Paris İklim Anlaşması

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

“Biz buradayız, sesimizi çıkarıyoruz, çünkü siz geleceğimizi çalıyorsunuz.” -Green Expectation [1]

Ve Toprak Ana diyor: Ölmek için çok gencim!

21. Taraflar Konferansı olarak bilinen Paris İklim Zirvesi, yıllardır süren ve başarısız geçen müzakereler sonrasında, tarihi nitelikte küresel bir anlaşma ile sonuçlandı. İki hafta süren çetin müzakereler sonrası 12 Aralık 2015 tarihinde anlaşmaya taraf olarak ülkelerin tamamının kabul ettiği “Paris Anlaşması” ile sonuçlandı. Uluslararası sistem 1997 Kyoto Protokolü’nden bu zamana kadar küresel ölçekte yeni bir anlaşma sağlamaya çalışıyordu buna rağmen tüm ülkelerin ortak noktada buluşacağı bir anlaşma zemini bir türlü oluşamamıştı. Küresel ısınmaya neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ciddi bir görüş ayrılığı bunun en büyük sebebini oluşturuyordu. Şimdiye kadar iklimsel felaketlere yol açan, yer kürenin ısınmasına neden olan ve sera gazlarının artışında tarihsel sorumluluğa neden olan zengin ülkeler bir yanda, küreselleşme ile birlikte gelişmekte olan ülkelerin daha fazla sera gazı salacağı gerçeği bilinmekteydi. Bu sebeplerden dolayı tüm tarafların sera gazı azaltımı konusunda sorumluluklarına göre ellerini taşın altına koyması beklenmekteydi.[2]

Anlaşmanın İçeriği

Paris İklim Anlaşması (12 Aralık 2015)

Paris İklim Anlaşması içeriğine bakıldığında her yönüyle tarihe geçecek şekilde hazırlanmış bir anlaşma olduğunu söylenebilir. Ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte ekonomileri ve toplulukları temelden etkileyebilecek niteliklere sahiptir. Anlaşma 195 ülke tarafından kabul edilmiştir. Küresel nitelikteki Paris Anlaşması’nın temel sonuçları kısaca şu şekildedir;

• Tüm tarafların emisyon azaltımı konusunda yükümlülük alması kabul edilmiştir. Ancak bu azaltım yükümlülüğünde gelişmiş ülkelerin daha fazla azaltım taahhüdü alması ve mutlak azaltım yapması istenirken, gelişmekte olan ülkelerin ise “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk” ilkesi gereği mevcut kapasitelerine göre bir azaltım yapması beklenmektedir. 2050 sonrası için ise öncelikle gelişmiş ülkelerin sıfır emisyon sağlayacak konuma gelmeleri istenmektedir.

• Sanayi devriminden bugüne kadar 1 °C ulaşan yerkürenin ısınmasının 2 °C daha altına ve mümkün olduğunca 1,5 °C seviyelerinde tutulmasına karar verilmiştir.

• Gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere “düşük-karbonlu ve iklime dirençli” kalkınmayı sağlayacak dönüşümü gerçekleştirmesi için gerekli olan iklim finansmanı, teknoloji ve kapasite geliştirme desteği sağlamaları gerekmektedir. Bu anlamda gelişmiş ülkeler 2020 yılına kadar gelişmekte olan ülkelere 100 milyar dolar iklim finansmanı sağlamaları ve 2025 sonrası için bu rakamın taban olarak esas alınıp daha fazla finansman sağlaması istenmektedir.

• Ülkelerin emisyon azaltımları konusunda almış oldukları hedefler, geliştirdikleri politikalar ve hedefe ulaşma konusundaki ilerleme durumu şeffaf ve hesaplanabilir bir yöntemle yapılmalıdır ve gözden geçirmeye tabi olacaktır.

• Bilimin öngördüğü yeni bulguları da esas alarak, ülkelerin her beş yılda bir düzenli olarak daha fazla azaltım yükümlülüğü almaları istenmektedir.

• Paris Anlaşması, ayrıca, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum sağlanması konusunu güçlü bir şekilde vurgulamakta ve özellikle bundan en fazla etkilenecek savunmasız az gelişmiş ülkelerin desteklenmesi konusunda taahhütlerde bulunmaktadır.[3]

