Frankfurt Okulu

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla


Frankfurt Okulu, 1923’te Almanya’da, Toplumsal Araştırma Enstitüsü olarak kurulmuştur. Farklı disiplinleri içinde barındıran okulun kuruluşunun arkasındaki temel neden ise klasik anlamdaki Marksizmin o günün koşullarına taşınması, uyarlanmasıdır. 18. Yüzyıldaki toplumsal değişmelere eleştirel yaklaşmışlar ve kendilerini Marksist olarak tanıtsalar da Marksist kuramın kendisini de eleştirmişlerdir. Belirtmek gerek ki, ‘’Frankfurt Okulu’’ adlandırması okulun üyeleri tarafından belirlenmemiş, onlara başkaları tarafından atfedilmiştir. [1] Ve bu terim, özgün bir toplum teorisini belirtmek üzere kullanılmasının yanı sıra bir grup entelektüeli ifade etmek için de kullanılmıştır.[2] Kuramsal programlarını ise Eleştirel Kuram olarak anılmasını tercih ederek düşünce akımı olarak da ortaya çıkmışlardır.[3] Temel meseleleri ise Aydınlanma, Marksizm ve Pozitivizmdir. Theodor Adorno, Max Horkheimer ve Herbert Marcuse okulun öne çıkan üç ismidir.

Tarihsel Gelişim

Frankfurt okulu üzerine çalışan önemli isimlerden biri olan Bottomore, ‘Frankfurt Okulu’ (1989) adlı bir kitap kaleme alarak okulun dört dönem ile ele alınabileceğini ifade etmiştir.

1.Dönem (1923-1933) Kuruluşlarından itibaren olan çalışmalarını kapsar. Bu dönemin ilk 6 yılında enstitünün yöneticiliğini Carl Grüngberg yapmıştır. Yaptığı açılış konuşmasında Marksizme bağlılığını dile getirmiştir ve yöneticiliği süresince benimsenen asıl tavır Marksizm olmuştur. Marksizme bağlılık okulun bu döneminde ekonomi üzerinde durmasına yol açmış ve güçlü bir ampirik dönem olarak kabul edilmesine neden olmuştur.

2.Dönem (1933-1950) Yöneticiliğini 1930 yılında seçilen Horhkeimer yapmıştır. Bir nevi sürgün dönemi olarak da kabul edilir. Okulun üyelerinin çoğunluğu Yahudi kökenlidir. 1933’te iktidara gelen Hitler enstitüyü kapattığı ve Avrupa’da Nazizmin gittikçe yayılması nedeniyle devam edememişler ve davet aldıkları Columbia Üniversitesine, Amerika’ya gitmişlerdir. Yaşadıkları zorluklar nedeniyle pratikten felsefi alana bir geçiş yaparak sosyoloji ve felsefeyi birlikte değerlendirmişlerdir. Bu dönemde Hegelci Marksizmle ilgilenmeleri ise postmodernizmin kapısını açmıştır. Kendileri postmodernist olmasa bile özneye ve öznenin yalnızlığına vurgu yapmaları ile önünü açmışlardır. Yine bu dönemde psikanalize de merak salan okul üyeleri, sosyoloji, felsefe, psikoloji, ekonomi gibi bilimleri bütün olarak incelemek ve değerlendirmek istedikleri için kuramsal görüşlerini sistematikleştirmişler ve bir düşünce okulu olarak boy göstermeye başlamışlardır.

3.Dönem (1950-1970) 1950’de Frankfurt’a geri dönmeleri ile başlayan dönemdir. Eleştirel kuramın esas fikirlerini ortaya koyan metinler yayınlamışlardır. Sovyetler Birliğindeki sosyalizmi eleştirmeleriyle birlikte aynı zamanda da kapitalizmin Almanya’da ve Avrupa’daki uygulamalarını da eleştirmişlerdir. Okulun bu dönemdeki düşünsel gücü siyasete eklemlenmiş ve 1960’larda öğrenci hareketlerinin büyümesiyle de zirveye ulaşmıştır.

4.Dönem 1970’lerden sonra okulun etkisinin azalmaya başladığı son dönemdir. Ayrılmalar yaşanmıştır bu nedenle de okulun devamını sağlayacak yetkin kişiler kalmamıştır. Marksizmden uzaklaşılmış fakat bazı Marksist kavramları muhafaza etmişlerdir. Kavramların tahakkümünden uzaklaşmışlardır çünkü özgürleşmiş bir yaşam düşünceleri bulunmaktadır. Çağdaş bir kuramcı olan Habermas, 60’lı yıllarda Adorno’nun asistanlığını yapmış olsa da okulun bir üyesi değildir ama buna rağmen okulun düşüncelerinden çok etkilenmiştir.

