Simone de Beauvoir

TUİÇ Sözlük sitesinden
Suzan Küçükçallı (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 09.03, 14 Nisan 2022 tarihli sürüm (Simone de Beauvoir)
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Simone De Beauvoir

Simone de Beauvoir, tam adıyla Simone-Lucie-Ernestine-Marie Bertrand de Beauvoir, (d. 9 Ocak 1908, Paris, Fransa—ö. 14 Nisan 1986, Paris), Fransız varoluşçu filozof yazar ve feminist. Özellikle feminist edebiyatın klasiği olarak görülen Türkçe ’ye “İkinci Cins”  (1949;Le Deuxième Sex) olarak çevrilen iki ciltlik teziyle tanınır[1]. Bu yapıtıyla Beauvoir, modern feminizmin temellerini atmıştır.  Toplumsal cinsiyetin tarihsel, kültürel ve sosyal boyutlarıyla inşasını ele alan bu kitap özellikle daha sonra feminist düşünürlerin (Betty Friedan, Gloria Steinem, Kate Millett, Luce Irigaray, Julia Kristeva, Hélène Cixous, Judith Butler vs.) ilgisini cezbetmiştir. Ayrıca 21 yaşındayken Simone de Beauvoir, varoluşçu bir filozof olan Jean-Paul Sartre ile tanışmış ve uzun süreli bir ilişkisi olmuştur. Bu ilişki sayesinde Beauvoir, felsefi inançlarını şekillendirerek entelektüel bilgi birikimini arttırmıştır.

Yalnızca edebi ve entelektüel başarılarının üzerinde durmaktan memnun olmayan de Beauvoir, şöhretin sesini çeşitli siyasi propagandalar için de kullanmıştır. 1950'lerde Cezayir ve Macaristan'ın bağımsızlık mücadelelerini ve 1960'ların sonlarında Fransa'daki öğrenci hareketini destekleyerek Sartre'a katılmış ve Vietnam Savaşı sırasında Amerikan dış politikasını da kınamıştır. 1970'li yıllarda ise de Beauvoir'in çalışmaları onu feminist hareketin ön saflarına taşımış ve konferanslar yoluyla kürtaj hakları ve kadın eşitliği gösterilerine katılarak feminist aktivizm faaliyetlerinde bulunmuştur. 14 Nisan 1986'da 78 yaşında Paris'te hayatını kaybeden De Beauvoir’ın  Sartre ile aynı mezarı paylaştığı mezarı, Montparnasse Mezarlığı'nda bulunmaktadır[2]. Ayrıca mezar taşlarında isimleri alt alta yazılmıştır.

Erken Dönem Yaşam ve Ailesi

Simone de Beauvoir 9 Ocak 1908'de Paris'te Georges Bertrand de Beauvoir ve Françoise (kızlık soyadı) Brasseur ailesinde doğdu. Aristokratik muhafazakar değerlere sahip olan babası George, bir zamanlar aktör olmak istemişti ancak hukuk okuyarak ve memur olmuştur. George, 1906 yılının aralık ayında Françoise Brasseur ile evlenmiştir. Simone de Beauvoir’ın annesi olan Françoise, çocuklarını Katolik inancında yetiştirmeye kendini adamış derin dindar bir kadındır. Ailesinin muhafazakar Katolik dini burjuva yönelimi, onunla en büyük kızı Simone arasında ciddi bir çatışma kaynağı olmuştur. Bu çatışma De Beauvoir’ın, 14 yaşındayken bir inanç krizi geçirmesine ve kesin olarak Tanrı olmadığına karar vererek ölümüne kadar Ateist olmasına neden olmuştur. Genç yaşında dini rededen De Beauvoir Dini reddetmesinin ardından felsefeye yönelmiştir[3].

Kız kardeşi Hélène “Poupette” iki yıl sonra 1910'da doğmuş ve Beauvoir hemen küçük kız kardeşini öğrenci olarak yoğun bir şekilde eğitmeye başlamıştır. Kendi bağımsız girişimine ek olarak Beauvoir'in entelektüel hevesi, ona büyük edebiyat eserlerinden özenle düzenlenmiş seçkiler sunan ve onu erken yaşlardan itibaren okumaya ve yazmaya teşvik eden babası tarafından da desteklenmiştir[4].

