Koruma Sorumluluğu- Responsibility to Protect(R2P)

TUİÇ Sözlük sitesinden
Ozge (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 16.27, 29 Ocak 2018 tarihli sürüm
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

II. Dünya Savaşı sonrasında BM’nin kuruluşu uluslararası sistemi yeniden şekillendiren bir gelişme olmuştur. Bu kapsamda BM, “devlet egemenliğine saygı” ve “karışmazlık” ilkeleri benimsenmiştir BM Şartı, uluslararası kuvvet kullanımına yalnızca iki durum için izin vermektedir. Bunlar “meşru müdafaa” ve “uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edilmesi” durumlarıdır ve bu durumlar karşısında BM Güvenlik Konseyi’nin kararıyla saldırgan devlete yönelik güç kullanımı uygulanabilmektedir. Ancak Soğuk Savaş süresince BM güç kullanılması yerine, insan haklarına aykırı davranan ülkelere yönelik diplomatik ve ekonomik araçlarla tedbir almayı tercih etmiştir.

Soğuk Savaş döneminin ve dolayısıyla iki kutuplu yapının sona ermesiyle birlikte insanî müdahale uluslararası alanda yeniden tartışılmaya başlamıştır. Dekolonizasyon süreciyle bağımsızlıklarını bu dönemde kazanan ülkelerde yaşanan açlık, fakirlik, etnik gerilimler ve iç çatışmalar gibi sorunlar konunun gündeme gelmesini sağlamış ve bu durumların Batı’ya yansıması konunun aciliyetini göstermiştir. Doğan otorite boşluğu ile ortaya çıkan etnik gerilimler, başarısız devletlerin (failed states) sayısının ve büyük ölçüde sivillerin hayatını kaybettiği iç çatışmalarla soykırım ve etnik temizlik hareketlerinin artması beraberinde insanî müdahaleyi uluslararası ilişkilerde önemli hale getirmiştir. İnsani yardım kuruluşları da devlet egemenliği prensibi kapsamında tarafsızlık uygulamak yerine katliama uygulayan vatandaşlardan taraf olmaya başlamıştır.

1990'lar döneminde Yugoslavya'nın parçalanması çeşitli çatışmalara ve insan hakları ihlallerine neden olmuştur. Kosova'ya BM tarafından izin çıkmamasına karşın yaşanan yoğun ölümlerden dolayı NATO müdahale etmiş ve bu duruma Rusya Federasyonu (RF) ve BM Güvenlik Konseyi üyesi Çin ile bazı devletler büyük tepki göstermiştir. Bununla beraber müdahaleyi gerçekleştirenler ve destekleyenler tarafından Kosova Operasyonu, “insanî müdahale” olarak kabul edilmekte ve haklı görülmektedir.

1992’de Somali’ye ve 1994’te Haiti’ye karşı gerçekleştirilen uluslararası silahlı müdahaleler BM kararıyla yapılmış insanî müdahalelerdir. Bosna, Ruanda, Arnavutluk ve Doğu Timor’a yönelik BM destekli askerî operasyonlar evsahibi ülkelerin rızasıyla gerçekleştirildiklerinden (izin konusu Bosna açısından tartışmalıdır) ve bu nedenle ulusal egemenliğe müdahale olarak değerlendirilmediğinden “insanî müdahale” kategorisinde değildirler. 1991’de Irak’a ve 1998-1999’da Kosova’ya yönelik operasyonlar ise BM Güvenlik Konseyi’nin karar almadığı ama aynı zamanda da kınamadığı insanî müdahalelerdir. BM Güvenlik Konseyi’ne Kosova’ya müdahale için başvurulmamış olmasının sebebi Konseyin veto yetkisine sahip daimî üyelerinden Çin ve RF’nun ilgili bir kararı veto edecek olmalarıydı.

