"Libya İç Savaşı" sayfasının sürümleri arasındaki fark

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
("Libya, Akdeniz kıyısında, doğusunda Mısır, batısında Cezayir ve Tunus, güneyinde Nijer ve Çad, güneydoğusunda Sudan ile komşu olan bir Kuzey Afri..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
 
k
 
(Bir diğer kullanıcıdan bir ara revizyon gösterilmiyor)
5. satır: 5. satır:
  
  
'''AYAKLANMALARA SEBEP OLAN OLAYLAR VE FİTİLİN ATEŞLENMESİ'''
+
==='''Ayaklanmalara Sebep Olan Olaylar ve Fitilin Ateşlenmesi'''===
  
 
'''Arap uyanışı'''ndan etkilenen Libya’da 42 yıllık '''Muammer Kaddafi''' dönemi, 17 Şubat 2011’de Fethi Tarbil isimli insan hakları savunucusunun tutuklanması ile başlayan süreçte NATO destekli operasyon sayesinde sona ermiş ve Kaddafi tasfiye olunmuştur.<ref> Yıldırım,  Bilal .LİBYA 2014, ORSAM </ref> Bu dönem öyle ya da böyle bitmiştir lakin aranan huzur ve istikrar bir türlü ülkeye gelmemektedir. Bunun en önemli nedenleri; demokratik kurumların tahsis edilememesi, ülke içinde hızla güçlenen İslami hareketler ve batının bunu dikkatli yorumlayamaması, ülke de ki petrol gelirlerinin eşit paylaşılamaması gibi muhtelif birçok sorundur.
 
'''Arap uyanışı'''ndan etkilenen Libya’da 42 yıllık '''Muammer Kaddafi''' dönemi, 17 Şubat 2011’de Fethi Tarbil isimli insan hakları savunucusunun tutuklanması ile başlayan süreçte NATO destekli operasyon sayesinde sona ermiş ve Kaddafi tasfiye olunmuştur.<ref> Yıldırım,  Bilal .LİBYA 2014, ORSAM </ref> Bu dönem öyle ya da böyle bitmiştir lakin aranan huzur ve istikrar bir türlü ülkeye gelmemektedir. Bunun en önemli nedenleri; demokratik kurumların tahsis edilememesi, ülke içinde hızla güçlenen İslami hareketler ve batının bunu dikkatli yorumlayamaması, ülke de ki petrol gelirlerinin eşit paylaşılamaması gibi muhtelif birçok sorundur.
12. satır: 12. satır:
  
  
'''15 ŞUBAT 2011'''
+
==='''15 Şubat 2011'''===
  
 
Libya rejiminin İslamcı hareket üzerindeki sistematik baskı ve sindirme politikalarının doruk noktaya ulaştığı 1996’da, başkent Trablus’taki '''Ebu Selim Hapishanesi katliamı''' rejimin baskısının önemli bir sembolü haline gelmiştir. Ebu Selim Hapishanesi’nde tutuklu '''“fikir mahkûmları”''' için uygulanan ziyaret yasağını protestoyla başlayan olaylarda, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün tahminlerine göre 1200 mahkûm güvenlik güçleri tarafından öldürülmüştür. <ref> https://www.setav.org/libyada-donusumun-sancilari/ adresinden 18.02.2018 tarihinde erişilmiştir. </ref> Olayların yaşandığı 1996 yılından 2000’lerin başlarına kadar ölümler ailelerden saklanmış ve ancak 2004 yılında Kaddafi tarafından resmen kabul edilmiştir. Ebu Selim Katliamı Libya’daki muhalefetin Kaddafi rejimine yönelik temel saldırı noktalarından birisi haline gelmiştir. 16 Şubat 2011’de Ebu Selim Katliamı’nda hayatını kaybeden mahkûmların ailelerinin oluşturduğu bir grubun Bingazi’deki polis merkezi önünde yaptıkları gösteri, Libya’daki protestolara ivme kazandırıp, ülkedeki aktif muhalefet sürecinin başlamasında öncü rol oynamıştır. Bu tarihten sonra olaylar hızlı bir şekilde ülke geneline yayılmıştır.
 
