Libya

From TUİÇ Sözlük
Jump to navigation Jump to search

Libya,(Arapça: ليبيا Lībiyā), Akdeniz kıyısında, doğusunda Mısır, batısında Cezayir ve Tunus, güneyinde Nijer ve Çad, güneydoğusunda Sudan ile komşu olan bir Kuzey Afrika ülkesidir.

LİBYA TARİHİNİN ANAHATLARI

Antik Dönem

Batıda yer alan Trablus, bölgeye ticarî amaçla gelen Fenikeliler tarafından kurulmuş ve bölge M.Ö. V. yüzyılda Kartaca’ya bağlanmıştır. Bingazi ise M.Ö. 630 yılında bölgeye gelen Yunanlılar tarafından kurulan antik Siren şehrinin kurulmasıyla ortaya çıkmıştır . [1]

Tarih içinde ülkenin doğusu Mısır ile, batısı ise Tunus ile ilişkideydi. M.Ö. 146’da Romalılar Kartaca’yı yıkarak tüm Kuzey Afrika’yı ele geçirdiler. İzleyen yüzyıllarda bölge önemli gelişmeler yaşadıysa da uzun süren Berberî saldırılarıyla zayıflayarak 430’da Vandallar’ın işgaline uğradı; ülkenin fakirleşmesi Bizanslıların işgalini ve hâkimiyetini kolaylaştırdı

İslâmî Dönem

Hz. Ömer devrinde ‘Amr b. ‘As komutasında Mısır’ı fetheden İslâm ordusu

(642) Libya ve Tunus’taki Bizans hâkimiyetine son vermek üzere bölgeye yöneldi ve önce (Berka) Sirenaika ele geçirilerek Levate kabilesi cizye karşılığı yerinde bırakıldı, Müslümanların Trablus’a saldırıları durmadı, nihayet 647’de Bizanslılar yenildi.

Bu tarihten sonra çeşitli olaylar neticesin de Libya birçok kez el değiştirdi. Ta ki 16. YY başlarında İspanyollar, Endülüs’teki Müslüman şehirlerini birer birer ele geçirdikleri gibi güçlerini Kuzey Afrika’ya yöneltene dek, buradaki şehirleri de zapt etmeye başladılar. V. Ferdinand’ın gönderdiği ordu tarafından 1510’da Trablus Hafsîlerden alınarak halkın bir kısmı kılıçtan geçirilip kalanları da şehir merkezinden uzaklaştırıldı. Şarlken zamanında halkın şartlı olarak şehre dönmesine izin verildiyse de 1534’te Barbaros Hayreddin Paşa tarafından buraların ele geçirilmesine engel olamadılar. Yine de Şarlken şehre tekrar saldırıp geri alarak Hıristiyan din adamlarına devretti. 1551’de şehir Turgut Reis ve Kaptanıderya Sinan Paşa tarafından alınıp Osmanlı Devletinin topraklarına katıldı.

Osmanlı Dönemi

Osmanlılar’ın Kuzey Afrika’ya ilgileri XV. yüzyılda başladı. Ama İspanyol işgalinden kurtarılmaları için Trablusgarplılar ilk defa 1510’da, ikinci defa da 1519’da İstanbul’a bir heyet göndererek yardım istediler. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Libya 15 Ağustos 1551’de ele geçirildi.

1911 Ağustos ayında İtalya’nın, Trablusgarp ve Bingazi üzerindeki niyetleri Avrupa basınına sızdığı halde İstanbul bu durumu kabul etmemişti. İtalya’nın kötü niyetini bilmekle beraber İstanbul böyle bir şeye ihtimal vermiyordu. Yine de Derne adlı bir yük gemisine yüklenen yirmi beş bin mavzer, işgalden sadece üç gün önce limana boşaltılmıştı. Birinci Dünya Savaşı bittiğinde İtalya, çok kan dökmesine rağmen Libya’nın ancak sahil kesimlerinde tam anlamıyla hâkim durumdadır ve toplam 80.000 askeri vardır. 1922 Ekiminde Mussolini’nin iktidara geçişiyle birlikte İtalyanların Libya’ya karşı tutumları daha sertleşmiştir.

