Marksist Feminizm

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gulcecanka (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 06.02, 23 Haziran 2021 tarihli sürüm
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Marksist Feminizm, kadının özgürleşmesi sorununda marksist teoriyi içine alan feminist teorilerden biridir. Aslında marksist feminizm için kadın sorunu hiçbir zaman tam olarak ‘’feminist sorunu’’ olmamıştır. Feminist sorun kadınlar ve erkekler arasındaki cinsiyet eşitsizliğinin nedenlerine odaklanır. Ve yine erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümü ana meselelerinden biridir. Fakat kadın sorununa ilişkin Marksist analizler, kadının erkekle değil; kadının ekonomik sistemle ilişkisini ele alır. Marksist teorinin tümünde olduğu gibi kadın meselesinde de son kertede belirleyici olan ekonomidir. Kadını işçi sınıfının bir parçası olarak tanımlamaları bunu kanıtlar niteliktedir. Bu nedenledir ki marksist feminizmi benimseyenlerin çoğu alt sınıf işçi kadınlarıdır.


Marksizm ve feminizmin eklemleşmeye ve tartışmaların başladığı nokta 19.yüzyıl ortalarına denk düşer. Çünkü bu dönemde kapitalizm ile birlikte kadın ve erkek arasındaki denge değişimleri net olarak görülmeye başlanmıştır. Marksist Feministler bu duruma istinaden kadının özgürleşmesinin koşulunu kapitalist toplumun bütünüyle değişmesinde görürler. Özetle; feministler, kadınların kapitalist toplum koşulları altındaki kurtuluşu meselesine cevap ararken klasik Marksizme başvurarak yaklaşımın temellerini atmışlardır. Marksist teorinin halihazırda getirdiği kararlılığı benimseyerek sosyal hak savunularında diğer feminist görüşlere nazaran daha sistematik ve kararlı ilerlemişlerdir. Kadınların, özellikle işçi kadınların, kapitalist düzendeki durumları üzerine temellenen bu yaklaşımda; kadınların iş ve özel hayatlarında gerçekleşen değişimlere daha yakından bakmak gerekli çünkü çözümlemeler bunun üzerine yapılmaktadır.


Marx ve Engels gibi ilk Marksistler, kapitalizmin kadınları ücretli işgücüne çekerek cinsiyete dayalı iş bölümünü yıktığını düşündüler. Arkalarından gelen çağdaş Marksistler, kadınları kapitalizmdeki günlük yaşamın analizli içine aldılar. Buna göre, yaşamımızdaki tüm unsurlar kapitalist sistemi yeniden üretir gibi gözükmektedir. Dolayısıyla bu sistem içinde hepimizin işçi olduğuna dair bir kabul vardır. Ve son olarak Marksist feministler ev işinin sermaye ile olan ilişkisine odaklanmışlardır. Hatta bazıları ev işinin artı değer yarattığını ve ev kadınlarının da doğrudan kapitalistler için çalıştıklarını öne sürmüşlerdir.


Yaklaşımın Tarihsel Gelişimi

Her bir yaklaşımı inceleyerek Marksist Feminizmin tarihsel gelişimini anlamak mümkündür. İlk Marksistlerden olan Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’nde kadının ikincil konumunu kabul etmiştir. Bu durumu da özel mülkiyete atfetmiştir. Nedenini ise burjuva ailelerindeki kadınların, ailenin malını miras edinecek ve bu malları arttırmaya devam edecek çocuklar doğurmak zorunda olduklarını öne sürerek açıklar. Proleterler içindeki kadınlara çocuk doğurma konusunda çok da baskı uygulanmadığını çünkü onların, çocuklarına miras bırakacakları özel mülkiyete sahip olmadıklarını iddia eder. Aynı zamanda Engels, ücretli işin yaygınlaşması ile küçük topraklı köylülüğün yok edilmesi sonucunda kadınların ücretli iş gücüne girmesiyle; erkeğin hane halkı üzerindeki otoritesinin zayıfladığını ve patriarkal ilişkilerin de yok olduğunu iddia eder. Yani ona göre kadınların işgücünde yer almaları, özgürleşmelerinin bir anahtarı olagelmiştir. İlk Marksistlerin kadın sorunu üzerindeki hataları da tam bu noktada belirir. Çünkü onlar kapitalizmin patriarkal ilişkilerin erimesi üzerinde daha çok dururken kadınların ücretli iş gücüne katılmalarıyla birlikte evdeki durumlarını göz ardı etmişlerdir. Kadınların evde var olan ve hala da sürüp giden ikincil konumları üzerinde çok az durmuşlardır. Kadınların, kadın olarak, nasıl ve neden baskı altında olduklarını anlamak yerine kadınların içinde bulunduğu üzücü durumun farkında olmakla yetindiler.


