Feminizm

TUİÇ Sözlük sitesinden
Dikmenselin (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 05.13, 8 Mart 2021 tarihli sürüm
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Feminizm, kadın hareketlerini ve kadınların sosyal rolünü geliştirme girişimini tanımlamaktadır. Uluslararası İlişkiler teorileri alanında feminizm, toplumsal cinsiyet kavramını ele almaktadır. Kadınların cinsiyetlerinden ötürü toplumda dezavantajlı olduğunu ve bu dezavantajın yıkılabileceğini savunmaktadır. Buradaki toplumsal cinsiyet kavramı, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıklar yerine öğrenilen, toplumsal sosyalleşme sürecinde kazanılan, bireyden bireye ve kültürden kültüre değişebilen bir anlamı ifade etmektedir. Kadının rolünün sınırlı kaldığı ve gelişimlerinin veya değişimlerinin dikkate alınmadığı bu yaklaşım feministlerin eleştiri noktalarından biridir. Bu kapsamda Uluslararası İlişkiler disiplininde feminist yaklaşımlar 1980'li yılların sonu ve 90'lı yılların başında görülmeye başlanmıştır. Ann Tickner, Sandra Harding, Cynthia Enloe, Christine Slyvester bu kuramda önde gelen isimleri oluşturmaktadır. [1]

1960’lara kadar toplumsal cinsiyet ayrımı, siyasi açıdan önemli bulunmamıştı. Erkekler ve kadınların çoğu, toplumda kadın-erkek iş bölümünün biyolojik gerçeklerden kaynaklandığını kabul ediyordu; kadınların çocuk doğurması ve evcimen hayata sahip olması, erkeklerin ise fiziksel güç gerektiren dışarıdaki işlerde çalışması.

Feminizm, çok çeşitli görüşler ve politik konumlar tarafından tanımlanmıştır. Örneğin, kadın hareketi, seçme ve seçilme hakkının elde edilmesinden, eşit eğitimin teşvik edilmesinden ve kamusal yaşamdaki seçkin kadınların sayısının artmasından kürtajın yasallaşmasına kadar geniş bir hedef yelpazesine ulaşmayı amaçlamıştır.

Tarihi

Kökeni

Toplumlarda feminist taleplerin ifadesini bulmasının tarihi Eski Çin'e kadar geriye götürülebilirse de, bu talepler Mary Wollstonecraft'ın Kadın Haklarının Bir Müdafası'na kadar geliştirilmiş bir siyasi teori tarafından desteklenmemiştir. Fransız devrimine karşı yazılmış olan Kadın Haklarının Bir Müdafası ilk modern feminist metnidir. [2] Siyasî bir terim olarak “feminizm” bir 20. Yüzyıl buluşudur ve 1960’lardan beri günlük dilin bir parçası hâline gelmiştir. Feminist teoriler, 1980’lar sonu ve 1990’lar başında uluslararası ilişkiler disiplinine girmiştir. [3]

Feminist Dalgalar

1.Dalga

İlk dalgadaki hedefler; seçme ve seçilme hakkının elde edilmesi, eşit eğitim alma ve kürtajın yasallaşmasıydı. Aslında feminist fikirler, 1840'larda ve 1850'lerde kadınların oy hakkı hareketinin 'birinci dalga feminizm' adı altında yükselişine kadar kitlelere ulaşmadı. 19. yüzyılın ortalarında kadınların oy hakları için kampanyalar yürütüldü ve bu hareketlerin ilham kaynağı ise erkeklere oy verme hakkının genişletilmesiydi. Bu dönem genellikle "feminizmin ilk dalgası" olarak anılır ve kadınların erkeklerle aynı yasal ve siyasi haklara sahip olması talebiyle ayırt edilir. Kadınların seçme hakkı birincil hedefti çünkü kadınların oy kullanma hakkı olduğunda, her türlü cinsiyet ayrımcılığının ve önyargının hızla ortadan kalkacağına inanılıyordu. [4] 19. yüzyılın son yıllarına doğru birçok Avrupa ülkesinde; Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya'da ilk kitlesel feminizm dalgası ve özellikle kadın hareketleri başladı. Sözcülerine göre, erkeklerle eşit siyasi haklara sahip olma, aynı işte erkeklerle eşit ücret alma arzusu ve kadınların üniversiteye gidip tüm işlerde çalışma arzusu bu hareketlerin nedeniydi.

