Emek Değer Teorisi

TUİÇ Sözlük sitesinden
Dilek Keçeci (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 21.33, 24 Ağustos 2021 tarihli sürüm
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

İktisadi bir kuram olan ‘Emek Değer Teorisi’, herhangi bir malın öteki mallarla mübadeleye girme sürecinde ortaya çıkan değişimin değerinin emek süresi ile ölçülmesi durumunu temel almaktadır. Emek değer teorisi daha çok Karl Marx ile özdeşleşmiş olsa da Klasik İktisatçılar olarak bilinen Adam Smith ve David Ricardo da bu değer kuramını kullanmışlardır. İlk olarak Adam Smith kullanmış, sonrasında ise David Ricardo’nun temellerini attığı ve de Karl Marx’ın geliştirmeleri sonucunda ortaya çıkan bir teori olmuştur.

İktisat biliminin ‘babası’ kabul edilen Adam Smith, ‘değerin kaynağı’nın, ‘aslî üretim faktörü’ olarak tanımladığı ‘emek’ olduğunu belirtir. Smith’e göre ‘sermaye’, emeğin verimliliğini artıran ‘tali üretim faktörü’dür. Daha sonra David Ricardo, Smith’in bu yaklaşımını ‘emek-değer teorisi’ adı altında formüle etmiştir. Ricardo’ya göre, herhangi bir malın değerini, o malın üretiminde harcanan emek miktarı belirler. [1] Smith ile başlayan, Ricardo’nun elinde derinlik kazanan ve Marx tarafından nihai şekli verilen ‘Emek-Değer Teorisi’nin arka planında, kapitalizmin ‘toplumsal uyum’dan çok çıkar çatışması doğuran bir sistem olduğu ön kabulü yer almaktadır. [2]

Karl Marx öncesi dönemde emek değer teorisinin genel olarak Adam Smith, T. R. Malthus ve D. Ricardo’nun görüşleri çerçevesinde şekillendiği kabul edilebilir. Smith’e varana kadar emek değer teorisinden bahsetmek mümkün olmadığı gibi öncesinde değer üzerine tartışılmış olsa da bu tartışmanın emek değer teorisine en fazla kullanım değeri-mübadele değeri ayrışması noktasında yaklaştığı söylenebilir. Marx'tan önce, değer konusu üretim süreci dışında araştırılmıştır. [3]


Adam Smith’in Emek Değer Teorisi

Fizyokrat düşünceden etkilenen Adam Smith (1723-1790), ‘değer’ kavramının iki farklı anlamı olduğunu ifade etmektedir: Birincisi belli bir nesnenin kişiye sağladığı ‘fayda’nın ifadesi olarak ‘kullanım değeri’, ikincisi ise o nesneye sahip olmanın kişiye verdiği ‘satın alma gücü’nün ifadesi olarak ‘mübadele değeri’dir. Adam Smith, kullanım değerinden ziyade mübadele değeri üzerine odaklanmıştır. Smith’e göre bir nesne, insan emeğinin bir ürünü ise, değerlidir. Değeri belirleyen, söz konusu nesnenin üretiminde harcanan ‘dolaylı emek’ ile ‘doğrudan emek’in toplamıdır. Smith’e göre, bir nesneyi diğerinden üstün kılan şey, üretim sürecinde daha fazla emek harcanmış olmasıdır. Değerin kaynağı olarak harcanan ‘emek miktarı’nı göstermiş olmakla birlikte, Smith üretim faaliyetinin zorluğunu ve ‘uzmanlaşmanın önemini ihmal etmemiştir. Smith’e göre bir saatlik çetin/zor bir işte, iki saatlik kolay bir işte olduğundan ya da öğrenilmesi yıllara mal olmuş bir işte bir saat çalışmada, herkesin yapabileceği sıradan bir işte bir ay çalışmada olduğundan daha fazla emek harcanmış olabilir. [4]

