Münhasır Ekonomik Bölge
Münhasır Ekonomik Bölge
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) kavramı karasularının başlangıcından itibaren 200 deniz mili genişliğindeki canlı ve canlı olmayan kaynaklar üzerinde kıyı ülkelerin bazı ekonomik haklar elde etmesidir.[1] 200 millik Münhasır Ekonomik Bölge kavramı 1958 tarihli Cenevre Deniz Konferansı'nda kabul edilen Bitişik Bölge kavramından doğmuştur. Bitişik Bölge kavramı 1958 tarihli Cenevre Sözleşmesi'nin 24'üncü maddesinde yer alır.[2] Bu Sözleşmeye göre MEB, açık deniz rejimi ile karasularının rejimi arasında ortalama bir rejime sahiptir. MEB kavramının kabulü ile kıyı devletine 200 deniz mili genişliğinde bir alanda hem kıta sahanlığında olduğu gibi deniz tabanındaki cansız kaynaklar hem de canlı kaynaklar üzerinde hak ve yetkiler tanınmıştır. Ayrıca MEB balıkçılığın uluslararası düzenlemelerden çıkartılarak kıyı devletinin düzenlemelerine tabii kılınmasını amaçlamıştır. Münhasır Ekonomik Bölge kavramı farklı devletlerin balık avlamaya ilişkin uygulamaları nedeniyle gündeme gelmiştir. Konu ilk olarak 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde düzenlenmiştir.[3] MEB karasularının ötesinde ve bu sulara bitişik bir bölgedir ve özel bir hukuki rejime tabidir. Münhasır Ekonomik Bölge kıyı devletine deniz yatağı üzerindeki sularda deniz yataklarında ve bunların toprak altında canlı veya cansız doğal kaynakların araştırılması işletilmesi ve muhafaza edilmesi ile yönetilmesi konularında kıyı devletine üstünlük tanır. Kıyı devleti akıntılardan ve rüzgârdan enerji üretimi bölgenin ekonomik amaçlarla araştırılması ve işletilmesine ilişkin konularda bazı haklar kazanmıştır. Ayrıca bu bölgede kıyı devleti yapay adalar oluşturma, tesisler kurma ve bunları kullanma hakkına sahip olmuştur. MEB’de diğer devletler içinde hak ve yükümlülükler söz konusudur. Bahsi geçen bölgeden denize sahili bulunsun bulunmasın bütün devletlerin barışçıl amaçlarla yararlanma hakları vardır. Ancak bunu yaparken kıyı devletin hakkına saygı göstermekle yükümlüdürler.
Kıta Sahanlığı
ABD Başkanı Truman’ın 1945'te yaptığı konuşma ile kıta sahanlığı görüşü ortaya atılmıştır. Denize kıyısı olan 25 devlet daha 1958 Cenevre Deniz Hukuku Konferansı başlarken durumunun açıklamasını takip ederek kendi kıyılarının da Kıta sahanlığı bulunduğunu açıklamıştır. Uluslararası Hukuk Komisyonu (ILC) tarafından 1956'da hazırlanan tasarının 67. Maddesi kıta sahanlığını tanımlamaktaydı.[4] Buna göre denizin kıyı devleti karasuları dışında kalan ve derinliği 200 metreyi geçmeyen bunun yanında zemindeki doğal zenginliklerden yararlanmanın teknik olarak mümkün olduğu noktaya kadar bölümü kıta sahanlığı olarak ifade edilmiştir. 1958 I. Deniz Hukuku Konferansı'nda kıta sahanlığı için tespit edilen 200 metre derinlik ölçütü 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde farklı alternatiflerin de önü açılarak esnetilmiştir. Kıta sahanlığının genişliğinin tespitinde dört farklı alternatiften uygun olanının kullanılması imkanı getirilmiştir. Buna göre karasularının ölçülmeye başlandığı hatlardan itibaren 200 deniz mili kıta kenarının deniz tabanında sona erdiği noktalara kadar ancak maksimum 350 deniz miline ya da 2500 metre eş derinlik çizgisinden itibaren 100 deniz miline kadar uzanabilecektir. Böylece bir yandan 200 metre derinlik kıstası getirirken diğer yandan deniz derinliği daha fazla olsa bile teknolojik olarak deniz tabanındaki doğal zenginliklerin çıkarılması mümkün ise yine kıta sahanlığına dahil sayılarak tasarıdaki bu hüküm Kıta sahanlığı Sözleşmesi'nin 1. Maddesi olarak benimsenmiştir. Kıyı Devleti'nin egemenlik hakkı sadece kıta sahanlığında araştırma ve yeraltı kaynaklarının işletilmesi ile sınırlıdır. Bu bağlamda Türkiye ile Yunanistan Almanya ile Danimarka ve Hollanda gibi devletler arasındaki kıta sahanlığı sorunları örnek gösterilebilir. Kıta sahanlığı konusunda kıyı devletinin MEB‘de olduğu gibi devletler camiasına ayrıca bir ilanda bulunmasına gerek yoktur. Bu nedenle kıyı devletinin izni olmaksızın kıta sahanlığı alanında başka bir devletin doğal zenginlikleri araştırması ya da işletmesine cevaz verilmez.
BM 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi
Deniz hukuku sözleşmesi için denizlerin anayasası terimi kullanılmaktadır Çünkü sözleşme oldukça geniş konuları düzenlemektedir. 2020 yılı itibarıyla bütün AB ülkeleri dahil olmak üzere 149 devletçe onaylanmış bulunmaktadır. Sözleşmeyi imzalamayan ülkeler arasında Türkiye dahil olmak üzere Beyaz Rusya, Kuzey Kore, İran, Fas, İsviçre, Tayland, ABD ve Venezuela bulunmaktadır. 320 maddeden oluşan Deniz Hukuku Sözleşmesi barış zamanlarında dünya denizlerinden nasıl yararlanacağını ayrıntılı şekilde düzenlemektedir. Ayrıca Sözleşme sadece açık denizleri değil iç sular ve iç denizlerde imzacı devletlerin hak ve yükümlülüklerini de düzenlemiştir. 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi başlıca şu yenilikleri getirmiştir.
- Karasularının genişliği 12 deniz miline çıkarılmıştır.
- Münhasır Ekonomik Bölge kavramını kabul etmiştir.
- Okyanus yatağında yaralanmaya ilişkin hukuki düzenlemeler getirmiştir.
- Uluslararası Deniz Mahkemesi kurulmuştur.[5]
Hazırlayan: Ömer İMAMOĞLU
- ↑ Yaycı, C. “Sorular ve Cevaplar ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Kavramı.” Deniz Basımevi Müdürlüğü 2019.
- ↑ Kıta Sahanlığı Hakkında Cenevre Sözleşmesi, 1958. (Erişim Adresi 01.01.2022 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/37648)
- ↑ Kıta Sahanlığı Hakkında Cenevre Sözleşmesi, 1958. (Erişim Adresi 01.01.2022 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/37648)
- ↑ United Nation, “Yearbook Of The Internatıonal Law Commıssıon”, 1956. (Erişim Adresi: 01.01.2022 https://legal.un.org/ilc/publications/yearbooks/english/ilc_1956_v2.pdf)
- ↑ Karapınar, N. “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi Ve Deniz Alanlarına İlişkin Bazı Kavramlar” Doğal Kaynak ve Ekonomi Bülteni, 2015. (Erişim Adresi 01.01.2022 https://www.mta.gov.tr/v3.0/sayfalar/hizmetler/kutuphane/ekonomi-bultenleri/2015_20/3.pdf)