İkinci Dünya Savaşı yıllarına gelindiğinde (1940), Habeşistan’ın tamamıyla İtalya’nın elinde olmasının işi ağırlaştırması sebebiyle, Libya’nın coğrafî ve stratejik durumu çok önemli bir rol oynamıştır. Savaş öncesinde İtalya’nın Habeşistan’da yüz otuz bin, Libya’da ise yüz altmış bin kişilik hazır kuvveti bulunuyordu. İngilizlerin Arap ve Mısırlı halk arasında savaşacak yüz bin kişilik bir ordusu vardı. Ancak İtalya’nın bu güçle orantılı bir cesareti gösterememesi ve İngilizlerin Habeşistan’daki yurtseverleri de iyi örgütlemesi başta olmak üzere -burada ayrıntısına giremeyeceğimiz- birçok sebepten dolayı İngilizler Libya’nın bazı bölgelerine Fransızlar da Fizan istikametine doğru harekete geçerek Libya’yı ele geçirmeye başlamışlardır. 1943’te Seyyid İdris es-Senûsî Bingazi’ye halkın coşkun gösterileri arasında girmiştir.  

1949’da İngilizlerin davetiyle bir Anayasa hazırlanmıştır. Sivil İtalyan kolonisinin ülkeden tamamen çekilmesi 1950 yılına kadar devam etmiştir. 1950’de Birleşmiş Milletler Libya’nın müstakil bir devlet olarak teşkilatlandırılması kararını almış, 7 Ekim 1951’de Libya Birleşik Krallığı’nın anayasası kabul edilmiş, 27 Kasım 1951’de de Birleşmiş Milletler Libya’nın bağımsızlığını ilân etmiştir.

Krallık Dönemi

27 Kasım 1951 Libya bağımsız olmuş ve bu tarihten sonra dünya ile entegre olmaya başlamıştır. 1953 ve 1954’ de sırasıyla İngiltere ve ABD ile savunma anlaşmaları imzalamıştır. Yine 1953’de İtalya büyükelçilik açmıştır. Türkiye büyükelçiliğini biraz gecikmeyle de olsa Ekim 1953’te açar ve ilişkileri başlatır. Arap Birliği’ne de üye olması dolayısıyla komşusu Mısır ile iyi ve yoğun ilişkiler kurulur. Mısır’ın, özellikle Cemâl Abdülnasır’ın başını çektiği Arap milliyetçiliği, komşu Libya’da kısa zamanda etkisini gösterir ve Libyalılar Nâsır’dan etkilenirler.1959’da zengin petrol yataklarının bulunması ülkede önemli ekonomik ve toplumsal değişikliklere yol açar. Ayrıca o zamana kadar Libya’yı pek önemsemeyen Arap Birliği de daha dikkatli davranır. Toplumsal refah arttıkça ve savaş ve sıkıntılı dönemleri yaşamış olan nesiller ortaya çıktıkça, Nâsır ve onun başını çektiği Arap milliyetçiliği, toplumu daha çok etkilemeye başlar. Filistin’de Yahudiler karşısında alınan yenilgilere sessiz ve hareketsiz kalan yönetime tepkiler artmaya başlar. İngiltere ve Amerika ile yapılan anlaşmaların ihanet belgesi olduğunu söyleyen Nâsır Libya yönetimi aleyhine etkin bir propaganda kampanyası yürütür. Buna tepki olarak, Libya, Fas, Tunus ve Cezayir gibi Batı sempatizanı olan Arap devletlerine yönelir. Amerika ve İngiltere de bu yönelişi onaylar. 1967 Arap-İsrail Savaşı sonrasın da Nasır Libya da ki üslerden İsrail’e yardım yapıldığını söyler. Buna benzer bir çok tutum halkın yönetime tepki göstermesine, öğrenci hareketlerine ve yerel çatışmalara yol açar. Bu arada ordu içinde örgütlenmiş olan Özgür Subaylar Hareketi’ne mensup asker ve subaylar da yönetimin tutumundan rahatsız olmuşlardır. Kral, Mısır-İsrail savaşına gizlice katılan subayları görevden alır, Başbakan Halim’i değiştirir ama, olayların önünü alamaz. En nihayetin de Kralın Türkiye’de olduğu 31 Ağustos/1 Eylül 1969 gecesi genç subaylar kansız bir darbe ile yönetimi ele geçirir. Konumuzdan anlaşılacağı üzere bu hareketin lideri Üsteğmen Mu‘ammer el-Kaddâfî’dir.Sosyalist cumhuriyeti kurdular Muammer Kaddafi devlet başkanlığına getirildi.


