Göç Terimleri Sözlüğü

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

İç Göç (internal migration) : Yeni bir ikamete sahip olmak amacıyla veya yeni bir ikametle sonuçlanacak şekilde insanların aynı ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine göç etmeleri. Bu göç, geçici veya daimi olabilir. İç göçmenler, menşe ülke içinde yer değiştirler, ama yine menşe ülkede kalırlar (örneğin, kırsaldan şehre göç). Ayrıca bkz. ‘fiili (de facto) mülteciler’, ‘mutat/olağan ikamet’, ‘ülkesinde yerinden edilmiş kişiler’, ‘uluslararası göç’, ‘kırsaldan kırsala giden göçmenler’, ‘kırsaldan kente giden göçmenler’, ‘kentten kırsala giden göçmenler’ ve ‘kentten kente giden göçmenler'.

İç hukuk yollarının tüketilmesi (local remedies, exhaustion of) : Uluslararası teamül hukukunun yerleşik kuralına göre, uluslararası yargı yollarına başvurulabilmesi için iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekmektedir. Bu kural, Devletlerin kendi vatandaşlarının haklarına başka bir Devlet tarafından saygı gösterilmeyerek devletler hukukunun ihlal edilmesine ilişkin davalarda genelde gözetilmiştir. Böyle durumlarda uluslararası bir mahkemeye başvurmadan önce, ihlalin gerçekleştiği Devletin kendi iç hukuk sistemine göre ve kendi olanaklarıyla durumu telafi etme fırsatı verilmesi gerektiği kabul edilmiştir (Interhandel Davası (İlk İtirazlar), Uluslararası Adalet Divanı 1959). Ayrıca bkz. ‘teamül hukuku, ‘uluslararası’, ‘diplomatik koruma’.

İdari alıkoyma /gözaltı (administrative detention) : Bir Devletin yetkili idari makamı tarafından, bir kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmak için alınan bir tedbir. Birçok ülkenin mevzuatında, düzensiz durumdaki göçmenlerin, ülkeye varışlarında veya ülkeden sınır dışı edilmeleri için idari olarak alıkonulmaları öngörülür. Ayrıca bkz. ‘gözetim altında tutma’, ‘düzensiz bir durumdaki göçmen’.

İhtiyati tedbir (injunction) : Bir fiilin yapılmasını emreden veya engellenmesini isteyen mahkeme emri. İhtiyati tedbir aldırmak için, davacının, hukuken geçerli herhangi bir sade, yeterli ve tam bir çözüm yolununun bulunmadığını ve bu tedbir alınmadığı takdirde telafi edilemez bir zararın oluşacağını ortaya koyması gereklidir.

İkame göç (replacement migration) : Başka bir ülkeye giden işçilerinin yerini, ülkenin diğer bölgelerinden gelen işçilerin doldurması neticesinde oluşan iç göç boşluğu; ya da bir ülkenin düşük doğum ve ölüm oranları sonucunda nüfus azalması ve yaşlanmasını telafi etmek için ihtiyaç duyduğu uluslararası göç.

İkamet (residence) : Belirli bir süre için belirli bir yerde yaşama fiili veya gerçeği; ikametgâhtan farklı olarak bir kimsenin yaşadığı yer. İkamet genelde sadece belirli bir yerin sakini olarak fiziksel var olmayı ifade ederken, ikametgâh genelde hem fiziksel varlığın hem de söz konusu yere yerleşme niyetinin bulunmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla, kişiler birden fazla ikamet yerine sahip olurken tek bir ikametgâha sahiptir. Ayrıca bkz. ‘mutat/olağan ikamet ülkesi’, ‘ikametgâh’, ‘mutat/olağan ikamet yeri’ ve ‘ikamet izni’.

İkamet izni (residence permit) : Bir Devletin yetkili mercileri tarafından bir yabancıya verilen ve belgenin geçerliliği süresince yabancının o Devlette yaşama hakkı bulunduğunu teyit eden belge. Ayrıca bkz. ‘vize ihlali’, ‘izin’ ve ‘ikamet’.

İkametgâh (Domicile) : Bir kişinin fiziksel olarak bulunduğu ve vatanı olarak gördüğü yer; o an için başka bir yerde ikamet ediyor olsa bile, bir kişinin dönmeyi ve kalmayı düşündüğü gerçek, sabit, asıl ve daimi vatanı. Ayrıca bkz. ‘mutat/olağan ikamet’, ‘ikamet’.

İki taraflı işgücü göçü anlaşmaları (bilateral labour migration agreements) : Esasen işgücü göçü konusunda Devletlerarası işbirliğine yönelik hukuken bağlayıcı olan taahhütler; Devletler arasında oluşturulan resmi mekanizmalar. Terim, aynı zamanda Devletler ve bakanlıklar, istihdam organizasyonları gibi çeşitli diğer aktörler tarafından yapılan, ülkeler arasında işçilerin hareketini düzenleyen daha az resmi düzenlemeleri tasvir etmek için de kullanılır. Ayrıca bkz. ‘iki taraflı’, ‘işgücü göçü’, ‘antlaşma’.

İkili (bilateral) : İki taraf ya da iki Devletin akit olduğu. Bkz. ‘suçluların iadesi’, ‘çok taraflı antlaşma’.

İkincil başvuru sahibi (derivative applicant) : Bir başkasının başvurusu temelinde göçmen statüsü alabilen kişi, genellikle eş ya da reşit olmayan çocuk. Bkz. ‘çocuk’, ‘de facto eş’, ‘bakmakla yükümlü olunan kişiler’, ‘aile üyeleri’, ‘küçük’, ‘asıl başvuru sahibi’.

İkincil göç (secondary migration) : Ev sahibi ülkedeki göçmenin esas olarak ikamet ettiği topluluktan ayrılarak ev sahibi ülke içindeki veya üçüncü ülkeye yönelik hareketi.

İkincil inceleme (secondary inspection) : Ülkeye kabul prosedürleri sırasında birincil incelemede şüphe oluşması veya başvuru sahibinin gözetleme sisteminde kayıtlı olması halinde, başvuru sahibi mülakata alınır veya ek bir incelemeden geçer. Ayrıca bkz. ‘mülakat’, ‘gözetleme sistemi’, ‘birincil inceleme’.

İklim mültecileri (climate refugees) : Bkz. ‘çevresel göçmen’, ‘çevresel nedenlerle yerinden edilen kişi’.

İlk sığınma ülkesi (first country of asylum) : Bir mülteci ya da yerinden edilmiş kişinin kendi ülkesi dışında korumadan yararlandığı veya yararlanabildiği ilk ülke. İlk sığınma ülkesi kavramı, genelde, sığınmayı belirleme prosedürüne erişimin koşulu olarak kullanılır. Ayrıca bkz. ‘sığınma (ülkesel)’, ‘Dublin II Tüzüğü, mülteci’, ‘sığınma hakkı’, ‘güvenli üçüncü ülke’.

İnandırıcılığın değerlendirilmesi (credibility assessment) : Vize ya başka bir göç statüsü başvurusunda karar verilirken, başvuru sahibinin sunduğu bilgilerin tutarlı ve inanılır olup olmadığını tespit için başvurulan adım.

İnsan güvenliği (human security) : Bireylerin fiziksel güvenliği, ekonomik ve sosyal esenliği, insan onuru ve insan haklarının korunmasına katkıda bulunan, bireylerin emniyetiyle ilgili kavram. Birleşmiş Milletlere Üye Devletler 2005 Dünya Zirvesi’nde insan güvenliğinin önemiyle ilgili olarak aşağıdaki açıklamayı yapmıştır: “İnsanların yoksulluk ve çaresizlikten uzak, özgür ve onurlu bir şekilde yaşama hakkını vurguluyoruz. Bireylerin, özellikle de hassas durumdaki insanların, korkudan ve yoksunluktan uzak, bütün haklarını kullanmak ve potansiyellerini tamamen geliştirmek için eşit fırsatlara sahip olarak yaşamaya hakkı olduğunu kabul ediyoruz.” Ayrıca bkz. ‘güçlendirme’, ‘koruma’.

İnsan hakları (human rights) : Kabul edilen çağdaş değerlere göre, insanların yaşadıkları toplum içinde “hak olarak” talep edebilmeleri gereken özgürlükler ve faydalar. Bu haklar, 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve 1966 Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeleri’den oluşan Uluslararası Haklar Beyannamesi’nde, yer alır ve bu çekirdek haklardan hareketle diğer antlaşmalar tarafından geliştirilmiştir (örn. Tüm Göçmen İşçiler ve Aile Fertlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 1990). Ayrıca bkz. ‘medeni ve siyasi haklar’, ‘ekonomik, sosyal ve kültürel haklar’, ‘temel insan hakları’, ‘kısıtlanamaz insan hakları’, ‘azınlıkların korunması’, ‘egemenlik ’.

İnsan taciri (trafficker, human) : İstismar amacıyla kandırma, fiziksel veya psikolojik olarak zorlama suretiyle insanlardan ekonomik ya da başka bir kâr edinmek amacıyla onların hareketini sağlayan aracı kişi. Tacirin niyeti en baştan itibaren (abinitio) kişiyi sömürerek bundan kâr veya avantaj sağlamaktır. Bkz. ‘sömürü’, ‘göçmen kaçakçısı’, ‘insan ticareti’, ‘insan ticareti mağdur’.

İnsan taciri (human trafficker) : Bkz. ‘Tacir’.

İnsan ticareti (trafficking in persons) : ‘Kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidiyle ya da diğer bir biçimde zorlama, kaçırma, hile, aldatma, gücünü kötüye kullanma ya da kişinin hassasiyetinden yararlanma veya başkası üzerinde denetim yetkisi olan kişilerin rızasını kazanmak için o kişiye veya başkasına kazanç ya da çıkar sağlama yoluyla kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması ya da teslim alınmasıdır.’ (Madde3(a), Organize Suçlarla Mücadeleye İlişkin BM Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretini, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretini Önleme, Durdurma ve Cezalandırmaya İlişkin BM Protokolü, 2000.) İnsan ticareti bir Devlet’in sınırları içinde gerçekleşebilir veya sınır ötesi nitelikte olabilir. Bkz. ‘varlıklara el koyulması’, ‘karbondioksit sensörü’, ‘zorlama’, ‘kandırma’, ‘sömürü/istismar’, ‘hile’, ‘organize suç’, ‘Palermo Protokolleri’, ‘sensör’, ‘kaçakçılık’, ‘insan taciri’, ‘insan ticareti mağdurları’, ‘çocuk işçiliğinin en kötü şekilleri’.

İnsan ticareti mağduru (victim of human trafficking) : İnsan ticareti suçuna maruz kalan her türlü gerçek kişi. Ayrıca bkz. ‘insan taciri’ ve ‘insan ticareti’.

İnsancıl hukuk (uluslararası) (humanitarian law, (international)) : Tam anlamıyla, devletler hukukunda, savaş veya silahlı çatışma zamanlarında özellikle bireylerin korunmasını öngören kurallar. Daha genel anlamda, silahlı çatışma hukuku ile eşanlamlıdır. 1949 tarihli dört Cenevre Sözleşmesi ve 1977 tarihli iki Ek Protokol uluslararası insancıl hukukunun temel kaynağını oluşturur. Ayrıca bkz. ‘insani yardım’, ‘insancıl ilkeler’.

İnsancıl ilkeler (humanitarian principles) : İnsani faaliyetlerde bulunan bütün aktörler için geçerli olan ve temeli insan hakları ve insancıl hukuka dayanan ve insani faaliyetlerin bütünlüğünü korumayı amaçlayan etik standartlar. İnsancıl ilkelere, ilk defa 1965’te kabul edilen Kızıl Haç ve Kızılay Örgütlerinin Temel İlkeleri’nde açık bir şekilde yer verilmektedir. Ayrıca bkz. ‘insan hakları’, ‘insani yardım’, ‘insancıl hukuk (uluslararası)’, ‘ayrımcılık yapmama’.

