"Otorite" sayfasının sürümleri arasındaki fark

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
1. satır: 1. satır:
Otorite en geniş anlamıyla bir [[iktidar]] biçimidir ve bazen 'meşru iktidar' olarak tanımlanmaktadır. İktidar başkalarının davranışlarını tesir etme kabiliyeti ise, otorite bunu yapma hakkıdır. Otorite böylece bir zorlama veya hile ile yönlendirme (Manipülasyon) biçimi olarak değil, itaat etmenin bir görev olarak kabulüne dayanır. Bu anlayışa göre otorite, [[meşruiyet]] veya yasallık ve örtülü iktidar demektir. Fakat otorite normatif ya da deskriptif bir terim olarak da kullanılabilmektedir. Normatif bir terim olarak felsefede, 'hüküm etme hakkı' kast kastedilir ve ahlâkî bir iddia biçimine bürünür. Bu, 'otoriteye itaat edilir' demekten daha mühim olan 'otoriteye itaat edilmelidir' demeye gelir. Mesela liderler seçim sonuçlarına dayanarak nüfusun çoğunluğu bu hakkı onlara takdir etmese de, bu algılayış içinde riyaset hakkı iddialarını sürdürebilirler.
+
Otorite  
  
Diğer yandan siyaset bilimcileri ve sosyologlar otoriteyi deskriptif bir terim olarak ele alırlar. Bu şekilde Max Weber (1864-1920) otoriteyi,insanların tamamen onun yasallığına dair inançkarı ile ilgili olan, bu inancın nereden geldiği veye ahlâkî olarak haklılaştırılıp haklılaştırılmadığıyla ilgisi olmayan bir mesele olarak tanımlamıştır. Otorite bu şekilde anlaşıldığında 'meşru iktidar' demektir. Weber, itaatin üzerine bina edilebileceği farklı zeminlere göre üç otorite türü belirlemiştir. Geleneksel otorite, bu anlamda, tarih ve gelenekte kök salmıştır; Karizmatik otorite kişiliğin gücünden doğar ve yasal-rasyonel otorite bir makamı işgal edenle değil makamın kendisiyle ilişkili olan gayri şahsi kurallar kümesi içine yerleşmiş otoritedir.  
+
Richard Sennett’e göre; “Bir otoritenin ne olduğu konusunda herkesin sezgisel bir düşüncesi, bu düşünceyi tanımlamak ne kadar zor olsa da vardır.” Bununla birlikte bugüne baktığımızda ise otorite kavramı üzerinde Gerard Mendel’in aktarımıyla, “fiziksel zorlama olmaksızın ve taleplerini tartışmaya ya da haklı göstermeye çalışmaksızın, gönülden itaat ettirme yolu” olduğuna dair genel bir anlayış da söz konusudur. [1]  Türk Dil Kurumu’ndaki anlamı ile otorite, çalışmalarıyla kendini kabul ettirmiş kimse anlamına gelir.
  
Alternatif bir ayrım de jure otorite ile de facto otorite arasında yapılabilir. De jure otorite veya yasal otorite, kimin hangi mevzuda otoriteye sahip olduğunu belirleyen usûl ve kurallara göre faaliyette bulunur. 'Yetkili' diye tanımlanan insanların de jure otoriteye sahip olduklarını söyleyebiliriz:'otoriteleri' belli bir makama dayandırılabilir. Geleneksel ve yasal-rasyonel otoritenin her ikisi de, bu yüzden, de jure otorite biçimleri olarak görülebilir. De facto otorite veye fiiliyatta otorite, usûlü kurallar kümesine dayandırılamayan koşullar içinde tatbik edilerek faaliyette bulunur. Bu her türden karizmatik otoriteyi ve de kişinin özgün bilgi ve becerilerinden dolayı bir 'otorite' olarak kabul edildiği, uzman otoritesi olarak anılan otoriteyi kapsar. <ref> Heywood, Andrew (2012), Siyasetin Temel Kavramları, Adres Yayınları: Ankara. </ref>
+
Otoritenin Tarihçesi
  
