15-16 Haziran İşçi Olayları
1970 yılı, Türkiye’de kelimenin tam anlamıyla işçi yılı olmuştur. Mahkemelerin, parlamentonun, siyasal partilerin, basının ve tüm halkın başlıca gündemi, işçilerin yasal grevleri, yasadışı işgalleri, boykotları ve direnişleriydi. Sadece 1970 yılına değil, Cumhuriyet tarihinin tüm işçi hareketi tarihine damga vuran en önemli işçi eylemi 15-16 Haziran Direnişidir. 15-16 Haziran 1970’teki işçi eylemleri Türkiye’de artık işçi sınıfına rağmen, ona karşı hiçbir siyasal adımın atılamayacağını ortaya koyması bakımından olduğu kadar, ayağa kalkan işçi sınıfının ülkenin tüm hayatını ve gündemini felç etme yeteneğinde olduğunu da göstermiştir. [1]
Cumhuriyet tarihinde işçiler pek çok kez seslerinin duyulması için çabalamış ve bu amaçla çeşitli adımlar atmışlardır. Dönemin hükümetleri bu olaylar karşısında ya işçilere istediğini vermiş ya da baskılamaya çalışmışlardır. 1923 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi işçilerin bir araya gelip sorunlarının tartışılacağı bir platform oluşturmasına rağmen 1925 yılında ilan edilen Takrir-i Sükun Kanunu ile işçi örgütleri kapatılmış, işçiler yine sesini duyurmakta zorluklarla karşılaşmışlardır.[2]
II. Dünya Savaşı sonrasında çok partili sisteme geçiş, Türkiye’nin Batı ülkeleriyle olan ilişkilerinin gelişmesi, Avrupalı ve Amerikalıların gelişmekte olan modern Türk işçi hareketini yakından izlemesi gibi faktörler Türkiye’de sendikal faaliyetleri hızlandırmıştır. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti iktidarını sürdürürken 1952 yılında dönemin en büyük işçi örgütlenmesi sayılan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) kurulmuştur.[2]
Demokrat Parti yönetiminin sonunu getiren 27 Mayıs 1960 Darbesi sonucu hazırlanan 1961 anayasası işçi örgütlerinin uzun zamandır talep ettikleri kimi hakları kazanmalarına vesile oldu. Yeni anayasa grev ve toplu sözleşme rejimini sağlam bir biçimde Türk çalışma hukuku sistemi içine yerleştirdi.[3] Bu yeni anayasanın tanıdığı yetkiden güç alınması sonucunda 1960-1970 yılları arasında işçi eylemlerinde belirgin bir artış görülmüştür. İşçi eylemleri devam ederken, 1967 yılında sol kanada yakın bir örgütlenme olan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk-İŞ’in politikalarını benimsemeyen 17 sendika yöneticisinin kararıyla kurulmuştur.[2] Böylece işçi çevrelerce TÜRK-İŞ’in “sendikaların aktif politika içinde olmalarına karşı çıkıp iktidar partisi ile dost geçinerek çıkarları korumayı savunduğuna”, DİSK’in ise “az gelişmiş toplumlarda sendikaların mutlaka aktif şekilde politika yapmaları gereğini savunduğuna” inanılmıştır.
1960’ların sonlarına gelindiğinde işçi hareketlerindeki yükseliş başta Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki AP Hükümeti’ni “rahatsız” etmişti. Özellikle işçiler arasındaki sol örgütlenmeyi temsil eden ve özel sektör işçilerinin rağbet ettiği DİSK’in güçlenerek 1970 başlarında 800 bin üyeye ulaşması bu rahatsızlığın başlıca nedeni olmuştur. Bütün bu gelişmeler sonucunda Meclis’te bulunan siyasiler, DİSK’i ve DİSK’e bağlı sendikaları zayıflatmak için TÜRK-İŞ’in desteğiyle 274 sayılı Sendikalar Yasası ile 275 sayılı Toplu Grev ve Lokavt Yasası’nda değişiklik tasarısı hazırlamışlardır.[2] Bu tasarıya göre, bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için o işkolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması gerekecekti. “Güçlü sendikacılık yaratılması” iddiasıyla gündeme gelen değişikliğin asıl amacı sendikal örgütlenmenin ve grev hakkının kısıtlanmasıydı.[4] 1970 yılında çoktan kuruluş dönemi sıkıntılarını atlatan, her yerde sendika seçme özgürlüğünü savunan ve yetkili sendikanın belirlenmesi için işyeri düzeyinde referandum talep eden DİSK, 274 sayılı yasada yapılmak istenen değişikliğin ana hedefini oluşturmaktaydı.[3] 11 Mayıs 1970 günü Erzurum’daki TÜRK-İŞ Genel Kongresi’nde dönemin Çalışma Bakanı Turgut Toker’in yeni düzenlemeye dair “Sendikalar Kanun Tasarısının yürürlüğe girmesiyle, Türkiye’de TÜRK-İŞ’ten başka işçi konfederasyonu kalmayacaktır” sözü bunu kanıtlar niteliktedir.[1]
DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in anayasaya rağmen işçilerin sendika seçme özgürlüğünü ortadan kaldırmayı hedeflediğini ve işçiyi yasa dışına atacağını düşündüğü tasarının 12 Haziran’da Millet Meclisi tarafından kabul edilmesi üzerine DİSK, direnişe geçme kararı almıştır.
