İdeolojilerin Sonu Tartışması

TUİÇ Sözlük sitesinden
Elif (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 03.00, 10 Mart 2018 tarihli sürüm ("20.Yüzyıl'ın sonlarında ideoloji konusundaki tartışmaların çoğu, ideolojinin ölümüne veya en azından onun azalan önemine ilişkin öngörülere..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

20.Yüzyıl'ın sonlarında ideoloji konusundaki tartışmaların çoğu, ideolojinin ölümüne veya en azından onun azalan önemine ilişkin öngörülere odaklanmıştır.Bu, ideolojinin sonu tartışması olarak bilinen şeydir.1950'lerde başlamış; İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda faşizmin ve gelişmiş Batı'daki komünizmin çöküşüyle hızlanmıştır.İdeolojinin Sonu?1950'lerde Siyasi Fikirlerin Tükenişi Üzerine(1960) adlı çalışmasında Amerikalı sosyolog Daniel Bell, siyasi fikirler stoğunun tükendiğini bildiriyordu.Onun yaklaşımına göre etiksel ve ideolojik sorunlar artık ilgisiz hale gelmişti; çünkü Batı toplumlarının çoğunda, partiler sadece daha yüksek düzeyde ekonomik büyüme ve maddi refah önererek iktidar yarışı yapıyorlardı.Bununla beraber Bell'in dikkat çektiği, belli başlı partiler arasında ideolojik tartışmayı askıya almaya götüren geniş bir ideolojik mutabakatın ortaya çıktığı süreç, çok da ideolojinin sona ermesi değildi.1950'lerde ve 1960'larda egemen olan ideoloji, refah kapitalizminin bir biçimiydi ve İngiltere ile başka yerlerde Keynezyen refah devletçi mutabakatın bir biçimini temsil ediyordu. Bu tartışmaya daha yakın zamanlardaki bir katkı, Tarihin Sonu? başlıklı denemesiyle Francis Fukuyama tarafından yapıldı.Fukuyama siyasi ideolojinin artık önemsiz hale geldiğini değil, ama daha ziyade tek bir ideolojinin, liberal demokrasinin tüm rakiplerine karşı zafer kazandığını ve bunun nihai zafer olduğunu ileri sürdü.Bu deneme, Doğu Avrupa'da komünizmin çöktüğü ortamda kaleme alınmmıştı ve Fukuyama bu süreci dünya tarihi bakımından önem taşıyan bir ideoloji olarak Marksizm-Leninizm ölümünün göstergesi olarak yorumladı.Buna karşılık Anthony Giddens (1994) ise, küreselleşmeyle, geleneğin gücünün azalmasıyla ve sosyal dönüşlülüğünün (reflexivity) genişlemesiyle nitelenen bir toplumda, sağın ve solun klasik ideolojilerinin veya büyük anlatıların, esas olarak içinden geçmekte olduğumuz modernleşme sürecinin bir ürünü olduğunu ileri süren post-modernizm tarafından sunuldu.Diğer yandan tam da ideolojinin sonu, tarihin sonu veya modernliğin sonu iddiasının kendisi ideolojik olarak görülebilir.Nihai anlamda ideolojinin ölümünü ilan etmekten ziyade, bu tartışmalar belki sadece ideolojik olanın sağ salim ayakta olduğunu ve ideolojinin evriminin süregelen ve belkide sonu olmayan bir süreç olduğunu göstermektedir. [1]


  1. Heywood, Andrew, Siyaset, çev.: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, Anakara: Adres Yayınları, 18. Baskı, 2017.