Ülkelere Göre Kadınların Oy Haklarını Elde Etmesi

TUİÇ Sözlük sitesinden
İmamoglu.omer (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 02.28, 16 Ekim 2021 tarihli sürüm
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

“Sahip olduğumuz en güçlü şey bizim oyumuzdur.”  -B. Perdeu            


Tüm insanlığın sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere insan hakları veya insani haklar denmektedir. İnsan hakları dil, din, ırk, renk ya da cinsiyet fark etmeksizin her insanın doğuştan sahip olduğu haklardır. Bu hakların düzenlenmesi ve korunması için 10 Aralık 1948 tarihinde "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" yayınlanmıştır. Bu hakların her biri önemli olmakla birlikte bu yazıda siyasi haklar üzerinden kadınların oy vermesi konusunu Fransa örneği üzerinden inceleyeceğiz.

Vatandaşların siyasi karar alma mekanizmasını etkileyebilecekleri en önemli eylemleri oy kullanmaktır. Oylama, bir adayın göreve gelmesi veya bir meselenin önerilen bir çözümü için resmi bir tercih ifadesidir. Oylama genellikle büyük ölçekli bir ulusal veya bölgesel seçim bağlamında gerçekleşir, ancak yerel ve küçük ölçekli topluluk seçimleri de hükümete bireysel katılım için aynı derecede etkili olabilir. 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından oybirliğiyle kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, şeffaf ve açık seçimlerin, katılımcı hükümet temel hakkının sağlanmasında oynadığı bütünleyici rolü kabul etmektedir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 21. maddesinde şöyle denilmektedir:

“Herkes, doğrudan veya özgürce seçilmiş temsilciler aracılığıyla ülkesinin hükümetine katılma hakkına sahiptir. Herkes kendi ülkesinde kamu hizmetine eşit erişim hakkına sahiptir. Halkın iradesi, hükümet otoritesinin temeli olacaktır; bu irade, genel ve eşit oy esasına göre yapılacak ve gizli oyla veya eşdeğer serbest oylama usulüyle yapılacak periyodik ve gerçek seçimlerde ifade edilecektir.”[1]

Bu doğrultuda baktığımızda dünyada oy kullanabilme yeterliliğine sahip olabilmek önemli bir statüyü ifade ediyor. Zaman içerisinde bu yeterliliğe sahip olanların oranı artsa da kadınların oranı düşük miktarda kalmıştır. Bu doğrultuda kadınların politik hayata katılımlarını incelediğimizde Fransız Devriminin ön plana çıktığını görebiliriz. Kadınların politik olarak ilk kitlesel eylemleri bu devrim sırasında meydana gelmiştir. 1789'da meydana gelen ve dünyada büyük bir dönüşüm başlatan Fransız Devrimi'nde kadınlar önemli roller üstlenmişlerdir. İlk kez olarak bu dönemde bilinçli ve kitleler halinde haklarını aramaya başlamışlardır. Devrimle birlikte dünyada öne çıkan eşitlik, kardeşlik, özgürlük haklarından erkekler ile eşit bir şekilde yararlanmak istemişlerdir. Ancak o dönemde bu isteklerini hayata geçirmeleri oldukça zordu.  Hükümet önlem olarak kadınların toplantı yapmalarını ve dernek, sendika kurmalarını yasaklanmış, mevcut kadın kulüpleri de baskı yoluyla kapatılmıştır. Böylelikle Fransız Devrimi’nin öne çıkan kavramlarından birisi olan yurttaşlık kavramının sadece erkekleri kapsadığı anlaşılmıştır. [2] Hâlbuki devrimin başarılı olmasında erkekler kadar kadınların da rolü göz ardı edilemezdi.

Dünyadaki dönüşümden faydalanmak isteyen kadın toplulukları istekleri uğruna savaşmaya devam etmiştir. Bu durum İkinci Dünya Savaşı döneminde de sürmüş ve kadınların birçok hak elde edebildikleri dönem, bu dönem olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa, İngiltere ve ABD'de kadınlar, erkeklerden boşalan iş alanlarında çalışmaya başlamışlardır. Kadınların iş yaşamına katılmak zorunda kalmaları, ekonomi alanında söz sahibi olmalarını olası kılmış, bu da onların, toplumsal hak ve özgürlüklerini kazanmalarını kolaylaştırmıştır. [3] Bu mücadelenin onurlu bir sonucu olarak Yeni Zelanda, 1893 yılında parlamento seçimlerinde kadınlara oy hakkı tanıyarak bu alanda ilk olmayı başarmıştır. Bu tarihten hemen bir yıl sonra ise Güney Avustralya aldığı karar ile parlamento seçimlerinde kadınlara hem seçme hem de seçilme hakkını vermiştir.[4] Avrupa'da ise bu hakkı kadınlara  ilk tanıyan devlet 1718 yılında yerel seçimlerle sınırlı olmak koşuluyla İsveç olurken en son tanıyan devlet ise  1991 yılında İsviçre'nin Appenzell Innerrhoden kantonudur.  Fransa özelinde ise kadınların bu istekli ve onurlu hareketlerinin sonucunu 21 Nisan 1944’te General Charles de Gaulle liderliğindeki geçici bir hükümet döneminde elde etmişlerdir. Ancak Fransız kadınlar savaş sonrası ilk seçim olan 29 Nisan 1945 belediye seçimlerine kadar oy kullanamadılar. 29 Nisan 1945 tarihine geldiğimizde Fransız kadınlar ilk kez belediye seçimlerinde oy kullanmışlardı. 21 Ekim 1945 tarihinde ise kadınlar ilk defa parlamento seçimlerinde bu haklarını kullanarak siyasi katılım sağlamış ve bu statülerini pekiştirmiş oldular. 1946 Fransız Anayasasına göre, yasalar ile kadının her alanda erkeklerle eşit haklardan yararlanması garanti altına alınmıştır. [5]Ancak Fransız kadınları sadece oy kullanma hakkına sahipti. Bu tarihte henüz kadınların seçilme hakkı mevcut değildi. Uzun süren uğraşlar sonrası 1947 yılında, 4. Cumhuriyet Dönemi'nde kadınlar artık hem seçme hem de seçilme hakkına sahip olmuşlardır. Siyasal yaşamda amacına ulaşan Fransız kadınları sonuçta Meclis'te sorunlarını dile getirme hakkını elde etmiştir.


[1] HR Library. The Right to Vote Erişim Tarihi 13 Ekim 2021. http://hrlibrary.umn.edu/edumat/studyguides/votingrights.html

[2] Çakır, S. Osmanlı Kadın Hareketi. İstanbul: Metis Yayınları, 1994

[3] Yanarocak, S. Biz Kadınlar. İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş, 1998.

[4] New Zealand History. Women and the vote. Erişim tarihi 15.10.2021 https://nzhistory.govt.nz/politics/womens-suffrage

[5] Bendoson, N. Başlangıçtan Günümüze Kadın Hakları. Şirin Tekeli (Çeviren). İstanbul: İletişim Yayınları, 1984