"Ruanda Soykırımı" sayfasının sürümleri arasındaki fark

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
(Sayfa düzeni.)
1. satır: 1. satır:
Afrika kıtası, insanlığın doğduğu yer olarak kabul edilse de insanlık suçlarının yoğun bir şekilde işlendiği bir kıta olagelmiştir. Afrika kıtasında, özellikle Sahra altı Afrika’da, diğer yaygın adıyla Kara Afrika’da işlenen insanlık suçları, dünya toplumu tarafından çoğu zaman kabile çatışmalarının ve müzminleşmiş iç savaşların bilindik, olağan ve alışılmış bir parçası olarak görülmüştür. 1994 yılında, popüler basın Ruanda’daki soykırımı etnik gruplar arasındaki bir kabile savaşı olarak tanımlamıştır.<ref> Sencermen,Öncel.Güvenlik Stratejileri.Batılı Koloniyel Güçlerin 1994 Ruanda Soykırımına Etkisi.</ref> Günümüzde de çatışma ve şiddet olaylarıyla gündemde yer almaktadır. Bu çatışmalar arasında en akılda kalan ve uluslararası toplumun uzlaşma sağlayabilmek için halen en fazla çaba sarf ettiği şiddet olayı Ruanda’daki soykırım olmuştur. 1994 Ruanda Soykırımı, Nazi Almanya’sında gerçekleştirilen Yahudi Soykırımından sonra dünya tarihinde en büyük '''ikinci''' soykırımdır.<ref> Eroğlu Rukiye. http://www.tuicakademi.org/ruanda-soykirimi/ adresinden 23.02.2018 tarihinde erişilmiştir.</ref>
+
Büyük Göller Bölgesi’nin en önemli ülkesi olarak kabul edilen Ruanda’nın geçmişinde, tarihin en kanlı olaylarından biri yer almaktadır. Bölgede yüzyıllardır süregelen varlığı sayesinde sağlam bir devlet yapısına ve teşkilatına sahip olan ülke, hem dış güçlerin hem de coğrafi konumundan kaynaklanan dezavantajların etkisiyle 1994 yılında Yahudi Soykırımı’ndan sonra en büyük katliam olarak kabul edilen, 100 günde yaklaşık olarak bir milyon kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan bir soykırıma sahne olmuştur. Yıllardır bir arada yaşamalarına rağmen çeşitli sebeplerden dolayı birbirini ‘düşman’ olarak gören Hutu ve Tutsi kabileleri bu soykırımın başrollerindedir.  
  
=='''Öncesi'''==
+
=='''Ruanda ve Koloni Süreci'''==
  
Ruanda'nın tarihi esas itibariyle iki devrede incelenebilir. Birinci devre; '''sömürge öncesi dönem''', ikinci devre; '''sömürge dönemidir'''. Büyük devletlerin egemenliğinden önceki dönemde Hutular, Tutsiler ve Pigmeler barış içerisinde yaşamışlardır. <ref> Türkmen,Ceren(2008).Düşük Yoğunluklu Savaş. 21.Yüzyıl Dergisi .http://www.21yuzyildergisi.com/assets/uploads/files/89.pdf adresinden 23.02.2018 tarihinde erişilmiştir.</ref>
+
Ruanda, Afrika kıtasının ortalarında bulunan Uganda, Demokratik Kongo, Tanzanya ve Burundi gibi ülkelerle komşu olan; bölgenin en gelişmiş devleti olarak kabul edilen bir ülkedir. Ruanda’da yaşayanların büyük çoğunluğu, ülkenin coğrafi yapısı engebeli ve dağlık olduğundan, tarım ve hayvancılık ile geçim sağlamaktadır. Ülkenin yağış oranı bir hayli az olması ise tarım alanlarının sınırlı olmasına buna bağlı olarak da fakir bir ülke olmasına neden olmuştur.
1890 '''Brüksel Konferansı''''nda, bölgede neredeyse hiç Alman olmamasına rağmen, egemen devletlerce Ruanda, Almanya idaresine verildi. Doğal kaynaklar açısından zengin diğer devletler varken, kendi payına bu fakir ve karasal devletin düşmesinde yarar görmeyen Almanya, 1907'ye kadar ülkeye bir idareci bile göndermedi. I. Dünya Savaşı'nın ardından  Versay Antlaşması neticesinde Ruanda yönetimi Belçika'ya verildi. Belçikalılar Almanların aksine yönetimle daha fazla ilgilendiler. Doğal yaşam ihtiyaçlarını karşılamak dışında çalışmayan Ruandalılara kahve tarlalarında çalışma zorunluluğu ve çalışmayanlar için kırbaçla cezalandırma gibi yeni kurallar getirildi.
 
  
Ülkede o zaman yaşayanların '''%90'ı Hutu, %9'u Tutsi, %1'i ise Pigmeydi'''. Pigmeler yaşam alanı ve kültür olarak diğerlerinden farklı olsa da, o güne kadar bir arada yaşayan '''Tutsi ve Hutular''' birbirlerinden çok farklı görülmüyordu. Afrika siyasetinde yönetici ve yöneten unsurların birbirinden ayrılması prensibini uygulayan Belçikalılar bu politikayı Ruanda için kontrolün elde tutulmasının garantisi olarak gördüler ve bölgede bulunan azınlıktaki Tutsileri, Hutulara karşı desteklemek amacıyla ırka dayalı bazı ayrıcalıklar verdiler. Koloni güçlerine kolaylık olması amacıyla, herkese '''ırkını gösteren kimlikler''' dağıtıldı. Tutsi ve Hutuların aslında ortak olan dil-gelenek-etik geçmişleri ve kültürleri yok sayılarak, bir tür yapay ırksal ayrımcılığa başlandı. Belçikalı yöneticiler ayrımcılığı körüklemek amacıyla, işe alımlardan hastane kabullerine kadar bütün kararları ırksal farklılıklara göre almaya başladılar. Bu dönemde Tutsiler, Hutulara göre çok daha iyi yaşam şartlarına ve daha iyi işlere kavuştu. İnsanların hangi ırktan olduğuna karar verilirken bazı objektiflikten uzak ve akıl dışı kriterler kullanılmıştır. Etiyopya kökenli olduğuna inanılan Nuh'un soyuna dayandırılan Tutsilerin daha ince yapılı ve narin bir görünüşe sahip olduğu iddia edilmiş ve uzun boy, güzel görünüm gibi fiziki özellikleri olanlar Tutsi sayılmıştır. Bunun yanında zengin olanlar, örneğin, 10 inekten daha fazlasına sahip olanlar da Tutsi olarak kaydedilmiştir.
+
Ülkede yaşayan üç farklı etnik grup vardır. Bu gruplardan %84’ini Hutu’lar, %15’ünü Tutisiler, %1’lik kısmında Twa’lar (pigme) oluşturmaktadır. Tutsi’ler, Nuh’un oğlu Ham’ın soyundan gelen ve asıl yerleşim yerleri Etiyopya olan topluluktur; Ruanda’ya 17. yüzyılda göç etmişlerdir. Ruanda’ya gelmeleriyle, Hutu’ları mağlup edip Ruanda’yı hâkimiyetleri altına almışlardır.
  
