"Sosyalizm" sayfasının sürümleri arasındaki fark
Zehra Sivri (mesaj | katkılar) |
|||
1. satır: | 1. satır: | ||
+ | Fransızca kökenli olan kelime “toplumculuk” olarak ifade edilmektedir. Toplumculuk ise üretim ve değiş tokuş araçlarının toplumsallaştırılmasını öngören doktrinlere verilen genel ad olarak tanımlanmaktadır. İlk çağdan beri farklı biçimlerde yorumlanan düşüncenin önemli isimleri, daha doğrusu temsilcileri Platon, Campanella, Saint Simon, Robert Owen, Charles Fourier, Proudhon, Louis Blanc ve bilimsel sosyalizmin kurucuları olan Karl Marx ile Friedrich Engels’dir. <ref> https://paratic.com/sosyalizm-nedir-sosyalist-kimdir/ </ref> | ||
Sosyalist fikirler, 17. yüzyılın "Levellers ve Diggers"ine veya [[Thomas More]]'un ''Ütopya'sına'' ([1516] 1965) hatta [[Platon]]'un ''Devlet'ine'' kadar geriye götürülebilirse de, sosyalizm 19. yüzyılın başlarına kadar, siyasî bir inanç olarak şekillenmiş değildi. Sosyalizm sanayi kapatilazminin ortaya çıkışına bir tepki olarak gelişti. Önceleri fabrika üretiminin yaygınlaşmasının tehdit ettiği esnaf ve zanaatkârların çıkarlarını dile getirdi; ancak bundan kısa bir süre sonra büyüyen sanayi işçi sınıfıyla, yani erken sanayileşme döneminin "fabrika yemi"yle bağlantılı hâle geldi. İlk biçimleriyle sosyalizm köktenci, ütopyacı ve devrimci karakter taşımaya eğilimliydi. Hedefi, piyasa mübadelesine dayalı kapitalist ekonomiyi kaldırmak ve yerine nitelik bakımından ondan farklı olan ve genellikle ortak mülkiyet ilkesi üzerine bina edilen sosyalist toplumu koymaktı. Sosyalizmin bu şeklinin en etkili temsilcisi, fikirleri 20. yüzyıl komünizmi için temel oluşturan Karl Marx'tı. | Sosyalist fikirler, 17. yüzyılın "Levellers ve Diggers"ine veya [[Thomas More]]'un ''Ütopya'sına'' ([1516] 1965) hatta [[Platon]]'un ''Devlet'ine'' kadar geriye götürülebilirse de, sosyalizm 19. yüzyılın başlarına kadar, siyasî bir inanç olarak şekillenmiş değildi. Sosyalizm sanayi kapatilazminin ortaya çıkışına bir tepki olarak gelişti. Önceleri fabrika üretiminin yaygınlaşmasının tehdit ettiği esnaf ve zanaatkârların çıkarlarını dile getirdi; ancak bundan kısa bir süre sonra büyüyen sanayi işçi sınıfıyla, yani erken sanayileşme döneminin "fabrika yemi"yle bağlantılı hâle geldi. İlk biçimleriyle sosyalizm köktenci, ütopyacı ve devrimci karakter taşımaya eğilimliydi. Hedefi, piyasa mübadelesine dayalı kapitalist ekonomiyi kaldırmak ve yerine nitelik bakımından ondan farklı olan ve genellikle ortak mülkiyet ilkesi üzerine bina edilen sosyalist toplumu koymaktı. Sosyalizmin bu şeklinin en etkili temsilcisi, fikirleri 20. yüzyıl komünizmi için temel oluşturan Karl Marx'tı. | ||
Ancak 19.Yüzyıl'ın sonlarından itibaren, çalışma şartlarıyla ücretlerin iyileştirilmesinin ve sendikalarla sosyalist siyasi partilerin büyümesinin bir sonucu olarak, işçi sınıfının tedrici olarak kapitalist toplumla bütünleşmesini yansıtan reformist bir sosyalist gelenek ortaya çıktı.Sosyalizmin bu türü, ''parlamenter yol''u benimseyerek, sosyalizme barışçı, aşamalı ve yasal yoldan geçişin mümkün olduğunu ilan etti.Reformist sosyalizmin iki kaynağı vardı.