LİBYA DEMOGRAFİSİ

Etnik Yapı

Bütün nüfusun %90'ı, ülke topraklarının sadece %10'unda yaşamaktadır. Ülke toplam nüfusunun %88'i şehirde yaşamaktadır ve çoğunluğu üç büyük şehir olan Trablus, Bingazi ve el-Beyda'da bulunmaktadır. 6,5 milyon civarındaki Libya nüfusunun yaklaşık yarısı '15 yaşından' küçüktür. 1984 yılında dünya çapındaki en büyük nüfus artış hızına ulaşan Libya'da, yıllık doğum oranı %4 olarak tespit edilmişti. 1984'de 3,6 milyon olan ülke nüfusu 1964'de 1,54 milyondu. Libya halkının etnik unsurlarını öncelikle; Araplaşmış Berberiler, Türkler, saf Arap ve çöl kabilelerinden oluşan Bedeviler ile Tuaregler oluşturmaktadır.Ayrıca az sayıda Sahara altı siyahlarından olan Sahiller ile Tobular da mevcuttur. Ayrıca ülke çok sayıda Orta Afrika'dan göçmen barındırmakta ve ayrıca çok sayıda Mısırlı göçmenler ülkede yaşamaktadır.2011'de tahminlere göre 60.000 Bangladeşli, 30.000 Çinli, 30.000 Filipinli Libya'da çalışmaktadır.Libya'da yaşayan Türk vatandaşlarının sayısı yaklaşık olarak 25.000'dir, fakat ataları Türk olanların sayısı 80.000'dir. Libya'nın resmi dili Arapça olduğu gibi halk arasından da %80'in üzerinde bir oranla Arapça; Arapça'nın ağız ve lehçeleri konuşulmaktadır. Ülkenin geriye kalanı olan %20'si ise Berberi Dili olan Tamazight dilini konuşmaktadır.İngilizce ve İtalyanca büyük şehirlerde konuşulmaktaysa da, İtalyan esaretini yaşamış yaşlıların büyük çoğunluğu İtalyanca bilmektedir.

Toplumsal Yapı/Kabilecilik

Toplum kabileler olarak bölünmüştür. Kabilenin her bir ferdi birbirine bağlıdır. Yaklaşık 140 kadar kabileden söz edilebilir. Kaddafi yönetiminde Warfalla, Magariha, Avagir, Abaidat, el-Mujabra, Farjan kabileleri etkili olmuştur. Kabile bağları toplumsal ve siyasal ilişkilerin temel belirleyici unsurudur. Herhangi bir kabilede yönetimle işbirliği yapmama ya da isyan kararı alındığında, bu iktidardaki kabilenin durumunu da yakından ilgilendiren sonuçlar doğurmaktadır. Nitekim isyan sırasında Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı gibi üst düzey siyasilerin istifa etmelerinin nedeni, bağlı oldukları kabilelerin isyan hareketine katılmalarıdır . Kabileciliğin ön plana geçtiği ülkede ulusinşası (nationbuilding) ve modern anlamda devlet oluşumu (stateformation) büyük ölçüde kâğıt üstünde kalmıştır.

Kaddafi iktidarı döneminde 25 ile 30 arası kabile, siyasal alanda etkili bir rol oynamışlardır. Bunlardan yaklaşık 10 kabile ise kilit konumlarda yer almışlardır. Kabilelerin bazıları sayısal olarak birkaç bölgede temsil edilmektedirler.[2]


İÇ SAVAŞ VE REJİMİN SONU

AYAKLANMALARA SEBEP OLAN OLAYLAR VE FİTİLİN ATEŞLENMESİ Arap Uyanışından etkilenen Libya’da 42 yıllık Muammer Kaddafi dönemi, 17 Şubat 2011’de Fethi Tarbil isimli insan hakları savunucusunun tutuklanması ile başlayan süreçte NATO destekli operasyon sayesinde sona ermiş ve Kaddafi tasfiye olunmuştur. Bu dönem öyle ya da böyle bitmiştir lakin aranan huzur ve istikrar bir türlü ülkeye gelmemektedir. Bunun en önemli nedenleri; demokratik kurumların tahsis edilememesi, ülke içinde hızla güçlenen İslami hareketler ve batının bunu dikkatli yorumlayamaması, ülke de ki petrol gelirlerinin eşit paylaşılamaması gibi muhtelif birçok sorunu sayabiliriz.