Daha sonra üniversiteler, eğitim ve sosyal olanaklar Hutulara neredeyse tamamen kapanmıştır.Özellikle 1933 yılında uygulanan '''Kabile Kartı Sistemi''' ile iki etnik grup arasında bulunan ayırım iyice derinleşmeye başlamıştır. 1950'lere kadar Tutsileri Hutulardan üstün tutma siyaseti güden Belçika, bu tarihten sonra savaşın ardından özgürlükçü akımların güç kazanması üzerine, Hutuların üzerindeki baskıyı hafifletmiş, hatta zamanla, sayıca üstünlüklerinden ötürü Hutuları desteklemeye yönelmiştir. Bunun bir sebebi de, uzun vadede ülkedeki yönetimin seçimler aracılığı ile sayıca üstün Hutulara geçme olasılığının artmasıdır.  
+
Afrika kıtasındaki devletlerin çoğunluğundan farklı olarak Almanya ve Belçika Koloni dönemlerinden önce Ruanda topraklarında bir krallık bulunmaktaydı. 19. yüzyıl sonlarında Ruanda krallığı Büyük Göller Bölgesindeki en güçlü iki krallıktan biriydi. Ülkede kral (''mvami''), danışmanlar konseyi, kraliçe ve konseyden oluşan bir yönetim mevcuttu. Topraklar eyaletlere bölünmüştü ve kralın temsilcisi olan askerlerce yönetilmekteydi. Bu dönemde bölge yöneticileri arasında çatışmalar olsa da merkezi bir yönetim söz konusuydu.  
  
İkinci Dünya savaşı sonrasında, Belçika, uzun yıllardan beri sürdürdüğü Tutsi yanlısı politikasını, Afrika'lı toplumlarda özgürlükçü akımların gelişmesinden duyduğu endişe, Hutularda grup bilincinin oluşması ve sayıca üstün olmaları nedeniyle 1950'Ii yıllarda taraf değiştirip, Hutu'ları desteklemeye başlamıştır.İkinci Dünya Savaşından sonra Ruanda Birleşmiş Milletlerin vesayeti altına verilmiş, ancak Belçika Ruanda'nın bağımsızlığına(1962) kadar idarî makam olarak ülkede kalmıştır. 1959 yılında Belçika tarafından desteklenen Hutular isyan ederek iç savaş başlatmış ve Tutsi monarşisini sona erdirmiştir. Parmehutu(Hutu Özgürlük Hareketi) ülkenin başına geçmiş ve '''Gergoire Kayibanda''' demokratik seçimler ile gelen '''ilk devlet başkanı''' olmuştur. Bu isyan neticesinde ülkede sayıları yirmi bin ile yüz bin arasında
+
Devletin ve kurumların eski yüzyıllardan itibaren devamlılık arz etmesi, değişmesi zor olan bir kültürel yapı oluşturmuştur. Devlet, bir taraftan iyi organize olmuş ve ekonomisini iyi idare eden bir özellik taşırken diğer taraftan da otoriter ve baskıcı bir aygıt halini almıştır. Birçok devlet kurumu gelişmemiş düzeyde olsa dahi gayet hiyerarşik bir yapıdadır, emirlere itaat sağlanabilmektedir ve merkezi bir devlet yapısına rastlanılmaktadır. Bu da kırsal kesimdeki halkın sosyal hareketliliği ve yönlendirilmesi için çok uygun bir olanak sunmaktadır.  
değişen Tutsi Hutular tarafından katledilmiş ve yüz altmış bin kadar Tutsi 24 komşu ülkelere kaçarak, mülteci durumuna düşmüştür. Ruanda 1962 yılında bağımsızlığını kazanmış, egemen olan Hutular bu tarihten itibaren Tutsilere yaptırım uygulamaya ve küçük görülmenin neticesi olarak tarihin intikamını almaya başlamıştır. 1964 ve 1974 yıllarında '''Pognom''' adı verilen olaylarda çok sayıda Tutsi öldürülmüştür. '''Parmehutu yönetimi''' Tutsilere karşı zorlayıcı birçok girişimde bulunmuştur. Tüm kurum
 
ve kuruluşlardaki Tutsiler işlerinden çıkarılarak sürgüne zorlanmış, Tutsilerin nüfus oranlarının %9'u geçmesine izin verilmemiştir. Temmuz 1973'te '''Hutu Juvenal Habyarimana''' kansız bir askeri darbeyle iktidarı ele geçirmiş ve böylece PARMEHUTU hareketine son verilmiştir. Ancak bu durum Tutsiler açısından herhangi bir değişikliğe yol açmamıştır. Hatta güneyli olan Habyarimana'nın iktidara gelmesiyle Hutular arasında kuzeyliler ve güneyliler ayrımı ortaya çıkmıştır.
 