Çağdaş Marksistlerde feminist analiz ile fikir birliği içinde olan Zaretsky, cinsiyetçiliğin kapitalizmin yarattığı yeni bir durum olmadığını söyler. Fakat cinsiyetçiliğin şu an aldığı şeklinin sermaye tarafından biçimlendirildiğini vurgular. Zaretsky, kapitalizmin tüm kadınları erkeklerle birlikte eşit bir biçimde işgücü içine çekmediğini belirtir. Sermaye, ev, aile ve bireysel yaşam ile işyeri arasında bir ayrım meydana getirmiştir. Her iki cinsiyet için de baskıdan bahseden yazar erkeklerin ücretli iş yapmak zorunda olmalarıyla baskı altında olduklarını; kadınlarınsa ücretli işte çalışmalarına ket vurulması yüzünden baskı altında olduklarını öne sürer. Kadınların evde hizmet verip çalışmalarına rağmen kendilerinin de işçi sınıfının bir parçası olduklarını kabul etmeleri gerekmektedir. Kısaca bahsetmiş olduğumuz Zaretsky’nin analizi feminist hareket için yeni düşünceler getirmesi ile önem arz ederken, bu hareketin yeni bir yönelime doğru gitmesi gerektiğini de öne sürmektedir.


Marksist Feministlerin görüşlerine ve savunularına bakıldığında sermayeye karşı mücadele içine feminist mücadeleyi aldıkları görülür. Bu konuda Mariarosa Dalla Costa’nın ev işi meselesindeki teorik analizi, esas itibariyle ev işinin sermayeyle ilişkisi ve kapitalist bir toplumda ev işinin yeri konusunda argüman sunar. Fakat bu argüman ev işi örneğinde kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkileri kapsamamaktadır. Dalla Costa, kadınların ev işi için ücret talep etmeleri konusunda siyasi bir tutum sergilemiştir. Böylelikle kadınların ev işinin önemi konusunda bilinçlenmelerine büyük ölçüde yardımı olmuştur. Görüldüğü üzere Marksist feminizmin ilk yıllarındaki temel iddia, kadınların hem evde işgücünü yeniden üretmeleriyle sermaye için temel hizmetler sağlaması hem de bu çalışma yoluyla artı değer yaratmasıdır. Dalla Costa kadınları, artı değer yaratıcıları olarak görür ve bunun sonucunda onları işçi sınıfının bir parçası yapar. Böylelikle devrimde kadınların mücadelesi için de bir yer bularak kadınların siyasi faaliyetlerini meşrulaştırır.


Sonuç itibariyle Marksist Feminizmin tarihsel gelişimi boyunca ve son olarak bulunduğu yerde her daim göz ardı edilen sorunlar olmuştur. Bunun sonucunda da yeni teoriler ortaya çıkmıştır. Örneğin 1960’lı yıllarda radikal feminizm ile marksist feminizmin bir devamı olarak görülen sosyalist feminizm akımının etkileri görülür. Marksist Feminizm, Marksist teori ile feminizmi bir bağlama oturtarak özellikle alt sınıf işçi kadınlara siyasi faaliyeti aşılaması ve ev işinin artı değer yaratarak sermayeye yarar sağladığını belirtmeleriyle oldukça önemli bulunan bir yaklaşımdır.


Hazırlayan: Gülce Çanka

Kaynakça

[1]

[2]

[3]

  1. https://feministbellek.org/marksist-feminizm/
  2. Dikici, E. (2016) Feminizmin Üç Ana Akımı: Liberal, Marxist ve Radikal Feminizm Teorileri, The Journal of Academic Social Science Studies,43, p.523-532.
  3. https://www.teorivepolitika.net/index.php/arsiv/item/717-marksizm-ve-feminizmin-mutsuz-evliligi-daha-iyiye-giden-bir-birlesmeye-dogru