Sorumluluk Olarak "Koruma Yükümlülüğü" 1990’lar boyunca Irak’la başlayan süreçte çokça tartışılan “insanî müdahale” kavramı BM desteği ile hukuki ve meşru bir zemine oturtulmaya çalışılmıştır. Ruanda ve Srebrenika’da gerçekleşen olaylarda uluslararası hukuku önemli bir sorunu ve BM'nin sınırlılığını göstermiştir. Katliamlar karşısında BM'nin yetersiz kalışı ve büyük devletlerin sorumluluk almakta isteksiz davranmaları, BM’nin konuyu yeniden ele almasına neden olmuştur. 1999’dan itibaren BM, gelen insan hakları ihlallerine karşı kayıtsız kalınamayacağına yönelik yorumlarıyla başlayan süreç sonunda, Kanada öncülüğünde bir çalışma başlatılmış, “Devlet Egemenliği ve Müdahale Uluslararası Komisyonu” (ICISS) veya Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği Komisyonu şeklinde adlandırılan bir Komisyon kurulmuştur. Bu Komisyon 2001’de yayımlanan Koruma Yükümlülüğü adlı bir rapor hazırlamıştır. Komisyon, raporunda “insani müdahale” kavramı yerine “koruma sorumluluğu” kavramını kullanmayı tercih etmiştir.

Koruma Yükümlülüğü raporunda “sorumluluk olarak egemenlik” çerçevesinde egemenliğin devlete üç tür sorumluluk yüklediği varsayılmıştır. “İçsel sorumluluk” kendi vatandaşlarını etnik temizlik, soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarından koruması ile ilgilidir. “Dışsal sorumluluk” diğer devletlerin egemenlik haklarına BM sistemi çerçevesinde saygı gösterilmesidir. Sorumluluğun üçüncü boyutu ise devlet içindeki karar alıcı ve uygulayıcıların bu sorumlulukların yerine getirilmemesi durumunda “hesap verme”leridir. İkinci aşama olan harekete geçme yükümlülüğü yaptırımları, uluslararası yargılamayı ve aşırı durumlar için askerî müdahaleyi öngörmektedir. Üçüncüsü ise, özellikle askerî müdahalenin ardından yerine getirilmesi gereken yeniden inşa yükümlülüğüdür.

ICISS tarafından hazırlanan rapor, BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından da desteklenmiş, Annan 2005 yılında konuya ilişkin hazırladığı raporu paylaşmak ve uluslararası topluluğun insan hakları ihlallerine dikkatini çekebilmek amacı ile çağrıda bulunmuştur. Böylece BM reformu için yapılan 2005 Dünya Zirvesi’nin Sonuç Bildirgesi’nin 138 ve 139. maddesinde "uluslararası toplumun ...soykırım, savaş suçları, etnik temizlik ve insanlığa karşı işlenen suçlardan toplumları korumaktan BM Şartı’nın VI. ve VIII. Bölümlerine uygun olarak sorumlu olduğu... eğer barışçıl çözüm yollarından sonuç elde edilemezse devletler Güvenlik Konseyi aracılığıyla ve BM Şartı’nın VIII. Bölümü kapsamında zamanında ve kararlı biçimde olay bazında ve uygun durumlarda bölgesel organizasyonlarla işbirliği içinde kolektif olarak harekete geçecekleri..." ifadesi BM üyeleri tarafından oybirliği ile kabul edilmiştir.

Koruma sorumluluğundan önce var olan insani müdahalele kavramında en çok eleştirilme noktalardan biri, müdahaleye olanak veren kriterlerin bulunmaması olmuştur.Somali, Bosna ve Kosova’ya müdahale edilirken Ruanda’ya müdahale edilmemesinin anılan müdahalelerin gerçekten insani koruma amaçlı olup olmadığı konusunda belirsizliklere yol açtığı söylemiyle egemenliğe müdahale sayılmayacak şekilde hangi durumlarda müdahale gerekli olduğunun kriterleri, ICISS’in raporunda da bu durum açıkça teyit edilmiştir.

BM Antlaşması’nın 2/1. maddesi’nde de belirtilen “devletlerin egemen eşitliği” ilkesinde, insan hakları alanındaki gelişmeler çerçevesinde dönüşüm yaşanmış ve devletlerin egemenlik alanlarında bir daralma olmuştur. Bu süreçte Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurulmuş; Mahkeme Statüsü’nde yer alan suçlar , koruma sorumluluğunu doğuran ağır insan hakları ihlalleri ile paralellik arz etmiştir.

