Max Weber

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Max-weber-1864-1920-granger.jpg

Max Weber (d. 21 Nisan 1864, Erfurt, Prusya, [Almanya]- 14 Haziran 1920, Münih, Almanya); Protestanlığı kapitalizmle ilişkilendiren "Protestan Ahlakı" teziyle ve bürokrasi konusunda düşünceleri ile tanınan Alman sosyolog ve politik iktisatçıdır. Weber'in sosyolojik teori üzerindeki iz bırakan etkisi; bilimdeki nesnellik talebinden ve insan eyleminin arkasındaki güdülerin analizinden kaynaklanmaktadır. [1]

Akademik Kariyeri

Weber’in erken akademik kariyerinin doruk noktası, 1895'te Freiburg'daki açılış konuşmasıdır. Bu konuşmada Weber; Almanya'nın tarım sorunları üzerine beş yıllık bir çalışmayı, iktidardaki “Junker” aristokrasisinin “tarihsel olarak modası geçmiş” olarak nitelendirdiği bir bakış açısı ile sunmuştur. Weber’in görüşüne göre, mevcut liberal partiler Junkers’a meydan okuyacak ve onların yerini alacak konumda değildir. İşçi sınıfı iktidarın sorumluluklarını kabul etmeye de hazır değildir. Weber’e göre yalnızca, bilinçli bir denizaşırı emperyal genişleme politikasıyla siyasi olgunluğa kadar eğitilmiş bir bütün olarak ulus, Almanya'yı devrimci ve Napolyon dönemlerinde Fransızların ve emperyal genişlemeleri sırasında İngilizlerin ulaştığı siyasi olgunluk seviyesine getirebilir. Weber'in Freiburg konuşması böylelikle, Friedrich Naumann ve Hans Delbrück gibi önemli liberal gazetecileri desteğine çeken bir “liberal emperyalizm” ideolojisini geliştirmiştir. [2] Weber, 1897’de bir sinir hastalığına yakalandı ve sonrasında Heidelberg'deki profesörlüğünden istifa etmiştir ve 1903'te bilimsel çalışmalarına devam etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar ders vermemiştir. Kısmi iyileşmesinden sonraki en önemli çalışması; “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu”, Kalvinist ahlak ve kompulsif emek arasındaki ilişkiye, çeşitli dinler arasındaki ilişkiye odaklandığını gözler önüne sermiştir. Etik, sosyal ve ekonomik süreçler ve kalıcı öneme sahip diğer birçok soru çalışmasının çerçevesini oluşturmuştur. Weber'in en çok bilinen ve en tartışmalı eseri olan “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” eserinde Weber, Almanya'da bir yandan kapitalist girişimlerdeki ilgi ve başarıyı ele alırken diğer yandan ülkenin Protestan geçmişi arasındaki istatistiksel ilişkiye dikkat çekmiştir. Weber, kapitalizm ve Protestanlık arasındaki bu ilişkiyi, Püriten inancının bazı tesadüfi psikolojik sonuçlarına bağlamıştır. [3] Bu inançlardan biri olan “kader” kavramı; Calvin'in formülasyonunda, günahkâr insanlığın kurtuluşun lütfunu Tanrı'nın ne neden ne kime uzattığını bilemediğinin belirtilmesiyle ele alınmıştır. Weber, bu öğretinin cehenneme inanan Calvin'in takipçilerine dayattığı psikolojik güvensizliğin, günlük yaşamda Tanrı'nın iradesinin yönünü gösteren işaretler aramaya başlamaları yönünde itici güç gösterdiğini belirtmiştir. Sonuç olarak “Protestan ahlakı” kişinin dünyevi çağrısına ve bu tür emeklerden elde edilen kârdan herhangi bir zevk almaktan münzevi bir şekilde uzak durmanın ahlakıdır. Bu tür inanç ve uygulamaların pratik sonucu, Weber'in tahminine göre, mümkün olan en hızlı sermaye birikimidir. [4] Weber, eleştirmenlerinin, son derece gelişmiş kapitalist girişimlerin Calvin'den yüzyıllar önce var olduğuna dair iddialarını asla reddetmemiştir. Weber, modern kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunan hem maddi hem de psikolojik diğer ön koşulların da farkındadır. Bu eleştirilere, Kalvinizm'den önce kapitalist girişimin ve servet birikiminin her zaman yaygın dini düzenin pasif veya aktif düşmanlığı tarafından zapt edildiğini ileri sürerek yanıt vermiştir. Weber; Püritenlerin, başka türlü dayanılmaz manevi yükleri hafifletmenin bir yolu olarak, dünyevi çilecilik örtüsünü gönüllü olarak kabul ettiklerini ileri sürmüştür. Bununla birlikte, bunu yaparak içinde doğan herkesin yaşamını ve değerlerini belirlemeye devam eden modern ekonomik düzenin muazzam yapısının yaratılmasına yardımcı olduğunu belirtmiştir. [5] Protestan etiği üzerine çalışmasını yayınladığı sıralarda; Weber'in beslendiği orta sınıf Alman kültürü, ilk parçalanma momentlerini yaşamıştır. Kaçınılmaz kader olarak kabul ettiği Protestan ahlakı; gençlik hareketinin, avangart edebi çevrelerin, Friedrich Nietzsche ve Sigmund Freud'un etkilediği çevrelerin tepkisini çekmiştir. Etik bağlamında Kant ve Nietzsche’den etkilenen Weber [6]; bu ortamda, otoritenin karizmatik, geleneksel ve yasal biçimleri arasında önemli bir ayrım yapan politik sosyolojisini geliştirmiştir. Weber, Haziran 1920'de akciğer enfeksiyonu geçirerek vefat etmiştir. [7]