Libya rejiminin İslamcı hareket üzerindeki sistematik baskı ve sindirme politikalarının doruk noktaya ulaştığı 1996’da, başkent Trablus’taki '''Ebu Selim Hapishanesi katliamı''' rejimin baskısının önemli bir sembolü haline gelmiştir. Ebu Selim Hapishanesi’nde tutuklu '''“fikir mahkûmları”''' için uygulanan ziyaret yasağını protestoyla başlayan olaylarda, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün tahminlerine göre 1200 mahkûm güvenlik güçleri tarafından öldürülmüştür. <ref> https://www.setav.org/libyada-donusumun-sancilari/ adresinden 18.02.2018 tarihinde erişilmiştir. </ref> Olayların yaşandığı 1996 yılından 2000’lerin başlarına kadar ölümler ailelerden saklanmış ve ancak 2004 yılında Kaddafi tarafından resmen kabul edilmiştir. Ebu Selim Katliamı Libya’daki muhalefetin Kaddafi rejimine yönelik temel saldırı noktalarından birisi haline gelmiştir. 16 Şubat 2011’de Ebu Selim Katliamı’nda hayatını kaybeden mahkûmların ailelerinin oluşturduğu bir grubun Bingazi’deki polis merkezi önünde yaptıkları gösteri, Libya’daki protestolara ivme kazandırıp, ülkedeki aktif muhalefet sürecinin başlamasında öncü rol oynamıştır. Bu tarihten sonra olaylar hızlı bir şekilde ülke geneline yayılmıştır.
 
      
 
      
'''ORDUNUN DURUMU VE İSYANA BAKIŞI'''
+
==='''Ordunun Durumu ve İsyana Bakışı'''===
  
 
Gösterilerin yoğunlaştığı döneme kadar 50.000’i piyade, 18.000’i havacı, 8.000’i donanma, 3.000’i devrim muhafızı ve 40.000’i yedek asker olmak üzere yaklaşık 120.000 askerlik bir orduya sahiptir Libya.  Kabilecilik etkilerinin net bir şekilde görüldüğü ordu içinde birçok güç odağı vardır. Geçmiş de birçok kez Kaddafi’ye karşı darbe ve suikast girişimlerinin olması, dolaylı ya da direkt olarak bunlarla hareket eden ordu mensuplarının olması her ne kadar kendisi de ordu mensubu olması rağmen Muammer Kaddafi de orduya karşı güvensizlik doğurmuştur. Orduyu dengelemek, rejimi ve kendini garantiye almak için başında oğlu '''Hamis''' komutanlığındaki elit statü verdiği '''32. Tugay'''’ı kurmuştur. 32. Tugay hem eğitim hem de teçhizat bakımından diğer tugaylardan üstün tutulmuş ve sayıları 3.000 civarında olan '''Devrim Muhafızları''' ve 1.000 civarındaki '''İslami Pan-Afrika Lejyonu''', orduya karşı dengeleyici bir unsur görevini ifa etmişlerdir. Rejim gerekli gördüğü durumlarda bu milis güçlerini kullanmıştır.  Gösteriler başladığın da ordudan birçok kesim muhalefet tarafına geçmiş ve isyanda önemli güç odaklarından biri olmuşturlar.  
 
Gösterilerin yoğunlaştığı döneme kadar 50.000’i piyade, 18.000’i havacı, 8.000’i donanma, 3.000’i devrim muhafızı ve 40.000’i yedek asker olmak üzere yaklaşık 120.000 askerlik bir orduya sahiptir Libya.  Kabilecilik etkilerinin net bir şekilde görüldüğü ordu içinde birçok güç odağı vardır. Geçmiş de birçok kez Kaddafi’ye karşı darbe ve suikast girişimlerinin olması, dolaylı ya da direkt olarak bunlarla hareket eden ordu mensuplarının olması her ne kadar kendisi de ordu mensubu olması rağmen Muammer Kaddafi de orduya karşı güvensizlik doğurmuştur. Orduyu dengelemek, rejimi ve kendini garantiye almak için başında oğlu '''Hamis''' komutanlığındaki elit statü verdiği '''32. Tugay'''’ı kurmuştur. 32. Tugay hem eğitim hem de teçhizat bakımından diğer tugaylardan üstün tutulmuş ve sayıları 3.000 civarında olan '''Devrim Muhafızları''' ve 1.000 civarındaki '''İslami Pan-Afrika Lejyonu''', orduya karşı dengeleyici bir unsur görevini ifa etmişlerdir. Rejim gerekli gördüğü durumlarda bu milis güçlerini kullanmıştır.  Gösteriler başladığın da ordudan birçok kesim muhalefet tarafına geçmiş ve isyanda önemli güç odaklarından biri olmuşturlar.  
  