  
Ruanda'dan kaçan Tutsi nüfusu 1980'Ierde beş yüz bini bulmuştur.Komşu ülkelere göç edip bu ülkelerde yaşamaya başlayan eğitimli Tutsiler '''RPF(Rwanda Patriatic Front), Ruanda Yurtsever Cephesi''' adında bir gerilla ordusu kurmuştur. 1990'1ı yıllara doğru Ruanda etnik çatışmayla ve iç savaşla daha fazla yüz yüze gelmeye başlamıştır.
+
Ruanda '''1890 Brüksel Antlaşması''' sonucunda Burundi ile beraber Almanya’nın sömürgesi haline gelmiştir. Almanya, Ruanda’nın fakir bir ülke ve kaynaklarının olmaması nedeniyle bölgeyi ikinci planda tutmuş ve yönetime pek fazla karışmamıştır. Bölgede var olan Tutsi yönetimini destekleyen Almanya, halkı fiziksel özelliklerine göre Tutsi ya da Hutu olarak adlandırarak etnik bir ayrışmaya sebebiyet vermiş; ''Ruanda’da ilk etnik kimlik inşasını'' gerçekleştirmiştir.  
  
=='''Ruanda İç Savaşı'''==
+
Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasıyla birlikte de Versay Antlaşmasına göre bölgenin yönetimi Milletler Cemiyeti vasıtasıyla Belçika’ya bırakılmıştır. Belçikalılar bu bölgede Almanların yürüttüğü politikayı devam ettirmiş, daha da ileri giderek araya kin tohumlarını ekmişlerdir. Ülke yönetimine doğrudan müdahil olmuş, sömürgeci devletlerin sıklıkla uyguladığı '<nowiki/>''böl ve yönet''' stratejisini kullanmış, halkı zorla kahve bahçelerinde çalıştırmış, çalışmayanları şiddetle cezalandırmıştır.
  
Ruanda'yı iç savaşa sürükleyen birçok neden bulunmaktadır. Soğuk Savaşın son bulmasıyla tarihin en şiddetli sahnelerinden biri Ruanda da olmuştur Öncelikle Soğuk Savaşın sona ermesiyle beraber uluslararası yapıdaki değişiklikler, Ruanda da büyük devletlerin egemen olmasıyla ortaya çıkan ırk ayrımcılığı, başarısız Afrika devletlerinin içerisinde yer alması, '''Hutu milletçiliğinin''' yükselmesiyle Tutsilere baskının artması sonucu Tutsilerin komşu ülkelere kaçması, bu komşu ülkelerdeki Tutsilerin grup bilinci ile hareket ederek Hutulara karşı politika yürütmesi, kıtlık gibi ekonomik nedenler Ruanda iç savaşı çıkmasını etkilemiştir. Bazı Marksist yazarlara
+
Belçikalılar bu dönemde etnik ayrımı sadece fiziksel özelliklerle değil, ekonomik bakımdan da desteklemiştir. Buna göre, ekonomik açıdan daha zengin olanları Tutsi, diğerlerini ise Hutu olarak adlandırmıştır. Tutsileri desteklemiş, onları Hutulara karşı daha özellikli ve ayrıcalıklı göstermeye çalışmış, Tutsileri ‘''beyaz olmayan beyaz Afrikalılar''’ olarak tanımlamışlardır. Bu ayrıştırmayı bir adım ileri taşıyarak bölge halkına ait olduğu ırkı belirten kimlik kartları dağıtmıştır. Oluşturulan kimliklerin daha sonra idarî kadrolarda, vergi toplanmasında ve kilisede Tutsi üstünlüğünü sağlamak için yapıldığı belirtilirken Belçikalıların bu uygulaması 1994’teki soykırımda milislerin işini kolaylaştırmıştır.  
göre; Ruanda da emperyalistlerin istikrarsızlaştırma ve nüfuz alanlarını kendi çıkarları için yeniden düzenleme politikası yerel çatışmalara neden olmuştur. İç savasın bu derecede şiddetle devam etmesinden Fransa sorumlu tutulmuş ve Hutulara silah sağlamakla, katillerin kaçmasına yardımcı etmekle, yardım isteyen Tutsilere yardım etmemekle suçlanmıştır.
 
  
RPF adı altında organize olmuş Uganda tarafından desteklenen Tutsiler Ekim 1990'da kuzeyden Ruanda'yı işgal etmiştir ve silahlı mücadele başlamıştır. iç savaş Ağustos 1992'de imzalanan ateşkesle durduruldu. Ateşkesin sürdürülmesi için Hutuların Tutsilerle iktidarı paylaşılması öngörülmüştü.Ancak Hutuların bunu istememiş ve böylece şiddetin devamına davetiye çıkartılmıştır.
+
=='''Ruanda'da İç Savaşlar'''==
  