Weber ve Rasyonalite

Maxweber.jpg

Weber’e göre din, hukuk, müzik ve mimariye kadar insan hayatının tüm alanlarında yer alan rasyonalizasyon, “prensipte hesapla her şeye hakim olunabileceği” bir dünyaya doğru tarihsel bir itici güç anlamına gelmektedir. Örneğin, modern kapitalizm hesaplanabilir bir üretim sürecine dayandığı için rasyonel bir ekonomik yaşam biçimidir. Modern kapitalizmi ekonomik yaşamı düzenlemenin diğer tüm tarzlarından niteliksel olarak farklı kılan; Kesin hesaplanabilirlik arayışı, parasal muhasebe (özellikle çift girişli defter tutma), üretim kontrolünün merkezileştirilmesi, işçilerin üretim araçlarından ayrılması, resmi olarak ücretsiz işgücü temini, fabrikalarda disiplinli kontrol ve diğer özellikler gibi kurumsal yeniliklerin temelini oluşturmasıdır. Üretim sürecinin gelişmiş hesaplanabilirliği, hukuk ve idare gibi ekonomik olmayan alanlarda da desteklenmektedir. Yasal biçimcilik ve bürokratik yönetim, sosyopolitik ortamda resmi vatandaşlık eşitliği, yasal normların kurallara bağlı bir yasası, özerk bir yargı ve politikadan arındırılmış bir profesyonel bürokrasi getirerek endüstriyel kapitalizmi engelleyen öngörülebilirlik unsurlarını güçlendirmektedir. Bahsedilen politik, sosyal ve ekonomik alanlarda tüm bu hesaplanabilirlik ve öngörülebilirlik faktörleri; etik, din, psikoloji ve kültürdeki değerlerde değişiklik olmadan mümkün değildir. Başka bir deyişle, kurumsal rasyonalizasyon, Protestan Etiği'nde belirtildiği gibi, tuhaf bir şekilde rasyonel bir kişilik tipinin veya bir "meslek sahibi" nin yükselişine dayanmaktadır. [8]

Rasyonel bir şekilde hareket etmek, eylemin olası sonuçları hakkında bilinçli düşünme temelinde hareket etmek anlamına geldiğinden, eylemimizin içine gömülü olduğu düşünsel ve maddi koşullar hakkında biraz bilgi gerektirmektedir. Bu haliyle, rasyonel bir eylemin temelini oluşturan bilgi, sistematik, mantıksal olarak birbirine bağlı bir bütüne ulaşmayı amaçlayan, araç-amaç ilişkileri açısından tasarlanan nedensel bir yapıya sahiptir. Modern bilimsel ve teknolojik bilgi; Weber'in entelektüelleştirme olarak adlandırdığı bu sürecin doruk noktasıdır ve bu süreçte din, teoloji ve metafizik gibi mistik bakışlar zayıflamıştır. Weber'e göre, bu kademeli zayıflama sürecinin radikal sonucuna ulaşması ancak modern Batı medeniyetinde gerçekleşmiştir. Weber'e göre rasyonelleştirme ayrıca nesneleştirmeye ve maddi-manevi yaşamda artan kontrollere bağlıdır. [9]