1848’de yapılan ünlü Seneca Falls Sözleşmesi, ABD kadın hakları hareketinin doğuşunu göstermektedir. Elizabeth Cady Stanton (1815-1902) tarafından yazılan “Duyguların Deklarasyonu” (Déclaration o f Sentiments) kabul edilmiştir; bu deklarasyon bilinçli olarak Bağımsızlık Deklarasyonunun dili ve ilkelerini kullanmış ve diğer konuların yanı sıra kadına seçme hakkını istemiştir.

"İlk dalga" feminizm, 1893'te Yeni Zelanda'da ilk kez yürürlüğe giren kadınlara oy kullanma hakkının kazanılmasıyla sona erdi. ABD Anayasası'nın 19. Değişikliği, 1920'de Amerikalı kadınlara oy kullanma hakkı verdi. İngiltere'de oy kullanma hakkı 1918'de genişletildi, ancak kadınlar on yıl sonra erkeklerle eşit oy hakkına sahip oldu. Birçok eylemci, kadınların oy kullanma hakkını elde ederek tam bağımsızlık kazandığını varsaydı. Oy kullanma hakkının elde edilmesinden sonra kadın hareketlerini zayıfladı. Ancak 1960'larda feminizmin "ikinci dalgası" ile kadın hareketi yenilendi.

2.Dalga

1960'larda 'ikinci dalga feminizm' ortaya çıktı. Bu yıllarda, büyüyen Kadın Özgürlük Hareketi'nin (WLM) talepleri daha radikaldi ve bazen devrimciydi. Feminist teori ve doktrinler farklıydı; ancak ortak özellikleri, her ne şekilde olursa olsun, kadınların sosyal rolünü geliştirme ortak arzusuydu. Dolayısıyla, feminizmin ana temaları, öncelikle toplumun cinsel veya cinsiyet eşitsizliğini karakterize edebilmesi; ikincisi, erkek gücünü yansıtan bu yapı yok edilebileceği ve yok edilmesiydi.

1963'te Betty Friedan'ın (bkz. S. 237) çalışması The Feminine Mystique (The Mystery of Femininity) feminist düşüncenin yeniden harekete geçmesine büyük katkıda bulundu. "İkinci dalga" feminizmin amacı sadece siyasi özgürlük değil, kadınların özgürleşmesiydi. Böyle bir hedefe yalnızca siyasi reformlar veya yasal değişiklikler yoluyla ulaşılamazdı, çoğu feministin iddia ettiği gibi, radikal, belki de devrimci bir toplumsal değişim süreci gerekliydi.

3.Dalga

1990'ların ilk yarısında dünyada başlayan üçüncü dalga feminizm, bazı açılardan ikinci dalga feminizmden ayrılmıştır. İkinci dalganın odağında kadın olmanın birleştirici gücüne vurgu yapılırken, üçüncü dalga kimliklere önem vermekte ve ırkları nedeniyle zulme maruz kalmış kadınlar da dahil olmak üzere farklılıklardan söz ederek bu fikri savunmaktadır.

Tam olarak sınırları tartışmalı olsa da genelde 1990'ların sonunda başlayıp günümüze dek geldiği kabul edilir. Feminist olmayı yeniden tanımlaması çerçevesinde "bireysel" bir harekettir. Hareketin amaçları arasında, feminizmi farklı kimliklere sahip kadınları da kapsayacak biçimde genişletmek ve "kadınların farklı ten rengi, etnisite, milliyet, din ve kültürlere mensup olduğunu kabullenmek" yer alır. [5] [6]

Ana Temalar

Feminizm tek bir ideoloji değildir. Farklı fikirler, stratejilerde farklılıklar vardır. Bunlar bazı ana temalar halinde bir araya getirilebilir;

1. Kamusal/Özel Ayrım

Geleneksel olarak siyaset, ticaret, sanat ve edebiyatı içeren kamusal yaşam alanı erkeklerin alanı olmuştur; öte yandan kadınlar, aile ve ev sorumlulukları etrafında dönen özel hayatla sınırlıdır. Bu nedenle feministler, "kamusal erkek" ve "özel kadın" arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaya çalıştılar. Bazı feministler için kamusal / özel ayrımının kaldırılması, özel hayatın sorumluluklarının devlete veya diğer kamu kurumlarına devredilmesi anlamına geliyor. Örneğin, çocuk yetiştirme yükü ailelere daha fazla destek verilerek veya işte kreş veya anaokulu açılarak hafifletilebilir. Feministler siyasetin bütün sosyal gruplar içinde gerçekleşen bir etkinlik olduğu, sadece hükümet için olmadığını savunmuştur. Onlara göre hükümet ve vatandaşlar arasındaki gibi bir ilişki işçi-işveren, karı-koca, ebeveyn-çocuk arasında da vardır.