{{Kaynakça}}
+
Orta Asya Türk geleneğinde egemen olan Gök Tanrı inancının yerini, Müslüman Türklerde tek Tanrı inancı almıştır. Kut ile ifade edilen egemenliğin, Gök Tanrı tarafından kutsal hanedana verildiği inancı, İslam’a uymamasına rağmen, Müslüman Türkler ’de de devam ettirilmiş ve her iki dönemde hanedan kutsal ve karizmatik olarak tanımlanmıştır. Ancak bu kutsallık ve karizma, her iki dönemde de hanedanın buyurma gücü olan hükümdarın kişiliğine yansımamıştır. Ayrıca, İslam öncesi dönemde hükümdarı sınırlayıp yönlendirme gücüne sahip olan töre hukukunun işlevini, sonrasında töre hukuku ile birlikte İslam Hukuku almıştır. Her iki dönemde de kendilerine hukuksal sınırlar getirilmiş olan iktidarlar, bu sınırlar içerisinde kaldıkları sürece meşru kabul edilmiş ve kendilerine itaat edileceği esası benimsenmiştir. Kısacası, her iki dönemde de kutsal hanedana mensup olsa da kendisi kutsal olmayan, hukukla (Töre ve İslam Hukuku) sınırlandırılmış ve bunlara uyduğu ölçüde meşru kabul edilen özgün bir iktidar anlayışı egemen olmuştur. Türklerin siyaset geleneği çerçevesinde oluşan bu özgün otorite tipi ve meşruiyet ilişkisi, İslam öncesinde olduğu gibi, İslam sonrası dönemde de İslam’ın ilkeleriyle büyük oranda bağdaştırılarak sürdürülmüştür. Bu özgünlük, Weber’in tipolojisinde yer alan geleneksel, karizmatik ve hukuksal/ussal otorite tiplerinin sentezi olabilecek bir yaklaşım ile açıklanabilir.
 +
 
 +
 
 +
 
 +
 
 +
 
 +
Türklerdeki otorite anlayışı ve meşruiyet ilişkisinin özgün bir sentez olarak belirmesi, Weber’in otorite tiplerinin saf ideal tipler olmaları ve siyasal yaşamda yalın halde değil bir karışım biçiminde ortaya çıkmalarından dolayı gayet doğaldır. Bu çerçevede Türklerde otorite, her iki dönemde de hanedanın kutsallığına dayandırıldığı ve bu anlayış gelenek halinde sürdürüldüğü için “geleneksel”, kutsallığından dolayı hanedana üstün ve karizmatik özellikler atfedilmesi nedeniyle “karizmatik (ailesel)” ve iktidarın hukukla (Töre ve İslam Hukuku) sınırlandırılması, yaptıkları işlerden dolayı hesap verecekleri anlayışının getirilmesi ve hatta meşruluğunu kaybeden iktidara karşı itaat etmeme hakkının öngörülmesinden dolayı da “hukuksal/ ussal” otoriteden oluşan karma bir niteliğe sahiptir. Böylelikle Batıdan farklı olarak Türkler, kutsallık ile sınırlılığın iç içe geçerek iktidar-halk ilişkisini dengeleyen ve iktidara mutlak bir güç olma fırsatı vermeyen bir özgün yapıya sahiptir. Kısacası; Weber’in ortaya koyduğu her üç otorite tipi, Türklerin İslam öncesi ve İslam sonrası siyasal yaşamında birlikte yer almış ve sonuçta Türklere özgü bir otorite ve meşruiyet ilişkisi ortaya çıkmıştır.  [2] (Özdemir 2014)
 +
 
