Merkantilizm ve Dış Ticaret
Merkantilizmin Ortaya Çıkışı
Merkantilizmin esası devlet idaresine dayanır ve ekonomi politikası hem ekonominin ve hem de devletin birlikte büyümesini ve güçlenmesini sağlayacak temel bir araç olarak görülmüştür. Merkantilizm, 1450-1750 yılları arasında yani Ortaçağ ve Fizyokrasi arasındaki dönemde gelişen iktisadi düşüncelerin bütünüdür. Bu dönemde güçlü olmanın kriterlerinden bir tanesi de hazinenin büyümesi idi ve bunun için de dış ticaret dengesinin pozitif olması, yani ithalattan çok ihracat 1 yapılması gerektiği için hükümdar ile tacirler arasında bir çıkar birliği olmuştur. [1] Kilisenin ve feodal düzenin katı kuralları, Batı Avrupa toplum hayatında meydana gelen değişmeleri durdurmaya güçleri yetmemişti. Batı ortaçağında toplum hayatına statik bir görünüm kazandıran Kilise ve feodal yönetim kurallarının etkinliklerini kaybetmeleri, bilimsel gelişmelerin hızlanmasına neden olduğu gibi ideolojik değişimlere de yol açmıştır. Bu değişmeler, çağdaş kapitalizmin ilk aşaması sayılan ticari Kapitalizmin ve onun doktrini olanı Merkantilizm doğmasına ortam hazırlamıştır. Aynı zamanda değişen Avrupa siyasi yapısı, Haçlı seferleri, Norman Akını, Milli devletlerin kurulması, Orta Çağın Sonunda Meydana Gelen Bilimsel Değişmeler, Büyük Buluşlar, Ticari Yolların Değişmesi, Para Kullanımının Yaygınlaşması, teknik gelişmeler, ideolojik yapıdaki değişmeler merkantilist düşünceyi ortaya çıkaran durumlardır.
Merkantilizmin Temel İlkeleri
- Ticari kapitalizmin uygulandığı dönemde, altın ve gümüş servetin (zenginliğin) kaynağı olarak kabul edilmekteydi. Değerli madenlere bir ülke ne kadar çok sahip olursa, o kadar zengin sayılır ve güçlü olduğu kabul edilirdi. Bir ülke veya ülke yöneticisi olan kral, ülkesinin değerli maden varlığını artırmak için her türlü önlemi almalıdır. Bunun için ithalat sınırlandırılmalı ve ticaret arttırılmalıdır. Bu amacın gerçekleştirilmesi için gerektiğinde savaş bile yapmalıdır.
- Merkantilist düşünceye göre ihracat fazlasını sağlamak için ithalat kısıtlanmalıdır. Devlet bu alanda gerekli görülen tüm önlemleri almalıdır. İthalatın azalması ve ihracatın arttırılması, ülkenin kıymetli maden varlığını arttıracak ve dolayısıyla dış ticaret fazlasına sahip olan ülke zenginleşecektir. Bunun için Merkantilist dönemde hammadde ihracatı yasaklanmış, mamul madde ihracatı da özendirilmiştir. Nitekim, İngiltere’de Kraliçe Elizabeth-I döneminde (1565-1566) canlı koyun ihracatı yasaklanmıştı. Bu yasağa uymayanların malları devlet tarafından ellerinden alınmakta ve sol elleri kesilerek, bir yıl hapse konmaktaydı. Tekrar ederse ölümle cezalandırılırdı.
- Merkantilist düşünürler, ülke içinde ticareti sınırlayıcı engellerin kaldırılmasını savunmuşlardır. Onlara göre, ülkenin içinde iç ticaret serbestçe yapılmalıdır. Dış ticarete gelince devlet ödemeler dengesinin lehte bir gelişme göstermesi, altın, gümüş gibi kıymetli malların ülkeye akışını hızlandırması için gereken önlemleri alarak sıkı bir gümrük denetimi mekanizması kurulmalıdır.