  
'''İSYANIN GELİŞİMİ'''
+
==='''İsyanın Gelişimi'''===
  
 
Bingazi’de 15 Şubat’ta avukat ve rejim karşıtı '''Fethi Terbil'''’in tutuklanması Libya iç savaşın kıvılcımını yakmıştır. Eylemler, Bingazi polis merkezi önünde başlayan gösterilere polisin sert müdahale etmesi üzerine genişlemiştir. Terbil’in serbest bırakılmasını isteyen gösterilere katılımın kısa sürede 600- 700 kişiye ulaşması ve polisin aşırı güç kullanması Doğu Libya başta olmak üzere ülkenin değişik bölgelerinde rejim karşıtı gösterilerin yaşanmasına yol açmıştır.  
 
Bingazi’de 15 Şubat’ta avukat ve rejim karşıtı '''Fethi Terbil'''’in tutuklanması Libya iç savaşın kıvılcımını yakmıştır. Eylemler, Bingazi polis merkezi önünde başlayan gösterilere polisin sert müdahale etmesi üzerine genişlemiştir. Terbil’in serbest bırakılmasını isteyen gösterilere katılımın kısa sürede 600- 700 kişiye ulaşması ve polisin aşırı güç kullanması Doğu Libya başta olmak üzere ülkenin değişik bölgelerinde rejim karşıtı gösterilerin yaşanmasına yol açmıştır.  
34. satır: 34. satır:
  
  
'''DIŞ MÜDAHALE'''
+
==='''Dış Müdahale'''===
  
 
Rejime bağlı güçlerin hava desteği ile birlikte sivillere uyguladığı şiddet sorunu kısa sürede uluslararası gündeme taşımıştır. '''BM Güvenlik Konseyi''' 26 Şubat’ta aldığı '''1970 sayılı karar''' <ref> United Nations Council.http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1973(2011) adresinden 18.02.2018 tarihinde erişilmiştir.</ref> doğrultusunda sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi için adım atmıştır. Karar metnin de Libya’da işlenen suçların araştırılması, insan hakları ihlallerinin olup olmadığının gözetilmesi için İnsan Hakları Konseyi’nin A/HRC/S-15/2 sayılı ve 25 Şubat 2011 tarihli kararıyla ülkeye gönderdiği bağımsız araştırma komisyonunu da memnuniyetle karşılamıştır.  Libya’da hükümetin kontrolleri altındaki kuvvetler de dâhil olmak üzere saldırılardan doğan sorumluluğun alınmasını vurgulanmış ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Güvenlik Konseyi’nden aksi bir talep gelmedikçe Roma Kanunu’nun 16. Maddesi uyarınca soruşturmalarını sürdüreceği açıklanmıştır. Aynı kararda, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin VII. Bölümü ve bölümün 41. Maddesi uyarınca davranarak şiddete derhal son verilmesini ve halkın isteklerinin dikkate alınmasını talep edilmektedir. Libya yetkililerinden insan haklarına ve uluslararası insan haklarını düzenlemelerine uymalarını ve 15 Şubat 2011’den itibaren Libya’da ortaya çıkan durumla ilgili olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısıyla işbirliği yapılmasını salık veren karara göre BM üyesi ülkelerin Libya’ya silah ve askeri mühimmat satması, temin etmesi, silah satımına yol açabilecek herhangi bir eylemde bulunması yasaklanmış ve silah ve askeri mühimmat satımına veya temin edilmesine karşı her türlü önlemin alınmasına karar verilmiştir.  
 
