Yalta Konferansı
İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD, SSCB ve İngiltere'nin katılımıyla, Avrupa'nın yeniden yapılanmasını tartışmak amacıyla gerçekleştirilen Yalta Konferansı, dünya barışı yolunda atılan ilk somut adım olmasının yanında, iki kutuplu dünya düzeninin ve Soğuk Savaş'ın temellerinin burada atılmış olması bakımından önem arz eder.
Birinci Dünya Savaşı'nın kazanan tarafı olmasına rağmen bir hayli yıpranmış olan İtilaf Devletleri, savaşın faturasını İttifak Devletlerine kesmişti. Bunun sonucunda Almanya'ya imzalatılan Versay Antlaşmasının ağır koşulları, Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NAZİ) lideri Adolf Hitler'in Almanya'nın başına geçmesinin yolunu açmıştı. Hitler'in, antlaşmayı ortadan kaldırmak ve 'tek ulus, tek devlet'' ideali ile Büyük Germen İmparatorluğu'nu kurmak amacıyla gerçekleştirdiği saldırgan tavırlarına karşı ise pasif bir şekilde hareket etmeyi tercih ederek Almanya’ya karşı yatıştırma politikası uygulayan İngiltere ve Fransa başarısız olmuş; Hitler'in Polonya'yı işgali İkinci Dünya Savaşı'nın fitilini ateşlemiştir. Aralık 1941'de, Japonya tarafından Amerikan donanmasına ve hava gücüne yönelik gerçekleştirilen Pearl Harbour baskını sonucunda ise savaş tüm dünyaya yayılmıştır. 1939-1945 yılları boyunca süren ve dünyaya büyük yıkım getiren İkinci Dünya Savaşı'nda, ortak çıkarlar etrafında bir araya gelen ABD, SSCB ve İngiltere; Almanya, İtalya ve Japonya’ya karşı mücadele etmiştir.
Savaşın sonlarına doğru, Almanya’nın gücünün azaldığının ve yenilgiye uğrayacağının belli olması üzerine Müttefik Devletler, bu savaşın sadece cephede değil masada da kazanılması gerektiğinin farkına vardılar. Bu amaçla, Avrupa’da savaşın bittiği Mayıs 1945’e kadar irili ufaklı çok sayıda diplomatik konferans ya da toplantı düzenleyerek hem savaşın seyrine yön vermek hem de savaş sonrası oluşacak yeni dünya düzenini bir anlamda şekillendirmek istediler. Bu doğrultuda, 4-11 Şubat 1945 tarihlerinde Yalta'da bulunan Livadia Sarayı'nda, Büyük Üçlü olarak adlandırılan ABD, SSCB ve İngiltere'nin katılımıyla Yalta Konferansı gerçekleştirildi. Kırım Konferansı olarak da anılan bu toplantının kod adı Churchill'in önerisiyle Argonauts olarak belirlendi. 7 Şubat 1945'te İngiliz istihbaratı tarafından, konferansın amacının düşmanı yenmek için planlar hazırlamak ve kalıcı barışın temellerini atmak olduğu açıklandı.
Genel olarak Almanya'nın teslim alınarak silahsızlandırılması ve bölünmesi için bir strateji oluşturmak, Birleşmiş Milletler'in kurulması, Özgür Avrupa Bildirgesi'nin imzalanarak savaşta büyük bir yıkıma uğrayan ve ezilen Doğu Avrupa ülkelerinde serbest seçimler yoluyla demokratik ve uygar bir gelecek inşa edilmesi, Sovyetler ile Polonya arasındaki sınırın net olarak belirlenmesi ve Pasifik'te ABD tarafından Japonya’ya karşı sürdürülen savaşın kesin bir zaferle sonuçlandırılması gibi meselelerin siyasi meselelerin tartışıldığı toplantıda bir anlaşma sağlanmasının zor olduğu görülüyordu. Çünkü İngilizler, imparatorluklarını korumak; Sovyetler, daha fazla toprak edinmek ve işgal ettiği yerlerde gücünü ve nüfuzunu arttırmak; Amerikalılar ise Pasifik'te Japonlara karşı yürüttükleri savaşta Sovyetlerin desteğini almak ve savaş sonrası çözümlerde ve oluşacak yeni düzende söz sahibi olmak istiyordu.
Konferansın ilk gününde Almanya meselesi üzerinde tartışan taraflar, bir daha Avrupa barışını tehdit etmemesi için Almanya’nın kesin bir yenilgiye uğratılması konusunda hemfikirlerdi. Buna göre, hem Almanya hem de Berlin üç işgal bölgesine bölünecekti. Fakat ABD ve İngiltere’nin kendi bölgelerinden Fransa’ya pay vereceğini açıklaması üzerine, dörde bölünmüş oldu. Bu kararın arkasında, Churchill’in Avrupa’da güç dengesini yeniden sağlayabilmesi için Fransa’yı tekrar büyük devlet statüsüne sokma planı yatar. Bunun yanında, ülkesinin güvenliğini sağlamak için Doğu Avrupa’yı nüfuzu altına almayı ve savaşın açtığı yaraları sarmak için ekonomik kalkınmayı gerekli gören Stalin, bunu Almanya’dan almayı planladığı savaş tazminatıyla gerçekleştirmek istiyordu. Ağır bir savaş antlaşmasının nelere yol açabileceğini çoktan deneyimlemiş olan ABD ve İngiltere, Stalin tarafından hazırlanan bu teklife karşı çıktı. Bu konuda ortak bir noktada buluşamayan taraflar, ilerleyen dönemlerde bir tazminat komisyonu kurulmasına karar verdi.