BM Güvenlik Konseyi, 2006 yılında almış olduğu 1674 sayılı kararı ile koruma sorumluluğunu onaylamıştır. 2005 Dünya Zirvesi Sonuç Bildirgesi’nin 138 ve 139. maddelerini teyit eden kararda ağır insan hakları ihlalleri durumunda Güvenlik Konseyi’nin göreve hazır olduğu belirtilmektedir. BM Genel Kurulu ise, 2009 yılında BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon tarafından yayınlanan “Koruma Sorumluluğu Uygulama Raporu”nu değerlendirmek üzere toplanmış, neticede 67 devletin desteği ile 63/308 sayılı Genel Kurul kararı alınmıştır.

Koruma Sorumluluğunun Kapsamı ve İlkeleri Kabul edilen “Koruma Sorumluluğu” ile ilgili olarak üç sütun belirlenmiştir. İlk sütun, devletin öncelikli sorumluluğunun vatandaşlarını etnik temizlik, soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarından korumak olduğunu tekrarlamaktadır. İkinci sütunda, koruma sorumluluğunu yerine getirmekte başarısız olan devletlere karşı uluslararası topluluğun sorumluluğunun devreye gireceği yer almaktadır. Üçüncü sütunda ise, vatandaşlarını anılan dört suçtan korumayan ya da koruyamayan devletlere yönelik BM Antlaşması’nda yer alan düzenlemelere uygun olarak uluslararası topluluğun zamanında ve etkili bir müdahalede bulunabileceği ifade edilmektedir. Etnik temizlik ve soykırımın sürekli hale gelmesi durumunda ise, silahlı müdahalenin yapılabileceği kabul edilmiştir. yani aşamalı sorumluluk vardır. Bu aşamalardan ilki, önleme; ikincisi, tepki/reaksiyon, üçüncüsü de yeniden inşadır. “Reaksiyon sorumluluğu”, harekete geçme anlamında kullanılmakta olup uluslararası yargılama ve askeri müdahaleyi içermektedir. Reaksiyon sorumluluğu kapsamında ICISS raporunda zorunlu müdahale için gerekli altı kriter belirlenmiştir. 1. Haklı neden: devletin kendi vatandaşlarını ağır insan hakları ihlallerinden korumaması ya da koruyamaması 2. Doğru amaç: ağır insan hakları ihlallerinin önlenmesi ve hakları ihlal edilen kişilerin ıstıraplarının sona erdirilmesi 3. Son çare: askeri nitelikli önlemlerin son çare olarak düşünülmesi ve öncelikle tüm barışçıl yolların denenmesi 4. Orantılılık: askeri yöntemlerin yoğunluk, kapsam ve süresinin amaçlara erişim gerekli olduğu ölçüde uygulanması 5. Olumlu gelişme beklentisi: müdahalenin olumlu sonuç alma amacı ile gerçekleştirilmesi, hareketsiz kalınması halinde ortaya çıkabilecek olumsuzlukları gidermeye yönelik olması 6. Doğru otorite: askeri müdahalenin sadece BM Güvenlik Konseyi kararı ile gerçekleştirilebilmesi.


[1] [2] [3] [4] [5]

  1. Aytaç, G. (2013). Üçüncü Dünya Güvenliği ve İnsani Müdahale. İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
  2. Halatçı Ulusoy, Ü. (2013). Uluslararası Hukuk Açısından Libya ve Suriye Örneğinde Koruma Sorumluluğu. TAAD, 4(14).
  3. Kartal, K. (2006). Tracing The Evolution of UN Peacekeeping: Peacebuilding, Internal Conflicts and Liberal Restructing. Middle East Technical Universtiy, Ankara.
  4. Selçok, A. (2013). İnsani Müdahaleden Koruma Sorumluluğuna Geçiş ve Libya’ya Düzenlenen Birleşik Koruyucu Harekatın Değerlendirilmesi. Harp Akademileri, İstanbul.
  5. Tekin,S. (2011). “İnsani Müdahale”Kavramı Ve Libya’nın Geleceği. Institute of Strategic Thinking. Ankara, Turkey.