Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO)

TUİÇ Sözlük sitesinden
Sundusadas (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 19.48, 30 Ocak 2018 tarihli sürüm
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

4 Nisan 1949'da Washington'da ABD, Kanada, Portekiz, Norveç, Danimarka, İzlanda, (İsveç ve Finlandiya hariç üç Nordic ülkesi ) Belçika, Hollanda, Lüksemburg,(Benelux ülkeleri) İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalanan anlaşmayala kurulan NATO (North Atlantic Treaty Organization ) veya Fransızca ismi ile OTAN(Organisation du Traité de l'Atlantique Nord) coğrafi açıdan bölgesel, fonksiyonel açıdansa bir askeri savunma örgütüdür.Soğuk Savaş döneminde olası bir Sovyet tehtidine karşı kurulan örgüt, üyelerin topraklarını ve güvenliğini ortak bir savunma refleksiyle önlemeyi amaçlamaktaydı.İlk başta Londra'da bulunan örgütün merkezi daha sonra Paris'e, Fransa'nın askeri kanadından ayrılmasından sonra (1966) ise Brüksel'e taşınmıştır.1952’de Türkiye ve Yunanistan, 1955’de Almanya ve 1982’de İspanya İttifaka üye olmuşlardır. [1] 4 Nisan 1949 tarihli Washington Antlaşması uyarınca NATO’nun asli görevi, üye ülkelerin özgürlük ve güvenliklerini korumaktır. İttifak, demokrasi, bireysel özgürlük, hukukun üstünlüğü ve uyuşmazlıkların barışçı yollardan çözümü gibi Müttefiklerin ortak değerlerine sahip çıkarak, bu değerleri Avrupa-Atlantik bölgesinde yaymaya çalışmaktadır.Üyelerinin, ortak ilgi alanına giren güvenlik konularında bir arada istişarelerde bulundukları ve ortak hareket ettikleri bir transatlantik forum işlevi görmektedir. Bu niteliği itibariyle Kuzey Amerika ve Avrupa’nın güvenliğinin bölünmezliğini simgelemektedir.Kuzey Atlantik Antlaşmasının 5. Maddesi gereğince NATO, bir saldırı veya saldırı tehdidine karşı üyelerini savunmaya ve bu amaçla, bir üyesine yapılacak saldırının tüm üyelerine yapılmış varsayılacağı ilkesine dayanan bir örgüttür.Siyasi ve askeri alanlardaki günlük işbirliğiyle sergilenen dayanışma ve uyum, temel güvenlik sınamalarının üstesinden gelinmesinde hiçbir Müttefikin yalnız bırakılmayacağını garanti etmektedir.Ayrıca, üyelerinin savunma alanında egemen sorumluluklar üstlenme haklarına halel getirmeksizin, Müttefiklerin asli ulusal güvenlik hedeflerine kollektif çabalarla ulaşmalarına yardımcı olmaktadır. [2] Nato'nun en üst organı 'Kuzey Atlantik Konseyi'dir.Tüm üye devletler birer oyla temsil edilir ve kararlar oybirliği ile alınır. 1966'da Fransa'nın askeri kanattan çekilmesi ile Konsey'in yapısı yeniden düzenlenmiş ve askeri konular için 'Savunma Planlama Komitesi' oluşturulmuştur.NATO genel sekreteri ittifakın en üst düzey sivil yetkilisidir.Aynı zamanda hem Konsey'e hem de Savunma Planlama Komitesi'ne başkanlık eder. [3] Genel Sekreterliğe bağlı olarak çeşitli uzmanlık daireleri bulunmaktadır : 1) Siyasi İşler Dairesi, 2)Savunma Planlaması ve Politikası Dairesi,3) Savunma Desteği İşleri,4)Bilimsel İşler Dairesi,5)Altyappı,Lojistik ve Konsey Harekat Dairesi. NATO'nun en üst düzey askeri örgütü Askeri Komite Konsey'e ve Genel Sekreterliğe danışmanlık yapan bir kordinasyon merkezi işlevi görür.Üyelerin ordularının genelkurmay başkanlarından oluşur.İzlanda'nın ordusu olmadığı için genelkurmay başkanı ile değil bir temsilci ile katılır.Askeri Komite NATO kuvvetlerini belli bölgelere bağlı olarak koordine eder.Bu bölgeler Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı ve ABD-Kanada Bölgesel Planlama Grubu 'ndan oluşmaktadır. NATO'nun sekreteryası Brüksel'de bulunmakla birlikte,orduların konuşlanmasına göre pek çok karargah merkezi bulunmaktadır.