Tunus ve Mısır da gerçekleşen isyanların ekonomik ve demokratik talepler çerçevesinde gelişen bir halk hareketi olduğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Libya da ise durum biraz karışıktır. Libya’da ki isyanların görünürdeki nedeni, avukat ve rejim karşıtı Fethi Terbil’in 15 Şubat 2011 tarihinde tutuklanması oldu. Görünür sebep dememizin nedeni ve iki Arap ayaklanmasından farklı olarak henüz belirgin bir sınıf karakteri taşımadığı, hâkim sınıflar içi bir hesaplaşma sinyalleri verdiği için farklılık göstermektedir. Daha iyi anlatmak gerekirse ayaklanmanın en önemli nedeni kabileler arası güç mücadelesidir. Kaddafi rejiminin olaylara bu kadar sert karşılık vermesinin ve bunu yaparken de ordu yerine paralı askerleri kullanması kendini kabileler ve ülke içinde tek hakim güç olarak görmesindendir.

15 ŞUBAT 2011

Libya rejiminin İslamcı hareket üzerindeki sistematik baskı ve sindirme politikalarının doruk noktaya ulaştığı 1996’da, başkent Trablus’taki Ebu Selim Hapishanesi katliamı rejimin baskısının önemli bir sembolü haline gelmiştir. Ebu Selim Hapishanesi’nde tutuklu “fikir mahkûmları” için uygulanan ziyaret yasağını protestoyla başlayan olaylarda, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün tahminlerine göre 1200 mahkûm güvenlik güçleri tarafından öldürülmüştür. Olayların yaşandığı 1996 yılından 2000’lerin başlarına kadar ölümler ailelerden saklanmış ve ancak 2004 yılında Kaddafi tarafından resmen kabul edilmiştir. Ebu Selim Katliamı Libya’daki muhalefetin Kaddafi rejimine yönelik temel saldırı noktalarından birisi haline gelmiştir. 16 Şubat 2011’de Ebu Selim Katliamı’nda hayatını kaybeden mahkûmların ailelerinin oluşturduğu bir grubun Bingazi’deki polis merkezi önünde yaptıkları gösteri, Libya’daki protestolara ivme kazandırıp, ülkedeki aktif muhalefet sürecinin başlamasında öncü rol oynamıştır. Bu tarihten sonra olaylar hızlı bir şekilde ülke geneline yayılmıştır.

ORDUNUN DURUMU VE İSYANA BAKIŞI

Gösterilerin yoğunlaştığı döneme kadar 50.000’i piyade, 18.000’i havacı, 8.000’i donanma, 3.000’i devrim muhafızı ve 40.000’i yedek asker olmak üzere yaklaşık 120.000 askerlik bir orduya sahiptir Libya. Kabilecilik etkilerinin net bir şekilde görüldüğü ordu içinde birçok güç odağı vardır. Geçmiş de birçok kez Kaddafi’ye karşı darbe ve suikast girişimlerinin olması, dolaylı ya da direkt olarak bunlarla hareket eden ordu mensuplarının olması her ne kadar kendisi de ordu mensubu olması rağmen Muammer Kaddafi de orduya karşı güvensizlik doğurmuştur. Orduyu dengelemek, rejimi ve kendini garantiye almak için başında oğlu Hamis komutanlığındaki elit statü verdiği 32. Tugay’ı kurmuştur. 32. Tugay hem eğitim hem de teçhizat bakımından diğer tugaylardan üstün tutulmuş ve sayıları 3.000 civarında olan Devrim Muhafızları ve 1.000 civarındaki İslami Pan-Afrika Lejyonu, orduya karşı dengeleyici bir unsur görevini ifa etmişlerdir. Rejim gerekli gördüğü durumlarda bu milis güçlerini kullanmıştır. Gösteriler başladığın da ordudan birçok kesim muhalefet tarafına geçmiş ve isyanda önemli güç odaklarından biri olmuşturlar.