1992 yılında Hutular ileride oluşabilecek olan olaylara karşı önlem almak,özellikle çok partili sistemin gelmesiyle oluşan muhalif gruplara karşı ve Tutsi konusuna kökten çözüm bulmak için '''lnterahamwe''' adı altında yarı askeri birlikler kurmaya başlamıştır. Bu birlikler ülkenin her yerinde örgütlenmiş ve patlamaya hazır bir bomba gibi beklemiştir. Bu birliğin silah ihtiyacı da dışarıdan, özellikle Çin'den sağlanmıştır. Soykırım öncesinde çalışmalarını devam ettiren Hutular halkta hassasiyet uyandırmak amacıyla politik toplantılar düzenlemişlerdir. Halka öldürecekleri insanlar listesi verilmiş ve bu kişilerin RPF'nin işbirlikçisi oldukları konusunda nefret oluşturarak ikna edilmeye çalışılmıştır. FAR, güvenlik güçleri ve halk ılımlı Hutuları ve Tutsileri yakalamak amacıyla birçok yerde özellikle başkent Kigali'de barikatlar kurmuştur. Bu çalışmalar sürerken Haziran 1993'te Birleşmiş Milletler de Ruanda'da görev almaya başlamıştır. Önce '''UNOMUR''' Birleşmiş Milletler Uganda-Ruanda Gözlemci Misyonu kurulmuş, bu misyonun görevinin bitmesinin ardından “UNAMAR” '''Birleşmiş Milletler Ruanda Yardım Misyonu''' kurulmuştur. Ağustos 1993'te '''Aruşa Barış Antlaşması''' imzalanmıştır. Ancak bu önemli barış antlaşması hiç uygulanmamıştır. 1990-1998 yılları arasında silahlı çatışmaların verileri incelendiğinde; Ruanda iç savaşının yaşandığı yıl olan 1992 yılı en fazla silahlı çatışmaya sahip bulunmaktadır. Silahlı çatışmalar sayısı 1990 yılında 56 iken, 1992 yılında olmuştur.
+
Belçikalıların yürüttüğü politikalar ülkede Tutsi azınlığın ayrıcalıklı bir konuma yükselmesine, Hutu çoğunluğun ise çeşitli konularda sorunlar yaşamasına yol açmıştır. 1950’lere kadar devam eden bu politikanın günlük hayatta bile sorunlara yol açması ayrımcılık ve öfkenin giderek çoğalmasına neden olmuştur.  Bunun sonucunda 1959 yılında Tutsi monarkın ölmesi üzerine Hutular hak aramak amacıyla Tutsilere karşı ayaklanmıştır. Hutuların siyasi olarak ilk defa hak talep etmeleri ve '''Bahutu Manifestosu'''’nun yayınlanması süreci iyice şiddetlendirmiştir. Hutuların hiçbir Batılı devlet tarafından muhatap alınmadığı Ruanda’da bu bağımsızlık hareketleri sonrası Belçika saf değiştirip Hutuları desteklemeye başlamıştır. Senelerdir görmezden gelinen Hutu çoğunluk, bu sefer dış güçlerin desteğiyle Tutsiler üzerinde baskı kurmaya, onları yıldırmaya başlamıştır. Ülkede çıkan iç savaş sonucunda 20 bin Tutsi öldürülmüş, birçok Tutsi komşu ülkelere kaçmıştır.
 +
 
 +
1962 yılında Ruanda bağımsızlığını kazanmış, devrim sonrasında yapılan demokratik seçimler sonucunda bağımsız Ruanda’nın ilk hükûmeti milliyetçi Hutular tarafından kurulmuş, iktidara Tutsi karşıtı olan, '''Parmehutu''' partisine bağlı '''Greogorie Kayibanda''' gelmiştir. Hutuların başa geçmesi Koloni yönetiminin sonlanmasından çok, yönetimdeki topluluğun değişmesi ve Tutsilere karşı yapılan bir devrim olarak algılanmıştır. İktidarı ele geçiren Kayibanda’nın Hutu ırkçılığına dayalı bir siyaset gözettiği, bunun sonucunda 1962'den itibaren Tutsilerin ‘''düşman azınlık''’ ya da ‘''işgalci dış güçler''’ olarak kabul edildiği bilinmektedir.
 +
 
 +
Kayibanda yönetimindeki Ruanda’da benzer sebeplerle ve bağlamlarda 1962, 1963 ve 1973 yıllarında şiddet olayları gerçekleşmiştir. Bu olayların sonucunda Hutular içindeki hizipleri ortadan kaldırmak ve düşman “öteki”ne karşı birlik olarak onları yok etmek gibi bir yaklaşım olarak benimsenmiştir. Hükümet Belçikalıların da yardımıyla saldırıları durdurmuştur. Hemen ardından ülke içine yönelerek Tutsi kökenli, ılımlı Hutu ve pan-Afrikanist siyasetçiler yakalanarak idam edilmiştir.
 +
 
 +
Ülke içerisinde sıkıntıların yaşanmaya başladığı 1970’li yıllarda Kayibanda anayasaya aykırı olarak hareket etmiş, seçimlerin yapılacak olmasına rağmen yönetimi bırakmamıştır. Ayrıca Kayibanda’nın güneyde bulunan Hutulara ayrıcalıklı davranması Hutular arasında ayrışmaya yol açmıştır. 1973 yılında ülkenin kuzeybatısından gelen subayların yaptığı darbe sonucunda '''General Habyarimana''' başa geçmiş ve 1994 yılında yaşanan soykırıma kadar yönetimde kalmıştır. Habyarimana yönetimi ile birlikte çok partili rejime geçilirken ülkede de iç savaş hâkim olmuştur. Bu durum, ülkeyi soykırıma götüren önemli nedenler arsında yer alır.
 +
 
 +
Tüm bunların sonucu olarak göç etmeye zorlanan Tutsiler yönetime tekrar ortak olabilmek için 1988 yılında '''Ruanda Yurtseverler Cephesi (RPF)''' adıyla bir gerilla birliği oluşturmuşlardır. Panafrikaizmi (Afrika Birliği) benimseyen oluşum, Hutu devleti karşısında başarı elde ederek 1993’te '''Aruşa Antlaşması'''<nowiki/>'nın imzalanmasını sağlamıştır. Bu antlaşmanın temel amacı daha geniş tabanlı bir hükümet kurulması, Ruanda ordusunun yeniden düzenlenmesi ve ülkede Birleşmiş Milletler barış gücünün yerleştirilmesidir. Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, Afrika Birliği Örgütü anlaşmaya destek ve gözlemci olmuştur. Bu antlaşmadan sonra BM, Ekim 1993’te süreci gözlemlemek için bölgeye gelmiş ve 22 Haziran 1994 tarihine kadar görev yapmıştır.
 +
 
 +
Tutsi’ler açısından yeniden ülke içerisinde kaybettikleri itibarlarını kazanmak adına önemli bir anlaşma olarak değerlendirilmiş olsa da Hutular yönetimdeki üstünlüklerini paylaşmak istemediğinden dolayı hoşnutsuzdu. Ilımlı Hutuların da bu antlaşmayı desteklemesiyle beraber endişe içerisine giren Habyarimana yönetimi, çareyi sürgündeki Tutsilerin geri gelerek ülkede eski sömürgeciliğin tekrar yaşanacağına dair bir korku ortamı oluşturmakta bulmuş ve kitle iletişim kanallarından Tutsilere yönelik ‘''Kara böcekleri öldürün!''’ çağrıları yaparak bir iç savaşın önünü açmıştır.  
  