İnsani yardım (humanitarian assistance) : Krizden etkilenen bireylerin ihtiyaçlarını karşılayan yardım. Bu yardım esas olarak Devletin sorumluluğu olmakla birlikte uluslararası örgütler, sivil toplum kuruluşları (STK) ve Kızıl Haç/Kızılay Hareketi tarafından da desteklenir. Bu yardım insancıl ilkeler doğrultusunda, özellikle insanlık ilkeleri (çocuk, kadın ve yaşlılar gibi hassas gruplara özel ilgi gösterilerek, insanların acı çektiği bütün durumlara müdahale edilmeli; bütün mağdurların onuru ve haklarına saygı gösterilmeli ve korunmalı), tarafsızlık (insani yardım düşmanlık yapılmadan veya siyasi, dini ya da ideolojik çatışmalarda taraf tutmadan sağlanmalı) ve eşitlik (insani yardım etnik köken, cinsiyet, tabiiyet, siyasi görüş, ırk veya dine dayalı ayrımcılık yapılmaksızın sağlanmalı, acılar ihtiyaçlara göre dindirilmeli, acıya neden olan en acil vakalara öncelik verilmeli) doğrultusunda sağlanır. Ayrıca bkz. ‘insancıl hukuk (uluslararası)’, ‘insancıl ilkeler’.

İnsanlığa karşı suçlar (crimes against humanity) : 1998 tarihli Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü Madde 7’de insanlığa karşı suçlar, “herhangi bir sivil nüfusu hedef alan yaygın ve sistematik bir saldırının bir parçası olarak işlenen suçlar” olarak yer alır. Bu tanımda öngörülen suçlar; cinayet; toplu yok etme; köleleştirme; nüfusların sınırdışı veya zorla nakledilmeleri; hapis ya da uluslararası hukuka ihlal oluşturan diğer yollarla fiziksel özgürlükten ciddi şekilde mahrum bırakma; işkence; tecavüz; cinsel kölelik; zorla fuhuş, zorla hamilelik, zorla kısırlaştırma ve benzer ağırlıktaki diğer cinsel şiddet türleri; (Madde 7(3)te belirtildiği üzere) herhangi bir tanımlanabilir grup veya topluluğa karşı, bu paragrafta atıf yapılan herhangi bir eylemle veya Mahkemenin yetki alanındaki her hangi bir suçla bağlantılı olarak siyasi, ırki, ulusal, etnik, kültürel, dinsel, cinsel veya evrensel olarak uluslararası hukukta kabul edilemez diğer nedenlere dayalı zulüm; zoraki kayıplar; ırk ayrımcılığı suçu; kasti olarak büyük ızdıraba veya ciddi fiziksel zarara veya zihinsel ya da fiziksel sağlık üzerinde ciddi zarara yol açan benzer özellikteki diğer insanlık dışı eylemlerdir. Ayrıca bkz. ‘suç’, ‘uluslararası’, ‘soykırım’, ‘terörizm’, ‘evrensel yargı yetkisi’, ‘savaş’.

İnsanlık dışı muamele (inhumane treatment) : Ciddi zihinsel veya fiziksel acıya neden muamele. İnsan hakları ihlali (Madde 7, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi, 1966) ve uluslararası ceza hukuku ihlalidir (İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, 1984; Cenevre Sözleşmeleri, 1949, ortak Madde 3). Ayrıca bkz. ‘işkence’.

İspat külfeti/yükü (burden of proof) : Bir tarafın, tartışmalı bir iddiayı ya da suçlamayı kanıtlama yükümlülüğü. Göç bağlamında, yabancı bir ülkeye girmek isteyen vatandaş olmayan kişi, genellikle ispat külfeti altındadır; yani, vatandaş olmayan kişi ülkeye girme hakkı olduğunu ve o Devletin kanunlarına göre kabul edilemez olmadığını kanıtlamalıdır. Mülteci statü prosedürleri bağlamında başvuru sahibi, dosyasını ispat etmek yani haklı nedenlere dayanan bir zulüm korkusu duyduğuna dair kanıt sunmak zorundadır. Ayrıca bkz. ‘iyi niyetli (bona fide) başvuru sahibi’.

İstek dışı/ gönüllü olmayan geri dönüş (involuntary repatriation) : Başka bir alternatife yer bırakmayan koşulların oluşmasından dolayı mültecilerin, mahkumların, savaş esirlerinin veya gözaltındaki sivillerin menşe ülkelerine geri dönmeleri. Geri dönüş kişisel bir hak olduğundan (esas olarak Devletlerin egemenlik alanına giren sınırdışı işleminin aksine), ister mülteci veya savaş esiri ya da sivilbir tutuklu olsun, uygun şartları taşıyan kişilerin ne vatandaşı oldukları Devlet ne de geçici olarak ikamet ettikleri veya alıkondukları Devlet tarafından iradeleri dışında geri dönüşe zorlanmalarının haklı bir gerekçisi yoktur. Çağdaş devletler hukukuna göre, ülkesine geri dönmeyi reddeden mülteciler, tutuklu siviller veya savaş esirleri, özellikle de kendi ülkelerinde siyasi zulüm korkusu söz konusuysa, geri göndermeye (refulmana) karşı korunmalı ve mümkün ise, kendilerine geçici veya daimi sığınma verilmelidir. Ayrıca bkz. ‘zorla sınır dışı’, ‘sınırdışı’, ‘zorla dönüş’, ‘geri gönderme (refulman)’, ‘geri dönüş’, ‘gönüllü geri dönüş’ ve ‘gönüllü dönüş’.

İstihdam Devleti (State of employment) : ‘Duruma göre, göçmen bir işçinin gelir getirici bir etkinlikte ileride bulunacağı, hâlihazırda bulunduğu ya da bir zamanlar bulunmuş olduğu devlet’. (Madde 6(b), Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Bireylerinin Haklarının korunmasına ilişkin Uluslararası Sözleşme, 1990). Ayrıca bkz. ‘göçmen işçi’, ‘kabul eden ülke’.

İstisna/hariç bırakma hükümleri (exclusion clauses) : Normalde mülteci statüsüne ilişkin kriterleri karşılayan bir kişiyi mülteci statüsünün sağladığı uluslararası korumadan yoksun bırakan kanun hükümleri. 1951 Mülteci Sözleşmesi’nde istisna hükümleri Madde 1D, 1E ve 1F’de yer almaktadır. Ayrıca bkz. ‘sona erdirme hükümleri’, ‘savaş suçları’.

İş amaçlı göçmen (business migrant) : Genellikle profesyonel veya yönetici sıfatıyla onaylanmış bir ulusal sponsor-işveren ile önceden atandığı bir pozisyonda çalışmak üzere sınırlı süre için ülkeye girişine izin verilen kişi.

İş amaçlı ziyaretçi (business visitor) : İş vizesi ile veya ticari faaliyet yürütmek amacıyla ülkeye girişine izin verilen kişi.

İşçi dövizleri (remittances) : Vatandaş olmayanların kazandıkları veya edindikleri ve menşe ülkelerine gönderdikleri paralar. Ayrıca bkz. ‘kapitalin ülkeye geri dönmesi’, ‘sosyal sermaye transferi’.

İşgücü göçü (labour migration) : İstihdam amacıyla kişilerin anavatanlarından ayrılarak başka bir Devlete gitmeleri. İşgücü göçü, çoğu Devletin göç kanunlarında ele alınmaktadır. Ayrıca, bazı Devletler kendi ülkelerinden yapılan işgücü göçünü düzenlemek ve yurtdışındaki vatandaşları için fırsatlar yakalamak için aktif bir rol oynamaktadır. Ayrıca bkz. ‘çalışma amaçlı ikili göç anlaşmaları’, ‘dairesel göç’.

İşkence (Torture) : ‘Bir kimseye karşı, kendisinden üçüncü kişiye dair bilgi ya da itiraf almak, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan her hangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren eylem. Kanuni yaptırımlardan kaynaklanan veya yaptırımın doğasında bulunan veya bu yaptırımlarla birlikte gelen acı veya ıstırap, işkence sayılmaz.’ (Madde. 1, İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık dışı veya Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı BM sözleşmesi, 1984). İşkence uluslararası hukukun ihlalini teşkil etmektedir (Madde 7, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkinUluslararası Sözleşme, 1966;İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya OnurKırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, 1984; Cenevre Sözleşmeleri, 1949, ortak maddeler 50/51/130/147). Ayrıca bkz. ‘suç, uluslararası’, ‘temel insan hakları’, ‘insanlık dışı muamele’, ‘juscogens (temel norm)’, ‘işkencenin yasaklanması’.

İşkence yasağı (prohibition of torture) : İşkence, çeşitli uluslararası hukuki belgelerce yasaklanmıştır. Bunlar arasında, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 5. Madde; 1966 tarihli BM Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, 7. Madde; 1984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, 2. Madde; ve çeşitli BM Genel Kurul Kararları; 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 3. madde; 1948 tarihli İnsan Hakları ve Yükümlülüklerine İlişkin Amerikan Bildirgesi, 26. Madde yer almaktadır. İşkence uluslararası bir suçtur. İşkenceye karşı koruma sağlamak hem Devletler için bir yükümlülük hem de temel bir insan hakkıdır. İşkence yasağı genelde juscogens, yani devletler hukukunun mutlak bir normu olarak görülmektedir. Ayrıca bkz. ‘juscogens’, ‘temel insan hakları’ ve ‘işkence’.

İtici-çekici faktörler (pushpull factors) : Göç, genelde “itme-çekme modeline” göre analiz edilmektedir. Buna göre, insanların ülkeden ayrılmasına neden olan itme faktörleri (örneğin ekonomik, sosyal veya siyasi sorunları) ile yeni bir ülkeye gitmelerini cazip kılan çekme faktörleri analiz edilmektedir.

İyi niyet (good faith) : İnancın veya amacın dürüstlüğüne işaret eden, aldatma veya fahiş avantaj sağlama niyetinin bulunmadığı ruh hali. Ayrıca bkz. ‘bona fide’, ‘meşru’, ‘mala fide’.

İyi niyetli (bona fide (latince)) : Hile ya da kandırma olmadan, “iyi niyetle”, samimi bir şekilde. Uluslararası kamu hukukunda bu terim ile uluslararası hukuka tabi olan sujelerin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirme sorumlulukları kastedilir. Bu sorumluluk antlaşmaları özünden yoksun bırakmayacak şekilde yürütmeyi, antlaşmaları yazıldıkları ruha uygun yorumlamayı ve uluslararası silahlı çatışmalar hukukunda güveni kötüye kullanmanın yasaklanmasını içerir. Ayrıca bkz. ‘iyi niyetli başvuru sahibi’, ‘iyiniyet’, ‘meşru’, ‘kötü niyet (mala fide)’.

İyi niyetli başvuru sahibi(bona fide applicant) : Göç bağlamında, ülkeye samimi bir şekilde yasal bir amaç için girmek isteyen ve konsolosluk ya da göç memuru tarafından, ülkede yasalara uygun olmayan bir şekilde kalması veya ülkeye giriş koşullarını ihlal etmesi muhtemel olmadığı düşünülen bir kişi. Ayrıca bkz. ‘başvuru sahibi’, ‘iyi niyetli (bona fide)’, ‘ispat yükümlülüğü’.

İzin (permit) : Genelde bir devlet kurumu tarafından verilen, bir şeyin varolması veya bir kişinin belirli fiilleri veya hizmetleri gerçekleştirmesine izin veren belge. Göç bağlamında, ikamet izinlerine veya çalışma izinlerine sık sık atıfta bulunulmaktadır. Ayrıca bkz. ‘ikamet izni’, ‘vize’, ‘çalışma izni’.

