Muhafazakârlığın Unsurları
Gelenek: Muhafazakâr düşüncenin merkezî teması olan "muhafaza arzusu", geleneğin idrak edilen erdemleriyle, yerleşik ananelere ve zaman içinde kalımlılığını göstermiş olan kurumlara duyulan saygıyla yakından ilişkilidir. Bu yaklaşımda gelenek, geçmişin birikmiş bilgeliğini ve "zamanının testinden geçmiş" kurum ve uygulamaları yansıtmaktadır ve hem bugün yaşayanların, hem de gelecek nesillerin yararına korunmalıdır. Aynı zamanda gelenek, bireylere sosyal ve tarihsel bir aidiyet hissi vererek, istikrar ve güvenliği geliştirme erdemine de sahiptir.
Pragmatizm: Geleneksel olarak muhafazakârlar, yaşadığımız dünyanın sonsuz karmaşıklığı dolayısıyla, insanın rasyonelliğinin sınırlılığına vurgu yaparlar. Bu yüzden soyut ilkelere ve düşünce sistemlerine güvenilmez. Onların yerini tecrübeye, tarihe ve her şeyin ötesinde pragmatizme duyulan inanç alır; yani eylemin pratik şartlar ve pratik hedefler tarafından, "işleyen" tarafından şekillendirilmesi gerektiği inancı hakimdir.
Beşerî mükemmel olmayış: Muhafazakâr insan doğası anlayışı önemli ölçüde karamsardır. Bu yaklaşımda beşerî varlıklar, aşina olunana ve denenip test edilmiş olana yönelen, istikrarlı ve düzenli topluluklar içinde yaşama ihtiyacı hisseden, sınırlı, bağımlı ve güvenlik arayan yaratıklardır. Buna ilâve olarak bireyler ahlâki bakımdan bozukturlar; bencillikle, açgözlülükle ve iktidar ihtirasıyla lekelenmişlerdir. Dolayısıyla düzenin idamesi güçlü bir devletin, sağlam kanunların ve katı cezaların varlığına ihtiyaç gösterir.
Organizmacılık: Muhafazakârlar, toplumu bireysel yaratıcılığın ürünü olan bir yapım şeklinde görmek yerine, geleneksel olarak onu organik bir bütün veya yaşayan bir varlık olarak görürler. Bu çerçevede toplum, çeşitli kurumlarıyla veya toplumun sağlığına ve istikrarına katkıda bulunan "toplumun dokusu"yla (aile, yerel cemaatler, millet vb.) doğal bir gereklilik olarak inşa edilmiştir. Bütün, onu oluşturan bireysel parçaların toplamından daha fazla bir şeydir. Paylaşılan (ve genellikle geleneksel olan) değerler ile ortak kültür de, topluluğun idamesi ve sosyal uyum bakımından hayatî önemde kabul edilir.
Hiyerarşi: Muhafazakâr yaklaşımda sosyal konum ve statülerin derecelendirilmesi, organik bir toplumda doğal ve kaçınılmazdır. Bunlar, örneğin memurların ve işçilerin, öğretmenlerin ve öğrencilerin, ailelerin ve çocukların farklılaşan rollerini ve sorumluluklarını yansıtır. Bir kimsenin "hayattaki mevkisi" büyük ölçüde şans ve doğuma bağlı olduğundan dolayı, müferreh ve imtiyazlı olan, daha az talihli olanlara karşı belirli bir sorumluluk taşır.
Otorite: Muhafazakârlar, bir dereceye kadar, otoritenin daima "yukarıdan aşağıya" uygulandığını ve bunun bilgi, tecrübe veya eğitimden yoksun olanlara kendi çıkarlarını doğru olarak izleyebilmeleri için liderlik ve rehberlik ve destek sağladığını düşünürler. Eskiden doğal aristokrasi fikri etkili olmuşsa da, bugün otorite ve liderlik, genellikle daha çok bir tecrübe ve eğitimin ürünü olarak görülmektedir.
Mülkiyet: Muhafazakârlar mülk sahipliğini, insanlara güvenlik ve hükümetten bağımsızlık düzeyi vermesi, onun kanunlara ve başkalarının mülkiyetine saygı göstermeye teşvik etmesi bakımından hayati öneme sahip görürler. Aynı zamanda mülkiyet, insanların kişiliklerinin dışsallaştırılması halidir; ki böylece onlar sahip oldukları şeylerde, yani evlerinde, arabalarında vs. kendilerini "görürler". [1]
- ↑ Heywood, Andrew, Siyaset, çev.: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, Anakara: Adres Yayınları, 18. Baskı, 2017.