Eğitimi

Beauvoir, eğitimine 17 yaşına kadar kaldığı Institut Adeline Désir adlı özel Katolik kız okulu'nda başlamıştır. Gençliğinde ailesi tarafından manastır okullarına gönderilen De Beauvoir o kadar dindardı ki rahibe olmayı düşünmüştü. Ancak 14 yaşındayken bir inanç krizi geçirerek kendisini ateist olarak ilan etmiştir. Böylece kendini varoluş çalışmasına adayarak odağını matematik, edebiyat ve felsefeye kaydırmıştır[5]. Beauvoir, 1925 yılında matematik ve felsefe lisans sınavlarını geçti. Daha sonra Institut Catholique'de matematik, Institut Sainte-Marie'de edebiyat okumuş, 1926'da Fransız edebiyatı ve Latince Yüksek Öğrenim Sertifikaları için sınavları geçmiş ve 1927'de felsefe çalışmalarına başlamıştır. Sorbonne'da felsefe eğitimi alan Beauvoir, 1927'de Felsefe Tarihi, Genel Felsefe, Yunanca ve mantık; 1928'de ise Etik, Sosyoloji ve Psikoloji alanlarında Sertifika sınavlarını geçmiştir. Léon Brunschvig için Leibniz üzerine yüksek lisans diplomasını yazmıştır. Daha sonra Janson-de-Sailly lisesi'nde, öğretmenlik eğitimini tamamamlayarak  21 yaşındayken felsefe eğitimini geçen en genç öğrenci olarak Fransa'daki en genç felsefe öğretmeni olmuştur. École Normale'de geçirdiği süre boyunca Sartre ile tanışmıştır.

Sarthe ile İlişkisi

Simone De Beauvoir, Jean-Paul Santre ile birlikte, 1955.

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre’ın ilişkileri son derece karmaşıktır her ikisi de yaşam boyu macera ve tutku ile bağlı kalmışlardır. Başka erkek ve kadınların da müdahil olduğu ilişkileri sarsılmaz bir nitelik kazanmıştır. Biseksüel olan Simone de Beauvoir, hayat arkadaşı olan Jean Paul Sartre ile birlikte “açık ilişki” yaşamıştır. Her ikisinin de birbirleri dışında birçok cinsel ve duygusal beraberliği olmuş ancak her iki filozofun birbirlerine bağlılıkları devam etmiştir. Simone de Beauvoir, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Modern Zamanlar isimli politik gazetede çalışmış, ölene dek bu gazetede editör olarak hayatına devam etmiş ve gazetecilik yapmıştır[6].

Daha öğrencilik yıllarında tanıdığı Jean Paul Sartre ile ilişkileri 1980 yılında Sartre’ın ölümüne kadar devam eder ve ikili arasındaki varoluşçu etki karşılıklıdır. İkilinin birbirleri arasındaki tartışmalar ve fikri paylaşımların eserleri üzerindeki etkileri görmezden gelinemez. Her ikisi de Fransız sistemi dahilin de eğitim almış olan entelektüellerin üzerinde o dönemde Husserl, Heidegger, Kant ve Hegel etkileri görülür. Her ikisi için de insanın varoluşu üzerine odaklanmış fenomenolojik anlayışta içsel bilincin kendi deneyimleri üzerinden dünyayı algılamasının etkisi vardır. Jean Paul Sartre kendi açısından bu soruyla Egonun Aşkınlığı (La Transcendance de l’Ego-1936) ve Varlık ve Hiçlik (L’Être et le Néant-1943) adlı eserlerinde ilgilenmiş ve “kendisi için varlık” ve “kendinde varlık” arası ilişkiyi açıklamak için fenomenolojiyi kullanmıştır. Bunu yaparken de ona göre bilinç dünyanın, şeylerin ve ötekilerin bilincidir. İnsanlar ise dünyasal varlıklardır ve dünyada deneyimleri, yani yapıp ettikleri ile konumlanırlar. Beauvoir bu fikirleri Sartre ile paylaşır ve kendisi de İkinci Cinsiyet’te temel olarak aldığı düşünce şeklinin varoluşçu etik olduğunu söyler[7].