İzinsiz/yasadışı giriş/ülkeye kabul (unauthorized/illegal entry/admission) : “Yasadışı giriş, giriş yapılan devletin yasal giriş için gerekli şartlarına uymaksızın, sınırı geçmek anlamına gelir.”(Sınır Aşan Organizr Suçlarla Mücadeleye ilişkin BM Sözleşmesini destekleyen Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol’ün 3(b) Maddesi, 2000.) Ayrıca bkz. ‘yasadışı giriş’, ‘düzensiz göç’, ‘belgesiz göçmen’.

İzleme listesi (watchlist) : Bkz. ‘gözetleme sistemi’.

Juscogens (üstün norm) (Latince) : Münferit tarafların iradesine bakılmaksızın, bağlayıcılığı bakımından mutlak olan hukuk kuralı. Genel devletler hukukundaki mutlak normlar (juscogens), Devletlerden oluşan uluslararası toplum tarafından bütünüyle kabul edilen, herhangi bir istisnaya izin vermeyen ve ancak benzer bir özellik taşıyan başka bir genel devletler hukuku normu ile değiştirilebilen normlardır (Antlaşmalar Hukukuna İlişkin Viyana Sözleşmesi, 53. Madde, 1969); örneğin, işkence yasağı. Ayrıca bkz. ‘işkence yasağı’, ‘işkence’.

Jussanguinis (kan bağı ilkesi) (Latince) : Bir çocuğun tabiiyetinin, doğduğu yere bakılmaksızın, anne babasının tabiiyetine göre belirlenmesi kuralı. Ayrıca bkz. ‘jussoli’.

Jussoli (toprak bağı ilkesi) (Latince) : Bir çocuğun tabiiyetinin doğduğu yere göre belirlenmesi kuralı (tabiiyetin anne babadan geçebilmesinin yanı sıra). Ayrıca bkz. ‘jussanguinis’.

Kabul eden ülke (receiving country) : Varış ülkesi veya üçüncü bir ülke. Geri dönüş durumunda menşe ülkeyi de ifade etmektedir. Hükümet, bakanlık veya meclis kararı doğrultusunda, yıllık olarak belirli sayıda mülteci ve göçmen almayı kabul eden ülke. Ayrıca bkz. ‘varış ülkesi’, ‘menşe ülke’ ‘ev sahibi ülke’ ve ‘üçüncü ülke’.

Kabul edilmeme nedenleri (grounds of inadmissibility) : Göç kanunları veya yönetmeliklerinde tanımlandığı üzere, yabancıların bir Devlete girişine izin verilmemesinin nedenleri. Bir kişi vize veya diğer bir göçmenlik statüsü almaya uygun olsa da, kabul edilmeme nedenlerinden bir tanesi geçerli ise, kendisine vize veya diğer statü verilmez. Genelde, seyahat belgesi bulunmayan, sabıka kaydı olan, kamu sağlığı veya kamu güvenliği açısından tehlike oluşturduğu düşünülen, daha önce sınırdışı edilmiş olan kişiler gibi istenmeyen yabancıların girişini engellemek amacıyla kabul edilmeme nedenleri oluşturulur. Ayrıca bkz. ‘reddedilen aday’, ‘feragat’.

Kabul merkezi (reception centre) : Bkz. ‘bekletme merkezi’.

Kaçakçılığa konu kişi/göçmen(smuggled person/migrant) : Bir başkasına parasal veya maddi kazanç sağlayarak, tabiiyetine veya daimi ikamet iznine sahip olmadığı bir Devlete yasadışı yollardan girebilen bir göçmen.

Kaçırma (abduction) : Kuvvet ya da hileli ikna yöntemi kullanarak bir kimsenin bir yere götürülmesi. Çocuk kaçırmaya ilişkin kullanıldığında bu terim, velayet hakkı çiğnenerek çocuğun başka bir yere götürülmesi veya alıkonulması anlamına gelir. Ayrıca bkz. ‘çocuklara yönelik sömürü’, ‘adam kaçırma’, ‘insan ticareti’.

Kadın sünneti (female genital mutilation (FGM)) : Tıbbi olmayan nedenlerle cinsel organın, genelde erken yaşta kesilmesi. Kültürel veya tedavi dışındaki nedenlerle cinsel organın kısmen veya tamamen kesilmesi, alınması ya da dikilmesi.

Kadınlara karşı şiddet (violence against women) : ‘İster özel hayatta ister kamusal hayatta olsun, kadınlara yönelik fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar ya da mağduriyete neden olan veya neden olması kuvvetle muhtemel eylemler ve bu eylemlere ilişkin tehditler, baskı ve özgürlükten keyfi olarak mahrum bırakma dâhil, cinsel temelli her türlü şiddet eylemi’ (Kadınlara Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi, 1. Madde, 1993). Ayrıca bkz. ‘toplumsal cinsiyete dayalı şiddet’.

Kalıcı çözüm (durable solution) : Mültecilerin normal bir yaşam sürebilmesi için durumlarının tatmin edici ve kalıcı bir şekilde çözülebilmesinin herhangi bir yolu. Geleneksel olarak, gönüllü geri dönüş, yerel bütünleşme (entegrasyon) ya da yerleştirmeyi kapsar. Ayrıca bkz. ‘bütünleşme (entegrasyon)’, ‘mülteci (tanınmış)’, ‘geri dönüş’, ‘yerleştirme’, ‘gönüllü geri dönüş’.

Kalifiye/nitelikli göçmen (skilled migrant) : Becerileri veya edindiği mesleki deneyim nedeniyle, ev sahibi ülkeye kabul ile ilgili olarak kendisine genellikle ayrıcalıklı muamele gösterilen göçmen işçi (bu nedenle kalış süresi, istihdamın değiştirilmesi ve aile birleşimi konularında daha az kısıtlamaya tabii olan kişi). Ayrıca bkz. ‘yüksek vasıflı/nitelikli göçmen’, ‘az/düşük vasıflı ve yarı-vasıflı göçmen işçi’, ‘kalifiye vatandaş’.

Kalkınma (development) : Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na (UNDP) gore kalkınma, “insanların tam potansiyellerini geliştirebildikleri, ihtiyaç ve ilgi alanları doğrultusunda üretken ve yaratıcı bir yaşam sürdürebildikleri… [ve] değer verdikleri bir yaşamı sürdürebilmek için önlerindeki seçenekleri arttıran bir ortam yaratılması” anlamına gelir. Bu tanım, büyüme veya gelir göstergeleriyle ölçülen ekonomik kalkınmaya özellikle vurgu yapan tanımdan farklılık göstererek sürecin insan boyutunu içerir.

Kandırma (deception) : Göç bağlamında, bu terim yalnızca sahte ya da yanlış bilgi anlamına değil, aynı zamanda göçmenin bilgi eksikliğinden çıkar sağlayarak kasıtlı olarak suistimal edilmesini de ifade eder. Ayrıca bkz. ‘hile’, ‘sahte evrak’, ‘insan ticareti’.

Kanuni Prosedür (due process) : Mahkeme ya da karar verme yetkisine sahip idari makam önünde tebligat ve adil duruşma hakkı dâhil özel hakların korunması ve uygulanmasını sağlayan, genel olarak kabul görmüş kurallar ve ilkeler uyarınca adli takibatın yapılması. Ayrıca bkz. ‘adil yargılama’.

Kapasite oluşturma (capacity building) : Hükümetlerin ve sivil toplumun bilgi ve becerilerini güçlendirerek kapasitelerini oluşturmak. Kapasite oluşturma doğrudan proje tasarımı ve bir hükümet ortağıyla uygulama ve eğitim imkânları şeklinde olabileceği gibi, bazen de ilgili yetkililer tarafından diyalog geliştirmeyi hedefleyen ikili ya da çok taraflı bir gündemin kolaylaştırılması şeklinde olabilir. Her hâlükârda, kapasite oluşturma yönetim uygulamalarında genel olarak kabul edilebilir karşılaştırma noktalarının oluşturulmasını amaçlar. Ayrıca bkz. ‘en iyi (etkili) uygulamalar’, ‘teknik işbirliği’.

Kapitalin ülkeye geri dönmesi (repatriation of funds) : Göç bağlamında, göçmenlerin menşe ülkelerine yaptıkları para transferleri toplamı. Ayrıca bkz. ‘para havaleleri’.

Karantina (quarantine) : Sâri veya bulaşıcı bir hastalığı olan bir ülkeden gelen kişilerin, hayvanların, ürünlerin, kara taşıtlarının, gemilerin veya uçakların geçici olarak tecrit edilmesine yönelik sağlık tedbirleri.

Karar mercii (adjudicator) : Göç bağlamında, bir başvuru sahibinin vize, mülteci statüsü veya talep ettiği diğer göç statüsüne uygun nitelikte olup olmadığı hakkında kanunen karar verme yetkisi verilmiş olan kişi. Ayrıca bkz. ‘mülakat’.

Karar verme/hüküm (adjudication) : Göç bağlamı içerisinde, bir başvuru sahibinin talep ettiği vize, mülteci statüsü ya da diğer göçmen statülerinden birisine uygun olup olmadığına dair alınan karar.

Karbon dioksit sensörleri (carbon dioxide sensors) : Kapalı bir konteynerin içinde (vagon ya da kamyon kasası gibi) karbondioksit bulunup bulunmadığını tespit etmek için kullanılan (sabit ya da taşınabilir) teçhizat. Bu sensörler kişilerin gizli bir şekilde sınırdan geçirilmek üzere taşınıp taşınmadıklarını tespit etmek için kullanılır. Ayrıca bkz. ‘sensörler’.

Karışık akınlar (mixedflows) : Yalnızca bir göçmen kategorisinden oluşan nüfus hareketinin aksine, içinde mültecilerin, sığınmacıların, ekonomik göçmenlerin ve diğer göçmenlerin bulunduğu karmaşık nüfus hareketleri.

Katılma (Accession) : “Onaylama”, “kabul”, “tasvip” ve “katılma” bir Devletin bu durumların her birinde milletlerarası alanda bir antlaşmayla bağlanma rızasını ortaya koyduğu bu isimdeki bir milletlerarası işlem anlamına gelir. (Madde 2(1)(b), Antlaşmalar Hukukuna ilişkin Viyana Sözleşmesi, 1969). Ayrıca bkz. ‘onaylama’, ‘bir antlaşmaya getirilen çekince’, ‘antlaşma’.

Kayıt dışı göçmen işçiler/ düzensiz durumdaki göçmen işçiler (undocumented migrant workers/migrant workers in an irregular situation) : Bir Devlete giriş yapmalarına, söz konusu Devlette kalmalarına ve çalışmalarına izin verilmeyen göçmen işçiler veya onların aile fertleri. Ayrıca bkz. ‘kayıtlı göçmen işçiler’, ‘düzensiz göçmen’, ‘göçmen işçi’, ‘düzenli göç’.

Kayıt dışı/belgesiz göçmen (undocumented migrant) : Uygun belgelere sahip olmadan bir ülkeye giriş yapan veya ülkede kalan bu ülkenin vatandaşı olmayan kişiler. Buna: (a) ülkeye giriş yapmak için yasal belgelere sahip olmamasına rağmen gizlice giriş yapmayı başaran kişiler; (b) sahte belgeler kullanarak ülkeye giriş yapan kişiler; (c) yasal belgelerle giriş yaptıktan sonra, izin verilen süreyi aşarak veya giriş şartlarını ihlal ederek izin almadan ülkede kalan kişiler dahildir. Ayrıca bkz. ‘yasadışı giriş’ ve ‘düzensiz göç’ izinsiz/ yasadışı giriş/ülkeye kabul.

Kayıt dışı/belgesiz göçmen işçiler (non-documented migrant workers) : Bkz. ‘kayıt dışı/belgesiz göçmen işçiler’.

Kayıtlı göçmen (documented migrant) : Bir ülkeye yasal olarak giriş yapmış ve kabul kriterlerine uygun bir şekilde ülkede kalan göçmen. Ayrıca bkz. ‘kayıtlı göçmen işçi’, ‘göçmen işçi’, ‘düzensiz göçmen’, ‘kayıt dışı göçmen’, ‘kayıt dışı göçmen işçi/ düzensiz durumdaki kayıt dışı göçmen’.

