Hegemonya

From TUİÇ Sözlük
Jump to navigation Jump to search


Antonio Gramsci (1891-1937)

Hegemonya (hegemony) kavramı, uluslararası ilişkiler ve siyaset biliminde olduğu gibi sosyoloji alanında da oldukça önem arz eden ve üstüne fazlaca düşünülen bir kavramdır. Genellikle Gramsci ile anılan hegemonya kavramı geçmişten günümüze farklı ideolojiler içerisinde farklı şekillerde tanımlanmıştır. Türk Dil Kurumu’ndaki anlamı ile hegemonya, ‘’bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasal üstünlüğü ve baskısı’’ ve ‘’bir kişinin başka bir kişi üzerindeki üstünlüğü ve baskısı’’ şeklinde ifade edilmektedir. Gramsci için ise bu kavram özellikle de siyasal iktidar açısından kendiliğinden oluşan rızanın örgütlenmesine gönderme yapmaktadır. [1] Gramsci’nin, kendi hegemonya kavramını Lenin’in hegemonya kavramından hareketle geliştirdiğini ve sadece politik liderlik anlamını değil politik liderlikle birlikte daha kapsamlı ve özgün olacak şekilde ahlaki ve kültürel liderlik anlamını da atfettiğini belirtmek gereklidir. [2]

Hegemonyanın Tarihçesi ve Kullanıldığı Anlamlar

Hegemonya kavramının kullanımı Antik Yunan’a kadar uzanmakta, kelimenin kökeni ise ‘hegemonia’ sözcüğünden gelmektedir. En basit hali ile bir sistem içerisindeki bir elemanın diğerlerinden daha üstün ve baskın olmasını anlatmaktadır. [3] O dönemlerde kavramın daha çok politika ve askeri anlamda kullanıldığı düşünülmektedir. Ki zaten kavramın tarihsel seyri de politik pratikteki işlevinden bağımsız bir gelişme çizgisine sahip değildir.[4] Hegemonyanın anlamının genişleyip geliştirilmesi Gramsci ile gerçekleşse de aslında ondan önce 1890’lardan 1917’ye kadar Rus-Sosyal Demokrat hareketinin en temel siyasi ifadelerinden hatta sloganlarından biri olarak kullanılmıştır.[5] İçinde barındırdığı fikir ise işçi sınıfının burjuvaziye karşı ittifakını yani onların politik liderliği idi. Sadece Lenin tarafından değil sosyalist partilerin çoğunun benimsediği bir terim haline gelmiştir. Örneğin; Stalin, Buharin gibi birçok Marksist tarafından kullanılmaktaydı.

Gramsci hegemonya kavramını bir adım ileriye taşıyarak onu içinde bulunduğu politik sınırların dışına çıkarmıştır. Gramsci’nin en büyük katkısı ise burjuvanın işçi sınıfı üzerindeki hakimiyetini kültür ve ahlaka yaptığı vurgu ile anlatmak istemesidir. Bu durumda Gramsci kavramı, belli bir grubun bir birlik oluşturarak diğer gruplar (ya da sınıflar) üzerinde tahakküm kurması mücadelesi olarak tanımlar fakat bu tahakküm kurmanın zor kullanma ya da doğrudan kontrol ile değil grupların rızası sayesinde sağlandığı şeklinde tanımlamaktadır.[6]

Gramsci ve Hegemonya Kavramsallaştırması

Gramsci’de hegemonya ile karşılaşılan ilk yer Mussolini faşizmi tarafından cezaevine gönderildiğinde[7] notlar halinde yazmış olduğu ‘’Hapishane Defterleri’’ adlı eseridir. Bir Marksist olan Gramsci, klasik Ortodoks Marksizm yerine daha çok Batı Marksizm içinde yer alan ve daha sonra ortaya çıkacak olan Neo-Marksizmin öncülerindendir. Hegemonya kavramı için de kilit önemde olan Gramsci’nin Marksist anlayışı geleneksel Marksist teorinin yerine daha çok soyut ve pratiktir fakat Gramsci’nin kendisi devrimci bir anlayış gerçekleştirmektedir. Marx’ın ilk yazıları ile daha paralel giden ve hümanist Marksizm olarak adlandırılan eğilime yakın olan Gramsci’nin burjuvazinin egemenliğinde vurguyu sadece ekonomik olarak değerlendirmemesi sonrasında hegemonyayı kültürel ve ahlaki olarak temellendirmesine dayanak sağlamıştır. Bu kavramsallaştırmanın temelinde Gramsci’nin iktidarın dayanaklarını ve sürdürülme biçimlerini incelemesi yatmaktadır. Bunu da öncelikle Batı ve Doğu toplumları karşılaştırmasından yola çıkıp sivil toplum olgusunu ön plana çıkartarak yapmaktadır. Devrim üzerinden bir karşılaştırma yapan Gramsci Doğu toplumlarındaki işçi sınıfının mücadelesinin şiddet yoluyla olacağından çünkü Doğu toplumlarının son derece güçlü olması ve kaba güce başvurmasından dolayı sivil alanın yok denecek kadar az olduğundan bahsederken Batı toplumları için farklı bir formülasyon düşünmektedir. Batı toplumlarının parlamenter demokrasiler ile yönetildiğinden ötürü güçlü bir sivil topluma sahip olduklarını söylemektedir. Hal böyle iken devlet ya da üst sınıf gücünü kaba güce indirgeyerek göstermemektedir. Böylelikle de siyasal ya da başka türlü bir hakimiyeti hedefleyen sınıfın öncelikle ‘güçlü’ olarak tanımlanan sivil toplum alanında insanların rızasını kazanmak için ideolojik bir mücadele vermenin gerekliliğinden bahsetmektedir. Altı çizilmesi gereken nokta Gramsci’nin sivil toplum alanını Marx gibi ekonomik ilişkiler alanı olarak tanımlamamasıdır. O, bu alanı aynı zamanda kültürel, siyasal, ekonomik, ideolojik gibi birçok faktör ile tanımlamaktadır. Gramsci Marksist kavramlardan biri olan üstyapı kuramını inceleyerek üstyapının sivil toplum ve politik toplum olarak iki düzeyden oluştuğunu söylemektedir.[8] Denilebilir ki Gramsci için sivil toplum düzeyi, sadece özel denilen kurumlar bütünlüğünü oluşturmakla kalmayarak egemen grubun toplum genelinde uyguladığı hegemonya işlevine de karşılık gelmektedir.[9] Özetle Gramsci politik toplumun zora dayalı yapısı karşısına sivil toplumu çıkarmaktadır. Bu karşıtlık içerisinde ise ideoloji devreye girmektedir.

