya, İran’da yönetime karşı gelen komünist gruplara da açıktan destek vermeye başlıyordu Türkiye ve Rusya arasında 17 Aralık 1925'te imzalanan ve süresi 7 Kasım 1945'te bitecek olan "Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması'nın yenilenmesi konusu, Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov tarafından Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper'e 19 Mart 1945 tarihinde bildirildi. Molotov bildiride, "Özellikle ikinci Dünya Savaş döneminde meydana gelen önemli değişmeler yüzünden, söz konusu anlaşmanın artık yeni duruma ters düştüğünü ve ciddi bir şekilde gözden geçirilmesi gerektiğini" vurguladı. Türkiye Dışişleri Bakanı Hasan Saka, 4 Nisan 1945 tarihinde Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi Vinogradov aracılığı ile, Türkiye'nin yeni anlaşma imzalamaya ve ayrıca bu konuda Sovyetlerden gelecek tekliflerin incelenmesine hazır olduğunu Sovyet Hükümeti'ne bildirdi. Bunun üzerine 7 Haziran 1945 de Sovyet Bakanı Molotov, Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi'ne, "Eğer Türkiye, Sovyetler Birliği ile bir anlaşma yapmak istiyorsa Sovyetlerin şu isteklerini kabul etmelidir." diyerek şunları sıralamıştır: [4]

Türk Boğazları, Türkiye ve Sovyetler Birliği tarafından ortaklaşa savunulmalı ve bu amaçla Türkiye, deniz ve kara üsleri vermelidir:

-Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında iki yanlı bir antlaşma ile değiştirilmelidir. -Türk-Sovyet sınırında Sovyetler Birliği lehine bazı düzeltmeler yapılmalıdır.

Büyükelçi Selim Sarper, Dışişleri Bakanı Molotov'a verdiği cevapta, ikinci madde hariç diğerlerinin kesinlikle kabul edilmeyeceğini ve bu sorunun sadece Türkiye ve Sovyetlere ait olmayıp, imzası olan bütün devletlere ait olduğunu, bu bakımdan onların da görüşlerinin alınmasının gerekli olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Rusya, Türkiye üzerinde 1945'ten itibaren ağır bir siyasi baskıya girişti.

16 Temmuz 1945 tarihinde ABD Başkanı Truman Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Stalin ve İngiltere Başbakanı Winston Churchill Postdam'da bir araya gelerek görüşmeleri başlattılar. 17 Temmuz 1945'te açılan Postdam görüşmelerine ABD, İngiltere ve Rusya katıldı. Görüşmelerde en önemli meselelerden biri de Türk boğazlarının durumu hakkındaki Sovyet istekleri olmuştu. Truman, Japonya'ya atılacak olan atom bombasının neticesini bekleyip Stalin'le daha rahat konuşmak için toplantıya birkaç gün gecikmeli geldi. Rusya, Montreux Sözleşmesi'nin Sovyet ticaret ve savaş gemilerinin serbestçe Boğazlardan geçmesini sağlayacak şekilde değiştirilmesi hakkındaki görüşlerini 1944 yılanın Ekim ayında Moskova'da Churchill'e, 1945 Şubat'In da Roosvelt'e açıklamıştı ve prensip olarak desteklerini almıştı. Fakat Postdam görüşmelerinde, Sovyetler Birliği'nin "Boğazlar" konusuna yalnız Türkiye ile kendisini ilgilendiren iki taraflı bir sorun olarak bakması ve Boğazlarda deniz ve kara üsleri istemesi durumu değiştirmiş ve bu konu geniş tartışmalara yol açmıştır. Toplantıda bu görüşe karşı İngiliz Başkanı, Rus görüşüne derhal itiraz etmiş ve bu konuda Türkiye'ye baskı yapılmasını kabul etmeyeceklerini bildirmiştir. İngiltere’nin görüşüne Amerika da katılmıştır. Truman, "Boğazlar" meselesinin sadece Karadeniz'de kıyısı olan devletleri ilgilendirmediğini, Amerika dahil bütün dünyayı ilgilendirdiğini,"Boğazlar ve su yollarından geçişlerde serbestlik ilkesini" benimsediklerini bildirmiştir. Rusya, Truman'ın uluslararası su yolları konusundaki görüşlerine katılmakla birlikte, Türk boğazlarının özel bir durumu olduğunu ve ayrı bir mesele olarak ele alınması için ısrar etmiştir.

Görüşmeler, 2 Ağustos 1945 tarihinde görüş birliğine varılmadan sona ermiştir II. Dünya Savaşı’nın ‘’Üç Büyük Devleti". Postdam Konferansı'ndan sonra bir daha bir araya gelmemiştir. Konferans'ta Türk Boğazları konusunda geniş bir görüş ayrılığı ortaya çıkmış ve Rusya yayılmacı tutumunu bir daha sergilemiştir. ABD ve İngiltere bundan sonra Rusya ile artık iş yapma olanaklarının kalmadığı kanaatine varmışlardır. Üç lider arasındaki görüşmeler 23 Temmuz tarihine kadar devam etmiştir. Konferans'ın devam ettiği sırada Amerika'da yaşayan Ermeniler adına "Milli Ermeni Komitesi", liderlere gönderdiği telgrafta Kars, Ardahan ve havalisinin Sovyet Ermenistan'ına dahil edilmesi talebinde bulunmuşlardır.