 
=='''Ruanda Soykırımı'''==
 
=='''Ruanda Soykırımı'''==
  
6 Nisan 1994 tarihinde Ruanda devlet başkanı Habyarimana'yı ve komşusu Burundi'nin devlet başkanı Ntaryamira'yı taşıyan uçak, Ruanda'nın başkenti Kigali'ye giderken açılan ateş sonucu düşmüştür. Birkaç saat sonra '''Interahamwe''' tarafından saldırılar şiddetle başlamıştır. Ertesi gün Ruanda'da Hutuların ölüm listelerinde olan Tutsitere karşı amansız bir soykırım başlamıştır. Çoğunluktaki Hutular azınlıktaki Tutsi kabilesinden halka ve onlara yakın olduğunu düşündükleri ılımlı Hutulara karşı acımasız bir katliam yapmıştır. Kiliselere sığınan Tutsiler, kiliselerde acımasızca katledilmiştir. Altı hafta içerisinde bu ölüm kasırgası kurbanlarının çoğunu almıştır.
+
Bu dönemde Ruanda ordusu çok hızlı biçimde büyümüş ve bir sivil savunma programı başlatılmıştır. 1990 ile 1994 yılları arasında Ruanda askeri birliklerinin sayısı 7.000’den 31.000’e çıkarılmıştır.  Ayrıca ordu, bu sivil birliklere silah dağıtmaya ve silah kullanmayı öğretmeye başlamıştır. MRND bünyesinde kurulan '''İnterhamve''' gençlik kolları ordu ve hükümet tarafından sıkı eğitimlerden geçirilmiş, Çin’den yüklüce miktarda pala getirtilmiş ve yetmediği yerde sivri uçlu sopalar hazırlanmıştır. Ordu mensupları RPF’yi destekledikleri düşünülen kişileri öldürmek üzere plan yapmış ve “ölüm listeleri” hazırlamıştır.  
100 gün içerisinde 800.000 civarında Tutsi ve ılımlı Hutu katledilmiştir. iki milyona yakın insan da göç etmek zorunda kalmıştır.Bu yönüyle barış gücünün önce Somali başarısızlığı nedeniyle hareketsiz kalması, sonra çekilmesi gibi durumlar neticesinde Ruanda katliamı tarihe en hızlı ve en vahşî katliam olarak geçmiştir. Ruanda Yurtseverler Birliği (RPF) ülkeyi doğudan işgal ederek çatışmalara dahil olmuştur. Fransa RPF'-nin ülkeye girmesiyle ülkede soykırım olduğu iddia etmiş ve Hutulara silah yardımını bir meşruiyet zeminine oturtmuş ve politik amaçlarını gerçekleştirmek için yardımlarına devam etmiştir. 18 Temmuz 1994 tarihinde RPF Hutuları yenilgiye uğratmış ve başkent Kigali'yi ele geçirerek ateşkes ilân edilmiştir. Ateşkesin ilânının ardından “Ulusal Birlik Hükümeti” kurulmuştur.
+
 
Ancak Hutular RPF'nin öç alacağını düşünerek komşu ülkelere göç etmişlerdir. Kısa bir zaman sürecinde iki milyondan fazla Hutu mülteci durumuna düşmüştür. Komşu ülkelere kaçmış olan Hutu çeteler; (özellikle Kongo tarafından desteklenen) Ruanda'ya baskınlar düzenlemiştir. Bunun neticesinde RPF tarafından kurulan hükümet Hutuların milis kamplarına ve Kongo'ya saldırılar düzenlemiştir. Hatta Kongo muhalefetini güçlendirerek ülkede iç savaş çıkmasına neden olmuştur.  
+
6 Nisan 1994’te devlet başkanı Habyarimana’nın uçağının düşürülmesi ülkede yüz gün sürecek soykırımın fitilini ateşlemiştir. Zira kazanın duyulmasının ardından çok planlı bir şekilde harekete geçen Hutu milisleri 15 dakika gibi kısa bir sürede organize olup ellerindeki listelere göre Tutsilere yönelik katliamlara başlamışlardır. Sivil halk öldürme eylemlerine katılmış, Tutsilerin yanı sıra ılımlı Hutular ve Belçikalı Birleşmiş Milletler Barış Gücü hedef haline getirilmiştir.
 +
 
 +
Dakikada 6 kişinin öldürüldüğü, toplu mezarlar, toplu ortadan kaybolmalar ve büyük ilticalardan dolayı kesin rakamların bilinemediği Ruanda’da, Hutu muhaliflerinin ve Tutsi aydınlarının hızla temizlenmesiyle birlikte gerçekleşen soykırımda 100 gün içinde yüzbinlerce Tutsi; ülkenin her köşesinde ''machete'' adı verilen, tarımda kullanılan kılıç türü bıçaklar, çekiçler, ateşli ve ateşsiz silahlarla katledilmiştir. Resmi olmayan rakamlar, öldürülenlerin sayısının Tutsiler ve ılımlı Hutular dâhil olmak üzere sekiz yüz bin ile bir milyon arasında olduğunu belirtmektedir. Öldürülenlerin yaklaşık % 95’i Tutsilerden, geri kalanı ılımlı Hutulardan oluşmaktadır.  
 +
 
 +
Katliamın başladığı ilk haftanın sonunda uluslararası topluluk temsilcilerinin hemen hemen tümü Ruanda’yı terk etmişti. Ayrıca, BM tarafından görevlendirilen 10 Belçikalı asker katledilmesinin üzerine Belçika’nın, ülkede bulunan yaklaşık 420 askeri gücünü çekmesi katliamcı güçlere cesaret vermiş; ölüm oranlarının bu denli yüksek olmasına yol açmıştır. Kızıl Haç’ın 500 bin olarak ölü sayısını açıklamasının ardından BM bölgeye 5.500 asker göndererek 29 Nisan 1994 tarihinde işlenen suçun soykırım olabileceğine dair açıklamada bulunmuştur.  
  