Kayıtlı göçmen işçi (documented migrant worker)) : İlgili Devletin hukuku ve taraf olduğu uluslararası anlaşmalar uyarınca çalıştığı ülkeye girme, orada kalma ve ücretli faaliyetlerde bulunma izni olan göçmen işçi ya da aile üyeleri (Madde 5(a), 1990 tarihli Bütün Göçmen İşçileri ve Aile Üyelerinin Haklarının Korunmasına İlişkin Sözleşme). Ayrıca bkz. ‘kayıtlı göçmen’, ‘göçmen işçi’, ‘kayıt dışı yabancı’, ‘kayıt dışı göçmen işçi/düzensiz durumdaki göçmen işçi’.v

Kaynak ülke : Bkz. ‘menşe ülke’, ‘gönderen ülke’.

Kentten kente giden göçmenler (urban-urban migrants) : Genellikle istihdam amacıyla, bir kentsel alandan başka bir kentsel alana hareket eden iç göçmenler. Ayrıca bkz. ‘iç göç’, ‘kırsaldan kırsala giden göçmenler’, ‘kırsaldan kente giden göçmenler’, ‘kentten kente giden göçmenler’.

Kentten kırsala giden göçmenler (urban rural migrants) : “Yeni bir yerleşim” amacıyla veya daha önce kırsaldan kente göç etmiş olanların tersine göçlerinden dolayı kentsel alanlardan kırsal alanlara göç eden iç göçmenler. Ayrıca bkz. ‘iç göç’, ‘kırsaldan kırsala giden göçmenler’, ‘kırsaldan kente giden göçmenler’, ‘kentten kente giden göçmenler’.

Keyfi (arbitrary) : Adaletsizlik, öngörülemezlik, gayri makullük, kaprislilik kavramları ile ilgili olarak, makul olmayan bir tarzda.

Kırsaldan kente giden göçmenler (rural-urban migrants) : Kırsal alanlardan kentsel alanlara göç eden iç göçmenler, çoğu zaman yoksulluk, tarım gelirlerinin düşük olması, üretimin yetersiz olması, nüfus artışı, kıtlıklar, arazilerin bölünmesi veya adaletsiz dağıtımı, çevresel bozulmalar ve kırsal alanlardaki ekonomik imkânların kısmen yetersiz kalması sonucunda göç ederler. Ayrıca bkz. ‘iç göç’, ‘kırsaldan kırsala giden göçmenler’, ‘kentten kırsala giden göçmenler’, ‘kentten kente giden göçmenler’.

Kırsaldan kırsala giden göçmenler (rural-rural migrants) : Bir kırsal alandan başka bir kırsal alana göç eden iç göçmenler; tüccarların, göçebe çobanların ve tarım işçilerinin kısa veya uzun mesafeli hareketlerini içerir. Ayrıca bkz. ‘iç göç’, ‘kırsaldan kente giden göçmenler’, ‘kentten kırsala giden göçmenler’, ‘kentten kente giden göçmenler’.

Kısa süreli göçmen (short-term migrant) : Dinlenme, tatil, arkadaş ya da akraba ziyareti, iş veya tıbbi tedavi amaçlarıyla gerçekleşen hareketler dışında, en az üç aylığına ama bir yıldan az olmak üzere, kendi olağan ikamet yeri dışında başka bir ülkeye giden kişi. Uluslararası göç istatistikleri açısından, kısa süreli göçmenlerin olağan ikamet ülkesi, orada yaşadıkları süre boyunca, hedef ülke olarak kabul edilir. Ayrıca bkz. ‘uzun süreli göçmen’, ‘daimi yerleşimciler’, ‘geçici göçmen işçiler’.

Kısıtlama (derogation) : Belirli tanımlı durumlarda hakların kısıtlanması ya da askıya alınması. Örneğin, 1966 tarihli Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi, bir Devlete “ulusun hayatını ve varlığını tehdit eden olağanüstü bir durumun meydana gelmesi ve bunu resmen ilan etmeleri halinde” Sözleşmede belirlenen yükümlülüklerini azaltma hakkını verir. Sözleşmeci Taraf Devletler, “durumun zorunluluklarının kesinlikle gerektirdiği ölçüde, uluslararası hukuktan doğan diğer yükümlülüklerine aykırı düşmeyecek ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din, toplumsal köken gibi sebeplerle ayrımcılık içermeyecek şekilde, bu Sözleşmedeki yükümlülüklerini azaltan tedbirler alabilir.” Derogasyon, bir yasanın kapsamını kısıtlayan ya da kullanımını veya gücünü azaltan daha sonra çıkarılan bir yasa ile kısmi olarak ilgası ya da yürürlükten kaldırılmasını da ifade eder. Ayrıca bkz. ‘insan hakları’, ‘sınırlama kabul etmez insan hakları’.

Kıyı ötesi ticari faaliyet (offshoring) : Bir işletmenin ticari faaliyetlerinin diğer bir ülkeye taşınması. Ayrıca bkz. ‘dış kaynak kullanımı’.

Kıyı tesislerinde çalışan işçi (worker on an offshore installation) : Vatandaşı olmadığı Bir Devletin yargı yetkisine giren bir kıyıdaki tesiste çalışan göçmen işçi (Bütün Göçmen İşçi ve Aile Fertlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 2(2)(d) Maddesi, 1990). Ayrıca bkz. ‘göçmen işçi’.

Kimlik belgesi (certificate of identity) : Kişinin ülkeye girişini ya da ülkeden çıkışını kolaylaştırmak için hükümetin kendisine verdiği (pasaport dışındaki) belge. Ayrıca bkz. ‘geçici seyahat belgeleri’, ‘seyahat belgeler’, ‘seyahat belgeleri (Sözleşme)’, ‘vize’.

Kimlik belgesi (identitydocument) : Belgeyi taşıyan kişinin kimliğini ortaya koyması için bir Devletin yetkili makamı tarafından düzenlenen bir belge. Ayrıca bkz. ‘varış/ayrılış kartı’, ‘doğum belgesi’, ‘pasaport ve seyahat belgeleri’.

Kişisel veriler (personal data) : Kişisel veri konusu olan kişilerin tespiti ve bu kişilere zarar verilmesi için kullanılabilecek tüm bilgiler. Ayrıca bkz. ‘veri koruma’, ‘verisujesi’.

Kişisel yargı yetkisi (personal jurisdiction) : Bir mahkemenin bir şahsı, yargılama sürecine alma yetkisi; davalının yalnızca mülke ilişkin hakları üzerinde değil, aynı zamanda kişisel hakları üzerinde yargı yetkisi. Bu ifade, bir Devlet’in yabancı bir ülkede bulunan ve bu ülkeden statü ve koruma almış vatandaşlarına ilişkin işlem başlatma yetkisi anlamına da gelebilir. Ayrıca bkz. ‘yargı yetkisi/yetki alanı’, ‘tabiiyet/uyruk’, ‘egemenlik’.

Kitlesel/toplu göç (mass/ collective migration) : Yüksek sayılarda ani insan hareketi. Ayrıca bkz. ‘münferit göç’ ve ‘akın’.

Kolaylaştırılmış göç (facilitated migration) : Seyahat etmeyi daha kolay ve uygun hale getirerek meşru göçü desteklemek ve teşvik etmek. Bu kolaylaştırma vize başvuru sürecinin daha etkin hale getirilmesi ya da etkin ve yeterince personelin görev yaptığı yolcu denetim usulleri gibi önlemleri içerebilir.

Konsolosluk işlevleri (consular functions) : Kabul eden Devlet içinde gönderen Devletin çıkarlarının ve vatandaşlarının korunması, gönderen Devlet ile kabul eden Devlet arasındaki ticari, ekonomik, kültürel ve bilimsel ilişkilerin daha da geliştirilmesi gibi amaçları içerir (Madde. 5, 1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi). Ayrıca bkz. ‘konsolosluk memurları’, ‘konsolosluk koruması’.

Konsolosluk kaydı (consular registration) : Devletin vatandaşı olan kişinin temel bilgilerinin (kimlik, aile durumu, ikamet yeri gibi) konsolosluk siciline geçirilmesi. Konsolosluk kaydının amacı, başta konsolosluk korumasının verilmesi olmak üzere, konsolosluk heyetinin çalışmalarını kolaylaştırmaktır. Ayrıca bkz. ‘konsolosluk işlevleri’, ‘konsolosluk koruması’.

Konsolosluk koruması (consular protection) : Yurtdışındaki vatandaşlara yardım etmeyi ve onların yerel mahkemeler önünde haklarının ve çıkarlarının korunmasına yardımcı olmayı amaçlayan konsolosluk işlevleri. Özellikle, tutuklu ya da hapiste olan ya da davası sonuçlanıncaya kadar gözaltında tutulan veya başka herhangi bir şekilde alıkonulan göçmenlere sağlanan koruma. Bu durumdaki göçmenler, konsolosluk birimleriyle temas kurma hakları konusunda gecikmeden bilgilendirilmelidirler. Ayrıca bkz. ‘konsolosluk işlevleri’, konsolosluk memurları’, ‘konsolosluk kaydı’.

Konsolosluk memurları (consular officers) : Vize ve ikamet konularında Devleti yurtdışında temsil eden hükümet yetkilileri. 1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesinin 1(d) Maddesine göre, konsolosluk memuru “konsolosluk biriminin başındaki kişi de dâhil olmak üzere, konsolosluk işlevlerini uygulama yetkisi verilmiş kişi” dir. Ayrıca bkz. ‘konsolosluk işlevleri’, ‘konsolosluk koruması’.

Konsolosluk öncesi destek hizmetleri (pre) consular support services) : Başvurunun ibraz edilmesinden önce hükümetlere ve göçmenlere vize başvurularını kolaylaştırmada yardımcı olan hizmetler. Bu hizmetler şu hususları içerebilir: vize başvuru formlarının tamamlanması ve doldurulmasında yardım; vize başvurusu için destekleyici belge toplanmasında yardım; yasal, eğitim ve çalışma ile ilgili evrakların doğrulanması; belgelerin tercüme edilmesi.

Kontrol noktası (check point) : Ülkeye girmek isteyen kişilerin kontrol ve gümrük işlemleri için sınır yetkilileri tarafından durdurulduğu yer (kara sınırında, havalimanında ya da deniz limanında). Ayrıca bkz. ‘varış/gidiş kartı’, ‘sınır’, ‘sınır kontrolü’, ‘sınır yetkilileri’.

Koruma (protection) : Koruma kavramı birey haklarının ilgili hukuk dallarının (yani insan hakları hukuku, uluslararası insancıl hukuk ve mülteci hukuku) ruhu ve lafzına uygun olarak tamamen gözetilmesini sağlamayı amaçlayan tüm aktiviteleri kapsayan bir kavramdır. İnsan hakları kuruluşları ve insani organizasyonlar bu faaliyetleri tarafsız bir şekilde (ırk, tabiiyet, etnik köken, dil veya cinsiyete bağlı olmadan) yürütmelidir.’ (Kurumlar Arası Daimi Komite).Uluslararası teamül hukukunun uygulanmasına ilişkin uluslararası hukuki belgeler ya da organizasyonun faaliyetlerinden kaynaklanan yetkiye uygun olarak bir organizasyonun bir şahsa veya bir gruba sağlandığı koruma. Sözkonusu koruma, 1951 Mülteci Sözleşmesi, 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve 1977 Protokolleri, Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nin girişimde bulunma hakkı, Uluslararası Göç Örgütü’nün fiili (de facto) koruması, Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmeleri, insan haklarına ilişkin hukuki belgeler gibi hukuki belgelerde tanımlanan hakların gözetilmesini sağlamayı amaçlar. Ayrıca bkz. ‘tamamlayıcı koruma’, ‘fiili (de facto) koruma’, ‘güçlendirme’, ‘insan güvenliği’.