İSYANIN GELİŞİMİ

Bingazi’de 15 Şubat’ta avukat ve rejim karşıtı Fethi Terbil’in tutuklanması Libya iç savaşın kıvılcımını yakmıştır. Eylemler, Bingazi polis merkezi önünde başlayan gösterilere polisin sert müdahale etmesi üzerine genişlemiştir. Terbil’in serbest bırakılmasını isteyen gösterilere katılımın kısa sürede 600- 700 kişiye ulaşması ve polisin aşırı güç kullanması Doğu Libya başta olmak üzere ülkenin değişik bölgelerinde rejim karşıtı gösterilerin yaşanmasına yol açmıştı. Trablus’un güneybatısında bulunan Zintan başta olmak üzere değişik kabilelere bağlı yaklaşık 40 göstericinin olaylar sırasında yaralanması üzerine protesto eylemleri sıra sürede Bingazi, Al Bayda, Tobruk, Derne, Batı Libya’da bulunan Zawiya, Zwara, güneyde bulunan Gharyan ve Yafran’a kadar sıçramıştır. 16 Şubat’ta ise yoğun olarak Zavayya, Tibbu, Warfalla, Misurata, Msilata, Zintan ve Majabra aşiretlerinin yoğun yaşadığı Trablus bölgesi ile Misurate, Msilate, Derne, Kufra, Tabruk, Jalu gibi Doğu ve Güney Libya toprakları içinde yer alan yerleşim birimlerinde askeri çatışmaların yaşanmasına yol açmıştır. Barışçıl kitle gösterilerine karşı güvenlik güçlerinin sert müdahalelerde bulunması ve olaylar sırasında sivil kayıpların yaşanması krizin daha da tırmanmasına yol açmıştır. 17 Şubat’ta da muhaliflerin çağrısıyla Öfke Günü gösterilerinin düzenlenmesiyle sonuçlanmıştır. Öfke gününde Kaddafi yönetiminin özel birlikler ve Afrika kökenli paralı askerleri kullanması ve sivil kayıpların yaşanması krizi kabileler arası bir çatışmaya dönüştürmüştür. Nitekim Kaddafi yönetimi de ordu içindeki aşiret bağlarının varlığını bildiğinden olaylar sırasında ordu yerine kendisine bağlı güvenilir birlikleri ve askerleri kullanma yoluna gitmiştir.

Şubat’ın ikinci yarısından itibaren şehirlerin kontrolünü ele geçirmek için yoğunlaşan çatışmalarda muhalifler Doğu Libya topraklarında kısa sürede kontrolü ele geçirmiş ancak Batı’da kalan şehirlerde rejime bağlı güçlerin saldırıları karşısında geri çekilmek zorunda kalmışlardır. İlk başlarda başkent Trablus dâhil Zintan, Misurate ve Zivaya’da şiddetlenen çatışmalar Mart başına gelindiğinde muhaliflerin üstünlüğü ele geçirmesiyle sonuçlanmıştı. Özellikle muhaliflerin Doğu Libya’da kontrolü ele geçirmesinden sonra bu bölgede alternatif bir siyasi yapının kurulmasına yönelik yoğun bir çaba içerisinde olmuşlar ve 24 Şubat günüde Bayda’da muhaliflerin katıldığı toplantına geçici bir yönetimin kurulması konusunda fikir birliğine varmışlardır. Liderliğini Kaddafi dönemin eski Adalet Bakanı ve Halk Komitesi Genel Sekreteri Mustafa MuhamedAbdel-Jalil’in yaptığı 31 kişilik geçici yönetim konseyi kurulmuştur. [3]

25 Şubat’a gelindiğinde muhalif güçlerinin Bingazi, Beyda, Tobruk, Şahat, Derne, Ajdabiya,Misurata,AlHums, Zintan, Az Zawiyah, Zuwarah,Kufra, Şaryan, Zuara ve Nalut’ta tam kontrol kazanmış, başkent Trablus dahil halen iktidarın denetiminde alan bazı bölgelerde de muhalefet hareketlerini genişletmeyi başarmışlardır.

5 Mart 2011’de yaptıkları toplantıda muhalifler resmi olarak Geçici Libya Ulusal Konseyi’nin kurulmasına karar verirken Konsey Başkanı 3 ay içinde seçimlerin yapılacağı açıklamıştır. Kurumsal düzeyde bir birlikteliğin olmadığı ve coğrafi olarak konseyin tüm Libya’yı temsil etmediği eleştirileri yapılmıştır. Eleştirilerin olmasına rağmen 10 Mart 2011’de Fransa’dan başlayarak pek çok Batılı devlet de, Konseyi meşru Libya yönetimi olarak tanımıştır. 5 Mart 2011’den Kaddafi’nin öldürüldüğü 23 Ekim 2011 tarihine kadar MahmudJibril Konsey başkanlığı görevini yürütmüş, bu tarihten sonra da yerini Ali Tarhouni’ye bırakmıştır.

