Çoğulcu(Pluralist) Devlet
Çoğulculuk, farklı inançlara, geçmişlere ve yaşam tarzlarına sahip insanların aynı toplumda bir arada yaşayabileceğini ve siyasi sürece eşit şekilde katılabileceğini savunan bir politik felsefedir. Geniş anlamda çoğulculuk, çeşitliliğe ve farklılıkların varlığına inanç ve bağlılık anlamına gelir; dar anlamda siyaset, gücün dağılımı ile ilgilidir. [1] Çoğulculuk, uygulamasının karar vericileri tüm toplumun "ortak yararına" katkıda bulunan çözümleri müzakere etmeye yönlendireceğini varsayar. Çoğulculuk, bazı durumlarda azınlık gruplarının kabulünün ve entegrasyonunun medeni haklar kanunları gibi mevzuatla sağlanması ve korunması gerektiğini kabul eder. Hükümette, çoğulculuğun siyaset felsefesi, farklı çıkarlara, inançlara ve yaşam tarzlarına sahip insanların barış içinde bir arada yaşamalarını ve yönetim sürecine katılmalarına izin verilmesini öngörür. Çoğulcular, bir takım rakip çıkar gruplarının gücü paylaşmasına izin verileceğini kabul ederler. Bu anlamda çoğulculuk, demokrasinin temel bir unsuru olarak kabul edilir. Çoğulcular, devletin sadece en yüksek kurum olmadığını detaylandırdılar. Aksine, diğer kurumlar gibi devlet de toplumun kurumlarından biridir. Orada devlet, iradesine göre özerklik kullanma yetkisini saklı tutmamaktadır. Egemenlik onun özel mülkü değildir. Çoğulcu devlet, "tek bir yetki kaynağının olmadığı bir durumdur". Ayrıca 1950'lerde ve 1960'larda büyük bir üne sahip olan çoğulcu teori, liberal düşünceye dayanır. Dolayısıyla çoğulcu yaklaşım aslında liberal demokratik devletlerin bir tür meşrulaştırılmasını sağlar.
Çoğulcu teoriler, siyasi gücün ekonomik güçten analitik olarak ayrı görülmesi gerektiğini ve elitistlerin aksine gücün tek bir grubun elinde yoğunlaşmadığını, ancak çeşitli gruplar ve aktörler arasında geniş çapta dağıldığını gösterir. Çoğulcu gücün merkezi, tüm bölge sakinlerinin bireysel veya grup eylemi yoluyla politik olarak aktif olma şansına sahip olmasıdır. Politika yapımında görüşler yalnızca temsili seçimler yoluyla değil, aynı zamanda grup siyasetinin katılımcı mekanizması aracılığıyla da ifade edilir. Karar verme süreci, devlet kurumlarının arabulucu olarak hareket ettiği farklı gruplar arasındaki sadece bir sonuçtur. Devlet, toplumdaki zayıf grupları kamu yararı için korumak amacıyla gruplar arasında dengeleme ve tahkim görevlerini yerine getirir. [2] Bu felsefe, siyasi kaynakların çokluğu nedeniyle hiçbir grubun bu sürece hakim olma eğiliminde olmadığını gösterir.
Çoğulcu geleneğe göre toplumdaki güç, bu gücü dengeleyecek örgütlerin oluşmasına yol açacaktır. Daha açık bir ifadeyle; iktidarı dengeleyecek çeşitli aktörler oluşur ve bu aktörler iktidarı çeşitli noktalardan etkiler ancak bu güç üzerinde tam hakimiyetleri yoktur. Öte yandan çoğulcu yaklaşıma göre siyasi süreç bir seçim ve rekabet olarak değerlendirilir. Görüldüğü gibi toplumdaki çeşitli grupların iktidar konusunda rekabeti vardır, ancak bu rakip gruplar arasında geniş bir fikir birliği vardır. Çoğulculuğu çatışma teorisinin temel özelliklerine göre değerlendirdiğimizde; çoğulcu yaklaşıma göre bireylerin ve grupların çeşitli çıkarları vardır ve bu nedenle rekabet içindedirler. Çoğulculuğun bu özelliğinden dolayı toplumda belli bir çatışma olduğunu kabul eder. Ancak çatışma teorisinin ikinci varsayımında olduğu gibi çoğulculuğa göre de toplumda eşitsiz bir güç dağılımı yoktur ve tüm gruplar arasında eşitliğe yakın bir durum vardır.[3]
- ↑ Andrew Heywood, "Siyasetin Temel Kavramları", Çev. H. Özler,(Ankara: Adres Yayınları, 2015)
- ↑ T.J. Dastoor. "Challenging State Theory", (U.S. state of Ohio: University of Cincinnati, 1994)
- ↑ Feride Acar ve Hasan Faruk Uslu, "Siyaset Sosyolojisi: Temel yaklaşımlar, Yeni tartışmalar" (Ankara: Dipnot Yayınları, 2016).