"Paternalist Muhafazakârlık" sayfasının sürümleri arasındaki fark

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
("Muhafazakar düşüncedeki paternalist damar, organizmacılık, hiyerarşi ve ödev gibi ilkelerle tamamen tutarlıdır ve geleneksel muhafazakarlığın doğ..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
 
 
(Bir diğer kullanıcıdan bir ara revizyon gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
Muhafazakar düşüncedeki paternalist damar, organizmacılık, hiyerarşi ve ödev gibi ilkelerle tamamen tutarlıdır ve geleneksel muhafazakarlığın doğal bir sonucu olarak görülebilir.Benjamin Disraeli'nin erken dönem yazılarında sıkça görülebileceği gibi paternalizm sağduyu ile ilkenin bir birleşimini oluşturur. İngiltere'nin ''iki ulus:Zengin ve fakir'' olarak ikiye ayrılması tehlikesine dikkat çeken Disraeli, yaygın bir sosyal devrim korkusunu ifade etmiştir.Bu uyarı, ''yukarıdan reform''un ''aşağıdan devrim''e kıyasla tercihe şayan olduğunu kabul etmesi gereken imtiyazlının özçıkarına bir sesleniştir. Bu mesajı,köklerini [[noblesse oblige]](asalet ödevi) gibi neo-feodal fikirlerde bulan ödev ve sosyal yükümlülük ilkelerine bir çağrıyla desteklenmektedir.Aslında bu yaklaşımda ödev, imtiyazın fiyatıdır; muktedir ve mülk sahibi olan, sosyal uyum ve beraberliğe ilişkin daha geniş menfaatler adına, daha az hali vakti yerinde olana karşı bir sorumluluğu da miras almaktadır.Tek ulus ilkesiyle sonuçlanan, tam bir hiyerarşi şeklindeki organik bir denge görüşünü ifade eden bu yaklaşım, sosyal eşitlik idealine fazlaca sıcak bakmaz.
+
{{kaynaksız}}
Tek ulus geleneği, sadece sosyal reforma yönelik bir eğilimi tecessüm ettirmekle kalmaz; aynı zamanda iktisadi politikaya ilişkin temelde pragmatik bir yaklaşımı da yansıtır.Bu, 1950'lerde İngiltere'de Harold Macmillan (1894-1986), R.A.Butler(1902-1982) ve Ian MacLeod(1913-1970) gibi isimlerce benimsenen ''orta yol'' yaklaşımda görülebilir.Bu yaklaşım, iktisadi örgütlenmenin iki ideolojik modelinden, yani bir yandan laissez-faire kapitalizminden, diğer yandan ise sosyalizmden ve merkezi planlamacılıktan kaçınır.Bunlardan ilki, sosyal uyumu imkansız hale getiren ve zayıf ve kırılgan olanı cezalandıran bir serbestiyle sonuçlanacağı temelinde reddedilirken, ikinci ise yekpare taştan bir devlet direği ortaya çıkardığından ve her türden bağımsızlık ve teşebbüsü ezdiğinden dolayı reddedilir.Dolayısıyla çözüm, devletle birey arasındaki dengenin ''işe yarayan'' a göre pragmatik biçimde ayarlanabileceği, piyasa rekabeti ile hükümet regülasyonunun bir karışımında yatmaktadır( ''bencillik içermeyen özel teşebbüs ''(H.Macmillan)). Buna çok benzer sonuçlara, 1945'ten sonra Hıristiyan Demokrasi ilkelerini benimseyen Kıta Avrupası muhafazakarları tarafından ulaşılmış ve en katı şekliyle Alman Hrıstiyan Demokratlarının sosyal piyasa felsefesinde ifadesini bulmuştur.Bu felsefe, özel teşebbüs ve rekabetin erdemlerini yansıttığı ölçüde bir piyasa stratejisidir; ama bu yolla sağlanan refahın, toplumun daha büyük olan menfaati için kullanılması gereğine inanması bakımından sosyaldir. <ref>Heywood, Andrew, Siyaset, çev.: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, Ankara: Adres Yayınları, 18. Baskı, 2017.</ref>
+
Muhafazakar düşüncedeki paternalist damar, organizmacılık, hiyerarşi ve ödev gibi ilkelerle tamamen tutarlıdır ve geleneksel muhafazakarlığın doğal bir sonucu olarak görülebilir.[[Benjamin Disraeli]]'nin erken dönem yazılarında sıkça görülebileceği gibi [[paternalizm]] sağduyu ile ilkenin bir birleşimini oluşturur. İngiltere'nin ''iki ulus:Zengin ve fakir'' olarak ikiye ayrılması tehlikesine dikkat çeken Disraeli, yaygın bir sosyal devrim korkusunu ifade etmiştir.Bu uyarı, ''yukarıdan reform''un ''aşağıdan devrim''e kıyasla tercihe şayan olduğunu kabul etmesi gereken imtiyazlının özçıkarına bir sesleniştir. Bu mesajı, köklerini [[noblesse oblige]](asalet ödevi) gibi neo-feodal fikirlerde bulan ödev ve sosyal yükümlülük ilkelerine bir çağrıyla desteklenmektedir.Aslında bu yaklaşımda ödev, imtiyazın fiyatıdır; muktedir ve mülk sahibi olan, sosyal uyum ve beraberliğe ilişkin daha geniş menfaatler adına, daha az hali vakti yerinde olana karşı bir sorumluluğu da miras almaktadır.Tek ulus ilkesiyle sonuçlanan, tam bir hiyerarşi şeklindeki organik bir denge görüşünü ifade eden bu yaklaşım, sosyal eşitlik idealine fazlaca sıcak bakmaz.
 +
Tek ulus geleneği, sadece sosyal reforma yönelik bir eğilimi tecessüm ettirmekle kalmaz; aynı zamanda iktisadi politikaya ilişkin temelde pragmatik bir yaklaşımı da yansıtır.Bu, 1950'lerde İngiltere'de [[Harold Macmillan]] (1894-1986), [[R.A.Butler]](1902-1982) ve [[Ian MacLeod]](1913-1970) gibi isimlerce benimsenen ''orta yol'' yaklaşımda görülebilir.Bu yaklaşım, iktisadi örgütlenmenin iki ideolojik modelinden, yani bir yandan laissez-faire kapitalizminden, diğer yandan ise sosyalizmden ve merkezi planlamacılıktan kaçınır.Bunlardan ilki, sosyal uyumu imkansız hale getiren ve zayıf ve kırılgan olanı cezalandıran bir serbestiyle sonuçlanacağı temelinde reddedilirken, ikinci ise yekpare taştan bir devlet direği ortaya çıkardığından ve her türden bağımsızlık ve teşebbüsü ezdiğinden dolayı reddedilir.Dolayısıyla çözüm, devletle birey arasındaki dengenin ''işe yarayan'' a göre pragmatik biçimde ayarlanabileceği, piyasa rekabeti ile hükümet regülasyonunun bir karışımında yatmaktadır( ''bencillik içermeyen özel teşebbüs ''(H.Macmillan)). Buna çok benzer sonuçlara, 1945'ten sonra Hıristiyan Demokrasi ilkelerini benimseyen Kıta Avrupası muhafazakarları tarafından ulaşılmış ve en katı şekliyle Alman Hrıstiyan Demokratlarının sosyal piyasa felsefesinde ifadesini bulmuştur.Bu felsefe, özel teşebbüs ve rekabetin erdemlerini yansıttığı ölçüde bir piyasa stratejisidir; ama bu yolla sağlanan refahın, toplumun daha büyük olan menfaati için kullanılması gereğine inanması bakımından sosyaldir. <ref>Heywood, Andrew, Siyaset, çev.: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, Ankara: Adres Yayınları, 18. Baskı, 2017.</ref>
 +
{{Kaynakça}}