Korunan kişiler (protected persons) : Silahlı bir çatışmada, düşman bir Devletin muharip olmayan ve savaş durumundaki bir Devletin topraklarında ya da bu Devletin işgal ettiği topraklarda bulunan vatandaşlar. Korunan kişiler, savaş durumundaki Devletin ulusal çıkarlarına ters düşmediği sürece, bu topraklardan ayrılma hakkına sahiptirler. Savaş durumundaki Devletler güvenlik sebepleriyle, ikametgah değişikliğinin yasaklanması, belirli bölgelere girişin yasaklanması, seyahatin yasaklanması gibi tedbirler getirerek ve belirli durumlarda ev hapsi ve gözaltına alma işlemleri gibi tedbirler alarak korunan kişilerin hareket özgürlüğünü kısıtlama hakkına hukuken sahiptir. Ayrıca bkz. ‘tutuklu siviller’, ‘hareket özgürlüğü’, ‘silahlı çatışma hukuku (uluslararası)’.

Kota (quota) : Göç ve iltica bağlamında nicelik açısından getirilen kısıtlama. Birçok ülke her yıl ülkeye giriş izni verilen göçmen sayısı konusunda bir kota veya üst sınır uygulamaktadır. Ayrıca bkz. ‘göç yönetimi’.

Kovuşturma (prosecution) : Genellikle bir devlet tarafından başlatılan ve hakkında suç isnat edilen bir kişinin yargılandığı cezai takibat veya işlem. Geniş manada, sivil veya cezai bir takibatın ya da işlemin yürütülmesi.

Kölelik (slavery) : Üzerinde sahiplik hakkına ilişkin her türlü ya da tüm yetkilerin uygulandığı kişinin statüsü ya da durumu (Madde 1, 1953 Protokolü ile değiştirildiği şekliyle 1926 tarihli Kölelik Sözleşmesi). Kölelik, bir başkasının hayatı üzerindeki sahiplik ya da kontrol unsuru, zorlama ve hareketlerin kısıtlanması ile bir kişinin işverenini terk etme ya da değiştirme özgürlüğünün olmadığı durumlarda (geleneksel kölelik (eşya) borçlandırmak suretiyle çalıştırma, serflik, zorla çalıştırma ve ayinsel ya da dinsel kölelik gibi) ortaya çıkar. Ayrıca bkz. ‘borçlandırarak çalıştırma’, ‘çocuk işçiliği’, ‘borç esareti’, ‘kulluk’, ‘çocuk işçiliğinin en kötü şekilleri’.

Küçük (minor) : İlgili ülkenin kanunlarına göre reşit olmayan, belirli medeni ve siyasi haklarını kullanmaya henüz ehil olmayan kişi. Ayrıca bkz. ‘kültürel uyum’, ‘kültürel oryantasyon’.

Kültürel oryantasyon (cultural orientation) : Ev sahibi ülke hakkında bilgi edinmek isteyen göçmenlere sunulan eğitim kursları; ev sahibi ülkenin tarihi, coğrafyası, dili hakkında olabilir.

Kültürel uyum (acculturation) : Bilhassa göç hareketleri veya ekonomik yer değişimleri vasıtasıyla farklı kültürlerden gruplar arasında doğrudan ve sürekli temas olmasından kaynaklanan, kültürel adetlerdeki (fikirler, söylemler, değerler, normlar, davranışlar, gelenekler) bir dizi değişim. Kültürel uyum, bir grubun kendi kültürünü özel alanlarında korurken, kamusal hayatlarında baskın kültürün özelliklerini benimsediklerinde gerçekleşir. Kültürel uyum, iki orijinal kültürün unsurlarını sentezleyen yeni bir kültürün ortaya çıkmasıyla da sonuçlanabilir. Ayrıca bkz. ‘asimilasyon’, ‘kültür’, ‘entegrasyon’.

Küreselleşme (globalization) : Farklı Devletlerde bulunan insanlar, şirketler ve hükümetler arasında etkileşim ve bütünleşme süreci; uluslararası ticaret ve yatırımın öncülüğünde ve bilgi teknolojileri desteğiyle gerçekleşen süreç. Bu sürecin çevre, kültür, siyasi sistemler, ekonomik kalkınma ve zenginlik ve bütün toplumlardaki insanların esenliği üzerinde etkisi vardır.

Lesepase (laissez-passer) : İstisnai durumlarda bir menşe ülkenin vatandaşlarına, aynı ülkenin konsolosluk görevlileri tarafından (örneğin, pasaportun kaybedilmesi veya çalınması durumunda) verilen; ya da bir Devletin koruma sağladığı yabancılara (örneğin, pasaportun kaybedilmesi veya çalınması durumunda, kendi Devletinin diplomatik temsilcilerinin veya konsolosluk görevlilerinin bulunmaması sebebiyle farklı bir Devletin koruması altında olan yabancılara) verilen bir seyahat belgesi. Bu terim aynı zamanda uluslararası bir kuruluşun çalışanlarına verdiği bir seyahat belgesi anlamına da gelebilir. ‘Birleşmiş Milletler çalışanlarına lesepase verebilir. Bu lesepaseler Üye Devletlerin makamlarınca tanınır ve kabul edilir.”(bkz. Birleşmiş Milletlere Tanınan İmtiyaz ve Dokunulmazlıklara İlişkin Sözleşme, 1946, Madde VII, kısım 24). Ayrıca bkz. ‘geçici seyahat belgeleri’, ‘seyahat belgeleri’.

Mahkeme kararı (judgement) : Bir davadaki tarafların hak ve yükümlülüklerine ilişkin olarak mahkemenin verdiği nihai karar. Ayrıca bkz. ‘adil yargılama’.

Mala fide (latince) : Kötü niyetle; yanıltma veya aldatma taşıyan. Ayrıca bkz. ‘bona fide’, ‘antlaşma’.

Medeni ve siyasi haklar (civil and political rights) : 1966 Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’de geçen farklı hakları genel olarak tanımlamakta kullanılır (örneğin, kendi kaderini tayin; doğal refahın ve kaynakların özgürce kullanımı; ayrımcılık yapmama; kadın erkek eşitliği; yaşam hakkı; işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı muamele veya cezaya karşı koruma; esaretten ve kölelikten korunma; keyfi tutuklama ve alıkoymaya karşı korunma; ülke içinde hareket özgürlüğü hakları; kişi özgürlüğü ve güvenliği; mahkemeler önünde eşitlik; ceza yargılamasında tarafsız bir mahkeme önünde adil yargılanma ve kamuya açık duruşma hakkı; geçmişe dönük cezai sorumluluğun yasaklanması; özel hayatın, aile hayatının, evin ya da yazışmaların gizliliği; düşünce, vicdan ve din özgürlüğü; ifade özgürlüğü; barışçıl toplanma hakkı; örgütlenme özgürlüğü ve kamusal işlere katılım hakkı). Ayrıca bkz. ‘ekonomik, sosyal ve kültürel haklar’, ‘insan hakları’, ‘kısıtlama’, ‘kısıtlanamaz insan hakları’.

Menşe Devlet (State of origin) : ‘İlgili kişinin vatandaşı olduğu Devlet’ (Madde 6(a), Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Bireylerinin Haklarının Korunmasına ilişkin Uluslararası Sözleşme, 1990). Ayrıca bkz. ‘menşe ülke’, ‘gönderen ülke’, ‘üçüncü ülke’.

Menşe ülke (country of origin) : Göç akınlarının (düzenli ya da düzensiz) kaynağı durumundaki ülke. Ayrıca bkz. ‘güvenli menşe ülke’, ‘gönderen ülke’, ‘kaynak ülke’, ‘menşe Devlet’, ‘üçüncü ülke’.

Meşru (legitimate) : Gerçek, geçerli veya yasal olan. Örneğin, yasal bir göçmenin meşru bir niyetle göç kanunlarına uygun olarak ve meşru seyahat belgeleri ibraz ederek ülkeye giriş yapması. Ayrıca bkz. ‘bona fide’, ‘iyi niyet’.

Mevsimsel göçmen işçi/göç (seasonal migrant worker/ migration) : İşi mevsimsel koşullara bağlı olan ve bu işte yılın sadece belirli dönemlerinde çalışan göçmen işçi (Bütün Göçmen İşçi ve Aile Fertlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 2(2)(b)Maddesi, 1990). Ayrıca bkz. ‘ekonomik göçmen’, ‘göçmen işçi’, ‘geçici göçmen işçi’.

Milletler hukuku (law of nations) : Bkz. ‘devletler hukuku (kamu)’.

Misafir işçi (guest worker) : Belirli bir süreyle yerleşmek ve çalışmak suretiyle sınırlı bir sure için işe alınan, genelde ekonomik göçmen olarak kabul edilen kişi. Bu terim daha ziyade 20. Yüzyılda 1950’li ve 60’lı yıllardaki göç akınlarıyla sınırlı bir ifade olup artık kullanılmamaktadır. Ayrıca bkz. ‘ekonomik göçmen’, ‘göçmen işçi’.

Mutat ikamet yeri (place of habitual residence) : Bkz. ‘mutat/olağan ikamet yeri’.

Mutat/olağan ikamet (habitual/usual residence) : Bir ülke içinde kişinin yaşadığı ve normalde dinlenmek üzere gününü geçirdiği yer. Ayrıca bkz. ‘mutat/olağan ikamet ülkesi’, ‘ikametgâh’, ‘iç göç’.

Mutat/olağan ikamet ülkesi (country of habitual/ usual residence) : Bir kişinin yaşadığı ülke, yani gündelik zamanını normalde geçirdiği, yaşadığı bir yerinin bulunduğu ülke. Eğlence, tatil, arkadaş ve aile ziyareti, iş ziyareti, tıbbi tedavi ya da dinsel sebepli haç amaçlı geçici yurtdışı seyahatler bir kişinin ikamet ettiği ülkeyi değiştirmez. Ayrıca bkz. ‘mutat/olağan ikamet’, ‘ikamet’.

Mülakat (interview) : Bir kişi hakkında bilgi toplamak ve kişisel özelliklerini tespit etmek için söz konusu kişiyi sorgulama veya onunla konuşma süreci. Mülakat, mülteci statüsü veya başka bir statü için yapılan başvurunun karara bağlanması için başvurulan yaygın bir adımdır. Ayrıca bkz. ‘karar mercii’, ‘başvuru’, ‘birincil inceleme’ ve ‘ikincil inceleme’.

Mülteci (BMMYK’nın tanıdığı) (refugee (mandate)) : BMMYK’nın tüzüğündeki kriterlere uyan ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi veya Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolüne taraf olan bir ülkede bulunup bulunmaması veya bu hukuki belgeler uyarınca ev sahibi ülke tarafından mülteci olarak tanınıp tanınmaması farketmeksizin, Yüksek Komiserlik tarafından sağlanan Birleşmiş Milletler korumasından yararlanmaya hak kazanan kişi. Ayrıca bkz. ‘mülteci’.

Mülteci (primafacie) (Refugee (primafacie)) : Bir devlet veya BMMYK tarafından menşe ülkedeki objektif koşullar baz alınarak ilgili mülteci tanımındaki kriterleri yerine getirdiği varsayılarak mülteci kabul edilen kişiler.