İlki, Robert Oven(1771-1858), Charles Fourier(1772-1837) ve William Morris(1854-1896) gibi düşünürlerle bağlantılı olan ahlaki sosyalizmin hümanist geleneğiydi.Diğeri ise, özellikle Eduard Bernstein tarafından geliştirilen [[revizyonist]] Marksizm şeklindeydi.20.Yüzyıl'ın büyük bölümünde sosyalist hareket böylece iki rakip kampa ayrıldı.Lenin ve Bolşevikler örneğini izleyen devrimci sosyalistler kendilerini komünist olarak adlandırılırken, bir tür anayasal politikayı izleyen reformist sosyalistler, gittikçe daha fazla sosyal demokrasi olarak adlandırılacak bir yolu benimsediler.Bu rekabet sadece sosyalizme ulaşmak için en uygun araçların neler olduğu konusunda değil, aynı zamanda sosyalist hedefin kendisinin gerçekte ne olduğu konusunda da odaklanıyordu.Sosyal demokratlar ortak mülkiyet ve planlama gibi fundamentalist ilkelere sırtlarını döndüler ve sosyalizme refah devleti, yeniden dağıtım ve iktisadi yönetim anlamında yeniden şekil verdiler.Bununla beraber, sosyalizmin her iki biçimi de 20.Yüzyıl'ın sonlarında, kimilerini ''sosyalizmin ölümü''nü ve postsosyalist toplumun doğuşunu ilan etmeye teşvik eden bir krize girdi.Bu süreçteki en dramatik hadise, 1989-91 yılları arasındaki Doğu Avrupa devrimlerinin beraberinde getirdiği komünizmin çöküşüydü; ama sosyal demokrasi de geleneksel ilkeleri bakımından sürekli bir gerileme içindeydi ve bu yüzden bazıları onun artık modern liberalizmden ayırt edilemediğini öne sürecekti. | Ancak 19.Yüzyıl'ın sonlarından itibaren, çalışma şartlarıyla ücretlerin iyileştirilmesinin ve sendikalarla sosyalist siyasi partilerin büyümesinin bir sonucu olarak, işçi sınıfının tedrici olarak kapitalist toplumla bütünleşmesini yansıtan reformist bir sosyalist gelenek ortaya çıktı.Sosyalizmin bu türü, ''parlamenter yol''u benimseyerek, sosyalizme barışçı, aşamalı ve yasal yoldan geçişin mümkün olduğunu ilan etti.Reformist sosyalizmin iki kaynağı vardı.İlki, Robert Oven(1771-1858), Charles Fourier(1772-1837) ve William Morris(1854-1896) gibi düşünürlerle bağlantılı olan ahlaki sosyalizmin hümanist geleneğiydi.Diğeri ise, özellikle Eduard Bernstein tarafından geliştirilen [[revizyonist]] Marksizm şeklindeydi.20.Yüzyıl'ın büyük bölümünde sosyalist hareket böylece iki rakip kampa ayrıldı.Lenin ve Bolşevikler örneğini izleyen devrimci sosyalistler kendilerini komünist olarak adlandırılırken, bir tür anayasal politikayı izleyen reformist sosyalistler, gittikçe daha fazla sosyal demokrasi olarak adlandırılacak bir yolu benimsediler.Bu rekabet sadece sosyalizme ulaşmak için en uygun araçların neler olduğu konusunda değil, aynı zamanda sosyalist hedefin kendisinin gerçekte ne olduğu konusunda da odaklanıyordu.Sosyal demokratlar ortak mülkiyet ve planlama gibi fundamentalist ilkelere sırtlarını döndüler ve sosyalizme refah devleti, yeniden dağıtım ve iktisadi yönetim anlamında yeniden şekil verdiler.Bununla beraber, sosyalizmin her iki biçimi de 20.Yüzyıl'ın sonlarında, kimilerini ''sosyalizmin ölümü''nü ve postsosyalist toplumun doğuşunu ilan etmeye teşvik eden bir krize girdi.Bu süreçteki en dramatik hadise, 1989-91 yılları arasındaki Doğu Avrupa devrimlerinin beraberinde getirdiği komünizmin çöküşüydü; ama sosyal demokrasi de geleneksel ilkeleri bakımından sürekli bir gerileme içindeydi ve bu yüzden bazıları onun artık modern liberalizmden ayırt edilemediğini öne sürecekti. |
14.53, 18 Mart 2018 tarihindeki hâli