 +
 
 +
Otoritenin Diğer Kavramlarla İlişkisi
 +
 
 +
Otorite ile insanların kabul ettiği ‘yönetme hakkı’ arasındaki ilişki, bu kavramın hükümet uygulamaları için ne kadar merkezi bir öneme sahip olduğunu da açıklamaktadır. Gönüllü itaatin olmadığı durumlarda hükümetler düzeni, sadece korku, gözdağı ve şiddet kullanarak sağlayabilirler. Bununla beraber otorite kavramı hem karmaşık hem de tartışmalıdır. Örneğin, güç ve otorite analitik olarak ayrılabilirken, uygulamada birbiriyle çakışmakta ve biri diğerine karıştırılabilmektedir. Ayrıca otoriteye çok farklı ve birbirine zıt şartlarda uyulmaktadır ki bu durumlarda onun gerçekleştiği farklı formları birbirinden ayırt etmek önemli hâle gelmektedir. Son olarak, otorite hiçbir şekilde evrensel kabule mazhar olmamıştır. Birçok kişi otoriteyi düzen ve istikrarın temel garantörü olarak görüp modern toplumdaki ‘otoritenin çöküşüne’ ağıt yakarken, diğerleri otoritenin otoriter yönetim biçimi ile çok yakın ilişkisine dikkat çekerek onun çok kolay bir şekilde özgürlüğün ve demokrasinin düşmanı hâline gelebileceği konusunda uyarıda bulunmaktadırlar. Güç ve otorite birbirlerini dışlayıcı kavramlar olmalarına rağmen uygulamada genellikle birini diğerinden ayırt etmek oldukça zordur. [3]
 +
 
 +
 
 +
 
 +
 
 +
 
 +
 
 +
 
 +
 
 +
 
 +
 
 +
 
 +
Otorite Kavramına Katkıda Bulunan Max WEBER
 +
 
 +
Otoritenin modern dönemlerde aldığı form ve meşruiyeti ile ilgili en bilindik açıklamalardan biri Max Weber’e aittir. Weber otoriteyi üçe ayırır. Birincisi, geleneksel otoritedir. Bu otorite biçimi modern öncesi dönemlerde görülür. Geleneksel otorite ailede baba, sülalede en yaşlı ve ülke çapında kral geleneksel otoriteyi temsil eder. Bunların meşruiyeti de toplumdaki gelenekleri temsil etmelerinde ve sürdürmede önemli bir konumda olmaları dolayısıyladır. Bizatihi şahısların bir önemi yoktur, ilgili konumu kim işgal etse o saygı görür. İkinci otorite biçimi ise karizmatik otoritedir. Bu otorite biçimi; hem geleneksel toplumlarda hem de modern toplumlarda görülür. Bu otorite biçiminde olağanüstü özellikleri ve yetenekleri olan birisinin toplumu yönlendirmesi ve etkilemesi söz konusudur. Karizmatik otorite, genelde toplumsal ve siyasal kriz dönemlerinde ortaya çıkar. Böyle zamanlarda toplumu çekip çevirecek ve krizden çıkarak güçlü iradeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç olur. Karizmatik otoritenin meşruiyeti de toplumda birliği sağlaması ve krizden çıkışı vaat etmesi ile ilgilidir. Üçüncü otorite biçimi rasyonel ve yasal otoritedir. Weber’e göre; bu otorite sadece modern toplumlara özgüdür. Bu otoritenin yetki ve görevleri yazılı kurallarla belirlenmiştir. Kişi bu kurallara uyduğu sürece meşrudur, ihlal ederse görevden alınır. Bu otorite de kişinin bizatihi bir önemi yoktur. Yasa gereği işgal ettiği konum dolayısıyla otoritesi meşrudur ve saygı duyulur. Bu otorite biçiminde beklenmedik davranışlar olmaz. Çünkü kişisel inisiyatif alanı neredeyse yoktur, belli bir hiyerarşi ve belli kurallar çerçevesinde görevini icra eder. [4]

01.42, 6 Ocak 2022 tarihindeki hâli

Otorite

Richard Sennett’e göre; “Bir otoritenin ne olduğu konusunda herkesin sezgisel bir düşüncesi, bu düşünceyi tanımlamak ne kadar zor olsa da vardır.” Bununla birlikte bugüne baktığımızda ise otorite kavramı üzerinde Gerard Mendel’in aktarımıyla, “fiziksel zorlama olmaksızın ve taleplerini tartışmaya ya da haklı göstermeye çalışmaksızın, gönülden itaat ettirme yolu” olduğuna dair genel bir anlayış da söz konusudur. [1] Türk Dil Kurumu’ndaki anlamı ile otorite, çalışmalarıyla kendini kabul ettirmiş kimse anlamına gelir.