NATO'nun kuruluşundan beri değişik savunma stratejileri benimsemiştir.ABD'nin nükleer silah tekelinin olduğu dönem,NATO'nun kuruluşundan kısa bir süre sonra Ağustos 1949'da SSCB'nin de atom bombası patlatması ile sona ermiştir.1950'lerde İngiltere ve Fransa'da nükleer güç olmuşlar, onları 1960'da Çin izlemiştir.İttifakın nükleer silah bakımından SSCB'ye üstün olduğu dönem topkeyün karşılık stratejisi benimsenmiştir. Bu dönemde konvansiyonel olarak karşı kamp birkaç kat üstün durumdaydı ve nükleer caydırıcılık temel araç olarak kullanılmıştı.Fakat 1957'de Rusların Sputnik uydusunu başarıyla fırlatmalarından sonra bu strateji değişmeye başladı. [4] 1960'larda nükleer silah alanında SSCB'nin dengeyi sağlaması,hatta ABD'yi geçmesinin ardından bu stratejide değişiklik yapmak zorunluluğu doğmuştur.Zira bu şartlarda bir topyekün karşılık bir nevi intihar anlamına geliyordu. 1967 Aralık ayında Harmel Raporu Savunma Planlama Komitesi tarafından kabul olundu ve esnek karşılık stratejisi uygulamaya kondu. Buna göre NATO orduları Avrupa'da bir saldırı durumunda saldırının niteliğine göre bir tırmanma taktiği izleyerek , gerektiği taktirde taktik ve stratejik nükleer silahlara başvuracaklardı.Bunun için somut kriterler ve koşullar kasten sayılmamış ve karşı taraf kuşkuda bırakılarak caydırıcılık sağlanmak istenmiştir.

1989'da Berlin Duvarının yıkılmasıyla başlayan sürecin sonunda 1990'da Varşova Paktı kendini feshederken birleşen Almanya'nın NATO'nun bir üyesi haline gelmesi yeni bir süreci ortaya çıkarmıştır. NATO'nun kurulmasına neden olan koşulların ortadan kalkmasının teşkilatın varlık nedenini de ortadan kaldırdığı düşünceleri yayılmıştır. Gelişen olayların NATO'yu gereksiz kıldığı tartışılmaktaydı. Değişen tehditle ilgili olarak, Sovyet saldırısının oluşturacağı doğrudan bir tehdidin ortadan kalkmış olduğu kabul edilmekle beraber, SSCB'nin gelecekteki durumunun belirsizliğini koruduğuna ve bu devletin savunma harcamaları ve sahip olduğu nükleer ve konvensiyonel gücünü dikkate almanın zorluğuna işaret ederek , bu devletin muazzam stratejik kitle ve askeri yeteneklerin yalnızca diplomasi ve ekonomik ilişkilerle dengelenemeyeceği üzerinde durulmaktaydı.


Soğuk Savaş’ın sona erip Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden çekilmesiyle NATO’nun kuruluşunda etkili olan en önemli faktör ortadan kalkmışsa da, İttifak diğer geleneksel misyonlarını yerine getirmeye devam etmiş ve geride bıraktığımız yirmi senelik zaman diliminde yeni misyonlar edinerek üyelerinin gözündeki meşruiyetini korumayı başarmıştır. Bu dönüşümün en önemli ayaklarından birisi ittifakın coğrafi olarak genişlemesidir. NATO eskiden düşmanı olarak tanımladığı ülkelere doğru genişlemiş ve birer birer onları üyesi yapmıştır : 1999’da Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya, 2004’de Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya, 2009’da ise Hırvatistan ve Arnavutluk NATO’ya üye olmuşlardır. NATO’nun doğuya doğru genişlemesi bir yandan ABD ve Batı Avrupalı müttefiklerinin Avrupa kıtasının geneli üzerindeki stratejik hâkimiyetlerini pekiştirmiş, diğer yandan da NATO’nun kurucu değerlerinin yeni üyelere yayılmasını mümkün kılmıştır.[5] Bükreş Zirvesinde Makedonya,Gürcistan ve Ukrayna'nın da üyelikleri gündeme gelmiş ancak Makedonya'nın üyeliğine Yunanistan karşı çıkarken, Gürcistan ve Ukrayna'nın üyelikleri ise ABD'nin istemesine rağmen Rusya ile ilişkilerin bozulmasını istemeyen Almanya ve Fransa gibi NATO üyelerinin çekinceleri yüzünden gerçekleşememiştir.

NATO'nun genişlemesinden rahatsız olan Rusya,buna rağmen bölgedeki istikrarın ve güvenliğin NATO ile ortaklaşa sağlanabileceği üzerinde durmaktadır. Bu çerçevede Rusya AGİT ve özellikle 1991 sonunda oluşturulan ve NATO ve tüm BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu ) üyeleri de dahil eski Varşova Paktı uluslarını kapsayan Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi (KAİK) çerçevesinde askeri ve politik işbirliği içine girmiştir.


  1. Arı,Tayyar (2011). Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, MKM Yayıncılık,Bursa.
  2. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı.Uluslararası Kuruluşlar ve İlişkilerimiz. 28 Ocak 2018 tarihinde http://www.mfa.gov.tr/nato-tarihce.tr.mfa adresinden erişilmiştir.
  3. Hasgüler, Mehmet ,Uludağ,Mehmet(2014). Devletlerarası ve Hükümetler Dışı Uluslararası Örgütler , Alfa Yayınları , İstanbul.
  4. Turan,İlter(1971).NATO İttifakının Stratejik ve Siyasi Sorunları,İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayını.
  5. Oğuzlu,Tarık (2012).NATO'nun Dönüşümü ve Geleceği.OrtadoğuAnaliz.Cilt:4.Sayı:40.