Rejime bağlı güçlerin hava desteği ile birlikte sivillere uyguladığı şiddet sorunu kısa sürede uluslararası gündeme taşımıştır. '''BM Güvenlik Konseyi''' 26 Şubat’ta aldığı '''1970 sayılı karar''' <ref> United Nations Council.http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1973(2011) adresinden 18.02.2018 tarihinde erişilmiştir.</ref> doğrultusunda sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi için adım atmıştır. Karar metnin de Libya’da işlenen suçların araştırılması, insan hakları ihlallerinin olup olmadığının gözetilmesi için İnsan Hakları Konseyi’nin A/HRC/S-15/2 sayılı ve 25 Şubat 2011 tarihli kararıyla ülkeye gönderdiği bağımsız araştırma komisyonunu da memnuniyetle karşılamıştır.  Libya’da hükümetin kontrolleri altındaki kuvvetler de dâhil olmak üzere saldırılardan doğan sorumluluğun alınmasını vurgulanmış ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Güvenlik Konseyi’nden aksi bir talep gelmedikçe Roma Kanunu’nun 16. Maddesi uyarınca soruşturmalarını sürdüreceği açıklanmıştır. Aynı kararda, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin VII. Bölümü ve bölümün 41. Maddesi uyarınca davranarak şiddete derhal son verilmesini ve halkın isteklerinin dikkate alınmasını talep edilmektedir. Libya yetkililerinden insan haklarına ve uluslararası insan haklarını düzenlemelerine uymalarını ve 15 Şubat 2011’den itibaren Libya’da ortaya çıkan durumla ilgili olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısıyla işbirliği yapılmasını salık veren karara göre BM üyesi ülkelerin Libya’ya silah ve askeri mühimmat satması, temin etmesi, silah satımına yol açabilecek herhangi bir eylemde bulunması yasaklanmış ve silah ve askeri mühimmat satımına veya temin edilmesine karşı her türlü önlemin alınmasına karar verilmiştir.  

04.16, 19 Şubat 2018 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Libya, Akdeniz kıyısında, doğusunda Mısır, batısında Cezayir ve Tunus, güneyinde Nijer ve Çad, güneydoğusunda Sudan ile komşu olan bir Kuzey Afrika ülkesidir. Nüfusu yaklaşık 6,5 milyondur. Bu nüfusun% 92'sini Araplar oluşturur. Araplardan sonra % 3 orana sahip olan Berberiler gelir. Geri kalan nüfus çeşitli etnik kökene bölünmüştür. Nüfusun %99’u Müslümandır, malikidirler. [1]

Toplum kabileler olarak bölünmüştür. Kabilenin her bir ferdi birbirine bağlıdır. Yaklaşık 140 kadar kabileden söz edilebilir.[2] Kaddafi yönetiminde Warfalla, Magariha, Avagir, Abaidat, el-Mujabra, Farjan kabileleri etkili olmuştur.[3] Kabile bağları toplumsal ve siyasal ilişkilerin temel belirleyici unsurudur. Herhangi bir kabilede yönetimle işbirliği yapmama ya da isyan kararı alındığında, bu iktidardaki kabilenin durumunu da yakından ilgilendiren sonuçlar doğurmaktadır. Nitekim isyan sırasında Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı gibi üst düzey siyasilerin istifa etmelerinin nedeni, bağlı oldukları kabilelerin isyan hareketine katılmalarıdır . Kabileciliğin ön plana geçtiği ülkede ulus inşası (nationbuilding) ve modern anlamda devlet oluşumu (stateformation) büyük ölçüde kâğıt üstünde kalmıştır.