DIŞ MÜDAHALE

Rejime bağlı güçlerin hava desteği ile birlikte sivillere uyguladığı şiddet sorunu kısa sürede uluslararası gündeme taşımıştır. BM Güvenlik Konseyi 26 Şubat’ta aldığı 1970 sayılı karar doğrultusunda sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi için adım atmıştır. Karar metnin de Libya’da işlenen suçların araştırılması, insan hakları ihlallerinin olup olmadığının gözetilmesi için İnsan Hakları Konseyi’nin A/HRC/S-15/2 sayılı ve 25 Şubat 2011 tarihli kararıyla ülkeye gönderdiği bağımsız araştırma komisyonunu da memnuniyetle karşılamıştır. Libya’da hükümetin kontrolleri altındaki kuvvetler de dâhil olmak üzere saldırılardan doğan sorumluluğun alınmasını vurgulanmış ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Güvenlik Konseyi’nden aksi bir talep gelmedikçe Roma Kanunu’nun 16. Maddesi uyarınca soruşturmalarını sürdüreceği açıklanmıştır. Aynı kararda, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin VII. Bölümü ve bölümün 41. Maddesi uyarınca davranarak şiddete derhal son verilmesini ve halkın isteklerinin dikkate alınmasını talep edilmektedir. Libya yetkililerinden insan haklarına ve uluslararası insan haklarını düzenlemelerine uymalarını ve 15 Şubat 2011’den itibaren Libya’da ortaya çıkan durumla ilgili olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısıyla işbirliği yapılmasını salık veren karara göre BM üyesi ülkelerin Libya’ya silah ve askeri mühimmat satması, temin etmesi, silah satımına yol açabilecek herhangi bir eylemde bulunması yasaklanmış ve silah ve askeri mühimmat satımına veya temin edilmesine karşı her türlü önlemin alınmasına karar verilmiştir. BM’nin derhal ateşkes ve yaptırımlar öngörmesine karşın çatışmaların sürmesi üzerine yeniden konuyu ele almak üzere toplanan BM Güvenlik Konseyi üyeleri Libya’daki krizin uluslararası barış ve güvenliğe karşı bir tehdit oluşturduğunu gerekçe göstererek konuyu BM Sözleşmesi’nin güç kullanmaya izin veren 7. Bölümü çerçevesinde yeniden gündeme almıştır. Fransa, İngiltere ve Lübnan’ın işbirliği ile hazırlanan tasarı konseyde biraz değişikliğe uğrasa da daimi üyeler Rusya, Çin; geçici üyelerden de Almanya, Hindistan ve Brezilya’nın çekimser oylarına karşın geçmiştir. Karar doğrultusunda Libya’da sivilleri koruma amacıyla uçuşa yasak bölge oluşturulmasını, Libya’da derhal ateşkes sağlanması çağrısında bulunan ve rejime yönelik yaptırımların daha da sıkılaştırılmasını ve genişletilmesini ve askeri güç kullanılmasına izin vermektedir.

Kararda 8 Mart’ta İslam Konferansı Örgütü, 10 Martta Afrika Birliği, 12 Martta Arap Birliği’nin aldığı uçuşa yasak bölge çağrısı, 16 Mart’ta Genel Sekreter’in derhal ateşkes çağrısına yer verilmiş ve böylelikle 1973 Sayılı karara uluslararası bir destek verildiğine dikkat çekilmiştir. Kararda ayrıca BM’ye üye tüm ülkelere, BM Genel Sekreteri ile işbirliği halinde olmak kaydıyla Libya’da saldırı tehdidi altında olan sivilleri korumak üzere, Libya’nın hiçbir yerinde, herhangi şekilde bir yabancı işgalci güç oluşturmadan, gerekli tüm önlemleri almaları yetkisi verilmiştir. Kararın “uçuşa yasak bölge oluşturulması” bölümünde, Libya hava sahasında, insani yardım amaçlı ve yabancı devletlerin vatandaşlarının ülkeden tahliye edilmesi amacıyla yapılan uçuşlar dışındaki tüm uçuşların yasaklanması isteniyor. Bu kapsamda karar, BM’ye üye ülkelere, BM Genel Sekreteri ve Arap Birliği Genel Sekreteri’ne haber vermeleri kaydıyla ve onlarla eşgüdüm halinde, uçuşa yasak bölgenin uygulanmasını sağlama amacıyla kendi başlarına ya da bölgesel kuruluşlar ve düzenlemeler çerçevesinde hareket ederek gerekli tüm önlemleri alma yetkisi de veriyor. 1973 Sayılı kararda bir kez daha Kaddafi ailesinin dışında Magariha kabilesi liderlerinden İstihbarat Başkanı Albay Abdullah El-Senusi’nin de aralarında bulunduğu 7 kişiye yaptırımlar getirilmiş ve aynı zamanda Libya Ulusal Petrol Şirketi ve Libya Merkez Bankası’nın malvarlıklarının dondurulmasına karar verilmiştir.