Varoluşsal Felsefe

Kendi bilincinin yabancı bir bilinçle yüzleşmesine dayanan kendi‐öteki arasındaki ilişki, XX. Yüzyılda varoluşçu filozoflar tarafından gündeme getirilerek varoluşçu felsefenin ana sorunlarından biri olmuştur. Kendi‐öteki ilişkisiyle ilgilenen Beauvoir da edebi ve felsefi yazılarının genelinde bu sorun üzerinde durmuştur. Konuk Kız, Başkalarının Kanı, Pyrrhus ile Cineas ve Belirsizlik Etiği bu ilişkiye vurgu yaptığı çalışmalarıdır. Ayrıca otobiyografi ve anı türlerinde yazdığı Bir Genç Kızın Anıları, Koşulların Gücü I‐II, Olgunluk Çağı I‐II eserlerinde bu ilişkinin kendi yaşamındaki somutlaştırmalarını görmek mümkündür. Beauvoir’a göre, özgür olmakla kendi olmak tek ve aynı anlama gelir. Bu görüş, felsefesinde kendi “Ben”ini ön plana çıkaran bir anlayış geliştirmesine yol açmıştır. Bireyin yalnızlığını çok yönlü biçimde yaşayan Beauvoir’ın bu bakımdan, düşüncesinin merkezine –önceleri– kendi Ben’ini oturtması şaşırtıcı değildir. Ben’i, diğer her şeyin etrafında döndüğü odak noktası olarak görür. Ayrıca, “Ben’i başka olanla birleştiren bağı yalnız ben yaratabilirim. Yarattığıma göre ben bir nesne değilim, kendimden başka olana doğru giden, kendimi aşan bir tasarıyım, bir aşkınlığım, yücelmeyim” derken de bu “ben merkezli” anlayışı diğer insanlarla ilişkilerinde de ön plana çıkarmaktadır. Bu konuda “ötekinin varoluşu benim için her zaman bir tehlike oluşturdu ve bu tehlikeyle yüzleşmeye açıkça karar veremedim” diyerek öteki’nin varlığını, kendi varoluşu için bir tehdit olarak algılamaktadır. Beauvoir’ın üzerinde durduğu temel sorun, kendi bilincinin yabancı bir bilinçle yüzleşmesi sonrası “Ben”in ötekine düşmanca davranmasıdır. Zira kendini mutlak olarak algılayan “ben” karşısındaki insanın, yani “öteki”nin de bir bilinci olduğunu tehdit olarak duyumlamaktadır.

Beauvoir’da “öteki” kavramı üç anlama gelir: İlk anlamı, kişinin kendisine karşı olan, kendisinden bütünüyle ayrı bulunan varoluştur. İkinci anlamı, kadının erkeğe göre tanımlanmasını ifade eden öteki’liktir. Kavramın üçüncü anlamı ise Yaşlılık adlı kitabında belirttiği üzere dışarıdan gözlemlendiğinde “öteki” olarak adlandırılan (yaşlı) insanların durumu için kullanılmaktadır.  Öteki’nin esiri olan insan, öteki’yi göz önünde tutarak düşünür hale gelmiştir. Kendini yargılaması, herhangi bir ölçüye göre niteliklerini ve hatalarını belirlemesi ve yine fizyolojik özelliklerini ortaya koyması öteki’nin aracılığıyla olmaktadır.16 Bu durumda kişi özgürlüğünü, başkalarının sınırlarını göz önünde tutarak düşünür hale gelmiştir. Oysaki özgürlük, bireyin kendi değerlerini kendisinin oluşturmasıdır. Bireyin ötekilerin değerlerine ve isteklerine göre değil, kendi isteklerine göre davranma gücüdür[8].

İkinci Cins (1949;Le Deuxième Sex)

1949'da yayınlanan The Second Sex , De Beauvoir'in ataerkilliğin yaklaşık 1000 sayfalık eleştirisi ve tarih boyunca kadınlara verilen ikinci sınıf statüsüdür. Şimdi feminizmin en önemli ve en eski eserlerinden biri olarak kabul edilen İkinci Cinsiyet, yayınlandığı tarihte büyük tartışmalarla karşılandı, bazı eleştirmenler kitabı pornografi olarak nitelendirdi ve Vatikan, çalışmayı kilisenin yasak metinler listesine yerleştirilmiştir[5].

Kadın Kurtuluş Hareketi’nin Manifestosu niteliğinde olan İkinci Cins’te, Simone de Beauvoir kadın konusuna varoluşçu bir perspektiften yaklaşmış ve ben başkası/öteki ilişkisini, insanlık tarihindeki erkek-kadın ilişkisine uyarlamaya çalışmıştır. İkinci Cins’te kadının erkeğe göre ikincilliğinin, diğer bir deyişle ''öteki'' konumunda bulunuşunun nedenlerini araştıran Simone de Beauvoir, olgular ve mitleri, biyolojik verileri, psikanalizm ve tarihsel materyalizm çerçevesindeki görüşleri, tarihsel, edebî ve antropolojik bakış açılarını irdeleyerek, bu görüşlerin yetersizliklerini göstermeye çalışmıştır. Ona göre bu bakış açılarının her biri kadını ''öteki'' olarak nitelendirse de ''Kadının erkekten daha aşağı olduğunu gösteren tek bir kanıt yoktur. Beden yapısında birtakım ayrılıklar vardır elbette, ama bunların hiçbiri erkeğe ayrıcalık sağlamaz.'' Biyolojik ve tarihsel irdelemelerinde kadının hamilelik, emzirme vb. fizyolojik oluşumlar yaşadığını ancak erkeğin yaşamadığı bu durumların kadının erkeğe göre ikincil olmasını gerektirmediğini belirten Simone de Beauvoir, biyoloji ve tarihin verilerinin belirli bir bakış açısından toplanıp yorumlanan veriler olup, tarafsız bir gözlemcinin tespit ettiği ''olgular'' olmadığına dikkat çekmiştir.