Ayaklanmalara Sebep Olan Olaylar ve Fitilin Ateşlenmesi

Arap uyanışından etkilenen Libya’da 42 yıllık Muammer Kaddafi dönemi, 17 Şubat 2011’de Fethi Tarbil isimli insan hakları savunucusunun tutuklanması ile başlayan süreçte NATO destekli operasyon sayesinde sona ermiş ve Kaddafi tasfiye olunmuştur.[4] Bu dönem öyle ya da böyle bitmiştir lakin aranan huzur ve istikrar bir türlü ülkeye gelmemektedir. Bunun en önemli nedenleri; demokratik kurumların tahsis edilememesi, ülke içinde hızla güçlenen İslami hareketler ve batının bunu dikkatli yorumlayamaması, ülke de ki petrol gelirlerinin eşit paylaşılamaması gibi muhtelif birçok sorundur. Tunus ve Mısır da gerçekleşen isyanların ekonomik ve demokratik talepler çerçevesinde gelişen bir halk hareketi olduğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Libya da ise durum biraz karışıktır. Libya’da ki isyanların görünürdeki nedeni, avukat ve rejim karşıtı Fethi Terbil’in 15 Şubat 2011 tarihinde tutuklanması oldu. Görünür sebep dememizin nedeni ve iki Arap ayaklanmasından farklı olarak henüz belirgin bir sınıf karakteri taşımadığı, hâkim sınıflar içi bir hesaplaşma sinyalleri verdiği için farklılık göstermektedir. Daha iyi anlatmak gerekirse ayaklanmanın en önemli nedeni kabileler arası güç mücadelesidir. Kaddafi rejiminin olaylara bu kadar sert karşılık vermesinin ve bunu yaparken de ordu yerine paralı askerleri kullanması kendini kabileler ve ülke içinde tek hakim güç olarak görmesindendir. Tek nedeni yukarıda bahsettiğimiz gibi kabileler arası güç mücadelesi şeklinde yorumlamak da tam doğru olmayabilir. Her ne kadar en önemli nedenlerden biri bu olsa da izlenen politikaların yarattığı siyasi ve ekonomik ambargolar, sadece petrol gelirine dayalı ekonomiyi daha da bunaltmıştır. Buna karşın yönetimde ki insanların zenginliklerinin artması, ekonomik olarak toplumsal makasın iyice açılması isyanın nedenleri arasındadır.


15 Şubat 2011

Libya rejiminin İslamcı hareket üzerindeki sistematik baskı ve sindirme politikalarının doruk noktaya ulaştığı 1996’da, başkent Trablus’taki Ebu Selim Hapishanesi katliamı rejimin baskısının önemli bir sembolü haline gelmiştir. Ebu Selim Hapishanesi’nde tutuklu “fikir mahkûmları” için uygulanan ziyaret yasağını protestoyla başlayan olaylarda, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün tahminlerine göre 1200 mahkûm güvenlik güçleri tarafından öldürülmüştür. [5] Olayların yaşandığı 1996 yılından 2000’lerin başlarına kadar ölümler ailelerden saklanmış ve ancak 2004 yılında Kaddafi tarafından resmen kabul edilmiştir. Ebu Selim Katliamı Libya’daki muhalefetin Kaddafi rejimine yönelik temel saldırı noktalarından birisi haline gelmiştir. 16 Şubat 2011’de Ebu Selim Katliamı’nda hayatını kaybeden mahkûmların ailelerinin oluşturduğu bir grubun Bingazi’deki polis merkezi önünde yaptıkları gösteri, Libya’daki protestolara ivme kazandırıp, ülkedeki aktif muhalefet sürecinin başlamasında öncü rol oynamıştır. Bu tarihten sonra olaylar hızlı bir şekilde ülke geneline yayılmıştır.

Ordunun Durumu ve İsyana Bakışı

Gösterilerin yoğunlaştığı döneme kadar 50.000’i piyade, 18.000’i havacı, 8.000’i donanma, 3.000’i devrim muhafızı ve 40.000’i yedek asker olmak üzere yaklaşık 120.000 askerlik bir orduya sahiptir Libya. Kabilecilik etkilerinin net bir şekilde görüldüğü ordu içinde birçok güç odağı vardır. Geçmiş de birçok kez Kaddafi’ye karşı darbe ve suikast girişimlerinin olması, dolaylı ya da direkt olarak bunlarla hareket eden ordu mensuplarının olması her ne kadar kendisi de ordu mensubu olması rağmen Muammer Kaddafi de orduya karşı güvensizlik doğurmuştur. Orduyu dengelemek, rejimi ve kendini garantiye almak için başında oğlu Hamis komutanlığındaki elit statü verdiği 32. Tugay’ı kurmuştur. 32. Tugay hem eğitim hem de teçhizat bakımından diğer tugaylardan üstün tutulmuş ve sayıları 3.000 civarında olan Devrim Muhafızları ve 1.000 civarındaki İslami Pan-Afrika Lejyonu, orduya karşı dengeleyici bir unsur görevini ifa etmişlerdir. Rejim gerekli gördüğü durumlarda bu milis güçlerini kullanmıştır. Gösteriler başladığın da ordudan birçok kesim muhalefet tarafına geçmiş ve isyanda önemli güç odaklarından biri olmuşturlar.