Konferansın ikinci gününde ise Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi’nin çalışma usulleri ele alınmıştır. Savaşın sonlanmasına rağmen ABD askerlerinin Avrupa’da bulunmasını açıklayamayacağını düşündüğünden dolayı Avrupa’dan çekilmeyi amaçlayan Roosevelt, kendi boşluğunu tamamlamak ve tesis edilecek barış düzeninin devamını sağlamak için bir uluslararası örgütün kurulmasını gerekli görüyordu. Konferansta Türk Boğazlarını gündeme getiren Stalin, boğazlardan serbest geçişi sağlamak amacıyla Montrö Antlaşmasının artık eskidiğini ve yeni şartları karşılayamadığını, bu yüzden değişmesi gerektiğini dile getirmiş; Türkiye’ye açık bir düşmanlık göstermiştir. Bu sebeple de Türkiye’yi kastederek Mihver Devletlere savaş ilan etmeyen ülkelerin, 25 Nisan 1945'te San Francisco’da Birleşmiş Milletlerin kurulması için yapılması öngörülen zirveye katılamayacağını belirtmiştir. Çünkü Stalin, Türkiye’nin BM’de yer almasını ve savaşın galipleri arasında bulunmasını istemiyordu. Zira amacı savaş sonrasında Balkanları Avrupa’dan koparmak, Türkiye’yi ise yalnızlaştırarak üs ve toprak isteklerinin kabulünü kolaylaştırmak ve belki de Balkan devletlerine benzer bir uydu haline dönüştürmekti. Fakat, özellikle Churchill’in ısrarları üzerine, Türkiye kastedilerek, 1 Mart 1945’e kadar Mihver Devletlere savaş açan ülkelerin bu konferansa katılarak Birleşmiş Milletler’in kurucu üyesi olarak rol alabileceği kararlaştırılmıştır. Bunun sonucunda Türkiye, 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiştir. Yalta Konferansı’ndan istediğini alamayan Stalin ise yaklaşık bir ay sonra 1925 tarihli Türk-Sovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması’nı feshetmiştir.
Konferansta, SSCB ve İngiltere arasında anlaşmazlık yaratan Polonya meselesi de ele alınmıştır. Sovyetler Birliği, doğu sınırının Curzon Hattı olarak kabul edilen Polonya’nın batı sınırının Oder-Neisse Nehirleri olmasını istiyordu. Fakat Polonya’nın toprak bütünlüğünü korumak amacıyla savaşa girdiğini belirten Churchill, bu ülkenin Almanya’dan toprak almasını istemiyordu. Fakat, İngiltere bu konuda başarılı olamamış ve Almanya-Polonya sınırı Oder-Neisse Nehirleri olarak belirlenmiştir. Buna karşın, burada kurulacak geçici hükümetin üyelerinin, Churchill’in isteği sonucunda, hem Londra’daki hem de Lublin’deki üyelerden oluşturulmasına karar verilmiştir.
Uzakdoğu’daki savaşın uzamasını engellemek için Sovyetler Birliği’nin kendi yanında savaşmasını gerekli gören ABD, bunu sağlamak için Stalin’in amaçları doğrultunda pek olanak sağlamıştır. Buna göre, gizli bir protokolle Sovyetler Birliği’ne Kuril Adalarını işgal etme yetkisi verildi. Ayrıca Port Arthur deniz üssü ile Güney Sakhalin Sovyetler Birliği’ne verilecek, bunun karşılığında ise Stalin Japonya’ya karşı savaşa katılmayı kabul edecekti.
11 Şubat’a gelindiğinde, konferanslar sona ermiş; Churchill hariç diğer iki lider buradan memnun ayrılmıştı. Çünkü Roosevelt, Birleşmiş Milletler konusundaki amaçlarına ulaşmış ve Sovyetler Birliği’nden istediğini almıştır. Sağlık sorunlarını öne sürerek konferansın kendi ülkesinin sınırlarında yapılmasını sağlayarak, dönemin iki büyük liderini tabiri caizse “ayağına getiren” Stalin de isteklerinin çoğunu kabul ettirdiği için görüşmeden memnun olarak ayrılan taraftaydı. Churchill ise, konferans süresince Uzakdoğu konusu öne sürülerek Sovyetler Birliği’ne çok fazla taviz verildiğini belirtiyordu. Taraflar arasındaki bu görüş ayrılıkları Müttefik Devletler arasındaki işbirliği sürecine darbe vurmuş ve bu devletlerin arasındaki ittifakın sona ermesine sebep olmuştur. İşte bu yüzdendir ki Yalta Konferansı, savaş ve barışa dair bütün meselelerin görüşüldüğü ve bunlara bir çözüm bulunduğu için tarihin en önemli konferansı olarak değerlendirilmesine rağmen aynı zamanda Soğuk Savaş’ın temellerinin atıldığı tarih olarak da gösterilmektedir.
Hazırlayan: Gaye SOLMAZ