Hukuk, Toplumda Adaleti Sağlar
Jhering'in ifade ettiği gibi, adalet, bir elinde haklılığı tartan bir teraziyi, diğer elinde haklılığı savunan bir kılıcı tutmaktadır. Terazisiz kılıç, kaba kuvvet, kılıçsız terazi ise hukukun aczi demektir. Adaletin sağlanması hukuki iki yönden ilgilendirir. Bunlardan birincisi, adalete uygun kurallar konarak objektif adalete uygun bir hukuk düzeni kurulmasıdır. Adalet, hukuk kurallarına hakim olan en yüksek düşünceyi ifade eder.
Bu nedenle hukuk, adalet bilimi olarak da tanımlanır. Hukuk, gücünü, kişilerin kendiler uygulanan kuralların adil olduğu yolundaki bir duyguya sahip olmalarından alır. Savunulan bir görüşe göre, adalet hukuk idesinin temeli olarak hukukun muhtevasına dahildir. Roma hukukunda hukuk, "iyi ve adil olanı gerçekleştirme sanatıdır". Bu görüşe göre, her hukuk kuralı adil olmalıdır. hakimin adil karar vermesi hususunda ise tereddütler ortaya çıkmaktadır. Adalete ilişkin görüşler, bu görüşlerin temelinde yatan düşüncelere göre değişir. Aristoteles adaleti geniş ve dar olmak üzere ikiye ayırır. Geniş anlamda adalet, genel olarak fazilet, yani bilgi ve ahlakla aynı anlamı taşır. Fazilet, akıl yolu ile ifrat ve tefrit arasındaki en doğru yolu bulmaktır. Böylece aklın verdiği emirleri yerine getiren kimse, adalete uygun hareket eden kişidir. Dar anlamda adalet ise insanın dünya nimetlerini paylaşırken ne kendisine ne de başkalarına zarar vermeyecek şekilde hareket etmesidir. Aristoteles, bu dar anlamdaki adalet kavramının denkleştirici (düzeltici) adalet ve paylaştırıcı (dağıtıcı) adalet olarak iki yönlü olduğunu belirtmiştir.
19. asrın ikinci yarısından itibaren ise, günümüzdeki adalet anlayışı olan sosyal adalet görüşü ortaya atılmıştır. Denkleştirici adelet, kişilerin lendi aralarındaki ilişkilerini düzenler. Özellikle eşya ve hizmetlerin değiş tokuşunda uygulanır. Bu değiş tokuşta aritmetik bir eşitlik düşüncesi benimsenmiştir. Bu anlayışı göre, edim ve karşı edim arasında bir eşitlik varsa denkleştirici adaletin varlığından söz edilir. Denkleştirici adalet, bu değiş tokuş sırasında bozulan dengenin düzeltilemsi gerektiği esasına dayanır. Bu görüş herksi kendisini diğerlerinden ayıran herhangi bir özelliği dikkate almadan aynı biçimde ele almaktadır. Kişisel değildir, sadece objektif değerleri göz önünde tutmaktadır. Denkleştirici adalet, genç ya da yaşlı, zengin veya fakir olmasına bakılmaksızın herkesin eşit bir işleme tabi tutulmasını öngörmektedir.
...