- Merkantilist düşüncenin etkisi altında kurumlaşan Ticari Kapitalizm etkin olduğu Batı Avrupa ülkelerinde, Milliyetçi bir iktisadi politika uygulanmıştır. Bir ülkenin başka ülkelerle ilişkilerinde güçlü olması, dış pazarı koruma ve yeni pazarlar kazanması için gerekli görülmekteydi. Milletin gücünü temsil eden devletin güçlü olması, merkantilistlerin savundukları konulardan biriydi.
- Devletin gücü, sahip olduğu nüfusunun fazlalığına, güçlü bir ordu ve donanmaya bağlı olduğu gibi, ülkenin sahip olduğu kıymetli maden miktarına bağlıydı.
- Servetin ve siyasi gücün kaynağı sayılan kıymetli maden varlığının artırılması iki yolla mümkündü. Ülke bu tür maden kaynaklarına sahipse bunların işletmesine çalışmalıdır. Şayet bir ülkenin kıymetli madenleri, ülke içinde üretme olanakları yoksa, bu taktirde, ülkeye dış ticaret yoluyla kıymetli maden akışı sağlanmalıdır Yukarıda da değinildiği gibi ithalat kısılmalı ve ihracat arttırılmalıdır. Dış ticaret fazlalığının sağlanması için dış piyasaların genişletilmesi gerekli görülmekteydi. Bu piyasalardan ham-maddeler ithal edilmeli, mamul olarak ihraç edilmelidir. Bu tür bir politika kolonist bir yayılmayı gerekli kılmaktaydı. Batı Avrupa ülkelerinin 15. yüz- yıldan itibaren dışa açılmaları ve dünyanın büyük bir bölümünü (Batı Avrupa dışında hemen her ülkeyi) kolonileştirmeleri, o dönemde uygulanan Ticari Merkantilizmin bu temel ilkelerine bağlı bir uygulama olduğu söylenebilir. Nitekim, 1651 ve 1660 yıllarında İngiltere’de uygulanmaya konan denizcilik yasaları, İngiltere’den kolonilere ihraç edilen ve oralardan ülkeye ithal edilen malların İngiliz gemileriyle yapılmasını öngörmekteydiler. Bu yasalara göre, bazı koloni ürünleri yalnız İngiltere’ye satılabilecekti. Diğer bazı mallar, diğer ülkelere gönderilmeden önce mutlaka İngiltere’ye getirileceklerdi. İngiltere’den başka ülkelere bu kolonilere mal ithalatı sınırlandırılmış veya tamamen yasaklanmıştı. Bu uygulama, kolonilerin mevcut sanayi kuruluşlarının geliştirilmesini durdurmuş veya tamamen yok etmişti.Bu politika ile İngiliz koloniler bu ülke için bir pazar, hem de ülke sanayinde
kullanılacak ucuz hammadde kaynağı ve hatta ucuz emek piyasası haline getirilmiştir.
- Merkantlist düşünürler, devletin iktisadi faaliyetlere müdahalesini savunmuşlardı. Bu düşünürlere göre devlet ihracat hacmini artırmak için ülke sanayini düzenleyecek, gerektiğinde sanayi kuruluşları kuracak ve sanayi kesimini sıkı bir denetim altında bulunduracaktır. Sanayi mallarının kalitesini kontrol etmek ve ülkede ortak ölçü ve tartı birimlerinin kullanılmasını yaygınlaştırmak, devletin üstlenmesi öngörülen görevleri arasındaydı.
