İnşacılık(Konstrüktivizm)

TUİÇ Sözlük sitesinden
Readtolearn (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 05.55, 26 Şubat 2018 tarihli sürüm
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

İnşacılık, özellikle uluslararası ilişkiler alanında etkili olmuş toplumsal ve siyasal çözümlemelere ilişkin bir yaklaşımdır. İnşacılık, ona ilişkin anlayışımızdan bağımsız olan nesnel bir toplumsal ya da siyasal gerçeklik bulunmadığı inancına dayanmaktadır. İnşacılar bu nedenle toplumsal dünyaya, somut nesneler dışsal dünyası anlamında "oralardaki" bir şey olarak bakmazlar; bunun yerine toplumsal dünya, bir tür öznelerarası farkındalik olarak sadece "içeride" var olmaktadır. Son tahlilde, insanlar, ister bireyler olarak, ister toplumsal gruplar olarak hareket etsinler içinde yaşadıkları dünyayı "inşa ederler" ve bu inşalara uygun olarak hareket ederler. Uluslararası ilişkilerde inşacı çözümlemeler sistemik (uluslararası sistemdeki devletlerin karşılıklı etkileşimine odaklanma); birim düzeyli (iç toplumsal ve yasal normların, devletlerin çıkarlarını ve kimliklerini nasıl biçimlendiridiği konusuna odaklanma) ya da bütünsel (devletlerin kimliklerini ve çıkarlarını koşullandıran bütün etmenler yelpazesi üzerine odaklanma) olabilir.

Uluslararası teoriye ilişkin bir yaklaşım olarak inşacılığa, Soğuk Savaş'ın sonundan beridir, anlamlı biçimde daha büyük bir dikkat verilmiştir. Ana akım realist ve liberal yaklaşımların, Soğuk Savaş'ın neden sona erdiğini yeterli düzeyde açıklamadaki başarısızlıkları, uluslararası ilişkiler teorisinde, bir anlamda gözden kaçırılan bir boyutu aydınlattı: Düşünceler ve algılar tarafından oynanan rol ve bu Soğuk Savaş olayında, SSCB'nin değişmekte olan toplumsal kimliği. İnşcılar, sanki sabitlenmiş gibi görünen siyasal aktörleri ya da objektif çıkarları ya da kimlikleri incelerken, ana akım teorisyenlerin peşinden gitmek yerine, bu çıkarların ve fikirlerin verili bir bağlamda hüküm süren gelenekler, değerler ve duyarlılıklar tarafından biçimlendiğini ileri sürdüler. Dolayısıyla devlet etkileşimi esasen ulusal çıkarların akılcı biçimde izlenmesiyle ya da öncelikle uluslararası düzeyde işleyen karşılıklı bağımlılıklarla açıklanamaz.

Ancak bir tarafta inşacılık ve öbür tarafta realizm ile liberalizm arasındaki ilişki bir tartışma konusudur. "Eleştirel" inşacılık, ya gerçek dünyanın "dışının" varlığını inkar ederek ya da hiçbir şekilde erişim sağlamayacağımız çok sayıda kavramsal ve bağlamsal anlam halkaları altında olmanın bunaltıcı olduğunu ileri sürerek açıkça ana akım teorinin pozitivizminin ötesine geçmektedir, "Geleneksel" inşacılık ise olayların ve öykülerin öznelerarası içeriğini irdelemeyi amaçlamakta, ama bunu toplumsal-bilimsel bir yöntem içinde yapmak istemektedir. Geleneksel inşacılık, yalnız zayıf bir post-pozitivizm biçimi kapsadığından, inşacılğın, ana akım çözümlemeyi reddetmek yerine onu arıtmanın ya da genişletmenin bir yöntemi olarak görülmesini sağlamaktadır. Bununla birlikte inşacılık eleştirmenleri, inşacılığın, inançların, belli derecede toplumsal, ekonomik ve siyasal gerçeklik tarafından biçimlendiğini kabul etme konusunda başarısızlığa uğradığını ileri sürmüşlerdir. [1]

1980-90'lı yıllarda realizme alternatif olarak ortaya çıkmış ve son yıllarda da uluslararası ilişkiler analizlerinde en çok kullanılan yaklaşımlardan biri olmuştur. Konstrüktivizm inter-disipliner bir yaklaşım olup psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi gibi bilim dallarından da etkilenmiştir. Konstrüktivistler devletlerin davranışlarını etkileyen faktörlerin sadece anarşi güç olmadığını, başka değişkenlerin de devlet davranışlarını etkilemede önemli rol oynadığını savunmuşlardır. Siyaseti asıl etkileyen şeyin tarafsız gerçeklerden ziyâde subjektif yaklaşımlar olduğunu savunur. İnşacılar, realistlerin kuvveti ya da liberallerin barışı vurgulamaları gibi değişmez gerçeklerden her zaman şüphe ederler. Bunlar sadece, insanlar önemli olduğunu düşündüğü için etkili olan fikirlerdir. İnşacılığa göre, düşünce tarzımız toplumun inançlarına uygun olarak şekillenir. [2] Burada kimlilk kavramı önemlidir; kimlik-çıkar ilişkisi incelenir. Devletlerin uluslararası sistemin aktörleri olduklarını kabul etmektedirler. Devletlerin çıkarları, yapının devlete dışarıdan empoze ettiği bir durum değil, devletlerin etkileşim sonucu tanımladıkları yeni kimliklerin sonucudur.


  1. Andrew Heywood,Siyasetin ve Uluslararası İlişkilerin Temel Kavramları,2015: Palgrave Macmillan.
  2. ROSKIN Michael BERRY Nıcholas, Uluslararası İlişkiler,2012, Adres Yayın, s. 57