Sovyet tehditleri karşısında Amerika, 1946 yılının başından itibaren ayında yaptığı Türkiye’nin toprak bütünlüğü ile ilgilenmeye başlamıştır. ABD Başkanı Truman, 1946 Ocak ele geçirmek bildiride, "Sovyetler Birliği'nin Türkiye’yi istila ederek Boğazlar bölgesini ele geçirmek istediğine artık şüphem kalmadı. Eğer bu gidişe demirden bir yumruk uzatıp ‘’dur’’ demezsek, yeni bir savaş çıkacaktır. Sovyetler Birliği yalnız bir sözden anlıyor. Kaç tümeniniz var?’’ demiştir.[5]

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, TBMM’nin açılış konuşmasında "Boğazlar" konusunda şunları ifade etmiştir: ‘’İkinci Dünya Savaşı sarasında Montreux Sözleşmesi'nin herhangi bir şekilde zararlı olduğunu söylemeye imkan yoktur. Boğazların emniyetli ellerde olduğu ve bütün ulusların çıkarlarına serbest geçişin engel karşısında bulunmadığı olmuştur... Açıkça söylüyoruz ki Türk topraklarından hiç kimseye verecek bir borcumuz yoktur. Şerefli insanlar olarak yaşayacağız ve şerefli insanlar olarak öleceğiz."' diyerek sert bir yanıt vermiştir. [6]

Sovyetler Birliği, İngiltere ve ABD, Boğazların statüsü ve 1936 Montreux Sözleşmesi'nin gözden geçirilmesi hususunda kendi düşüncelerini müstakilen Türkiye'ye bildirme kararı almışlardır. Bu kapsamda ABD ve İngiltere, konu hakkındaki görüşlerini Türkiye'ye Aralık 1945'te bildirmişlerdir. Türkiye, bu meselede Postdam kararlarını değil, yalnız Montreux Antlaşması'nı göz önünde tutmak ve bu antlaşmayı imzalamış bütün devletlerin ve hususen ABD'nin katılımıyla toplanacak uluslararası konferansta görüşüp karara bağlaması gerektiğini dünyaya duyurmuştur. ABD'nin Türkiye'nin bu davetine katılacağını açıklaması Türkiye tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Çünkü Türkiye, Rusya'ya karşı dengenin ancak İngiltere ve ABD ittifakıyla sağlanacağına inanıyordu.

Rusya, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye'nin doğu sınırlarında 35 Tümen asker bulunduruyordu. ABD'nin bu konudaki yorumu ise, Rusya’nın Türk ordusunda silah altında fazla insan bulundurarak Türk ekonomisini zayıflatmak niyetinden kaynaklanıyordu. Türkiye’, Amerika’nın Sovyet tehdidine karşı uygulamaya soktuğu Marshall yardımından faydalanmak üzere Temmuz 1947 de Paris'te yapılan toplantıya katılmıştır. Türkiye, bu toplantıda 615 milyon dolarlık ekonomik yardıma ihtiyacı olduğunu bildirmiştir. Amerikan Hükümeti, Türkiye öne sürdüğü gerçekleri haklı bularak Türkiye'yi de yardım planına dahil etmiştir. Bu maksatla 16 Nisan 1948 yılında Avrupa devletleri ile imzalanan ‘’Avrupa Ekonomik iş Birliği Anlaşması’’na Türkiye’nin de katıldığını belirten bir anlaşma metni hazırlanarak 4 Temmuz 1948 taraflarca imzalanmış ve 13 Temmuz 1948 tarihli (6956 say Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. [7] [8]


  1. İbrahim Çamlı, Dünya Amerika Türkiye, Köprü Yayınları, İstanbul, 1966, s.60
  2. Cemal Özkan, Kuruluşunun 41. Yılında NATO, Sorunlar, Arayışlar, ATASE Yayınları, Stratejik Etütler Bülteni, Sayı:85, s.60-61.
  3. Mehmet Gönlübol,Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1973), Ankara, Sevinç Matbaası, 1974, s. 208-209.
  4. İsmail Cem, Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi, Yelken Matbaası, İstanbul, 1974, s. 513.
  5. Mehmet Gönlübol,Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1973), Ankara, Sevinç Matbaası, 1974
  6. Şerafettin Duran, İsmet İnönü, Yaşamı, Dönemi ve Kişiliği, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2000, s.260
  7. Oral Sander, Siyasi Tarih, 8.B, İmge Yayınları, Ankara,2000, s.49;
  8. Salih Yılmaz, Yaşar Baytal, Sayim Türkman, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Nobel Yayınları, Ankara, 2014, s.365-369