1973 sayılı ateşkes ve iç savaşı durdurma kararına rağmen Kaddafi’nin Bingazi ele geçirmek için savaşı sürdürmesi başta Fransa ve İngiltere olmak üzere bazı ülkeleri harekete geçirmiştir. Alınan kararla 19 Martta Libya’ya yoğun bir hava harekâtı başlamıştır. Hedef ilk önce rejimin hava gücü ve askeri alt yapısı olsa da, Bingazi çevresinde ki rejim askerleri de vurulmuş ve bunların savunma pozisyonuna girmesi sağlanmıştır. Muhaliflerin bulunduğu bölgedeki sivillerin korunması için yürütülen operasyonlar da Fransa önemli bir rol almıştır bu da birçok sivilin yaşamını korumuştur. Askeri olarak yönetim ABD’dir ileri ki tarihler de bu yapılmıştır. Bu operasyon BM kararına dayandırılarak yapılsa da açıkça NATO operasyonudur ve birçok ülke tarafından da tepki görmüştür.

Bu operasyonların yapılacağı hissedilmeye başlanınca Muammer Kaddafi Amerika Başkanı Obama’ya 18 Martta yazdığı mektup sitem ederek şöyle seslenmişti;

Oğlumuz Sayın Barack Hüseyin Obama’ya. Sana daha önce de söyledim. Allah korusun Libya ile ABD savaşa girse bile sen bizim oğlumuz olarak kalacaksın. Bizim gözümüzdeki resmin değişmeyecek. Senden aynı imajı korumanı istiyorum. Eli silahlı El Kaide militanları senin ülkendeki şehirleri kontrol etseydi sen ne yapardın? Söyle ben de aynı yolu izleyeyim?

İçerde muhalifler ve dış müdahale rejimin güç kaybederek geri çekilmesine yol açmıştır. Bu savaşı kazanamayacağını anlayan Kaddafi 30 Nisan’da televizyondan yaptığı ateşkes iki tarafça da kabul edilmedi neden olarak da bu açıklamadan saatler önce siviller üzerine yapılan topçu ateşi gösterildi ve 1 Mayıs günü yapılan hava saldırısında Kaddafi’nin en küçük oğlu ve üç torunu öldürüldü. Koalisyon yetkilisi tarafından yapılan açıklamada ateşkesin dikkate alınması için rejimin sivillere karşı şiddet uygulamaması ve saldırılarını durdurmasını söylemiştir.

Venezuela dışında Muammer Kaddafi’ye kapısını açan bir ülke olmamıştır. Giderek küçülmesi, NATO müdahalesi, tanınırlığını yitirmesi sonunu hazırlamıştır. Uluslararası mahkemelerce aranmasına rağmen teslim olmamıştır. Kaçınılmaz son gelerek 20 Ekim 2011’de memleketi Sirte'de Libya Ulusal Konseyi askerleri tarafından yakalandı ve linç edilerek öldürülmüştür.


  1. CEVİZ,Nurettin (2011) Libya Tarihine Kısa Bakış, ORSAM, Ankara, c.3 s.79
  2. YILMAZ,Muzaffer.(2012) Kaddafi Sonrası Libya’da Siyasal Dönüşüm, s.5 http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu13makale/muzaffer_ercan_yilmaz.pdf adresinden 08.03.2018 tarihinde erişilmiştir.
  3. Ayhan,Veysel (2011).Libya İç Savaşı. http://www.orsam.org.tr/files/OA/27/1veysel.pdf adresinden 08.02.2018 tarihinde erişilmiştir.