İdeal Tip

"İdeal tip" metodolojisi, geniş etik anlayışının bir sonucudur. Weber'in tanımına göre ideal bir tip, bir veya daha fazla bakış açısının tek taraflı vurgulanmasıyla oluşmaktadır. Somut bir örneğin birleşik bir analitik yapı içinde düzenlenmesidir. Yani gerçekliğin ampirik olarak bulunamayan ütopyasıdır.Kurgusal doğasının kesin olarak farkında olan ideal tip, hiçbir zaman gerçekliğin yeniden üretilmesi veya gerçeklikle örtüşmesi açısından geçerliliğini iddia etmeye çalışmaz. Geçerliliği, pozitivizmin savunucuları tarafından çok uygun bir şekilde görmezden gelinen yeterlilik açısından doğrulanabilir. Weber'e göre, ne kadar öznel olursa olsun, açık bir değer taahhüdü hem kaçınılmaz hem de gereklidir. Bu kaçınılmazdır, aksi takdirde anlamlı bilgiye ulaşılamaz. Dahası, aksi takdirde bir araştırmacının değer pozisyonu açıkça ön plana çıkmayacak ve bu şekilde kabul edilmeyecektir. Başka bir deyişle, Weber’in “tek yanlılık” (Einseitigkeit) üzerindeki vurgusu, yalnızca bilimsel bilginin öznel doğasını doğrulamakla kalmaz, aynı zamanda araştırmacının bilinçli olarak öznel olmasını da gerektirir. İdeal tip bu amaç için tasarlanmıştır, çünkü "sadece ideal bir tip olarak" öznel değer verebilir. [10]

Otorite Tipleri

  1. Geleneksel Otorite: İktidar meşruluğunu uzun yıllardan beri etkisini gösteren göreneklerden, inanışlardan ve geleneklerden almaktadır. Gelenekler ve görenekler nasıl yönetileceğine dair prensipleri oluşturmaktadır. Kısaca gelenekler her şeyin üstündedir. Yöneten kişi, hanedan ve krallık örneklerinde görüldüğü üzere doğmadan önce geleneklerle belirlenmiştir. Kişinin keyfi ve kişisel uygulamaları, gelenek aracılığı ile sınırlandırılmaktadır. Teşkilatların oluşumu ve atama usülleri gelenek aracılığı ile belirlenmektedir. Weber’e göre eski bürokrasiler (eski Mısır, Bizans İmparatorluğu vb.) geleneksel otoritenin özel bir biçimi olarak patrimonyal örgütlerdir. Patrimonyal otorite, modernlik öncesi dönemde, daha çok doğu toplumlarında görülen bir tiptir. Weber, bu geleneksel otorite kapsamında “gerentokrasi”, “patriyarkalizm” ve “patrimonyalizm” kavramlarını açıklamıştır. Gerentokrasi, grubu temsil ederek kutsal geleneklerin uygulanmasını sağlayan yaşlıların yönetimidir. Patriyarkalizm ev otoritesini temsil etmektedir ve merkezi otoritenin dağılması sonucu “patrimonyal otorite” ortaya çıkmıştır. Patrimonyalizm idari personelin ve askeri gücün şahsa bağlı şekilde gelişmesine dayanmaktadır. [11]
  2. Karizmatik Otorite: Weber’e göre tek bir kişiye karşı duyulan güven, bağlılık ve inancın kurduğu meşrulukla gücünü alan iktidarın meydana getirdiği otorite tipi “Karizmatik Otorite”dir. Bu otorite tipinde geleneklerin gözetilmesi şartı aranmamıştır. Bu otorite tipinde önemli olan kişinin sihir, kahramanlık, ya da olağanüstü yetenekleri ile karizmaya (tanrı vergisi kişiliğe) sahip olduğu hakkında bir “inanç” uyandırmasıdır. Karizmatik otoritenin meşruluğunu uyandırdığı bu inançtan almaktadır. Bu otorite tipinde yönetim tamamen bu karizmatik yöneticinin egemenliği altında olduğu için kişisel ve keyfi uygulamalar gözlemlenmektedir. Bu otorite tipinde idari kadrolar “karizmatik lider”e duydukları sadakat ve bağlılığa göre seçilmektedir. Weber’e göre karizmatik otorite, geleneklere tamamen veya kısmen karşı çıkabildiği için radikal veya devrimci bir nitelik taşıyabilmektedir. Geleneksel otorite ile karşılaştırıldığında karizmatik otorite; tüm meşruluğunu tek bir kişinin egemenliğine bağlamasından ötürü daha kısa ömürlüdür. Karizmatik liderin ölümüyle otorite son bularak; yerine ya eski gelenek ya da karizmatik liderin oluşturduğu yeni gelenek getirilmektedir. Karizmatik otorite; düzenli atama prosedürü, liyakat, uzmanlık, kalıcı kurumlar gibi kavramlara yer vermemektedir. Denetim mekanizmaları zayıftır. [12]
  3. Yasal/Rasyonel Otorite: Meşruluk kaynağını hukuktan ve yasalardan alan otorite biçimidir. Yöneten ve yönetilenler; yasalar çerçevesinde hareket etmek durumundadırlar. Atamalar ve işleyiş hukuk kuralları çerçevesinde ilerlemektedir. Bu otorite Weber tarafından ayrıca rasyonel otorite biçimi olarak da adlandırılmaktadır çünkü yöneticiler, yönetme yetkisini hukuki şartlarla düzenlenmiş seçimler aracılığıyla elde etmektedirler. Hukuk ve seçimlerin temelinde rasyonel ilkeler yatmaktadır. Bu rasyonel ilkeler kurallara uyulmasını sağlayan temel faktördür. Yasal otoritenin en gelişmiş hali ise “Bürokrasi”dir. Yasal otoritenin örtüştüğü yönetim şekli bürokrasidir. Yasal bürokrasinin temel niteliği özel mülk ile resmi mülkü ayrımıdır. Bu ayrım; onu feodal ve patrimonyal yönetim tipinden ayırmaktadır. [13] Weber’e göre rasyonel/yasal otoritenin avantajları şunlardır:

Bu tür otorite tipi öncelikle yönetimde devamlılık sağlar.Yönetici kadrolar becerilerine ve yeteneklerine göre seçilirler. Hiyerarşik olarak üst konumlarda yer alan kimseler, yetkilerini kullanmak amacıyla yasal araçlara sahip olabilmektedirler. [14]

Weber'in Bürokrasi Tanımı

580efdedfad25f2e624d13b3d9dd6636 big r.jpg

Weber’e göre bürokrasi, bir örgütlenme ve yönetim biçimidir. Eski örgüt yapıları, endüstrileşme ile geleneksel bir toplumun ihtiyaçlarına cevap vermekte yetersiz kalmıştır. Gelişmeler ile beraber geleneksel ve karizmatik otoriteler önemini yitirmiş, yasal ilkeler öne çıkmaya başlamıştır. Bu yasal ilkeler “bürokrasi” adında yeni bir örgütlenme biçimini ortaya çıkarmıştır. [15]

Weber bu modelini oluştururken ileri sanayi aşamasında bulunan toplumların kamu bürokrasilerini gözlemiş ve bunlardan etkilenmiştir. Weber devlet dairelerinin özelliklerini inceleyerek bürokrasi ile ilgili genel sonuçlara varmıştır. Bu sonuçlara varırken Prusya ordusu, Katolik Kilisesi ve Çin Kamu Yönetimi ile ilgili sosyal ve ekonomik kurumların tarihi ve çağdaş yorumlarını içeren çalışmalardan yararlanmıştır [16] Weber’e göre ideal tip olan bürokrasinin özellikleri şunlardır: [17]

  • Yasalarla Düzenlenmiş Yetki Alanı
  • Otorite-Hiyerarşi
  • Yönetimin Yazılı Belgelere Dayanması
  • Uzmanlaşma
  • Gayrişahsilik
  • Kariyer Yapısı
  • Kurallar Sistemi
  • Kamu ve Özel Hayatın Ayrışması

Yasal/rasyonel yönetim biçimi modeli ile memurluk bir meslek haline getirilmiş, yazılı kurallar ile çerçevesi belirlenmiş ve memurluğa alınma, yükselme, görevden alınma süreçlerinin sistematiği yasal metinlerle ortaya konmuştur.


Hazırlayan: Hande Büyükyörük


  1. https://www.britannica.com/biography/Max-Weber-German-sociologist
  2. https://www.britannica.com/biography/Max-Weber-German-sociologist
  3. https://www.britannica.com/biography/Max-Weber-German-sociologist
  4. https://www.britannica.com/biography/Max-Weber-German-sociologist
  5. https://www.britannica.com/biography/Max-Weber-German-sociologist
  6. https://plato.stanford.edu/entries/weber/#PhiInf
  7. https://www.britannica.com/biography/Max-Weber-German-sociologist
  8. https://plato.stanford.edu/entries/weber/#PhiInf
  9. https://plato.stanford.edu/entries/weber/#PhiInf
  10. https://plato.stanford.edu/entries/weber/#PhiInf
  11. Akçakaya, Murat, (2016), “Weber’in Bürokrasi Kavramının Bugünü ve Geleceği”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Özel Sayı Aralık 2016, s. 275-295.
  12. Akçakaya, Murat, (2016), “Weber’in Bürokrasi Kavramının Bugünü ve Geleceği”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Özel Sayı Aralık 2016, s. 275-295.
  13. Akçakaya, Murat, (2016), “Weber’in Bürokrasi Kavramının Bugünü ve Geleceği”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Özel Sayı Aralık 2016, s. 275-295.
  14. Öztaş, Nail (2015). Yönetim, Üçüncü Baskı, Ankara, Otorite Yayınları
  15. Baransel, Atilla (1979). Çağdaş Yönetim Düşüncesinin Evrimi, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Yayınları.
  16. Özer, Mehmet Akif (2005). Yeni Kamu Yönetimi: Teoriden Uygulamaya, Birinci Baskı, Ankara, Platin Yayınları.
  17. Akçakaya, Murat, (2016),“Weber’in Bürokrasi Kavramının Bugünü ve Geleceği”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Özel Sayı Aralık 2016, s. 275-295.