İsyanın Gelişimi

Bingazi’de 15 Şubat’ta avukat ve rejim karşıtı Fethi Terbil’in tutuklanması Libya iç savaşın kıvılcımını yakmıştır. Eylemler, Bingazi polis merkezi önünde başlayan gösterilere polisin sert müdahale etmesi üzerine genişlemiştir. Terbil’in serbest bırakılmasını isteyen gösterilere katılımın kısa sürede 600- 700 kişiye ulaşması ve polisin aşırı güç kullanması Doğu Libya başta olmak üzere ülkenin değişik bölgelerinde rejim karşıtı gösterilerin yaşanmasına yol açmıştır.

Trablus’un güneybatısında bulunan Zintan başta olmak üzere değişik kabilelere bağlı yaklaşık 40 göstericinin olaylar sırasında yaralanması üzerine protesto eylemleri sıra sürede Bingazi, Al Bayda, Tobruk, Derne, Batı Libya’da bulunan Zawiya, Zwara, güneyde bulunan Gharyan ve Yafran’a kadar sıçramıştır.[6] 16 Şubat’ta ise yoğun olarak Zavayya, Tibbu, Warfalla, Misurata, Msilata, Zintan ve Majabra aşiretlerinin yoğun yaşadığı Trablus bölgesi ile Misurate, Msilate, Derne, Kufra, Tabruk, Jalu gibi Doğu ve Güney Libya toprakları içinde yer alan yerleşim birimlerinde askeri çatışmaların yaşanmasına yol açmıştır. Barışçıl kitle gösterilerine karşı güvenlik güçlerinin sert müdahalelerde bulunması ve olaylar sırasında sivil kayıpların yaşanması krizin daha da tırmanmasına yol açmıştır. 17 Şubat’ta da muhaliflerin çağrısıyla Öfke Günü gösterilerinin düzenlenmesiyle sonuçlanmıştır. Öfke gününde Kaddafi yönetiminin özel birlikler ve Afrika kökenli paralı askerleri kullanması ve sivil kayıpların yaşanması krizi kabileler arası bir çatışmaya dönüştürmüştür. Nitekim Kaddafi yönetimi de ordu içindeki aşiret bağlarının varlığını bildiğinden olaylar sırasında ordu yerine kendisine bağlı güvenilir birlikleri ve askerleri kullanma yoluna gitmiştir.

Şubat’ın ikinci yarısından itibaren şehirlerin kontrolünü ele geçirmek için yoğunlaşan çatışmalarda muhalifler Doğu Libya topraklarında kısa sürede kontrolü ele geçirmiş ancak Batı’da kalan şehirlerde rejime bağlı güçlerin saldırıları karşısında geri çekilmek zorunda kalmışlardır. İlk başlarda başkent Trablus dâhil Zintan, Misurate ve Zivaya’da şiddetlenen çatışmalar Mart başına gelindiğinde muhaliflerin üstünlüğü ele geçirmesiyle sonuçlanmıştı. Özellikle muhaliflerin Doğu Libya’da kontrolü ele geçirmesinden sonra bu bölgede alternatif bir siyasi yapının kurulmasına yönelik yoğun bir çaba içerisinde olmuşlar ve 24 Şubat günüde Bayda’da muhaliflerin katıldığı toplantına geçici bir yönetimin kurulması konusunda fikir birliğine varmışlardır. Liderliğini Kaddafi dönemin eski Adalet Bakanı ve Halk Komitesi Genel Sekreteri Mustafa MuhamedAbdel-Jalil’in yaptığı 31 kişilik geçici yönetim konseyi kurulmuştur.

Sonuç olarak 25 Şubat’a gelindiğinde muhalif güçlerinin Bingazi, Beyda, Tobruk, Şahat, Derne, Ajdabiya,Misurata,AlHums, Zintan, Az Zawiyah, Zuwarah,Kufra, Şaryan, Zuara ve Nalut’ta tam kontrol kazanmış, başkent Trablus dahil halen iktidarın denetiminde alan bazı bölgelerde de muhalefet hareketlerini genişletmeyi başarmışlardır.