Hegemonya ve İdeoloji İlişkisi

Hegemonya her ne kadar diyalektik olarak tahakkümle bir zıtlık içerisinde bulunsa da aslında zor ve rıza, tahakküm ve hegemonya yan yana durmaktadır. Buradaki vurgu zorlamayı arka plana atan hegemonyanın aynı zamanda da onu gizlemesini sağlamasında yatmaktadır.[10] Williams bu konuda hegemonyanın artık ne yalnızca ideolojinin üst düzeyi ne de ideolojinin çoğunlukta ‘idare etme’ ya da ‘beyin yıkama’ olarak görülen denetleme biçimleri olduğundan bahsederek hegemonyanın yaşamın tümünü kapsayan pratikler, beklentiler bütünü olduğunu söylemektedir. Yani bizim dünyamızı biçimlendiren tüm algılarımızdır.[11] Hegemonya, hâkim ideolojinin benimsetilmesi için bir araçtır aynı zamanda. Rızanın alınması yine egemen sınıf tarafından üretilmekte olduğundan hegemonyanın zorlamayı gizleyen yanının olması da anlaşılır olmaktadır. Çünkü egemen sınıf, diğer sınıfların rızasını çeşitli hegemonik aygıtlar ile almaktadır. Bu rızayı sağlayan aygıtlar her seferinde hâkim ideolojinin geçerli ve doğal bir söylem olduğunu yeniden inşa etmişlerdir. (Hegemonik Aygıtlar: Egemen ideolojinin sürdürüldüğü araçlardır. Medya veya devlet kurumları hegemonik aygıtlara örnek verilebilir.)

Gramsci’nin bunun için sunduğu çözüm ise ideolojik mücadelenin ‘organik aydın’ olarak kavramlaştırdığı aydın tipi tarafından verilmesidir. Gramsci için organik aydın esasen bir toplumsal sınıfın parçası olup ait olduğu sınıfa kültürel, siyasal ve ekonomik alanlarda bir bilinç kazandırma görevini yüklemiş olduğu aydındır. İşçi sınıfının organik aydınların kuracağı karşıt hegemonya ile özbilinç kazanarak devleti ortadan kaldıracağını düşünmektedir. (Karşı-Hegemonya: Egemen ideolojiyi ve hegemonyayı tehdit eden ya da burjuvazinin sivil toplum üzerindeki hegemonyasının sallantıda olduğu durumlarda karşı hegemonyanın varlığından bahsetmek mümkündür.)

Hegemonya Krizi

Hegemonya krizi aşamasında sınıf ile sınıfın temsilcileri arasında bir kopuş yaşanmaktadır. Artık sınıflar ya da sınıflara dayalı fraksiyonlar, geleneksel partileri kendilerinin temsilcileri olarak görmezler.[12] Bu da bizi bir temsil sorununa götürmektedir. Bu ideolojik yapılar arasında yaşanan çelişki de siyaset düzeninin eskisi gibi yapılanamamasıyla sonuçlanarak krizin tüm alanlara sirayet etmesine neden olmaktadır. Bu bağlamda da karşıt güçlerin örgütlenmesine bir zemin hazırlanmış olmaktadır.


Hazırlayan: Gülce Çanka


  1. Biber, A . (2014). Toplumsal Şeytan Üçgeni: İktidar, Hegemonya ve Propaganda . Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi , (21) , 28-41.
  2. Özgüden, M. (2015). Hegemonya ve Politik Toplum. Ankara:Phoenix Yayınevi.
  3. Çoban, S. (2012). Gramsci, Hegemonya ve Kapitalizm.
  4. Haspolat, E , Yıldırım, D . (2021). Ecevit Döneminde CHP Halkçılığı ve Yol Siyaseti: Köylüye Ulaşım Projesi (KUP) Örneği . Fiscaoeconomia , 5 (1) , 56-86.
  5. Çoban, S. (2012). Gramsci, Hegemonya ve Kapitalizm.
  6. Çoban, S. (2012). Gramsci, Hegemonya ve Kapitalizm.
  7. Haspolat, E , Yıldırım, D . (2021). Ecevit Döneminde CHP Halkçılığı ve Yol Siyaseti: Köylüye Ulaşım Projesi (KUP) Örneği . Fiscaoeconomia , 5 (1) , 56-86.
  8. Çoban, S. (2012). Gramsci, Hegemonya ve Kapitalizm.
  9. Dural, A. (2012). ANTONIO GRAMSCI VE HEGEMONYA. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 11 (39), 309-321.
  10. Dural, A. (2012). ANTONIO GRAMSCI VE HEGEMONYA. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 11 (39), 309-321.
  11. Çoban, S. (2012). Gramsci, Hegemonya ve Kapitalizm.
  12. Dural, A. (2012). ANTONIO GRAMSCI VE HEGEMONYA. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 11 (39), 309-321.