Eleştirel Teori ve Aydınlanma

Eleştiri, Cevizci’nin, Avrupada 17.yüzyıl ve 19.yüzyıl arasını kapsayan ve önde gelen birtakım filozofların aklı insan yaşamındaki mutlak yönetici ve yol gösterici yapma ve insan zihniyle bireyin bilincini, bilginin ışığıyla aydınlatma yönündeki çabalarıyla seçkinleşen kültürel dönem, bilimse keşif ve felsefi eleştiri çağı, felsefi ve toplumsal hareket[4] olarak tanımladığı Aydınlanma ile gün yüzüne çıkmıştır. Aydınlanma döneminin getirdiği düşünce ve ifade özgürlüğü, dini eleştiri gibi bireyciliğe ve akla önem verme gibi bir dizi ilerici hareketler Frankfurt Okulu’nun ilgi alanına da girmesi ile eleştirel teorinin bir düşünce akımı olarak ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Eleştirel Teori’nin ana meselesi yeni bir epistemoloji geleneği yaratarak bu gelenek aracılığı ile toplumsal sorunları politik, sosyolojik, tarihsel, felsefi ve kültürel düzlemlerde tartışmaktır.[5]

Frankfurt Okulu’nun temel aldığı Eleştirel Teori ise Marx’ın teorisini yeniden canlandırmak amacıyla ortaya çıkmıştır demek mümkündür. Bu teorinin önde gelen isimlerinden olan Horkheimer ve Marcuse, kapitalist toplumlarda ekonominin neden olduğu çelişkileri sadece ekonomik açıdan değil kültür alanları arasındaki ilişkilere ve kültür boyutuna da vurgu yaparak çözümlemişlerdir.[6]

Bu bağlamda Frankfurt Okulu’na göre eleştirel teorinin bazı ayırıcı özelliklerinden bahsetmek mümkündür. Bu özellikler ise üç tezden oluşmaktadır:

1-Aşağıdaki anlamlarda eleştirel teorilerin insan eylemi için rehber olarak özel bir konumları vardır:

a. Bu teorilere inanan faillerin aydınlanmalarını, yani onların gerçek çıkarlarının nerede olduğunu saptamalarını sağlama amacındadırlar;

b. İçkin bir anlamda özgürleştiricidirler, yani failleri, en azından kısmen kendi kendilerine dayatmış oldukları bir zorlamadan (…), bilinçli insan eyleminin kendi kendini früstre etmesinden kurtarırlar. (Früstre: Hayal kırıklığına uğratmak ya da boşa çıkarmak gibi anlamları bulunmaktadır.)

2-Eleştirel teorinin bilgi içeriği vardır yani bilgi biçimleridirler.

3-Eleştirel teoriler epistemolojik olarak temel bakımlardan doğa bilimlerinden farklıdırlar. Doğa bilimlerinde teoriler nesneleştiricidir, eleştirel teoriler dönüşlüdür.[7]

Frankfurt Okulu’nun önde gelen isimlerinden Horkheimer ve Adorno’nun kaleme almış oldukları Aydınlanmanın Diyalektiği adlı eserde bu iki düşünür yola aydınlanmanın kendisini eleştirerek koyulmuşlardır. Bu eserdeki en temel eleştirileri ise araçsal akıl üzerinedir. Aydınlanmanın aklı her şeyin üstüne yerleştirerek zamanla kendisine de zarar vermeye başladığını ve kutsal olarak belirlenenlere karşı harekete geçerken kendi kutsalını yarattığından bahsetmişlerdir.