Anlaşmanın Sonuçları

Paris Anlaşması gerçek anlamda tarihi ve çığır açıcı bir anlaşmadır. Gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş 195 ülkenin tamamının BM çatısı altında, her birine farklı seviyelerde maliyetler yükleyen ve bağlayıcı niteliğe sahip bir anlaşma üzerinde uzlaşması tarihte görülmemiş, eşi benzeri olmayan bir durumdur. Çünkü Kyoto Protokolü'nde sera gazı azaltımı yükümlülüğü altına giren ülkelerin sadece gelişmiş ülkeler olduğunu görülmektedir. Dünya devi ABD ise protokolü imzalamamıştı, en büyük kirletici konumunda bulunan Çin ise azaltım yükümlülüğü altına bile girmemişti. Tokyo, Ottowa ve Moskova yönetimleri ise daha sonra II. Kyoto Protokolü uygulamasından da çıktığı için toplam sera gazı salımlarının %14‟üne karşılık gelen ülkelerin yükümlülüğü söz konusu idi. 196 ülkenin uzlaşmaya vardığı ve 187 ülkenin azaltım planı (INDC) sunduğu Paris Anlaşması ise toplam küresel emisyonların %96'sından fazlasına neden olan ülkeleri kapsayan bir anlaşmadır. Tüm bu verilerden yola çıkarak diyebiliriz ki -her ne kadar iddialı bir söz olsa bile- Anlaşma'nın imzalandığı tarihten itibaren devletlerin mevcut haldeki ekonomik yapısı, üretim ve tüketim süreçleri artık şimdiye kadar kabul edilen kalıplarla devam edemeyecektir. Dünya ekonomisinde, siyasette, uluslararası ilişkilerde, işletmelerin ve yatırımcıların gelecek planlarında radikal dönüşümler yaşanacaktır.

Paris İklim Anlaşması ve Türkiye

Türkiye, 175 ülke ile birlikte Paris Anlaşması’nı imzalamıştı. 30 Eylül 2015 tarihinde “Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanını” Sözleşme sekreteryasına sundu. Türkiye’nin belirtmiş olduğu ulusal katkı beyanına göre, sera gazı emisyonlarının 2030 yılında referans senaryoya göre %18 ile %21 kadar azaltılmasını öngördü. Fakat 4 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe giren anlaşmaya Angola, İran, Libya, Kırgızistan, Irak, Erite, Yemen, Güney Sudan ve Türkiye’nin içinde bulunduğu dokuz ülke taraf olmadı.[4]

Türkiye’nin anlaşma üzerine çekincesi, kategorilendirme üzerindeki belirsizlikten kaynaklanıyordu. Geçmiş dönemlere baktığımızda da Türkiye’nin iklim değişikliği rejimi içindeki konumu, 1992 yılında yapılan Rio Toplantıs'ından bu zamana kadar her zaman sancılı olduğunu söyleyebiliriz. Rio Toplantısı'nda anlaşmaya varılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içerisinde sera gazı azaltımı yükümlülüğü alacak ülkeleri gösteren EK-I listesine dahil edilen Türkiye, sadece OECD üyesi olduğu için ayrıca gelişmekte olan ülkelere finansal, teknolojik ve kapasite geliştirme desteği sağlayacak EK-II listesinde de yer almıştır. Bu adil olmayan konumlandırmaya devamlı karşı çıkan Türkiye, 2001 yılında nihayet EK-II gelişmiş ülkeler listesinden çıkartılmış ancak “özel koşulları tanınan” ülke olarak EK-I ülkeleri listesinde kalarak süreç içerisindeki sıkıntılı konumunu azaltsa bile istediğini tam olarak alamamıştır. Bu konumlanma nedeniyle, Türkiye iklimle mücadele noktasında ulusal düzeyde geri kalmış, esneklik mekanizmalarından faydalanamamıştır.

Günümüze geldiğimizde 6 Ekim 2021 itibarıyla Paris Anlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylandığını görmekteyiz. Meclis onayının ardından, BMİDÇS’nin de Türkiye’nin “gelişmekte olan ülke” statüsüne geçme talebini onaylaması gerekiyor. Bu durumun sebebi yardım alacak ya da yapacak ülke ayrımının “gelişmekte olan ülke” ve “gelişmiş ülke” statüsüne göre belirleniyor olması. Talebin kabul edilmesi halinde, Türkiye küresel sıcaklık artışının 1,5 °C ile sınırlandırmak ve 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını sıfırlamak için taahhütlerini hayata geçirecek. [5]

Hazırlayan: Ömer İMAMOĞLU


  1. Green Expectation Web Sitesi, 2021 (Erişim Adresi 04.12.2021 https://www.greenexpectation.com/)
  2. Karakaya, E. Paris İklim Anlaşması: İçeriği ve Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 3 Sayı 1, s.1-12,2016
  3. Adoption of the Paris Agreement,2015 (Erişim Adresi: 04.12.2021 https://unfccc.int/resource/docs/2015/cop21/eng/l09r01.pdf)
  4. Şatıl, C. Doğruluk Payı Web Sitesi, 2021 (Erişim Adresi 04.12.2021 https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-paris-anlasmasi-ni-onayladi)
  5. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı: Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Kyoto Protokolü, 2021 (Erişim Adresi 04.12.2021 https://webdosya.csb.gov.tr/db/iklim/editordosya/kyoto_protokol.pdf)