02.38, 2 Mart 2018 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

KAYNAKSIZ

Muhafazakar düşüncedeki paternalist damar, organizmacılık, hiyerarşi ve ödev gibi ilkelerle tamamen tutarlıdır ve geleneksel muhafazakarlığın doğal bir sonucu olarak görülebilir.Benjamin Disraeli'nin erken dönem yazılarında sıkça görülebileceği gibi paternalizm sağduyu ile ilkenin bir birleşimini oluşturur. İngiltere'nin iki ulus:Zengin ve fakir olarak ikiye ayrılması tehlikesine dikkat çeken Disraeli, yaygın bir sosyal devrim korkusunu ifade etmiştir.Bu uyarı, yukarıdan reformun aşağıdan devrime kıyasla tercihe şayan olduğunu kabul etmesi gereken imtiyazlının özçıkarına bir sesleniştir. Bu mesajı, köklerini noblesse oblige(asalet ödevi) gibi neo-feodal fikirlerde bulan ödev ve sosyal yükümlülük ilkelerine bir çağrıyla desteklenmektedir.Aslında bu yaklaşımda ödev, imtiyazın fiyatıdır; muktedir ve mülk sahibi olan, sosyal uyum ve beraberliğe ilişkin daha geniş menfaatler adına, daha az hali vakti yerinde olana karşı bir sorumluluğu da miras almaktadır.Tek ulus ilkesiyle sonuçlanan, tam bir hiyerarşi şeklindeki organik bir denge görüşünü ifade eden bu yaklaşım, sosyal eşitlik idealine fazlaca sıcak bakmaz. Tek ulus geleneği, sadece sosyal reforma yönelik bir eğilimi tecessüm ettirmekle kalmaz; aynı zamanda iktisadi politikaya ilişkin temelde pragmatik bir yaklaşımı da yansıtır.Bu, 1950'lerde İngiltere'de Harold Macmillan (1894-1986), R.A.Butler(1902-1982) ve Ian MacLeod(1913-1970) gibi isimlerce benimsenen orta yol yaklaşımda görülebilir.Bu yaklaşım, iktisadi örgütlenmenin iki ideolojik modelinden, yani bir yandan laissez-faire kapitalizminden, diğer yandan ise sosyalizmden ve merkezi planlamacılıktan kaçınır.Bunlardan ilki, sosyal uyumu imkansız hale getiren ve zayıf ve kırılgan olanı cezalandıran bir serbestiyle sonuçlanacağı temelinde reddedilirken, ikinci ise yekpare taştan bir devlet direği ortaya çıkardığından ve her türden bağımsızlık ve teşebbüsü ezdiğinden dolayı reddedilir.Dolayısıyla çözüm, devletle birey arasındaki dengenin işe yarayan a göre pragmatik biçimde ayarlanabileceği, piyasa rekabeti ile hükümet regülasyonunun bir karışımında yatmaktadır( bencillik içermeyen özel teşebbüs (H.Macmillan)). Buna çok benzer sonuçlara, 1945'ten sonra Hıristiyan Demokrasi ilkelerini benimseyen Kıta Avrupası muhafazakarları tarafından ulaşılmış ve en katı şekliyle Alman Hrıstiyan Demokratlarının sosyal piyasa felsefesinde ifadesini bulmuştur.Bu felsefe, özel teşebbüs ve rekabetin erdemlerini yansıttığı ölçüde bir piyasa stratejisidir; ama bu yolla sağlanan refahın, toplumun daha büyük olan menfaati için kullanılması gereğine inanması bakımından sosyaldir. [1]

  1. Heywood, Andrew, Siyaset, çev.: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, Ankara: Adres Yayınları, 18. Baskı, 2017.