5 Mart 2011’de yaptıkları toplantıda muhalifler resmi olarak Geçici Libya Ulusal Konseyi’nin kurulmasına karar verirken Konsey Başkanı 3 ay içinde seçimlerin yapılacağı açıklamıştır. Kurumsal düzeyde bir birlikteliğin olmadığı ve coğrafi olarak konseyin tüm Libya’yı temsil etmediği eleştirileri yapılmıştır. Eleştirilerin olmasına rağmen 10 Mart 2011’de Fransa’dan başlayarak pek çok Batılı devlet de, Konseyi meşru Libya yönetimi olarak tanımıştır. 5 Mart 2011’den Kaddafi’nin öldürüldüğü 23 Ekim 2011 tarihine kadar Mahmud Jibril Konsey başkanlığı görevini yürütmüş, bu tarihten sonra da yerini Ali Tarhouni’ye bırakmıştır .[7]


Dış Müdahale

Rejime bağlı güçlerin hava desteği ile birlikte sivillere uyguladığı şiddet sorunu kısa sürede uluslararası gündeme taşımıştır. BM Güvenlik Konseyi 26 Şubat’ta aldığı 1970 sayılı karar [8] doğrultusunda sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi için adım atmıştır. Karar metnin de Libya’da işlenen suçların araştırılması, insan hakları ihlallerinin olup olmadığının gözetilmesi için İnsan Hakları Konseyi’nin A/HRC/S-15/2 sayılı ve 25 Şubat 2011 tarihli kararıyla ülkeye gönderdiği bağımsız araştırma komisyonunu da memnuniyetle karşılamıştır. Libya’da hükümetin kontrolleri altındaki kuvvetler de dâhil olmak üzere saldırılardan doğan sorumluluğun alınmasını vurgulanmış ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Güvenlik Konseyi’nden aksi bir talep gelmedikçe Roma Kanunu’nun 16. Maddesi uyarınca soruşturmalarını sürdüreceği açıklanmıştır. Aynı kararda, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin VII. Bölümü ve bölümün 41. Maddesi uyarınca davranarak şiddete derhal son verilmesini ve halkın isteklerinin dikkate alınmasını talep edilmektedir. Libya yetkililerinden insan haklarına ve uluslararası insan haklarını düzenlemelerine uymalarını ve 15 Şubat 2011’den itibaren Libya’da ortaya çıkan durumla ilgili olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısıyla işbirliği yapılmasını salık veren karara göre BM üyesi ülkelerin Libya’ya silah ve askeri mühimmat satması, temin etmesi, silah satımına yol açabilecek herhangi bir eylemde bulunması yasaklanmış ve silah ve askeri mühimmat satımına veya temin edilmesine karşı her türlü önlemin alınmasına karar verilmiştir.

BM’nin derhal ateşkes ve yaptırımlar öngörmesine karşın çatışmaların sürmesi üzerine yeniden konuyu ele almak üzere toplanan BM Güvenlik Konseyi üyeleri Libya’daki krizin uluslararası barış ve güvenliğe karşı bir tehdit oluşturduğunu gerekçe göstererek konuyu BM Sözleşmesi’nin güç kullanmaya izin veren 7. Bölümü çerçevesinde yeniden gündeme almıştır. Fransa, İngiltere ve Lübnan’ın işbirliği ile hazırlanan tasarı konseyde biraz değişikliğe uğrasa da daimi üyeler Rusya, Çin; geçici üyelerden de Almanya, Hindistan ve Brezilya’nın çekimser oylarına karşın geçmiştir. Karar doğrultusunda Libya’da sivilleri koruma amacıyla uçuşa yasak bölge oluşturulmasını, Libya’da derhal ateşkes sağlanması çağrısında bulunan ve rejime yönelik yaptırımların daha da sıkılaştırılmasını ve genişletilmesini ve askeri güç kullanılmasına izin vermektedir.