Eleştirel Teori ve Marksizm

Frankfurt Okulu üyelerinin başta Marksist bağlılık içinde oldukları fakat yine de Marksizmin kendisini de eleştirdikleri bilinmektedir. Bu konuda özellikle Horkheimer’ın büyük etkisi olmuştur. Horkheimer ile işçi hareketleri ve kapitalizmin tarihsel olarak değişen koşulları ışığında Marksist teorinin yeniden değerlendirilmesi ön plana çıkmıştır.[8] Yaptıkları Marksizm eleştiri bütünüyle Marksizmden kopuşu göstermemektedir. Yapmak istedikleri Klasik Ortodoks Marksizminde hatalı ve eksik gördükleri, bugünü anlama ve açıklama açısından yetersiz buldukları bir anlayışı yeniden gözden geçirmek ve bir anlamda da Batı Marksizmi denilebilecek bir anlayışı temellendirmeye çalışmaktır.[9]

Eleştirel Teori ve Pozitivizm

Pozitivizm, bilimin sadece doğrudan gözlenebilir ve hesaplanabilir olay, olgu ve varlıkları kendisine konu edinebileceğini savunan bir anlayıştır. Auguste Comte sosyolojinin de bir doğa bilimi gibi incelenebileceğini savunup ölçüm ve nicel yöntemleri ön plana çıkardığında ise sosyal bilimlerin o dönemki anlayışını pozitivizm oluşturmuştur. Frankfurt Okulu düşünürleri aydınlanma eleştirisinde yaptıkları araçsal akıl eleştirisinde olduğu gibi pozitivizmi de eleştirerek toplum yaşamını kavramada yetersiz bir yaklaşım olacağını ve sadece mevcut toplumsal düzeni onaylayarak değişimi engelleyeceğinden söz etmişlerdir. Kendilerine yaklaşım olarak kabuk ettikleri eleştirel teorinin ayırıcı bir özelliği olan dönüşlülüğü, pozitizmin reddettiğinden söz etmek mümkündür.

Öne Çıkan İsimler

Eric Fromm: (1900-1980) Psikanaliz alanında uzmanlaşmış enstitüdeki tek üyedir. Psikanaliz ve Marksizmi birleştirmeye çalışmış olan Fromm, 1934-1938 yılları arasında enstitü kadrosunda yer almıştır. Bazı önemli eserleri: Sevme Sanatı (1956), Sevginin ve Şiddetin Kaynağı (1964), İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (1973).

Theodor W. Adorno: (1903-1969) Okulun en önemli düşünürlerinden biri olarak kabul edilen Adorno, sosyoloji ve felsefe profesörü olmasına rağmen oldukça geniş bir ilgi alanına sahiptir. Estetik, felsefe, müzik, edebiyat gibi alanlarda önemli çalışmalar kaleme almıştır. Bazı önemli eserleri: Aydınlanmanın Diyalektiği -Horkheimer ile birlikte- (1947), Otoriter Kişilik (1950), Estetik Teorisi (1970).

Max Horkheimer: (1895-1973): Adorno ile birlikte okulun en önemli düşünürlerinden ve çekirdek kadrosundan kabul edilen Horkheimer 1930 yılı itibariyle enstitünün yöneticiliğini yapmıştır. Temel olarak sosyoloji ve felsefe alanlarında yoğunlaşmıştır. Bazı önemli eserleri: Aydınlnamanın Diyalektiği -Adorno ile birlikte- (1947), Akıl Tutulması (1947), Araçsal Aklın Eleştirilmesi (1967).

Herbert Marcuse: (1898-1979): Temel çalışma alanı felsefe olan Marcuse, Adorno gibi çeşitli alanlarda ilgili de çalışmalar yapmıştır. Bazı önemli eserleri: Akıl ve Devrim (1941), Tek Boyutlu İnsan (1964), Estetik Boyut (1978).


Hazırlayan: Gülce Çanka


  1. Bağçe, H. E. 2019: 19. Frankfurt Okulu. Ankara: Doğu Batı Yayınları.
  2. Odabaş, U. K. 2018: 213 Dört Öge Dergisi 7(14)
  3. Bağçe, H. E. 2019: 19. Frankfurt Okulu. Ankara: Doğu Batı Yayınları.
  4. Cevizci, 2013 akt; Odabaş, U. K. 2018 Dört Öge Dergisi 7(14)
  5. Odabaş, U. K. 2018: 214 Dört Öge Dergisi 7(14)
  6. Odabaş, U. K. 2018: 214 Dört Öge Dergisi 7(14)
  7. Geuss, 2022 akt; Odabaş, U. K. 2018: 214 Dört Öge Dergisi 7(14)
  8. Kızılçelik, 2013 akt; Odabaş, U. K. 2018 Dört Öge Dergisi 7(14)
  9. Odabaş, U. K. 2018: 228 Dört Öge Dergisi 7(14).