1989 yılında yapılan nüfus sayımında Ruanda'nın nüfusu '''6.989.000''' civarındayken 1994 yılında yapılan katliam sonrasında nüfus '''5.500.000''' civarına gerilemiştir. 1996 yılına gelindiğinde komşu ülkelerde yaşayan RuandaIıların çoğu ülkesine dönmüştür. Az sayıda kişi ülke dışında kalmıştır. Bunlar genellikle yenilen hükümetin ordusunun ve Interahamwe milisleri olduğu değerlendirilmektedir.
+
Uluslararası topluluk tarafından kendi kaderine terk edilen Rwanda’da soykırım RPF tarafından sonlandırılmıştır. Ruanda Yurtsever Cephesi, Tutsilerin öldürülmesini durdurmak ve Kigali’deki güçlerini kurtarmak için Kigali’ye saldırmış ve ancak 4 Temmuz 1994 tarihinde girebilmiştir. Kigali’yi ele geçirdikten sonra ise 19 Temmuz 1994 tarihinde Ulusal Birlik Hükûmeti’ni kurmuştur.  
  
Ruanda iç savaşı neticesinde yaşanan soykırım tarihi olarak önem taşımaktadır.  
+
Ruanda için Uluslararası Ceza Mahkemesi, Nisan-Haziran ayları arasında süren soykırım olayları bittikten sonra Kasım 1994 tarihinde 955 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla kurulmuştur. Merkezi Tanzanya’nın Arusha kentindedir. Çeşitli olumsuzluklarda dolayı İlk iddianame 1995 yılında hazırlanmış, ilk duruşma ise 1997 yılında yapılmıştır. Nisan 2011 tarihi itibariyle 32 davayı tamamlamış bulunmaktadır, hala devam eden davalar da mevcuttur.  
  
{{Kaynakça}}
+
Bunun yanında, Binlerce sanığın ulusal mahkeme sistemine göre yargılanması, adalet ve uzlaşmanın sağlanması için Ruanda hükümeti, 2005 yılında “'''Gacaca'''” adlı geleneksel toplum mahkeme sistemini yeniden kurmuştur. Duruşmalar yerli halkın katılımı ile yürütülmekte, yargıçlar, savunmanlar ve savcılar bu kişilerden seçilmekteydiler. Fakat soykırım gibi bir olayı yaşamış ülkede kurulan yerel mahkeme istenilen hızda ve başarıda ilerleyememiştir.

09.48, 11 Ocak 2022 tarihindeki hâli

Büyük Göller Bölgesi’nin en önemli ülkesi olarak kabul edilen Ruanda’nın geçmişinde, tarihin en kanlı olaylarından biri yer almaktadır. Bölgede yüzyıllardır süregelen varlığı sayesinde sağlam bir devlet yapısına ve teşkilatına sahip olan ülke, hem dış güçlerin hem de coğrafi konumundan kaynaklanan dezavantajların etkisiyle 1994 yılında Yahudi Soykırımı’ndan sonra en büyük katliam olarak kabul edilen, 100 günde yaklaşık olarak bir milyon kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan bir soykırıma sahne olmuştur. Yıllardır bir arada yaşamalarına rağmen çeşitli sebeplerden dolayı birbirini ‘düşman’ olarak gören Hutu ve Tutsi kabileleri bu soykırımın başrollerindedir.

Ruanda ve Koloni Süreci

Ruanda, Afrika kıtasının ortalarında bulunan Uganda, Demokratik Kongo, Tanzanya ve Burundi gibi ülkelerle komşu olan; bölgenin en gelişmiş devleti olarak kabul edilen bir ülkedir. Ruanda’da yaşayanların büyük çoğunluğu, ülkenin coğrafi yapısı engebeli ve dağlık olduğundan, tarım ve hayvancılık ile geçim sağlamaktadır. Ülkenin yağış oranı bir hayli az olması ise tarım alanlarının sınırlı olmasına buna bağlı olarak da fakir bir ülke olmasına neden olmuştur.

Ülkede yaşayan üç farklı etnik grup vardır. Bu gruplardan %84’ini Hutu’lar, %15’ünü Tutisiler, %1’lik kısmında Twa’lar (pigme) oluşturmaktadır. Tutsi’ler, Nuh’un oğlu Ham’ın soyundan gelen ve asıl yerleşim yerleri Etiyopya olan topluluktur; Ruanda’ya 17. yüzyılda göç etmişlerdir. Ruanda’ya gelmeleriyle, Hutu’ları mağlup edip Ruanda’yı hâkimiyetleri altına almışlardır.

Afrika kıtasındaki devletlerin çoğunluğundan farklı olarak Almanya ve Belçika Koloni dönemlerinden önce Ruanda topraklarında bir krallık bulunmaktaydı. 19. yüzyıl sonlarında Ruanda krallığı Büyük Göller Bölgesindeki en güçlü iki krallıktan biriydi. Ülkede kral (mvami), danışmanlar konseyi, kraliçe ve konseyden oluşan bir yönetim mevcuttu. Topraklar eyaletlere bölünmüştü ve kralın temsilcisi olan askerlerce yönetilmekteydi. Bu dönemde bölge yöneticileri arasında çatışmalar olsa da merkezi bir yönetim söz konusuydu.

Devletin ve kurumların eski yüzyıllardan itibaren devamlılık arz etmesi, değişmesi zor olan bir kültürel yapı oluşturmuştur. Devlet, bir taraftan iyi organize olmuş ve ekonomisini iyi idare eden bir özellik taşırken diğer taraftan da otoriter ve baskıcı bir aygıt halini almıştır. Birçok devlet kurumu gelişmemiş düzeyde olsa dahi gayet hiyerarşik bir yapıdadır, emirlere itaat sağlanabilmektedir ve merkezi bir devlet yapısına rastlanılmaktadır. Bu da kırsal kesimdeki halkın sosyal hareketliliği ve yönlendirilmesi için çok uygun bir olanak sunmaktadır.

