İsrail Devletinin Kuruluş Süreci
2 Kasım 1917 yılında İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, ABD Başkanı Wilson’un da onayını aldıktan sonra, büyük bankacılar ailesinin İngiltere kanadı şefi ve İngiltere Siyonist Dernekleri Başkanı Lord Walter Rotschild’e yazdığı ve tarihe “Balfour Deklarasyonu” olarak geçen mektubu hazırlamıştır. 117 kelimelik kısa mektupta “Majestelerinin Hükümeti, Filistin’de Yahudi halkı için ulusal bir yurt kurulmasını olumlu mütalaa ediyor… tabii Filistin’de yaşayan ve Yahudi olmayan toplulukların yurttaşlık haklarıyla dinsel haklarına halel getirecek hiçbir şey yapılmayacağı açıkça bilinmelidir…”denmektedir (Collins ve Lapierre, 1973:24). Mektup, 1919’da İsrail’e başlayan Yahudi göçünü destekler niteliktedir. Ortadoğu’daki sorunlar da işte bu göçlerden sonra başlamıştır.
Kudüs Yahudiler için kutsaldır. Her yıl “Mayasız Ekmek Bayramı” kutlamalarında dile getirilen “Kudüs’e dönmek ümidiyle” temennisi, Yahudi toplumunun bölgeye göç hedefini anlaşılır kılmaktadır. Bölgeye göçün nedeni sadece Kudüs’ün kutsal olması değildir. Avrupa’da yükselen anti-semitizm (Yahudi karşıtlığı), sebebiyle 1919-1923 yılları arasında Rusya’dan bölgeye büyük bir göç olmuştur. Gelenler sosyalizm ve komünizmden etkilenmiş kişilerdir. Almanya’da Hitler’in 1933 yılında iktidara gelmesiyle yaşanan anti-semitizm ise süreçte ayrı bir kilometre taşıdır. Tamamen yakıp yok etmek, soyunu kurutmak anlamına gelen ve Yunanca sözcükten türetilen holokost, 1933’te Almanya’da Yahudilerin eşi görülmemiş bir ayrımcılıkla her türlü haklarından, işlerinden, mallarından ve evlerinden edilmesiyle başlamıştır. 1938’den 1944 sonuna dek süren sistematik soykırım sırasında Nazilerin tahammül edemediği çingeneler, eşcinsel ve komünistlerle birlikte yaklaşık 6 milyon Yahudi gaz odalarında, çok ağır koşullarda çalıştırıldıkları toplama kamplarında ve bu kamplara götürülürken açlık, soğuk ve hastalıktan yollarda ölmüşlerdir. Özellikle Avusturya, Polonya, Macaristan, Ukrayna, Litvanya ve Yunanistan’da çoğu zaman yerel halkın da katıldığı katliamlar da bu sürecin parçası olmuştur (Çağlayan, 2010:307). Bu katliamlardan kaçabilen yaklaşık 165.000 kişi Filistin’e gelmişlerdir (İsrail Enformasyon Merkezi, 2008:25).
1880’li yıllarda Rusya’da ortaya çıkan Yahudi aleyhtarlığı karşısında Yahudilerin Filistin’e göç etmek zorunda kalmaları ile Siyonizm başlamıştır ve Fransa’da cereyan eden “Dreyfuss Olayı” ile doruk noktasına ulaşmıştır. Dreyfuss Davası’nı baştan sona kadar izleyen Budapeşteli bir Yahudi olan gazeteci Dr. Theodor Herzl, davadan çok etkilenerek Yahudilerin dünyanın her yerinde ezildiklerini düşünmeye başlamıştır. Bunun üzerine 1896’da Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı kitabını yayımlamıştır. Herzl’e göre, Yahudiler bir millettir; ama milli kültürlerini ifade edebilecekleri siyasi bir devletleri yoktur. Anti-semitizmin tek çaresi Yahudilerin kendi devletlerine sahip olmalarıydı. Bu düşünce ve amaçla Herzl, 1897’de Dünya Siyonist Teşkilatı’nın kurulduğu İsviçre’nin Basel kentinde ilk Dünya Siyonist Kongresi’ni toplamıştır (Yılmaz, 2009:24). Bütün dillerde Yahudileri eski ülkelerinde toplama isteğine tekabül eden “Siyonizm” kelimesi, Kudüs’ün merkezinde yükselen “Sion” tepesinden kaynağını almaktadır. İbranice’de seçilmiş anlamına gelen Sion ve bundan türeyen Siyonizm- Musevilerin atalarının yaşadığı anavatana geri dönmeleri-fikrinin kökleri, İsrail topraklarına olan derin bağlılığa dayanmaktadır ve bu duygular yüzyıllar boyunca diasporadaki Musevi mevcudiyetinin ayrılmaz bir parçası olmuştur (İsrail Enformasyon Merkezi, 2008:23).
14 Mayıs 1948’de, Birleşmiş Milletler’in 29 Kasım 1947 tarihli taksim planınca Tel-Aviv’de toplanan Yahudi Milli Konseyi bir bildirge yayınlayarak “İsrail Devleti’nin kurulduğunu” ilan etmiştir. İsrail, İngiliz manda yönetiminin sona ermesinden birkaç saat önce kurulmuştur (Erdinç, 1992:130). İsrail Devleti’nin kurulmasının hemen akabinde, İsrail topraklarındaki Yahudi nüfusunun artırılması için 1 Ağustos 1952 tarihli yasayla tanımlanan göç alımı başlamış ve bu süreç içerisinde 950.000 Yahudi Irak, Yemen ve Almanya’dan İsrail topraklarına gelmişlerdir (Erdinç, 1992:131). 1948 yılından itibaren İsrail Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Arap ve Yahudiler arasındaki ilişkiler gerginleşmiş ve İsrail Devleti’nin Araplara uyguladığı katliam ve baskılar neticesinde yüz binlerce Filistinli bölgedeki Arap devletlerine sığınmak zorunda kalmıştır (Özmen, 2006:99). Bölgede gittikçe gerilen Müslüman-Yahudi ilişkileri İsrail Devleti’nin kurulmasını kabul etmeyen Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Irak’ın, İsrail’e saldırısı karşısında savaşa dönüşmüş ve 1948 yılında Birinci Arapİsrail Savaşı başlamıştır. Mısır uçakları Tel-Aviv ve çevresini bombalarken, başlangıçta Arap kara birlikleri başkent Tel-Aviv’in 30 km kadar yakınına ulaştılar. Ancak savaşın ilerleyen safhalarında İsrail Ordusu eğer savaşı kaybederlerse ellerinden vatanlarının alınacağını bildiklerinden durumu bir var olma mücadelesi olarak algılamıştır. İsrail ordusu daha iyi idare edildiğinden, mühimmat ve silah bakımından Araplardan daha üstün olmasından dolayı taarruza geçmiş ve Arapları mağlubiyete uğratmıştır. Barış görüşmelerinden sonra mütareke imzalanmış ve bu mütareke ile İsrail, Filistin topraklarının 4/5’ine sahip olmuş, yani hemen hemen topraklarını 1/3 oranında büyütmüştür (Oğan, 1997:18-19). [1]
- ↑ Yrd. Doç. Dr. Murat GÜL & Bekir Ali YÜKSEL:İSRAİL’İN DIŞ POLİTİKASINI ANLAMAK: TEVRAT, “ON EMİR”, “VADEDİLMİŞ TOPRAKLAR” VE ÜSTÜNLÜK