Mülteci (refugee) : “Irkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ve siyasi görüşleri yüzünden haklı bir zulüm korkusu nedeniyle vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve söz konusu korku yüzünden, ilgili ülkenin korumasından yararlanmak istemeyen kişi” (1967 Protokolü ile değişik Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi, 1A(2) Maddesi).1951 Mülteci Sözleşmesi, Madde 1(2)’deki mülteci tanımına ilaveten, 1969 Afrika Birliği Örgütü (OAU) Sözleşmesi bir mülteciyi ‘kendi menşe ülkesi ya da vatandaşı olduğu ülkenin bir bölümünde ya da tümünde dış saldırı, işgal, yabancı egemenliği ya da kamu düzenini ciddi biçimde bozan olaylar nedeniyle ülkesini terk etmeye zorlanan kişiler’ olarak tanımlar. 1984 Cartagena Bildiriside benzer şekilde, mültecilerin “yaygın şiddet, dış saldırı, iç çatışmalar, yaygın insan hakkı ihlalleri ya da kamu düzenini ciddi olarak bozan diğer durumlardan dolayı hayatları, güvenlikleri veya özgürlükleri tehdit altında olduğu için” ülkesinden kaçan kişileri de kapsadığını belirtir. Ayrıca bkz. ‘başvuru sahibi’, ‘fiili (de facto) mülteci’, ‘ülke dışında yerinden edilmiş kişiler’, ‘zorla göç’, ‘primafacie’, ‘dolaşım halindeki mülteciler’, ‘mülteci statüsünün belirlenmesi’, ‘transit halindeki mülteciler’, ‘yerinde (sur place) mülteciler’, ‘yerinden çıkarılan kişiler’.

Mülteci statüsünün belirlenmesi (refugee status determination) :İlgili ulusal ve uluslararası hukuka uyarınca bir kişinin mülteci olarak tanınıp tanınmamasına karar verilen (BMMYK ve/veya Devletler tarafından gerçekleştirilen) süreç. Ayrıca bkz. ‘iltica’, ‘mülteci’.

Nakliye (conveyance) : Bir kişiyi bir Devletten diğerine taşımak için kullanılabilecek herhangi bir uçak, gemi, tren, otomobil ya da başka bir taşıt veya deniz aracı. Ayrıca bkz. ‘taşıyıcı’, ‘taşımacılık’.

Net göç (net migration) : Aynı dönem içinde bir Devlet topraklarına giren kişilerin sayısı ile topraklardan ayrılan kişi sayısı arasındaki fark. ‘Göç dengesi’ olarak da anılır. Bu denge, gelenlerin sayısı ayrılanların sayısından fazla olduğunda net ülkeye göç, aksi olduğunda ise net ülkeden göç olarak adlandırılır. Ayrıca bkz. ‘toplam göç’.

Nitelikli vatandaş (qualified national) : Göç bağlamında, menşeülkesindeveya bölgesinde ihtiyaç duyulan belirli mesleki becerilere sahip olarak yabancı bir ülkeye yerleşen vatandaşlar. Ayrıca bkz. ‘beyin göçü’, ‘diasporalar’, ‘çok vasıflı/vasıflı göçmen’, ‘vasıflı göçmen’.

Nüfusbilim/ demografi (demography) : Özellikle büyüklük, yoğunluk, dağılım ve önemli istatistiki bilgilere atıfta bulunarak insan nüfusunu konu edinen bilim dalı.

Nüfusun yerinden ed,lmesi(population displacement) : Bkz. ‘yerinden edilme’.

Ombudsman (ombudsman) : Sivil vatandaşların hükümet dışı kuruluşlar (örneğin bir şirket veya üniversite) ya da hükümet hakkındaki şikâyetlerini almak, araştırmak ve rapor etmekle görevlendirilen bağımsız yetkili (bazı ülkelerin yargı yetkisine göre göç meseleleri ile de ilgilenir).

Onaylama (ratification) : Onaylama, bir antlaşmanın “kabul edilmesi” veya “tasdik edilmesini” ifade etmektedir. Uluslararası bağlamda onaylama, “Devletlerin, uluslararası alanda bir antlaşmanın bağlayıcılığına muvafakat ettiğini gösteren uluslararası eyleme verilen isimdir” (Antlaşmalar Hukukuna İlişkin 1969 Viyana Sözleşmesi, 2(1)(b) Maddesi). Bir Devletin rızasını tesis eden onaylama belgeleri, Taraf Devletler arasında değiş tokuş yapıldığı, emanetçiye tevdi edildiği veya öyle kabul edilmişse Taraf Devletlere veya emanetçiye tebliğ edildiği tarihten itibaren geçerlilik kazanmaktadır (16. Madde). Ulusal bağlamda ise, Devletin bir antlaşmada öngörülen yükümlülükleri kabul ettiğini ortaya koyan süreci ifade etmektedir. Birçok Devletin Anayasasında, hükümetlerin bir antlaşmanın bağlayıcılığını kabul etmeden önce izlemeleri gereken usuller öngörülmüştür. Ayrıca bkz. ‘katılım’, ‘hukuki belge’, ‘antlaşmaya çekince koymak’.

Organize suç (organized crime) : Genellikle, sıkı veya gevşek örgütlü gruplar tarafından yürütülen ve toplumun göreceği zararı göz ardı ederek yasadışı piyasaların kurulmasını, tedarikini ve istismarını amaçlayan büyük ölçekli ve karmaşık suç faaliyetleri kastedilir. Bu faaliyetler sırasındagenellikle hukuk tamamıyla hiçe sayılır ve çoğu zaman tehdit, gözdağı verme ve fiziksel şiddet gibi kişileri hedef alan suçlar işlenir. Ayrıca bkz. ‘göçmen kaçakçılığı’ ve ‘insan ticareti’.

Öğrenci (student) : Akredite bir kurumda bir müfredat programına katılan bir kişi.

Özel istihdamlı işçi (specified-employment worker) : (I) Sınırlı ve belirli bir süre için işvereni tarafından belirli bir işi ya da görevi yerine getirmesi için istihdam ülkesine gönderilen; ya da (ii) sınırlı ve belirli bir süre için mesleki, ticari, teknik ya da başka bir yüksek uzmanlık becerisi gerektiren bir işte çalışan; ya da (iii) istihdam ülkesindeki işvereninin isteği üzerine sınırlı ve belirli bir süre için doğası gereği geçici ya da kısa olan bir işte çalışan ve istihdam ülkesinden ya izin verilen kalış süresinin bitmesinden sonra veya belirli iş ya da görevde artık bulunmadığından ya da o işte artık çalışmadığından bu sürenin bitmesinden önce ülkeden çıkması gereken göçmen işçi. (Madde 2 (2)(g), Tüm Göçmen İşçileri ve Aile Bireylerinin Haklarının Korunmasına ilişkin Uluslararası Sözleşme,1990). Ayrıca bkz. ‘göçmen işçi’.

Palermo Protokolleri (Palermo Protocols) : 2000 tarihli Sınır Aşan Organize Suçlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşmeye ek protokoller: 2000 tarihli Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol; 2000 tarihli İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesi, Ortadan Kaldırılması ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol; 2001 tarihli Yasadışı Ateşli Silahlar, Mühimmat ve İlgili Malzemelerin Üretimi ve Ticaretine Karşı Protokol. Ayrıca bkz. ‘insan kaçakçılığı’, ‘insan ticareti’.

Pasaport (passport) : Bir kişinin belgeyi veren Devletin vatandaşı olduğunu tespit eden, yetkili Devlet merci tarafından verilen belge. Bu belge, pasaport sahibinin ilgili Devlete tekrar dönme hakkının kanıtıdır. Batı geleneklerine göre, pasaportlar yurtiçinde kimlik belgesi olarak değil, yurtdışına seyahat etmek amacıyla kullanılır. Pasaport, tabiiyeti belgeleyen sertifika veya kanıt olarak uluslararası düzeyde kabul edilen belgedir. Ancak, sadece varışta (primafacie) kanıt değeri taşımaktadır. Ayrıca bkz. ‘varış/gidiş kartı’, ‘kimlik belgesi’, ‘seyahat belgeleri’, ‘seyahat belgeleri (Sözleşme)’, ‘vize’.

Personanongrata (istenmeyen kişi) (latince) : “İstenmeyen kişi”. İstenmeyen veya arzu edilmeyen kişi. Diplomatik bağlamda, ev sahibi ülke tarafından reddedilen kişi.

Politika (policy) : Bir hükümetin kamu işlerinin yönetiminde izlediği genel ilkeler. Ayrıca bkz. ‘göç yönetişimi’, ‘göç yönetimi’ .

Primafacie (latince) : Varışta; ‘ilk görünüşte’, ancak daha fazla kanıt veya bilgi gerektiren anlamındaki Latince terim. Çürütülene veya aksi ispatlanana dek, bir unsuru kanıtlamak veya varsayımda bulunmak için yeterli kanıt teşkil eder. Göç bağlamında, göçmen statüsü için yapılan başvuru, varışta (primafacie) temel şartların karşılanıp karşılanmadığını tespit etmek için ön incelemeye tabi tutulabilir (genelde, mali yardım veya çalışma izni almada bir koşul olarak). Ayrıca bkz. ‘mülteci’, ‘BMMYK’nın tanıdığı mülteci’, ‘mülteci (primafacie)’, ‘tarama’.

Pro bono (latince) : “Kamu yararı için”. Özellikle kamu yararı adına sağlanan ücretsiz yasal hizmetler.

Proje bazlı işçi (project-tied worker) : Kişinin işvereni tarafından belirli bir Devlette gerçekleştirilen bir proje için belirli bir süreyle ve sadece söz konusu projede çalışmak üzere istihdam amacıyla ilgili Devlete girişine izin verilen göçmen işçi (1990 tarihli Tüm Göçmen İşçileri ve Aile Fertlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 2(2)(f) Maddesi). Ayrıca bkz. ‘göçmen işçi’.

Reddedilen başvuru sahibi (rejected applicant) : Göç bağlamında, ilgili ülkeye göç için gerekli kriterleri yerine getirmediği için bir konsolos ya da büyükelçi tarafından reddedilen başvuru sahibi. Ayrıca bkz. ‘kabul edilemezlik nedenleri’.

Refakatsiz küçükler (unaccompanied minors) : Reşit olmayan ve tabiiyetine sahip oldukları ülke dışında olup, anne babaları, vasi veya kanunen veya geleneklere göre onlardan sorumlu başka bir yetişkinin refakat etmediği çocuklar. Belgesiz yetişkin yabancılara uygulanan gözaltı veya diğer uygulamalar çocuklar için uygun olmayabileceği için, refakatsiz çocuklar sınır kontrol yetkilileri için özel birtakım zorluklar yaratmaktadırlar. Ayrıca bkz. ‘çocuk’, ‘küçük’ ve ‘ebeveynlerinden ayrı düşmüş çocuklar’.

Sağlık (health) : Dünya Sağlık Örgütü Tüzüğü’nün (1946) başlangıç bölümüne göre sağlık, sadece herhangi bir hastalığın veya rahatsızlığın bulunmaması değil, fiziksel, zihinsel ve soysal olarak bütünüyle iyi olma halini ifade eder.

Sağlık değerlendirmesi (health assessment) : Göç bağlamında, hem nüfus hareketlerinin kabul eden ülkenin kamu sağlığı üzerindeki etkisini azaltmak ve daha iyi yönetmek hem de sağlık durumlarını ve tıbbi kayıtları tespit ederek ve etkin maliyetle yöneterek göçmenlerin entegrasyonunu kolaylaştırmak. Yardım gören göçmenlerin ülkelerinden ayrılmadan önce sağlık değerlendirmesinden geçmeleri, tedavi edilmediği takdirde göçmenin sağlık durumu ve/ veya ev sahibi toplumların halk sağlığını olumsuz etkileyebilecek önleyici ve tedavi edici müdahalelerde bulunma olanağını sağlar.

Sahte (Fraud) : Belli bir çıkar elde etmek amacıyla bir gerçeğin yanlış sunulması ya da maddi bir gerçeğin gizlenmesi.

Sahte evrak (fraudulent document) : Bir Devlet adına seyahat ya da kimlik belgelerini çıkarmaya yetkili bir kişi ya da kurum dışında birileri tarafından maddi bir şekilde sahte olarak seyahat ya da kimlik belgelerinin hazırlanması ya da değiştirilmesi ya da uygun olmayan şekilde, yanlış yorumlama, yolsuzluk, baskı ya da diğer hukuk dışı bir yöntem aracılığıyla bu belgelerin çıkarılması elde edilmesi ya da belgelerin gerçek sahibi dışında bir kişi tarafından kullanılması (Madde.3(c), Birleşmiş Milletler’in Sınıraşan Organize Suçla Mücadeleye İlişkin Sözleşmesi’ni tamamlayan Göçmenlerin Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Kaçakçılığının Yapılmasına Karşı BM Protokolü, 2000). Daha geniş göç bağlamında, bu tür evraklar diploma ve yeterliliklerin tanınması için eğitime ilişkin sahte evrakların yanı sıra özgeçmiş (CV) ve işverenin referans mektubu gibi istihdama ilişkin sahte evrakları ifade edebilir. Ayrıca bkz. ‘kandırma’, ‘kimlik belgesi’, ‘seyahat belgeleri’.