Kararda 8 Mart’ta İslam Konferansı Örgütü, 10 Martta Afrika Birliği, 12 Martta Arap Birliği’nin aldığı uçuşa yasak bölge çağrısı, 16 Mart’ta Genel Sekreter’in derhal ateşkes çağrısına yer verilmiş ve böylelikle 1973 Sayılı karara uluslararası bir destek verildiğine dikkat çekilmiştir. Kararda ayrıca BM’ye üye tüm ülkelere, BM Genel Sekreteri ile işbirliği halinde olmak kaydıyla Libya’da saldırı tehdidi altında olan sivilleri korumak üzere, Libya’nın hiçbir yerinde, herhangi şekilde bir yabancı işgalci güç oluşturmadan, gerekli tüm önlemleri almaları yetkisi verilmiştir. Kararın “uçuşa yasak bölge oluşturulması” bölümünde, Libya hava sahasında, insani yardım amaçlı ve yabancı devletlerin vatandaşlarının ülkeden tahliye edilmesi amacıyla yapılan uçuşlar dışındaki tüm uçuşların yasaklanması isteniyor. Bu kapsamda karar, BM’ye üye ülkelere, BM Genel Sekreteri ve Arap Birliği Genel Sekreteri’ne haber vermeleri kaydıyla ve onlarla eşgüdüm halinde, uçuşa yasak bölgenin uygulanmasını sağlama amacıyla kendi başlarına ya da bölgesel kuruluşlar ve düzenlemeler çerçevesinde hareket ederek gerekli tüm önlemleri alma yetkisi de veriyor. 1973 Sayılı kararda bir kez daha Kaddafi ailesinin dışında Magariha kabilesi liderlerinden İstihbarat Başkanı Albay Abdullah El-Senusi’nin de aralarında bulunduğu 7 kişiye yaptırımlar getirilmiş ve aynı zamanda Libya Ulusal Petrol Şirketi ve Libya Merkez Bankası’nın mal varlıklarının dondurulmasına karar verilmiştir.

1973 sayılı ateşkes ve iç savaşı durdurma kararına rağmen Kaddafi’nin Bingazi ele geçirmek için savaşı sürdürmesi başta Fransa ve İngiltere olmak üzere bazı ülkeleri harekete geçirmiştir. Alınan kararla 19 Martta Libya’ya yoğun bir hava harekâtı başlamıştır. Hedef ilk önce rejimin hava gücü ve askeri alt yapısı olsa da, Bingazi çevresinde ki rejim askerleri de vurulmuş ve bunların savunma pozisyonuna girmesi sağlanmıştır. Muhaliflerin bulunduğu bölgedeki sivillerin korunması için yürütülen operasyonlar da Fransa önemli bir rol almıştır bu da birçok sivilin yaşamını korumuştur.

Venezüella dışında Muammer Kaddafi’ye kapısını açan bir ülke olmamıştır. Giderek küçülmesi, NATO müdahalesi, tanınırlığını yitirmesi sonunu hazırlamıştır. Uluslararası mahkemelerce aranmasına rağmen teslim olmamıştır.20 Ekim 2011’de memleketi Sirte'de Libya Ulusal Konseyi askerleri tarafından yakalandı ve linç edilerek öldürülmüştür.

Kaynakça

  1. http://www.enfal.de/libya.htm adresinden 18.02.2018 tarihinde erişilmiştir.
  2. Yılmaz,Ercan Kaddafi Sonrası Libya’da Siyasal Dönüşüm,http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu13makale/muzaffer_ercan_yilmaz.pdf adresinden 18.02.2018 tarihinde erişilmiştir.
  3. Ayhan,Veysel Libya İç Savaşı, ORSAM,2011
  4. Yıldırım, Bilal .LİBYA 2014, ORSAM
  5. https://www.setav.org/libyada-donusumun-sancilari/ adresinden 18.02.2018 tarihinde erişilmiştir.
  6. Ayhan,Veysel.(2011)Uluslararası Müdahale ve Türkiye
  7. Yılmaz,Ercan Kaddafi Sonrası Libya’da Siyasal Dönüşüm,http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu13makale/muzaffer_ercan_yilmaz.pdf adresinden 18.02.2018 tarihinde erişilmiştir.
  8. United Nations Council.http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1973(2011) adresinden 18.02.2018 tarihinde erişilmiştir.