Ruanda 1890 Brüksel Antlaşması sonucunda Burundi ile beraber Almanya’nın sömürgesi haline gelmiştir. Almanya, Ruanda’nın fakir bir ülke ve kaynaklarının olmaması nedeniyle bölgeyi ikinci planda tutmuş ve yönetime pek fazla karışmamıştır. Bölgede var olan Tutsi yönetimini destekleyen Almanya, halkı fiziksel özelliklerine göre Tutsi ya da Hutu olarak adlandırarak etnik bir ayrışmaya sebebiyet vermiş; Ruanda’da ilk etnik kimlik inşasını gerçekleştirmiştir.

Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasıyla birlikte de Versay Antlaşmasına göre bölgenin yönetimi Milletler Cemiyeti vasıtasıyla Belçika’ya bırakılmıştır. Belçikalılar bu bölgede Almanların yürüttüğü politikayı devam ettirmiş, daha da ileri giderek araya kin tohumlarını ekmişlerdir. Ülke yönetimine doğrudan müdahil olmuş, sömürgeci devletlerin sıklıkla uyguladığı 'böl ve yönet' stratejisini kullanmış, halkı zorla kahve bahçelerinde çalıştırmış, çalışmayanları şiddetle cezalandırmıştır.

Belçikalılar bu dönemde etnik ayrımı sadece fiziksel özelliklerle değil, ekonomik bakımdan da desteklemiştir. Buna göre, ekonomik açıdan daha zengin olanları Tutsi, diğerlerini ise Hutu olarak adlandırmıştır. Tutsileri desteklemiş, onları Hutulara karşı daha özellikli ve ayrıcalıklı göstermeye çalışmış, Tutsileri ‘beyaz olmayan beyaz Afrikalılar’ olarak tanımlamışlardır. Bu ayrıştırmayı bir adım ileri taşıyarak bölge halkına ait olduğu ırkı belirten kimlik kartları dağıtmıştır. Oluşturulan kimliklerin daha sonra idarî kadrolarda, vergi toplanmasında ve kilisede Tutsi üstünlüğünü sağlamak için yapıldığı belirtilirken Belçikalıların bu uygulaması 1994’teki soykırımda milislerin işini kolaylaştırmıştır.

Ruanda'da İç Savaşlar

Belçikalıların yürüttüğü politikalar ülkede Tutsi azınlığın ayrıcalıklı bir konuma yükselmesine, Hutu çoğunluğun ise çeşitli konularda sorunlar yaşamasına yol açmıştır. 1950’lere kadar devam eden bu politikanın günlük hayatta bile sorunlara yol açması ayrımcılık ve öfkenin giderek çoğalmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda 1959 yılında Tutsi monarkın ölmesi üzerine Hutular hak aramak amacıyla Tutsilere karşı ayaklanmıştır. Hutuların siyasi olarak ilk defa hak talep etmeleri ve Bahutu Manifestosu’nun yayınlanması süreci iyice şiddetlendirmiştir. Hutuların hiçbir Batılı devlet tarafından muhatap alınmadığı Ruanda’da bu bağımsızlık hareketleri sonrası Belçika saf değiştirip Hutuları desteklemeye başlamıştır. Senelerdir görmezden gelinen Hutu çoğunluk, bu sefer dış güçlerin desteğiyle Tutsiler üzerinde baskı kurmaya, onları yıldırmaya başlamıştır. Ülkede çıkan iç savaş sonucunda 20 bin Tutsi öldürülmüş, birçok Tutsi komşu ülkelere kaçmıştır.

1962 yılında Ruanda bağımsızlığını kazanmış, devrim sonrasında yapılan demokratik seçimler sonucunda bağımsız Ruanda’nın ilk hükûmeti milliyetçi Hutular tarafından kurulmuş, iktidara Tutsi karşıtı olan, Parmehutu partisine bağlı Greogorie Kayibanda gelmiştir. Hutuların başa geçmesi Koloni yönetiminin sonlanmasından çok, yönetimdeki topluluğun değişmesi ve Tutsilere karşı yapılan bir devrim olarak algılanmıştır. İktidarı ele geçiren Kayibanda’nın Hutu ırkçılığına dayalı bir siyaset gözettiği, bunun sonucunda 1962'den itibaren Tutsilerin ‘düşman azınlık’ ya da ‘işgalci dış güçler’ olarak kabul edildiği bilinmektedir.

Kayibanda yönetimindeki Ruanda’da benzer sebeplerle ve bağlamlarda 1962, 1963 ve 1973 yıllarında şiddet olayları gerçekleşmiştir. Bu olayların sonucunda Hutular içindeki hizipleri ortadan kaldırmak ve düşman “öteki”ne karşı birlik olarak onları yok etmek gibi bir yaklaşım olarak benimsenmiştir. Hükümet Belçikalıların da yardımıyla saldırıları durdurmuştur. Hemen ardından ülke içine yönelerek Tutsi kökenli, ılımlı Hutu ve pan-Afrikanist siyasetçiler yakalanarak idam edilmiştir.

Ülke içerisinde sıkıntıların yaşanmaya başladığı 1970’li yıllarda Kayibanda anayasaya aykırı olarak hareket etmiş, seçimlerin yapılacak olmasına rağmen yönetimi bırakmamıştır. Ayrıca Kayibanda’nın güneyde bulunan Hutulara ayrıcalıklı davranması Hutular arasında ayrışmaya yol açmıştır. 1973 yılında ülkenin kuzeybatısından gelen subayların yaptığı darbe sonucunda General Habyarimana başa geçmiş ve 1994 yılında yaşanan soykırıma kadar yönetimde kalmıştır. Habyarimana yönetimi ile birlikte çok partili rejime geçilirken ülkede de iç savaş hâkim olmuştur. Bu durum, ülkeyi soykırıma götüren önemli nedenler arsında yer alır.

Tüm bunların sonucu olarak göç etmeye zorlanan Tutsiler yönetime tekrar ortak olabilmek için 1988 yılında Ruanda Yurtseverler Cephesi (RPF) adıyla bir gerilla birliği oluşturmuşlardır. Panafrikaizmi (Afrika Birliği) benimseyen oluşum, Hutu devleti karşısında başarı elde ederek 1993’te Aruşa Antlaşması'nın imzalanmasını sağlamıştır. Bu antlaşmanın temel amacı daha geniş tabanlı bir hükümet kurulması, Ruanda ordusunun yeniden düzenlenmesi ve ülkede Birleşmiş Milletler barış gücünün yerleştirilmesidir. Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, Afrika Birliği Örgütü anlaşmaya destek ve gözlemci olmuştur. Bu antlaşmadan sonra BM, Ekim 1993’te süreci gözlemlemek için bölgeye gelmiş ve 22 Haziran 1994 tarihine kadar görev yapmıştır.