Savaş suçları (war crimes) : Savaş hukuku ile örf ve adet kurallarının ihlali. Bu suçlar, dört 1949 Cenevre Sözleşmesi’nde düzenlenen çatışmada aktif olarak yer almayan kişilerin kasıtlı olarak öldürülmesi, işkence ya da insanlık dışı muamele görmesi, gayri meşru şekilde tutuklanması veya zorla sınır dışı edilmesi; yine dört 1949 Cenevre Sözleşmesi ile korunan mülklerin tahrip edilmesi veya bunlara el konulması gibi, sözkonusu sözleşmelerin ağır ihlallerini içermektedir.Sivil veya askeri personel savaş suçu işleyebilirler. Ayrıca bkz. ‘suçlar, uluslar arası’, ‘insanlığa karşı suçlar’, ‘barışa karşı suçlar’, ‘hariçte tutulma klozları’, ‘evrensel yargı yetkisi’.

Schengen Anlaşması ve Sözleşmesi (Schengen Agreement and Convention) : 14 Haziran 1985 tarihinde imzalanan Schengen Anlaşması’yla, Belçika, Fransa, Almanya, Lüksemburg ve Hollanda, ortak sınırlarındaki kontrolleri kademeli olarak azaltma ve imzalayan Üye Devletlerin, diğer Üye Devletlerin veya üçüncü ülkelerin tüm vatandaşlarına dolaşım özgürlüğü getirme hususunda mutabakata varmıştır. Schengen Sözleşmesi, Anlaşmayı tamamlayıcıdır ve dolaşım özgürlüğünün uygulanmasına yönelik hükümleri ve teminatları düzenler.Anlaşma ve Sözleşme, bunlara dayanılarak alınan kurallar ve ilgili anlaşmalar ‘Schengenmüktesebatı’nı oluşturur ve 1999 yılından beri Amsterdam Antlaşması’nın bir protokolüne binaen Avrupa Birliği’nin kurumsal ve yasal çerçevesinin bir kısmını teşkil etmektedir. Ayrıca bkz. ‘Dublin II Tüzüğü’.

Sensörler (Sensors) : İnsanların hareketini veya varlığını algılayan özel tasarımlı teçhizat. Buna hareket sensörleri ve karbon dioksit sensörleri de dahildir. Bazı sensörlerin insan eliyle işletilmesi gerekirken, bazı sensörler sınır hattındaki ücra noktalara yerleştirilmekte ve bu noktalardan sınır kontrol tesislerine bilgi iletilmektedir. Ayrıca bkz. ‘karbondioksit sensörler’.

Serbest meslek erbabı göçmen işçi (self-employed migrant worker) : ‘İş akdine bağlı bir çalışma dışında gelir getirici bir işle iştigal eden ve normalde ya tek başına ya da aile fertleriyle birlikte geçimini sağlayan göçmen işçi. Ayrıca, istihdam eden Devletin mevzuatı ya da ikili veya çok taraflı anlaşmalarca serbest meslek erbabı olarak tanınan diğer göçmen işçiler’ (Bütün Göçmen İşçi ve Aile Fertlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 2(2)(h) Maddesi,1990). Ayrıca bkz. ‘göçmen işçi’.

Seyahat belgeleri (travel documents) : Bir başka ülkeye girmek için kimlik kanıtı olarak kabul edilen tüm belgelerin genel adı. En sık kullanılan seyahat belgeleri pasaportlar ve vizelerdir. Ayrıca bazı Devletler bazı kimlik kartlarını ya da başka belgeleri de kabul ederler. Ayrıca bkz. ‘kimlik belgesi’, ‘sahte evrak’, ‘lezepase’ ‘pasaport’, ‘seyahat belgeleri (Sözleşme)’, ‘vize’.

Seyahat belgesi (Sözleşme) (travel documents (Convention)) : 1951 Mülteci Sözleşmesi’nin 28(1). Maddesine taraf olan bir ülkenin, mültecilere, ülke tabiiyetine sahip bir kişinin pasaportu yerine verdiği seyahat belgeleri. Söz konusu madde şu şekildedir: “Taraf Devletler, ülkelerinde yasal olarak ikamet edenmültecilere, ulusal güvenlikleri veya kamu düzenleri ile ilgili engelleyici ciddi sebepler bulunmadıkça, kendi toprakları dışında seyahatlerini temin edecek seyahat belgeleri vereceklerdir ve bu belgelere işbu Sözleşme’nin Cetvelindeki hükümler uygulanacaktır. Taraf Devletler bu tür bir belgeyi ülkelerinde bulunan herhangi bir mülteciye verebilirler…” Ayrıca bkz. ‘kimlik belgesi’, ‘pasaport’, ‘mülteci’, geçici seyahat belgeleri’, ‘seyahat belgeleri’, ‘vize’.

Sığınma (asylum) : Bir Devletin geri göndermeme (non-refulman) ilkesi ve uluslararası veya ulusal düzeyde tanıdığı mülteci haklarına dayalı olarak topraklarında verdiği bir koruma türü. Vatandaşı olduğu veya ikamet ettiği ülkede koruma sağlanamayan, bilhassa ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ya da siyasi görüşü nedeniyle zulüm görmekten korkan kişiye verilir. Ayrıca bkz. ‘sığınmacı’, ‘sığınma hakkı’, ‘geri göndermeme (non-refulman)’, ‘mülteci statüsü belirlenmesi’, ‘iltica Devleti’.

Sığınma hakkı (right of asylum) : İki anlamda kullanılan genel bir terimdir: sığınma verme hakkı (Devletler topraklarında bulunan kişilere kendi takdirine göre sığınma hakkı verebilir) ve sığınma hakkı kazanma sığınma talep edilen Devlet veya takipçi Devletten bu hakkın kazanılması anlamlarında kullanılmaktadır. Ayrıca bkz. ‘sığınma’, ‘ilk sığınma ülkesi’, ‘iltica Devleti’.

Sığınma ülkesi : Ülkesel sığınma sağlayan Devlet. Ayrıca bkz. ‘sığınma (ülkesel)’, ‘iltica hakkı’.

Sığınmacı (asylum seeker) : Zulüm veya ciddi zarardan korunmak amacıyla, kendi ülkesi dışında bir ülkede güvenlik arayışında olan ve ilgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde mültecilik statüsüne ilişkin yaptığı başvurunun sonucunu bekleyen kişi. Olumsuz bir karar çıkması sonucunda bu kişiler ülkeyi terk etmek zorundadırlar ve eğer kendilerine insani ya da diğer gerekçeler temelinde ülkede kalma izni verilmemişse, bu kişiler ülkede düzensiz veya kanuna aykırı bir durumda bulunan herhangi bir yabancı gibi sınır dışı edilebilirler. Bkz. ‘başvuru’, ‘yabancı’, ‘mülteci’, ‘sığınma hakkı’.

Sınır(border) : İki Devletin veya Devletlerin alt bölümlerinin kara ya da deniz alanlarını ayıran çizgi. Yerleşik ve geliştirilmiş toprakların sınırında bulunan bir bölge anlamına da gelebilir.

Sınır (boundary) : Bkz. ‘sınır (border)’.

Sınır(frontier) : Bkz. 'hudut'.

Sınır geçişi (border crossing) : Belirlenmiş bir kontrol noktasından veya sınır boyunca herhangi bir noktadan fiziksel olarak sınırı geçme eylemi. Ayrıca bkz. ‘sınır’, ‘sınır kontrolü’, ‘sınır yetkilileri’, ‘kontrol noktası’.

Sınır işçisi (frontier worker) : Mutat ikametini komşu bir ülkede tutan ve normalde her gün ya da en azından haftada bir gün buraya dönen göçmen işçi. (Madde 2(2)(a), Bütün Göçmen İşçileri ve Aile Üyelerinin Haklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 1990). Ayrıca bkz. ‘ekonomik göçmen’, ‘gezgin işçi’, ‘göçmen işçi’.

Sınır kontrolü (border control) : Bir Devletin egemenliğini kullanarak, insanların topraklarına girişini veya topraklarından çıkışını düzenlemesi; sınır kontrolü, fiziksel bir sınırda veya ülke dışındaki bir büyükelçilik veya konsoloslukta yürütülebilir. Ayrıca bkz. ‘sınır yönetimi’, ‘sınır yetkilileri’, ‘kontrol noktası’, ‘egemenlik’.

Sınır ötesi göç (cross-border migration) : Kişilerin uluslararası sınırların ötesine hareket etmesine ilişkin süreç.

Sınır yetkilileri (border officials) : Birincil görevi sınırı korumak ve Devletin göç (ve muhtemelen gümrük) hukukunu uygulamak olan yetkililere verilen genel ad. Aynı zamanda “sınır muhafızları”, “sınır polisi” ya da “yabancılar polisi” olarak da geçer. Ayrıca bkz. ‘ülkeye kabul’, ‘kontrol noktası’, ‘sınır yönetimi’, ‘kontrol noktası’, ‘ülkeye kabul edilmeme’.

Sınır yönetimi (border management) : İş adamlarının, turistlerin, göçmenlerin, mültecilerin ülkeye sınırdan izinli giriş-çıkışlarını kolaylaştırma ve vatandaş olmayanların belirli bir ülkeye düzensiz şekillerde girişini tespit etme ve engelleme. Sınır yönetimi kapsamında alınan önlemler Devletler tarafından tatbik edilen vize gerekliliklerini, düzensiz göçmenleri ülkeye getiren nakliye şirketlerine uygulanan taşımacılık yaptırımlarını ve denizde durdurma uygulamalarını içerir. Uluslararası standartlar, meşru amaçlarla gelen yolcuların ülkeye girişini kolaylaştırmak ve uygun olmayan gerekçelerle ya da geçersiz belgelerle gelen yolcuların ülkeye girişini engellemek arasında bir denge kurmayı gerektirir. Ayrıca bkz. ‘sınır kontrolü’, ‘taşıyıcı sorumluluk kanunu’, ‘egemenlik’.

Sınırdışı (expulsion) : Bir Devlet yetkilisi tarafından bir kişiyi ya da kişileri (vatandaş olmayan ve vatansız kişiler) kendi iradeleri hilafına o Devlet ülkesinden çıkarma niyetiyle yapılan ve ülkeden çıkarma sonucunu doğuran işlem. Ayrıca bkz. ‘sınırdışı (deportation)’, ‘toplu sınırdışı’, ‘sınırdışı emri’, ‘refoulement’, ‘geri gönderme’.

Sınırdışı emri (expulsion order) : Bir Devletin vatandaşı olmayan bir kişiyi ülke topraklarından ayrılmak zorunda bırakan adli ya da idari emir. Bkz. ‘sınırdışı (deportation)’, ‘sınırdışı emri’, ‘toplu sınırdışı’, ‘refoulement’.

Sınırdışı emri (deportation order) : Bir kişinin ülkeden gönderilmesi emrini veren idari veya adli karar. Ayrıca bkz. ‘sınır dışı etme’, ‘ihraç etme (expulsion)’.

Sınırdışı etme (deportation) : Devletin egemenlik hakkını kullanarak, vatandaş olmayan bir kişinin ülkeye girişini reddetmesi ya da ülkede kalma izninin sona ermesi sonucunda bu kişiyi menşe ülkesine ya da üçüncü bir ülkeye göndermesi. Ayrıca bkz. ‘sınır dışı etme (expulsion)’, ‘refoulement’, ‘geri gönderme’.