Fransızca kökenli olan kelime “toplumculuk” olarak ifade edilmektedir. Toplumculuk ise üretim ve değiş tokuş araçlarının toplumsallaştırılmasını öngören doktrinlere verilen genel ad olarak tanımlanmaktadır. İlk çağdan beri farklı biçimlerde yorumlanan düşüncenin önemli isimleri, daha doğrusu temsilcileri Platon, Campanella, Saint Simon, Robert Owen, Charles Fourier, Proudhon, Louis Blanc ve bilimsel sosyalizmin kurucuları olan Karl Marx ile Friedrich Engels’dir. [1] Sosyalist fikirler, 17. yüzyılın "Levellers ve Diggers"ine veya Thomas More'un Ütopya'sına ([1516] 1965) hatta Platon'un Devlet'ine kadar geriye götürülebilirse de, sosyalizm 19. yüzyılın başlarına kadar, siyasî bir inanç olarak şekillenmiş değildi. Sosyalizm sanayi kapatilazminin ortaya çıkışına bir tepki olarak gelişti. Önceleri fabrika üretiminin yaygınlaşmasının tehdit ettiği esnaf ve zanaatkârların çıkarlarını dile getirdi; ancak bundan kısa bir süre sonra büyüyen sanayi işçi sınıfıyla, yani erken sanayileşme döneminin "fabrika yemi"yle bağlantılı hâle geldi. İlk biçimleriyle sosyalizm köktenci, ütopyacı ve devrimci karakter taşımaya eğilimliydi. Hedefi, piyasa mübadelesine dayalı kapitalist ekonomiyi kaldırmak ve yerine nitelik bakımından ondan farklı olan ve genellikle ortak mülkiyet ilkesi üzerine bina edilen sosyalist toplumu koymaktı. Sosyalizmin bu şeklinin en etkili temsilcisi, fikirleri 20. yüzyıl komünizmi için temel oluşturan Karl Marx'tı. Ancak 19.Yüzyıl'ın sonlarından itibaren, çalışma şartlarıyla ücretlerin iyileştirilmesinin ve sendikalarla sosyalist siyasi partilerin büyümesinin bir sonucu olarak, işçi sınıfının tedrici olarak kapitalist toplumla bütünleşmesini yansıtan reformist bir sosyalist gelenek ortaya çıktı.Sosyalizmin bu türü, parlamenter yolu benimseyerek, sosyalizme barışçı, aşamalı ve yasal yoldan geçişin mümkün olduğunu ilan etti.Reformist sosyalizmin iki kaynağı vardı.İlki, Robert Oven(1771-1858), Charles Fourier(1772-1837) ve William Morris(1854-1896) gibi düşünürlerle bağlantılı olan ahlaki sosyalizmin hümanist geleneğiydi.Diğeri ise, özellikle Eduard Bernstein tarafından geliştirilen revizyonist Marksizm şeklindeydi.20.Yüzyıl'ın büyük bölümünde sosyalist hareket böylece iki rakip kampa ayrıldı.Lenin ve Bolşevikler örneğini izleyen devrimci sosyalistler kendilerini komünist olarak adlandırılırken, bir tür anayasal politikayı izleyen reformist sosyalistler, gittikçe daha fazla sosyal demokrasi olarak adlandırılacak bir yolu benimsediler.Bu rekabet sadece sosyalizme ulaşmak için en uygun araçların neler olduğu konusunda değil, aynı zamanda sosyalist hedefin kendisinin gerçekte ne olduğu konusunda da odaklanıyordu.Sosyal demokratlar ortak mülkiyet ve planlama gibi fundamentalist ilkelere sırtlarını döndüler ve sosyalizme refah devleti, yeniden dağıtım ve iktisadi yönetim anlamında yeniden şekil verdiler.Bununla beraber, sosyalizmin her iki biçimi de 20.Yüzyıl'ın sonlarında, kimilerini sosyalizmin ölümünü ve postsosyalist toplumun doğuşunu ilan etmeye teşvik eden bir krize girdi.Bu süreçteki en dramatik hadise, 1989-91 yılları arasındaki Doğu Avrupa devrimlerinin beraberinde getirdiği komünizmin çöküşüydü; ama sosyal demokrasi de geleneksel ilkeleri bakımından sürekli bir gerileme içindeydi ve bu yüzden bazıları onun artık modern liberalizmden ayırt edilemediğini öne sürecekti.
- ↑ https://paratic.com/sosyalizm-nedir-sosyalist-kimdir/
- ↑ Heywood, Andrew, Siyaset, çev.: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, Anakara: Adres Yayınları, 18. Baskı, 2017.