Liberalizm

TUİÇ Sözlük sitesinden
Dikmenselin (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 07.25, 5 Ekim 2020 tarihli sürüm
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Liberalizm'in savunduğu bazı değerlerin düşünsel kaynakları, Antik Yunan ve Helen düşünce geleneğine kadar gerilere gider. Ancak Liberalizm'in esas olarak modern dünyada gelişen bir ideolojidir. On yedinci yüzyıldan başlayarak liberal düşüncenin gelişmesine katkıda bulunan bazı isimler Adam Smith, John Locke, Immanuel Kant, Charles-Louis de Secondat Montesquieu, Alexis Tocqeuveille, Jeremy Bentham ve John Stuart Mill gibi düşünürlerdir. Yirminci yüzyılda liberal düşünce adına ön plana çıkan bazı isimler ise Friedrich August von Hayek, Robert Nozick, Ludwig von Misses gibi düşünürler olmuştur. Bugün Liberalizm içinde gelişen üç ana akımdan söz edebiliriz. Bunlardan birincisi ve Liberalizm'in ana çerçevesini oluşturan 'Klasik Liberalizm'dir. On yedinci yüzyılda ortaya çıkan Klasik Liberalizm; temel insan hakları, sınırlı devlet, hukukun üstünlüğü, serbest piyasa ekonomisi gibi değerleri savunmaktadır. Klasik Liberalizm'in önemli iki fikir babası John Locke ile Adam Smith'tir. Locke, siyasi liberalizm öğretisini geliştirirken, Smith iktisadi liberalizm düşüncesini geliştirmiştir. Liberalizm içinde gelişen ikinci akım, on dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren gelişmiş olan 'Sosyal Liberalizm' düşüncesidir. Sivil ve siyasal hakları, katılımı ve eşitlik düşüncesini savunan bu anlayış; Klasik Liberalizm'in aksine devlete belli alanlarda yükümlülükler yükler. John Stuart Mill ve Thomas H.Green gibi düşünürler bu düşüncenin önemli isimlerindedir. Liberalizm içinde gelişen üçüncü anlayış ve yirminci yüzyılda gelişen 'Liberteryen' düşüncedir. Hans-Hermann Hoppe, Robert Nozick ve Ayn Rand gibi düşünürler tarafından geliştirilen bu anlayış, devleti bir gece bekçisi gibi düşünmekte ve sosyal, ekonomik, siyasal yaşamın her alanından çekmeyi savunmaktadır. Liberteryen anlayışa göre alt yapı, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi faaliyet alanları dahil olmak üzere güvenlik ve adalet dışındaki tüm hizmetleri toplumun kendisine bırakmak gerekir. [1]

Liberalizmin Temel Varsayımları

Liberalizm'in temel varsayımları aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır [2]

1. Liberal bir perspektiften bakıldığında, uluslararası ilişkiler yalnızca devlet-devlet ilişkileri ile ilgili değildir; ulus-ötesi ilişkilerle ilgilidir. Bu farklı ülkelerdeki insanlar, gruplar ve örgütler arasındaki ilişkileri ifade etmektedir. Topluma, devlete ve birçok farklı aktöre yapılan bu vurgu nedeniyle, Liberalizm'e "çoğulculuk" da denir. Realizm'in aksine Liberalizm'de devletler, dünya siyasetindeki tek önemli aktör değildir. Devlet dışı aktörler, göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.

2. Liberaller için devlet üniter bir aktör değildir. Devlet; bireysel bürokrasiler, çıkar grupları ve dış politikayı etkilemeye çalışan bireylerden oluşur. Bu aktörler arasında rekabet, koalisyon, çatışma ve uzlaşma olabilir. Oluşturulan dış politika bu taraflar arasındaki rekabetin bir ürünü olarak çıkar ve her biri ayrı bir görüşe sahip olabilmektedir.

3.Devletler rasyonel aktörler olmayabilir. Belirli bir politika, bürokratik iktidara veya belli grupların prestijine hizmet ettiği için önerilebilir.

4. Uluslararası siyaset gündeminin ağırlıklı olarak askeri-güvenlik konularında egemen olduğu fikrini reddetmektedirler. Onlara göre uluslararası siyasetin gündemi kapsamlı ve çeşitlidir, ekonomik ve sosyal konular genellikle dış politika tartışmalarının ön saflarında yer almaktadır. Enerji, doğal kaynaklar, çevre, kirlilik sorunları, güvenlik ve bölgesel rekabet gibi sorular kadar önemlidir. Böylelikle Realizm tarafından yapılan alçak ve yüksek politika ayrımını reddetmektedirler.

5. Uluslararası sistem Realizm'in iddia ettiği şekilde anarşik değildir. Normlar ve kurallar ile devletler arasında işbirliği mümkündür.