Protesto eylemlerinin başladığı ilk gün olan 15 Haziran’da önce fabrikalarında çalışmadan bekleyen 70 bin işçi daha sonrasında fabrika dışına çıkarak yürüyüşe geçmiştir. Anadolu Yakası’nda Ankara Asfaltı üzerinde bulunan fabrikaların işçileri, Kartal’a doğru yürürken eylemlere Avrupa yakasındaki işçiler de katılmıştır. Eyüp bölgesindeki işçiler Topkapı’ya yürümüş, Bakırköy’deki fabrikalarda çalışanlar Londra Asfaltı’nı trafiğe kapatmıştır. Levent bölgesindeki işçiler de Şişli-Taksim yönüne yürüyüş gerçekleştirmişti. Tuzla-Çayırova fabrikalarından çıkan işçiler ise yolu keserek Gebze’ye doğru yürüyüşe geçmişti. İzmit bölgesindeki işçimler de iki koldan İzmit’e yürümüştü. 10 saat boyunca her iki yakada yürüyüş gerçekleştiren 70 bin işçi, ertesi gün tekrar buluşmak amacıyla, olaysız bir şekilde dağılmışlardı.[4]
Sorunsuz bir şekilde geçen ilk günün ardından dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in yaptığı açıklama ertesi gün işçi yürüyüşüne sert bir biçimde müdahale edileceğini gösteriyordu: “Kanunsuzluklara alet olmanın sonu yoktur. Devlet güçleri her şeyin üstesinden gelecektir.” 16 Haziran günü başlayan eylemlere karşılık güvenlik kuvvetleri barikatlar kurarak yürüyüş kollarının birleşmesini engellemiştir. Çıkan olaylarda üç işçi, bir polis beş yurttaş ölmüştür.[3]
15-16 Haziran işçi eylemlerinde can kayıplarının yanı sıra özellikle İstanbul’da asayişin önemli ölçüde bozulması üzerine toplanan Bakanlar Kurulu,16 Haziran Salı günü saat 21’den itibaren başlamak üzere çeşitli illerde uygulanmak üzere bir ay süreyle sıkıyönetim ilanı kararı almıştır.[2]
Hükümetin İstanbul, Kocaeli, Sakarya ve Zonguldak’ta sıkıyönetim ilan ederek karşılık verdiği eylemler gene de amaçlanan sonucu vermiştir. Bu büyük tepki yasanın arkasındaki desteği zayıflatmıştır.[3] Bu büyük direnişin ardından Mecliste kabul edilen tasarı, 16 Haziran’da Cumhuriyet Senatosu’nda gündeme gelmiştir. Tasarı, yapılan değişikliklerle Cumhurbaşkanı’na gönderilmiştir. Cumhurbaşkanı, tepkilere rağmen, yasayı 6 Ağustos’ta onaylamıştır. Fakat yaşanılan olaylar üzerine TİP ve direniş üzerine tavır değiştiren CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştur. Mahkeme 8-9 Şubat 1971 tarihinde aldığı kararla yasayı iptal etti.[4]
Hazırlayan: Gaye SOLMAZ
- ↑ 1,0 1,1 Gökhan Atılgan, E. Atilla Aytekin, Ebru Deniz Ozan, Cenk Saraçoğlu, Mustafa Şener, Ateş Uslu, Melih Yeşilbağ, Osmanlı'dan Günümüze Türkiye'de Siyasal Hayat, (Yordam Kitap, İstanbul, 2019), ss. 625-627.
- ↑ 2,0 2,1 2,2 2,3 2,4 Ahmet Gülen, 15-16 Haziran İşçi Olaylarının Kocaeli Basınındaki Yansımaları, (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,12(2), 2021), ss. 2-13.
- ↑ 3,0 3,1 3,2 3,3 Mustafa Doğan, 15-16 Haziran Direnişinin CHP'nin Sendikal Hareketle İlişkilenme Yöntemine Etkisi, (Eğitim Bilim Toplum Dergisi, 18(70), 2021), ss. 62-83.
- ↑ 4,0 4,1 4,2 Atilla Özsever, Büyük işçi direnişi: 15-16 Haziran, Evrensel.net, 2020. https://www.evrensel.net/haber/115298/buyuk-isci-direnisi-15-16-haziran