Risk Toplumu

From TUİÇ Sözlük
Jump to navigation Jump to search
Risktoplumu..png

Risk toplumu (Risk Society) tezi, çağdaş Alman sosyolog Ulrich Beck (1944-2015) tarafından modernizmin karanlık yüzünü açıklamak için ortaya konan kavramsallaştırmadır. Beck, en popüler yayını olan “Risk Toplumu: Yeni Bir Moderniteye Doğru (1992)” isimli eserinde modern dönemin sonuna gelindiğini belirterek gelinen son noktada oluşan yeni toplumu Sosyoloji bilimi ile beraber açıklama çabasındadır. Ona göre modern sonrası dönemde toplumsal, psikolojik, ekonomik ve politik şartlar bireylerin sık sık sahip olduklarını kaybetme korkusu yaşamasına yol açar. “Temelde güven probleminden kaynaklanan bu durum, aslında modernitenin hazırlığını yaptığı bireycilik ve kapitalizmin sessiz mottosu olan ‘bencillik’ süreçlerinin son şeklini verdiği bir toplum modeli sunar. Bireylerin gerek eğitim hayatı gerek iş hayatı gerekse kişisel ya da ailevi güvenliği her daim risk altındadır.[1]


Ulrich Beck, post-modernizmi reddederek günümüzde modernliğin ötesinde bir dünyada değil onun ‘ikinci modernite’ dediği aşamada yaşandığını söyler. İkinci modernite  kavramı, gündelik yaşamın baskıcı gelenek ve göreneklerden sıyrılarak kendisini serbestleştirdiğini, modern toplum kurumlarının ise küreselleştiği fenomenine atıfta bulunur.  Eski sanayi toplumunun kaybolup yerini risk toplumunun alması gibi benzer şekilde günümüz toplumlarında sosyal yapı ve normlar da değişime uğramıştır. Modern dünyada bireysellik ve özgürlük unsurları ön plana çıkmış, eski toplumlarda bireylerin üzerinde tahakküm kuran ve onları koruyan din, aile, cemaat ve topluluk gibi sosyal yapıların etkisi ise azalarak çökmeye başlamıştır. Sosyal düzenin değişime uğraması beraberinde kimlik ve aidiyet duygusunun yitirilmesine sebebiyet vermiştir. “Post modern toplumda birey giderek kendi başına, soyutlanmış, aciz ve korunmasız kalmaktadır. Toplumsal krizler bireysel krizler olarak ortaya çıkmakta ve sosyal problemler giderek kolektif problemlerden ziyade kişisel problemler olarak algılanmaktadır"[2].


Beck, modern toplumu sanayi öncesi ve sanayi toplumlarından ayırır. Sanayi toplumu ve sanayi öncesi toplumlarda risk ve tehlike teşkil eden unsurlar daha çok doğa kaynaklı ve insan kontrolü dışındayken sanayi toplumunda ise büyük ölçüde insan ürünü ve küresel olgulardır. Örneğin kanser, AIDS, HIV gibi hastalıkların yayılması, biyolojik savaş, nükleer savaş, radyasyon, sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımı, küresel ısınma, uluslararası terörizm, hava ve su kirliliği gibi tehlikeler insan sağlığı ve huzurunu tehdit eden unsurlardır. Günümüz toplumunda ise “insan sadece doğa üzerindeki gücünü arttırmakla kalmayıp bizzat doğanın kontrolünü ele geçirmeye çalışmış ve böylece evreni tam bir yıkım riski altına sokmuştur"[3]. Bu risklerin çoğu modern sanayide ortaya çıksa da onları daha tehlikeli kılan unsur yer ve zamanla sınırlı kalmamalarıdır. Örneğin Çernobil felaketi sadece 1986 yılıyla ve Ukrayna’nın coğrafyası ile sınırlı kalmayıp bölgeye uzak ülkeleri dahi tetiklemiş ve etkileri bugüne kadar sürmüştür. Halen radyasyona maruz kalan kişilerde yeni semptomlar görülmektedir.

Ona göre modern toplumlar risklerle doludur ve risk artık toplumun tamamlayıcısı niteliğindedir. Kavramını temellendirmeye çalışırken “Beck, risk dağılımının sınıfsal çizgilerde ilerlediğini, yani riskin de tıpkı zenginlik gibi sınıfsal bir olgu olduğunu söylerken, dünya kapitalizminin geldiği son aşamada sanayice az gelişmiş, 'Üçüncü Dünya’ ülkelerinin risk bağlamında da proleterliğinden söz ediyor.”[4]. Batılı toplumlar risklerden etkilenirken, yoksul toplumların ise harap edildiği ve savunmasız olduklarını söylemek mümkündür. Daha kısa bir ifadeyle; düşük ekonomik gelir yüksek risk ihtimalini beraberinde getirmektedir. “Zengin uluslar ve üst sınıflar, fakir uluslara ve alt sınıflara göre daha az risk altındadır… yine de zengin uluslar bile günümüz dünyasında riskten kaçamaz[5]. 'Bumerang etkisi’ olarak adlandırılan bu durum; risklerin onları üreten üst sınıf ve zengin uluslara geri dönmesidir.  Örneğin, her ne kadar kapitalistler fabrikaları kendilerinden uzak tutmaya çalışsalar da riskler hava kirliliği ve küresel ısınma olarak onlara geri dönmektedir. Sosyal sınıf ne olursa olsun risk toplumundan saklanmanın veya kaçmanın yolu yoktur.


Öngörülen gelecek her ne kadar korkunç gözükse de Beck, modern insanın bu tehditlerle baş edebileceğine inanır. Kilise, aile gibi kurumlar insanların üzerindeki etkisini yitirdiğinden her birey karmaşık ve tehditlerle dolu bir dünyada yaşayabilmek için kendini korumalı ve ‘risk bilinçli’ hale gelmek zorundadır.


Hazırlayan: o-staj Sosyoloji Çalışmaları Stajyeri Beyza NALBANT

  1. Ruhi Can Alkın, “Ulrich Beck’in Risk Toplumu Kavramsallaştırması Ekseninde Toplumsal Kontrolün  Dönüşümüne Giriş Denemesi” Medeniyet ve Toplum 1/1, (2017) s.36. (erişim: 10.09.2022).
  2. Martin Slattery “Sosyolojide Temel Fikirler” İstanbul: Sentez Yayıncılık, 2018, s.455
  3. Slattery, Sosyolojide Temel Fikirler, s.455
  4. Halil Nalçaoğulu, “Risk Society: Towards a New Modernity” Kültür ve İletişim (2000), 3(1) (5), s.126
  5. Georg Ritzer ve Jeffrey Stepnisky, “Çağdaş Sosyoloji Kuramları ve Kökleri” İstanbul: De Ki, 2019 s.100