2. Ataerkillik (Patriarchy)

Feministler, erkekler ve kadınlar arasındaki güç ilişkisini tanımlamak için "ataerkillik" terimini kullanırlar. Bazı feministler, ataerkil terimini ailenin yapısını ve babanın egemenliğini tanımlamak için kullanırlar; genel toplumdaki cinsiyet ilişkilerini tanımlamak için "erkek egemenliği" veya "erkek üstünlüğü" gibi daha geniş kavramları tercih ederler. Feministler, babanın aile içindeki üstünlüğünün diğer tüm kurumlarda da erkek egemenliğini simgelediğine inanırlar. Dahası, birçok feminist, ataerkil ailenin, hayatın her alanında - eğitim, çalışma ve politika - erkek egemenliğinin merkezinde yer aldığını iddia eder.

3. Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet (Sex and Gender)

Feministler, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasında keskin bir çizgi çizerler. Bu anlamda “cinsiyet (sex)” erkek ve kadın arasındaki biyolojik farklılıklar vardır; bu farklılıklar doğaldır ve dolayısıyla değiştirilemez. Ancak bunun yanında sosyal, siyasi ya da ekonomik olarak herhangi bir farklılık yoktur. En önemli cinsiyet ayrımları, üretkenlikle ilgili olan farklılıklardır. “Toplumsal cinsiyet (gender)” ise kültürel bir kavramdır; bu kavram toplum tarafından erkek ve kadına biçilen rolleri çağrıştırır. Feministlere göre, çocuk doğurmak ve çocuk büyütme arasındaki ilişki biyolojik değil, kültüreldir. Çocuk doğurmak biyolojiktir ancak kadın çocuk büyütmeyi kabul etmeyebilir. Kadınların evde kalıp çocuklarla ilgilenmesi beklenir fakat ev işleri erkek ve kadın arasında eşit paylaşılabilir.

Erkekler ve kadınlar cinsiyetlerine göre değil, birey olarak “kişi” olarak görülmelidir. Dolayısıyla feminizmin amacı cinsiyetsiz "kişiliğe" ulaşmaktır.

4. Eşitlik ve Farklılık

Kadınlar geleneksel olarak erkeklerle eşitliği aramışlardır; bu yüzden feminizm genellikle cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik bir hareket olarak tanımlanır. Feminizmin eşitleyici biçimleri, "farklılığı", baskının bir göstergesi olarak gördükleri için ataerkillikle ilişkilendirir. Bu bakımdan feminist hedef, kadınları "farklılık"tan kurtarma arzusuyla tanımlanabilir. Ancak diğer feministler eşitlikten çok farklılığı savunuyor. Farklılık feministleri, eşitlik fikrini yanlış yönlendirilmiş veya istenmeyen olarak görürler.

Çeşitleri

Marxist Feminizm

Sosyalist Feminizm

Radikal Feminizm

Liberal Feminizm

Black Feminizm

Psikonalitik Feminizm

Küresel ve Postkolonyal Feminizm

Postmodern Feminizm

Queer Teori ve Lezbiyen Feminizm

Eko Feminizm

Kültürel Feminizm

Varoluşçu Feminizm

İslami Feminizm

Öncüleri

Mary Wollstonecraft

Simone de Beauvoir

Betty Friedan

Virgina Woolf

Doris Lessing

Ingeborg Bachmann

Maya Angelou

Charlotte Perkins Gilman

Jane Austen

Kate Millett

Margaret Atwood

Angela Davis


Kitap önerisi: Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi - Mary Wollstonecraft


Hazırlayan: Selin Dikmen


  1. Tür, Ö. & Koyuncu, Ç. (2014). Uluslararası İlişkilerde Toplumsal Cinsiyet. Küresel Siyasete Giriş, Ed. Evren Balta. İletişim Yayınları
  2. Andrew Heywood, "Siyaset", çev: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, (Ankara: Adres Yayınları, 2017)
  3. J. Ann Tickner and Laura Sjoberg, "Feminism, International Relations Theories: Discipline and Diversity", (Oxford University Press, 2007)
  4. Andrew Heywood, "Siyasi İdeolojiler", çev: Ahmet K. Bayram, Özgür Tüfekçi, Hüsamettin İnaç, Şeyma Akın, Buğra Kalkan, (Ankara: Adres Yayınları, 2013)
  5. Nancy Hewitt, "No Permanent Waves", (Rutgers University Press, 2010)
  6. (Rosemarie Tong, "Feminist Thought: A More Comprehensive Introduction" (Boulder: Westview Press., 2009)