Liberalleşme

Hükümet iktidarı üzerine iç ve dış denetim mekanizmaları koymak / serbest teşebbüs ve piyasa yönünde değişmek.

Demokratik Barış Teorisi

Uluslararası İlişkiler disiplininde ana akım kuramlar olarak Realizm ve Liberalizm'in bulunmasına karşın disiplini zenginleştiren ve farklı bakış açıları sunan kuramlar da 1980'ler sonrası süreçte gelişmeye başlamıştır. Bunlardan biri de "Demokratik Barış Teorisi (Democratic Peace Theory)" dir. Bu kuram Immanel Kant’ın "Ebedi Barış" (Perpetual Peace) çalışması ile gelişmiş ve literatürdeki yerini almıştır. Kant bu eserinde, demokratik rejimlerin birbiriyle savaşmayacağını ve liberal rejimlerin daha barışçıl olduğunu savunmuştur. Ona göre, savaşları sonlandırma gücü demokratik rejimlerden ve bunların yaygınlaşmasında mevcuttur. Demokratik rejimlerde halkın görüşleri önemlidir ve yönetimde söz sahibi olurlar. Bu durumda toplum ekonomik, sosyal ve siyasi refahı için savaştan uzak durmayı seçecektir. Diğer türlü, yalnızca küçük bir grubun veya bir kişinin elinde toplanan güç, kişisel karar almanın önünü açıp savaşa yatkınlığı arttırmaktadır. Kurama göre demokratik rejimler diğer rejimlere kıyasla daha barışçıl nitelikte ve uzlaşma yolu ile sorun çözme eğilimindedir. Ancak kuramın buradaki önemli vurgusu demokratik rejimlerin birbirleriyle savaşmayacağıdır. Bu ise demokratik rejimlerin, demokratik olmayan rejimlerle de savaşmayacağı anlamını taşımamakta ve böylesi çatışmaların yaşanabileceğidir.

Demokratik Barış Teorisi liberal anlayışını bir uzantısı niteliğindedir. Ortaya koyduğu yaklaşımların yanı sıra farklı noktalarda eleştirilere de tabi olmaktadır. Bu eleştiriler şu şekilde sınıflandırılabilir;

1-) Savaşı önleyen temel etken demokratik rejimler değil, devletlerin uluslararası örgütlerle olan bağlantısıdır. Bu şekilde kurulan ulus-ötesi bağlantılar ile ülkeler arasında dostane ilişkiler kurulur. Ancak, tabi ki, bu noktada demokratik rejimler ulus-ötesi işbirlikleri kurmaya daha yatkındır.

2-) Küreselleşen dünya ile ülkeler arasında coğrafi uzaklıklar kısalmış ve insanlar arasındaki etkileşim artmıştır.

3-) Müttefiklik bağları savaşları engellemiştir.

4-) Ekonomik refah ve siyasal istikrar nedeniyle demokratik ülkeler savaşmazlar.

5-) Demokratik Barış Teorisi'nde "demokrasi" kavramının net bir tanımı yapılamamaktadır. Demokrasi tanımı net şekilde yapılsa bile, demokrasi ve barış arasında nedensel bir ilişki kurulması için yeterli veri yoktur.

6-) Kuramın vurguladığı savaş kavramının tanımı net değildir. Demokratik ülkelerde de iç savaşlar ve isyanlar, terör olayları yaşanabilmektedir. Ayrıca demokratik ülkeler de zaman zaman birbirleriyle örtülü (proxy war) ya da soğuk savaş (cold war) şeklinde ilişkiler içerisine girebilirler.

Kurama katkı yapan bir diğer kişi ise Michael Doyle'dur. Doyle, demokratik rejimler arasında savaş olmamasını 3 temel sebep ile açıklamıştır;

1-) Demokratik rejimlerin sahip olduğu anayasa, kanunlar ve bu kanunların güçler ayrılığı ilkesi ile gücü sınırlandırması,

2-) BM gibi uluslararası örgütlerin benimsediği kanunlar (Uluslararası hukuk ve kurumların gelişmesi ve iç hukuk düzenlerinin de buna uygun olarak düzenlenmesi),

3-) Demokratik ülkeler arasındaki yaygın ekonomik, kültürel, ticari, sosyopolitik faaliyetler ve ortak çıkarların kurulmasıdır [3]


  1. Andrew Heywood, "Siyaset", çev: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, (Ankara: Adres Yayınları, 2017)
  2. P.R Viotti & M.V Kauppi, "Uluslararası İlişkiler Teorisi", Çev: Metin Aksoy, (Nobel Yayıncılık, 2016)
  3. O. Örmeci, "Demokratik Barış Teorisi", (Uluslararası Politika Akademisi, 2016)