Otoritenin Tarihçesi

Orta Asya Türk geleneğinde egemen olan Gök Tanrı inancının yerini, Müslüman Türklerde tek Tanrı inancı almıştır. Kut ile ifade edilen egemenliğin, Gök Tanrı tarafından kutsal hanedana verildiği inancı, İslam’a uymamasına rağmen, Müslüman Türkler ’de de devam ettirilmiş ve her iki dönemde hanedan kutsal ve karizmatik olarak tanımlanmıştır. Ancak bu kutsallık ve karizma, her iki dönemde de hanedanın buyurma gücü olan hükümdarın kişiliğine yansımamıştır. Ayrıca, İslam öncesi dönemde hükümdarı sınırlayıp yönlendirme gücüne sahip olan töre hukukunun işlevini, sonrasında töre hukuku ile birlikte İslam Hukuku almıştır. Her iki dönemde de kendilerine hukuksal sınırlar getirilmiş olan iktidarlar, bu sınırlar içerisinde kaldıkları sürece meşru kabul edilmiş ve kendilerine itaat edileceği esası benimsenmiştir. Kısacası, her iki dönemde de kutsal hanedana mensup olsa da kendisi kutsal olmayan, hukukla (Töre ve İslam Hukuku) sınırlandırılmış ve bunlara uyduğu ölçüde meşru kabul edilen özgün bir iktidar anlayışı egemen olmuştur. Türklerin siyaset geleneği çerçevesinde oluşan bu özgün otorite tipi ve meşruiyet ilişkisi, İslam öncesinde olduğu gibi, İslam sonrası dönemde de İslam’ın ilkeleriyle büyük oranda bağdaştırılarak sürdürülmüştür. Bu özgünlük, Weber’in tipolojisinde yer alan geleneksel, karizmatik ve hukuksal/ussal otorite tiplerinin sentezi olabilecek bir yaklaşım ile açıklanabilir.



Türklerdeki otorite anlayışı ve meşruiyet ilişkisinin özgün bir sentez olarak belirmesi, Weber’in otorite tiplerinin saf ideal tipler olmaları ve siyasal yaşamda yalın halde değil bir karışım biçiminde ortaya çıkmalarından dolayı gayet doğaldır. Bu çerçevede Türklerde otorite, her iki dönemde de hanedanın kutsallığına dayandırıldığı ve bu anlayış gelenek halinde sürdürüldüğü için “geleneksel”, kutsallığından dolayı hanedana üstün ve karizmatik özellikler atfedilmesi nedeniyle “karizmatik (ailesel)” ve iktidarın hukukla (Töre ve İslam Hukuku) sınırlandırılması, yaptıkları işlerden dolayı hesap verecekleri anlayışının getirilmesi ve hatta meşruluğunu kaybeden iktidara karşı itaat etmeme hakkının öngörülmesinden dolayı da “hukuksal/ ussal” otoriteden oluşan karma bir niteliğe sahiptir. Böylelikle Batıdan farklı olarak Türkler, kutsallık ile sınırlılığın iç içe geçerek iktidar-halk ilişkisini dengeleyen ve iktidara mutlak bir güç olma fırsatı vermeyen bir özgün yapıya sahiptir. Kısacası; Weber’in ortaya koyduğu her üç otorite tipi, Türklerin İslam öncesi ve İslam sonrası siyasal yaşamında birlikte yer almış ve sonuçta Türklere özgü bir otorite ve meşruiyet ilişkisi ortaya çıkmıştır.  [2] (Özdemir 2014) 