Sınırlama getirilemez insan hakları (non-derogable human rights) : Mutlak nitelikteki insan hakları her zaman tanınmalı ve gözetilmelidir. 1966 tarihli Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, aşağıdaki hakların sınırlama kabul etmez haklar olduklarını belirtir: yaşama hakkı, işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele veya cezaya karşı korunma hakkı, köleliğe karşı korunma hakkı, ceza hukukunun geriye yönelik olarak uygulanmaması, sözleşmeden doğan borçların yerine getirilmemesi nedeniyle hapis cezasına karşı korunma hakkı, hukuk önünde birey olarak tanınma hakkı, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü.Her ne kadar, sınırlama kabul etmez insan hakları listelense de, uluslararası toplum tüm insan haklarını evrensel, bölünmez, birbirine bağlı ve eşit muameleyi hak eder olarak görme eğilimindedir. Ayrıca bkz. ‘medeni ve siyasi haklar’, ‘yükümlülükleri azaltma/derogasyon’, ‘temel insan hakları’, ‘insan hakları’, ‘devredilemez’.

Silahlı çatışma (armed conflict) : “Savaşan Devletlerden biri diğerini tanımasa bile, iki veya daha fazla …[Devlet], arasındaki savaş ilanı ya da diğer türlü silahlı çatışma.” (bkz. Madde 2, Cenevre Sözleşmeleri I-IV, 1949). “Silahlı bir çatışma, Devletler arasında silah gücüne başvurulduğu durumlarda ya da Devlet yetkilileri ile örgütlü silahlı gruplar arasında ya da bir Devlet içerisinde bu tür gruplar arasında devam eden silahlı şiddet durumlarında da mevcuttur” (Prosecutor v. DuskoTadic, No. IT-94-1-AR 72, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Temyiz Dairesi). Ayrıca bkz. ‘silahlı çatışma hukuku’.

Silahlı çatışma hukuku (uluslararası) (law of armed conflict (international)) : Silahlı çatışma durumlarına uygulanabilen uluslararası hukuk kuralları bütünü. Silahlı çatışmalara ilişkin uluslararası hukuk esasen uluslararası silahlı çatışmaları düzenlemektedir. Uluslararası nitelikte olmayan silahlı bir çatışmaya ilişkin hükümlere daha az oranda yer verilir. Ayrıca bkz. ‘silahlı çatışma’, ‘tutuklu siviller’, ‘insancıl hukuk (uluslararası)’.

Sivil tutuklular (civil detainees) : Uluslararası silahlı çatışma hukukunda, zorunlu güvenlik nedenleriyle çatışmaya taraf olan bir Devlet tarafından gözetim altında tutulan, korunan kişiler veya birçok durumda tarafsız siviller. Ayrıca bkz. ‘silahlı çatışma hukuku (uluslararası)’, ‘korunan kişiler’.

Siyasi düşünceler (political opinion) : 1951 Mülteci Sözleşmesi’nin dayanaklarından ve Sözleşmedeki zulüm sebeplerinden biri olan siyasi düşünce ile bir kişinin ifade ettiği bir düşünceyi savunması ya da bir düşüncenin kendisine atfedilmesi ve her iki durumda da bunun otoriteler tarafından fark edilmesi kastedilir. Bu sebep, şahıs tarafından ifade edilmemiş olsa da, ifade edileceği ve ifade edildiğinde otoritelerin buna tolerans göstermeyeceği varsayımı nedeniyle önemlidir. Ayrıca bkz. ‘mülteci’.

Sosyal sermaye transferi (social capital transfer) : Uluslararası göçmenlerin menşe ülkelerinden getirdikleri yetkinlikler, vasıflar, bilgi birikimi, uygulamalar ve fikirler. Ayrıca bkz. ‘para havaleleri’.

Soy (lineage) : Nesep ve nesil; aile, üstsoy veya altsoy.

Soya bağlı yerleşimciler (ancestry based settlers) : Kendi ülkeleri dışındaki bir ülkeye o ülkeyle olan tarihsel, etnik ya da diğer bağları nedeniyle kabul edilen yabancılardır. Bu yabancılara bu bağların doğası gereği o ülkede derhal uzun süreli ikamet hakkı tanınır ya da o ülkede vatandaşlık hakkına sahip olmaları nedeniyle ülkeye kabulden kısa bir süre sonra ülke vatandaşlığı verilir. Ayrıca bkz. ‘yabancı’, ‘vatandaş’, ‘tabiiyet’, ‘vatandaş olmayan kişi’, ‘daimi yerleşimciler’.

Soykırım (genocide) : “Ulusal, etnik, ırksal veya dini bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri soykırım suçunu oluşturmaktadır: gruba mensup olanları öldürmek; grubun mensuplarına ciddi derecede bedensel veya zihinsel zarar vermek; grubun fiziksel varlığını tamamen veya kısmen ortadan kaldırmayı hesaplayarak grubun yaşam koşullarını kasten değiştirmek; grup içindeki doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak; gruba mensup olan çocukları zorla başka bir gruba nakletmek.” (Madde 2, Soykırımı Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme, 1948 ve Madde 6, Uluslararası Ceza Mahkemesini Kuran Roma Statüsü, 1998). Ayrıca bkz. ‘uluslararası suçlar’, ‘insanlığa karşı suçlar’, ‘evrensel yetki’.

Sömürü / istismar (exploitation) : Bir şeyden ya da bir kimseden avantaj sağlama eylemi, özellikle bir kişinin kendi çıkarı için bir başka kişiden haksız fayda elde etmeye yönelik davranışı (ör: cinsel sömürü, zorla çalıştırma veya hizmet ettirme, kölelik ya da köleliğe benzer uygulamalar, kulluk ya da organların nakli). Ayrıca bkz. ‘borçlandırarak çalıştırma’, ‘çocuk istismarı’, ‘borç esareti’, ‘zorla çalıştırma’, ‘kulluk’, ‘kölelik’, ‘insan taciri’, ‘insan ticareti’.

Sözleşme / Konvansiyon (convention) : Bkz. ‘Antlaşma’.

Sözleşmeli iş (contractual labour) : Bir üstlenici tarafından belirli bir süre için belirli bir amaçla sağlanan işçilik.

Sponsorluk (sponsorship) : Bir ülkeye giriş yapmak ve genellikle belirtilen bir süre boyunca bu ülkede kalmak isteyen yabancı uyruklu kişiye destek sözü, bilhassa da mali destek sözü verilmesi. Bazı ülkeler belirli göçmen statüsü kategorileri ve ziyaretçiler için ya sponsorluk ya da yeterli gelirin kanıtlanmasını şart koşmaktadır. Ayrıca bkz. ‘destek beyannamesi’, ‘teminat’, ‘garanti’.

Spontane (kendiliğinden gelişen) göç (spontaneous migration) : Dışarıdan yardım almadan bir kişinin ya da grubun göç planlarını hazırlayıp o planı izlemesidir. Spontane/ kendiliğinden gelişen göç genellikle itme-çekme faktörlerinden kaynaklanır ve bu tür göçün özelliği ülke desteğinin ya da herhangi bir uluslararası ya da ulusal yardım türünün bulunmamasıdır. Ayrıca bkz. ‘yardımlı göç’, ‘yardımlı gönüllü geri dönüş’, ‘itme-çekme faktörleri’, ‘spontane/kendiliğinden gerçekleşen geri dönüş’.

Spontane geri dönüş (kendiliğinden geri dönüş) (spontaneous return) : Mültecileri, ülke içinde yerinden edilmiş kişileri (IDP) veya sığınmacıları da içeren, bireyin veya bir grubun gönüllü ve bağımsız olarak, çoğunlukla Devletlerin desteği veya diğer uluslararası ya da ulusal destekler olmadan menşe ülkelerine dönmesi. Ayrıca bkz. ‘yardımlı gönüllü geri dönüş’, ‘spontane/ kendiliğinden gelişen göç’, ‘gönüllü dönüş’.

Statü değişikliği (change/switching of status) : Bir ülkede yasal olarak bulunan yabancının daha farklı bir göç statüsü istemesi durumunda uygulanan prosedür. Örneğin, kanun hükmü uyarınca, o Devletin vatandaşı olmayıp öğrenci vizesine sahip bir kişi, öğrenimi bittikten sonra, statü değişikliği yaparak çalışma vizesine geçebilir. Bkz. ‘yabancı’, ‘göç statüsü’, ‘vatandaş olmayan kişi’, ‘vize’.

Statünün uyarlanması(adjustment of status) : Bkz.'statü değişikliği'.

Statünün sona ermesine ilişkin klozlar (cessation clauses) : Mülteci statüsüne artık ihtiyaç duyulmadığı koşullarda statünün sonlanacağını belirten, hukuki bir belgede yer alan yasal hükümler, örneğin, Madde 1(c), Mültecilerin Hukuki Durumuna ilişkin 1951 Sözleşmesi; ve Madde I(4), Afrika’daki Mülteci Sorunlarının Özel Yönlerini Düzenleyen Afrika Birliği Örgütü (OAU) Sözleşmesi. Ayrıca bkz. ‘hariçte bırakma klozları’.

Stok (yabancı) ((stock) (foreign)) : Sözkonusu yılın belirli bir tarihinde (örneğin, 1 Ocak, ya da 31 Aralık) belirli bir yerde bulunan yabancı uyruklu kişilerin sayısı. Ayrıca bkz. ‘göçmen akımı’.

Suç, uluslararası (crime, international) : Uluslararası bir hukuk normu kapsamında cezai bir yaptırımı gerektiren eylem. Uluslararası suçların kesin bir tanımı yoktur; ancak uluslararası hukuk genelde aşağıdaki eylemleri uluslararası suçlar olarak kabul eder: insanlığa karşı suçlar; savaş suçları; soykırım; ırk ayrımı; terörizm; kölelik ve diğer zalimane, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele şekilleri; uyuşturucu madde ticareti; korsanlık; insan kaçakçılığı ve ticareti; rehine almak. Her Devlet bu suçların işlenmesinden sorumlu kişileri yargılamak ya da iade etmekle yükümlüdür; bu suçlardan doğan bireysel sorumluluk uluslararası düzeyde de takip edilebilir. (Eski Yugoslavya ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemeleri ve Uluslararası Ceza Mahkemesi). Ayrıca bkz. ‘insanlığa karşı suçlar’, ‘soykırım’, ‘terörizm’, ‘işkence’, ‘evrensel yargı yetkisi’, ‘savaş suçları’.

Suçluların iadesi (Extradition) : Kendi ülkesi dışında ve diğer ülkenin yargı alanı içerisinde işlediği bir suç nedeniyle sanık ya da hükümlü durumundaki kişinin, genellikle bir antlaşma ya da diğer karşılıklılık düzenlemeleri temelinde mahkemeye çıkarılması ya da cezalandırılması amacıyla resmen teslim edilmesidir. İade süreci genelde ulusal mevzuat, ikili antlaşmalar ve, bazı durumlarda, çok taraflı sözleşmelere (ör: Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi, 1957) göre gerçekleşir. Ayrıca bkz. ‘Refoulement’.

Şahit/şahit olmak (witness) : Doğrudan deneyim yoluyla belirli olaylar veya gerçekler hakkında şahsi bilgi sahibi olan kişi. Hukuki bağlamda ise, bu gibi bilgileri mahkemede sunmaya kanunen ehil olan kişileri ifade etmektedir. Bir olayı veya eylemi gözlemlemek. Hukuki bağlamda, bir anlaşma veya sözleşme gibi yazılı bir hukuki belgenin icra edilmesini (imzasını) gözlemek. Ayrıca bkz. ‘yemin’.

Şirket içi transfer edilen kişi (intra-corporate transferee) : Bir şirketin bağlı yabancı kuruluşuna (şube, tabi şirket, ofis, ortak girişim vb.) geçici olarak transfer edilen bir şirket çalışanı.