Smith’den farklı olarak Ricardo, ‘kullanım değeri’ üzerine yoğunlaşmış, bir başka ifade ile malın sağladığı ‘faydanın ya da az bulunur olmasının, çok etkili olmamakla birlikte, değeri belirleyen bir unsur olduğunu ileri sürmüştür. Ricardo, öncülü Smith’in ‘dolaylı emek’ ile ‘doğrudan emek’ ayrımı temelinde yaptığı analizi derinleştirerek ‘birikmiş emek’ kavramını üretmiştir. Daha doğrusu Ricardo, Smith’in analizinde ‘dolaylı emek’, yani ‘üretim araçlarını üreten emek’ şeklinde yer alan sermayeyi ‘birikmiş emek’ olarak tanımlamıştır. Ricardo’nun gözünde ‘sermaye’ faktörü, içerdiği emekten ötürü, ‘değer’in belirleyicilerinden biridir. Bu bakış açısı, daha sonra Marx tarafından aynen benimsenmiştir. [5]


Karl Marx’ın Emek Değer Teorisi

David Ricardo ve Karl Marx bu teoriyi benimseyerek tüm zamanlarda değerin emek tarafından belirlendiğini, doğrudan ve dolaylı emek ayrımı yaparak sermayenin içerisinde de dolaylı bir emek bulunduğunu savunmuşlardır. Marx emeğin artık değer oluşturduğunu ve kapitalistler tarafından sömürüldüğünü düşünmüştür. Karl Marx, değer yaklaşımının temelini Ricardo’nun emek teorisine dayandırmaktadır. Fakat Marx’ın emek değer teorisi Ricardo’nunkinden farklıydı. Marx’ın emek değer teorisinde bir malın değerinin tek ve mutlak belirleyecisi emektir ve sermayenin bu malın değerinde herhangi bir katkısı yoktur. [6] Karl Marx, ‘somut’ olanı düşünce planında yeniden inşa edebilmek için, mantıksal bir kategori olarak, ‘soyut’ kavramını ‘emek-değer teorisi’ne uygulamıştır. Marx’a göre emeğin iki farklı görüntüsü vardır: ‘somut emek’ ve ‘soyut emek’. İlki, yani ‘somut emek’ ya da ‘faydalı emek’, ‘belli bir türde ve belli bir amaca yönelmiş olan üretken emektir. [7] Buna ek olarak, metaların ‘mübadele değeri’ni yaratan özdeş, genel ve soyut emektir. Marx’ın yaptığı bu ayrım, -kullanım değeri yaratan ‘somut emek’ ile mübadele değeri yaratan ‘soyut emek’ arasındaki ayrım- daha sonraki yıllarda son derece ciddi yaklaşım farklılıkları oluşmasına yol açmıştır.




Hazırlayan: Dilek Keçeci



  1. M. K. Aydın, & K. Aydınlar, ‘’Emek Değer Teorisinden Fayda Değer Teorisine’’, (Bilgi Yayınları, 2011)
  2. M. K. Aydın, & K. Aydınlar, ‘’Emek Değer Teorisinden Fayda Değer Teorisine’’, (Bilgi Yayınları, 2011)
  3. C. Bozpınar, ‘’Marx Öncesi Emek Değer Teorisi: Genel Bir Bakış’’, (Politik Ekonomik Kuram, 2020)
  4. M. K. Aydın, & K. Aydınlar, ‘’Emek Değer Teorisinden Fayda Değer Teorisine’’, (Bilgi Yayınları, 2011)
  5. M. K. Aydın, & K. Aydınlar, ‘’Emek Değer Teorisinden Fayda Değer Teorisine’’, (Bilgi Yayınları, 2011)
  6. E. Bocutoğlu, ‘’İktisat Teorisinde Emeğin Öyküsü’’, (Hak-İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 2012)
  7. M. K. Aydın, & K. Aydınlar, ‘’Emek Değer Teorisinden Fayda Değer Teorisine’’, (Bilgi Yayınları, 2011)