Merkantilizme Getirilen Eleştiriler
Ortaçağ, para ekonomisindeki gelişmeleri büyük ölçüde durdurmuştur. Romalılar devrinde son derece gelişmiş olan paralı mübadele zamanla yerini tekrar ayni mübadeleye terk etmiştir. Ticaretin hızla gelişmesi, yeni keşifler, bunların sonucu Avrupa’ya büyük miktarlarda değerli metallerin getirilmesi ve bunlara bağlı olarak sanayiinin ve ihracatın gelişmesi, para ekonomisinin de yeniden canlanmasına yol açmıştır. Katkılarından biri, hiç şüphesiz paranın ekonomik değeri hakkındaki gör- üşüdür. Bu tedbirlerin uygulanması ile halkın büyük kısmının satın alma gücü arttırılabilmiş ve genel bir ekonomik gelişme sağlanmıştır. Öte yandan merkantilizm devrinde, bu gün de uygulanan, gümrük tarifeleri temelleri atılmıştır. Gümrük uygulamaları, ihracat yasaklamaları, ihracat primleri, devletin ekonomik teşekküller kurması, devlet tekelleri v.b. ekonomik tedbir ve kurumlar gene merkantilistlerin ekonomi politikasına değerli katkılarıdır. Ayrıca merkantilizm, iç gümrükleri kaldırarak, bir bütün olarak düşünülen modern milli ekonomi kavramının gelişmesine yardımcı olmuştur. Ticari kapitalizmin doğuşunu sağlamış olan merkantilizmi ekonomi politikası, fiilen geçerli olduğu üç yüzyıla yakın sürenin dışında da etkisini sürdürmüştür. Denebilir ki ekonomi politikası belli ölçülerde merkantil düşüncenin etkisi altındadır. Özellikle merkantilizmin ilk devirlerinde paraya verilen değer, gereğinden çok fazla olmuştur. Gerçi bu fikir kişiler için doğrudur. Kişi ne kadar çok paraya sahipse o kadar zengindir. Ancak ekonomi için bu düşünce geçerli değildir. Ekonomik yönden önemli olan paranın kullanım değeri değil, mübadele değeridir. Metal veya kağıt paranın kullanım değeri hemen hemen yok gibidir. Bunlar doğrudan doğruya bir ihtiyacı karşılayamazlar, ancak para karşılığı ekonomide alınabilecek yeterli miktarda mal ve hizmet varsa o zaman para ekonomik bir değer taşır. Eğer ekonomide para miktarı artar, buna karşılık satın alınabilecek mal ve hizmet miktarında değişiklik olmazsa, bu dururumda fiyatlar belli koşulların varlığı halinde yükselecek ve paranın satın alma değeri düşebilecektir. Merkantilizm bu konuda yanılmıştır. Değerli metallerin ülkeye girmesini teşvik etmiş ve bunların ekonomi içinde kalmasını sağlayacak tedbirler almıştır. Bu nedenle para değerinin otomatik olarak dengelenmesini de önlemiştir. Çünkü serbest ticarette, bir ülkede hatlar arttığı (yani para miktarı çoğaldığı) zaman, ucuz olan ülkelerden mal ithal edilecek bu şekilde para miktarı azalacak ve tedavüldeki para miktarı ile mal miktarı arasındaki oran korunacaktır. Bu da paranın değerinin düşmesini önleyecektir. Modern “Ödemeler Bilançosu” kapsamından uzak olmakla beraber merkantilistlerin ekonomiye getirdikleri bir kavramdır. Ancak merkantilizm ticaret bilançosuna gereğinden çok önem vermiştir. Merkantilistlere göre ihracatın ithalattan fazla olması ekonominin gelişmesi için yeterli ve zorunludur. Dolayısıyla ticaret bilançosu daima aktif olmalıdır. Gerçekte ekonomiler arası ilişkilerde önemli olan “ticaret bilançosu” değil “ödemeler bilançosudur”. Ticaret bilançosu, ödemeler bilançosunun bir parçasıdır. Ödemeler bilançosu; ticaret bilançosu, görünmeyen kalemler ve sermaye hareketlerinden meydana gelir. Ancak ödemeler bilançosu aktif olduğu zaman, ekonomiye giren para miktarı çıkandan çok olacaktır. Ödemeler bilançosu ticaret bilançosu açık verse dahi aktif olabilir. Kaldı ki, ödemeler bilançosunun sürekli aktif olması iyi değildir. Konjonktürel açıdan önemli olan, ödemeler bilançosunun dengede olmasıdır.
Yrd.Doç.Dr. Cahit AYDEMİR ve Dr Hüseyin Haşimi GÜNEŞ'in birlikte yazdığı Emerging of Mercantilism isimli makalesinden doğrudan alınmıştır
- ↑ Vural Fuat Savaş, İktisadın Tarihi, Liberal Düşünce Topluluğu