''Dünyaya kadın olarak gelinmez. Zamanla kadın olunur.'' Kadınlık doğal bir veri değil, kültürel bir oluşumdur. Kadının tarih boyunca ikincil kalması onun bilinç düzeyinde ikincilliği içselleştirmesinden kaynaklanır. Daha açık bir ifadeyle psikanalizmin eksiklik ve aşağılık duygusu; tarihsel materyalizmin mülksüzleşme-yabancılaşma-belirlemelerinin temelleri insan bilincinin işleyiş mekanizmasında aranmalıdır. İnsan bilincinin işleyişine ''ben'' ve ''öteki'' karşıtlığı yön vermektedir. Tarih boyunca ''ikilik'' insan düşüncesinde varolagelmiştir. Simone de Beauvoir bu ikilik kavramını anlayabilmemizde bize Hegel’in yardımcı olduğunu söyler[9].

Yayımlanan Kitapları

1943 – Konuk Kız (L’Invitée)

1944 – Pyrrhus ve Cineas

İkinci Cins (The Second Sex)

1945 – Başkalarının Kanı (Le Sang des Autres)

1945 – Kim Ölecek?

1945 – Yararsız Ağızlar (Les Bouches inutiles)

1946 – Tüm Erkekler Ölümlüdür (Tous les Hommes Sont Mortels)

1947 – Belirsizlik Ahlakı Üzerine (Pour une Morale de l’Ambiguite)

1948 – Günü Gününe Amerika (L’Amérique au Jour le Jour)

1949 – İkinci Cins (Le Deuxième Sexe)

1954 – Gün gün Amerika

1954 – Mandarinler (Les Mandarins)

1955 – Sade’ı Yakmalı mı? (Faut-il brûler Sade?)

1957 – Uzun Yürüyüş (La Longue Marche)

1958 – Bir Genç Kızın Anıları (Les mémoires d’une Jeune Fille Rangee)

1960 – Yaşın Gücü (la Force de l’Age)

1960 – Nesnelerin Zorlayışı (la Force de Choses)

1964 – Sessiz Bir Ölüm

1966 – Güzel İmgeler (Les Belles Images)

1967 – Yıkılmış Kadın (La Femme Rompue /The Woman Destroyed)

1970 – Yaşlılık (Viellesse)

1972 – Hesap Tamam (Tout Compte Fait)

1979 – When Things of the Spirit Come First

1974-1981 – Veda Töreni ve Jean-Paul Sartre ile Söyleşiler (La Ceremonie des Adieux Suivi de Entretiens avec Jean-Paul Sartre Août-Septembre)

1990 – Sartre’a Mektuplar

1998 – Aşk Mektupları (Nelson Algren’e) [10]

Hazırlayan: Suzan Küçükçallı

  1. https://www.britannica.com/biography/Simone-de-Beauvoir
  2. https://www.biography.com/scholar/simone-de-beauvoir
  3. https://www.notablebiographies.com/Ba-Be/Beauvoir-Simone-de.html
  4. https://iep.utm.edu/simone-de-beauvoir/
  5. 5,0 5,1 https://www.biography.com/scholar/simone-de-beauvoir
  6. https://hukukbook.com/simone-lucie-ernestine-marie-bertrand-de-beauvoir/
  7. Aydınalp, Esra, Başak. Varoluşçu Özgürlük Bağlamında Kadın: Simone de Beauvoir ve İkinci Cinsiyet. Litera:Dil, Edebiyat ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 30(2), s.455-488, 2020.
  8. Coşkuner, Ceylan. Simone de Beauvoir'in Otobiyografisinde Kend i- Öteki İlişkisi. Kadın Hayatlarını Yazmak: Oto/Biyografi, Yaşam Anlatıları, Mitler ve Tarih Yazımı Uluslararası Sempozyum Bildiri Kitabı. İstanbul: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Yayınları, 2014.
  9. Koç, Emel. Simone de Beauvoir'in "İkinci Cins"i: Öteki Olarak Kadın. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:4, s1-17, 2015.
  10. https://www.biyografi.net.tr/simone-de-beauvoir-kimdir/