Tutsi’ler açısından yeniden ülke içerisinde kaybettikleri itibarlarını kazanmak adına önemli bir anlaşma olarak değerlendirilmiş olsa da Hutular yönetimdeki üstünlüklerini paylaşmak istemediğinden dolayı hoşnutsuzdu. Ilımlı Hutuların da bu antlaşmayı desteklemesiyle beraber endişe içerisine giren Habyarimana yönetimi, çareyi sürgündeki Tutsilerin geri gelerek ülkede eski sömürgeciliğin tekrar yaşanacağına dair bir korku ortamı oluşturmakta bulmuş ve kitle iletişim kanallarından Tutsilere yönelik ‘Kara böcekleri öldürün!’ çağrıları yaparak bir iç savaşın önünü açmıştır.

Ruanda Soykırımı

Bu dönemde Ruanda ordusu çok hızlı biçimde büyümüş ve bir sivil savunma programı başlatılmıştır. 1990 ile 1994 yılları arasında Ruanda askeri birliklerinin sayısı 7.000’den 31.000’e çıkarılmıştır. Ayrıca ordu, bu sivil birliklere silah dağıtmaya ve silah kullanmayı öğretmeye başlamıştır. MRND bünyesinde kurulan İnterhamve gençlik kolları ordu ve hükümet tarafından sıkı eğitimlerden geçirilmiş, Çin’den yüklüce miktarda pala getirtilmiş ve yetmediği yerde sivri uçlu sopalar hazırlanmıştır. Ordu mensupları RPF’yi destekledikleri düşünülen kişileri öldürmek üzere plan yapmış ve “ölüm listeleri” hazırlamıştır.

6 Nisan 1994’te devlet başkanı Habyarimana’nın uçağının düşürülmesi ülkede yüz gün sürecek soykırımın fitilini ateşlemiştir. Zira kazanın duyulmasının ardından çok planlı bir şekilde harekete geçen Hutu milisleri 15 dakika gibi kısa bir sürede organize olup ellerindeki listelere göre Tutsilere yönelik katliamlara başlamışlardır. Sivil halk öldürme eylemlerine katılmış, Tutsilerin yanı sıra ılımlı Hutular ve Belçikalı Birleşmiş Milletler Barış Gücü hedef haline getirilmiştir.

Dakikada 6 kişinin öldürüldüğü, toplu mezarlar, toplu ortadan kaybolmalar ve büyük ilticalardan dolayı kesin rakamların bilinemediği Ruanda’da, Hutu muhaliflerinin ve Tutsi aydınlarının hızla temizlenmesiyle birlikte gerçekleşen soykırımda 100 gün içinde yüzbinlerce Tutsi; ülkenin her köşesinde machete adı verilen, tarımda kullanılan kılıç türü bıçaklar, çekiçler, ateşli ve ateşsiz silahlarla katledilmiştir. Resmi olmayan rakamlar, öldürülenlerin sayısının Tutsiler ve ılımlı Hutular dâhil olmak üzere sekiz yüz bin ile bir milyon arasında olduğunu belirtmektedir. Öldürülenlerin yaklaşık % 95’i Tutsilerden, geri kalanı ılımlı Hutulardan oluşmaktadır.

Katliamın başladığı ilk haftanın sonunda uluslararası topluluk temsilcilerinin hemen hemen tümü Ruanda’yı terk etmişti. Ayrıca, BM tarafından görevlendirilen 10 Belçikalı asker katledilmesinin üzerine Belçika’nın, ülkede bulunan yaklaşık 420 askeri gücünü çekmesi katliamcı güçlere cesaret vermiş; ölüm oranlarının bu denli yüksek olmasına yol açmıştır. Kızıl Haç’ın 500 bin olarak ölü sayısını açıklamasının ardından BM bölgeye 5.500 asker göndererek 29 Nisan 1994 tarihinde işlenen suçun soykırım olabileceğine dair açıklamada bulunmuştur.

Uluslararası topluluk tarafından kendi kaderine terk edilen Rwanda’da soykırım RPF tarafından sonlandırılmıştır. Ruanda Yurtsever Cephesi, Tutsilerin öldürülmesini durdurmak ve Kigali’deki güçlerini kurtarmak için Kigali’ye saldırmış ve ancak 4 Temmuz 1994 tarihinde girebilmiştir. Kigali’yi ele geçirdikten sonra ise 19 Temmuz 1994 tarihinde Ulusal Birlik Hükûmeti’ni kurmuştur.

Ruanda için Uluslararası Ceza Mahkemesi, Nisan-Haziran ayları arasında süren soykırım olayları bittikten sonra Kasım 1994 tarihinde 955 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla kurulmuştur. Merkezi Tanzanya’nın Arusha kentindedir. Çeşitli olumsuzluklarda dolayı İlk iddianame 1995 yılında hazırlanmış, ilk duruşma ise 1997 yılında yapılmıştır. Nisan 2011 tarihi itibariyle 32 davayı tamamlamış bulunmaktadır, hala devam eden davalar da mevcuttur.

Bunun yanında, Binlerce sanığın ulusal mahkeme sistemine göre yargılanması, adalet ve uzlaşmanın sağlanması için Ruanda hükümeti, 2005 yılında “Gacaca” adlı geleneksel toplum mahkeme sistemini yeniden kurmuştur. Duruşmalar yerli halkın katılımı ile yürütülmekte, yargıçlar, savunmanlar ve savcılar bu kişilerden seçilmekteydiler. Fakat soykırım gibi bir olayı yaşamış ülkede kurulan yerel mahkeme istenilen hızda ve başarıda ilerleyememiştir.