Otoritenin Diğer Kavramlarla İlişkisi

Otorite ile insanların kabul ettiği ‘yönetme hakkı’ arasındaki ilişki, bu kavramın hükümet uygulamaları için ne kadar merkezi bir öneme sahip olduğunu da açıklamaktadır. Gönüllü itaatin olmadığı durumlarda hükümetler düzeni, sadece korku, gözdağı ve şiddet kullanarak sağlayabilirler. Bununla beraber otorite kavramı hem karmaşık hem de tartışmalıdır. Örneğin, güç ve otorite analitik olarak ayrılabilirken, uygulamada birbiriyle çakışmakta ve biri diğerine karıştırılabilmektedir. Ayrıca otoriteye çok farklı ve birbirine zıt şartlarda uyulmaktadır ki bu durumlarda onun gerçekleştiği farklı formları birbirinden ayırt etmek önemli hâle gelmektedir. Son olarak, otorite hiçbir şekilde evrensel kabule mazhar olmamıştır. Birçok kişi otoriteyi düzen ve istikrarın temel garantörü olarak görüp modern toplumdaki ‘otoritenin çöküşüne’ ağıt yakarken, diğerleri otoritenin otoriter yönetim biçimi ile çok yakın ilişkisine dikkat çekerek onun çok kolay bir şekilde özgürlüğün ve demokrasinin düşmanı hâline gelebileceği konusunda uyarıda bulunmaktadırlar. Güç ve otorite birbirlerini dışlayıcı kavramlar olmalarına rağmen uygulamada genellikle birini diğerinden ayırt etmek oldukça zordur. [3]






Otorite Kavramına Katkıda Bulunan Max WEBER

Otoritenin modern dönemlerde aldığı form ve meşruiyeti ile ilgili en bilindik açıklamalardan biri Max Weber’e aittir. Weber otoriteyi üçe ayırır. Birincisi, geleneksel otoritedir. Bu otorite biçimi modern öncesi dönemlerde görülür. Geleneksel otorite ailede baba, sülalede en yaşlı ve ülke çapında kral geleneksel otoriteyi temsil eder. Bunların meşruiyeti de toplumdaki gelenekleri temsil etmelerinde ve sürdürmede önemli bir konumda olmaları dolayısıyladır. Bizatihi şahısların bir önemi yoktur, ilgili konumu kim işgal etse o saygı görür. İkinci otorite biçimi ise karizmatik otoritedir. Bu otorite biçimi; hem geleneksel toplumlarda hem de modern toplumlarda görülür. Bu otorite biçiminde olağanüstü özellikleri ve yetenekleri olan birisinin toplumu yönlendirmesi ve etkilemesi söz konusudur. Karizmatik otorite, genelde toplumsal ve siyasal kriz dönemlerinde ortaya çıkar. Böyle zamanlarda toplumu çekip çevirecek ve krizden çıkarak güçlü iradeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç olur. Karizmatik otoritenin meşruiyeti de toplumda birliği sağlaması ve krizden çıkışı vaat etmesi ile ilgilidir. Üçüncü otorite biçimi rasyonel ve yasal otoritedir. Weber’e göre; bu otorite sadece modern toplumlara özgüdür. Bu otoritenin yetki ve görevleri yazılı kurallarla belirlenmiştir. Kişi bu kurallara uyduğu sürece meşrudur, ihlal ederse görevden alınır. Bu otorite de kişinin bizatihi bir önemi yoktur. Yasa gereği işgal ettiği konum dolayısıyla otoritesi meşrudur ve saygı duyulur. Bu otorite biçiminde beklenmedik davranışlar olmaz. Çünkü kişisel inisiyatif alanı neredeyse yoktur, belli bir hiyerarşi ve belli kurallar çerçevesinde görevini icra eder. [4]