Küba Füze Krizi

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gayesolmazz (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 09.51, 19 Mart 2022 tarihli sürüm (Küba füze)
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Soğuk Savaş döneminin önemli kilometre taşlarından birini teşkil eden Küba Füze Krizi, ABD'nin çevreleme politikasının bir uzantısı olarak Türkiye'de bulunan Jüpiter füzelerine bir nevi misilleme olarak SSCB tarafından Küba topraklarına konuşlandırılan nükleer füzelerin, 16 Ekim 1962 tarihinde ABD'ye ait U-2 keşif uçakları tarafından ortaya çıkarılmasıyla gelişen ve tüm dünyaya nükleer savaş korkusu yaşatan süreçtir.

İkinci Dünya Savaşı sürecinde faşist yayılmacılığına karşı aynı safta yer alan ABD ve SSCB, savaşın bitimiyle iki süper güç olarak ortaya çıkmış ve ideolojik karşıtlığa dayalı iki kutuplu bir dünya düzeninin doğmasına sebep olmuşlardır. Kutuplar arası güç mücadelesinin kaçınılmaz sonucu ise silahlanma yarışı olmuştur. Nükleer silahların geliştirilmesi ile tepe noktasına ulaşan bu güç mücadelesi, mesafelerin önemini ortadan kaldırmış ve karşılıklı tehdit algısını çok ciddi boyutlara taşımıştır. Buna göre; CIA tarafından SSCB'nin Sputnik yapay uydusunu uzaya fırlatması üzerine hazırlanan 7 Kasım 1957 tarihli “Nükleer Çağda Caydırıcılık ve Hayatta Kalma” (Deterrence & Survival in the Nuclear Age) raporu Milli Güvenlik Konseyi’nin Türkiye’de nükleer silahların konuşlandırılması kararına neden olmuştur. Bu gelişmelerin tetiklediği Küba Füze Krizi ise bu iki süper gücün doğrudan karşı karşıya geldiği ilk ve tek örnektir. (lisans tezzinden aldım sayfa giriş bi de ikinci uzundan)

Krizin ortaya çıkması sürecinde önemli rol oynayan fakat daha sonrasında geri planda kalan Küba’nın SSCB ile yakınlaşması Küba Devrimi ile başlar. Askeri bir darbeyle başa gelen ve ABD’nin desteğiyle yönetimini sürdüren Fulgencio Batista’nın politikaları o dönemde çeşitli kesimlerden tepki görmeye başlamıştı. Batista’nın yönetimine karşı ilk tepki Fidel Castro’dan gelmiştir. 26 Temmuz 1953 yılında gerçekleştirdiği başarısız girişim sonucunda 15 yıl hapse mahkum edilen Castro, 1956-1958 yılları arasında “isyan ordusu” adını verdiği birliklerle beraber 25 ay boyunca gerilla savaşı sürdürmüştür. ABD tarafından beklediği desteği alamayan Batista’nın 1 Ocak 1959 tarihinde Küba’yı terk etmesi sonucunda Küba Devrimi gerçekleşmiş, Castro iktidara gelmiştir. ( bunları tezden aldım.

Başlangıçta dönemin ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower yönetimi Küba Devrimi’ni memnuniyetle karşılamıştır. ABD, Küba’da acil sosyal reformları hayata geçirecek dostane, demokratik, istikrarlı ve güvenilir bir hükümetle işbirliği yapabileceğini düşünmüş ancak bu görüşler uzun sürmemiştir. Zira Küba’daki yeni hükümet ekonomiyi millileştirmiş, ABD varlıklarını kamulaştırmış; bu devlet ise ülkedeki sorunların kaynağı olarak görülmüş, adada büyük bir nefretle anılır olmuştur. (Turan, 2021: 371) (msü). ABD ile ilişkilerin gerginleştiği dönemde Küba’yı destekleyecek bir güç arayışına giren Castro ise çareyi SSCB ile yakınlaşmakta bulmuştur. Castro'nun Sovyetler Birliği ile ittifak kurma niyetinde olduğu netleşince, Başkan Eisenhower Küba ile diplomatik bağları kesmiş ve Castro'yu devirmek ve onun yerine ABD'ye daha uygun birini getirmek için acil durum planları hazırlamaya başlamıştır. (Khan academy) Dönemin yeni başkanı John F. Kennedy de aynı politikayı sürdürmüştür.

Eisenhower’ın emri üzerine 1960 yılında CIA tarafından Küba'daki Castro rejimini devirmek üzere bir askeri harekât planlanmıştır. Buna göre CIA, Küba'daki Bahia de Cochinos (Bay of Pigs) yani Domuzlar Körfezi'ne bir çıkarma yapılmasını, körfezin yarımadası olan Zapata burnunun geçilerek, Escambray Dağları'ndaki Castro karşıtı güçlerle birleşilerek, Castro'nun devrilmesini planlamıştı. Başarısızlıkla sonuçlanan bu harekat Küba-SSCB ilişkilerinin gelişmesini hızlandırmıştır. Sovyetler Küba ile çok sayıda ticaret ve yardım anlaşması imzalamış, Castro'ya silah sağlamış, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlarda Küba Devrimi'ne siyasi destek vermiştir. Bu bağlamda Sovyet hükümeti tarafından silah desteği ilk kez 1959 sonbaharında gerçekleştirilmiştir. (Msü) 1962 başlarında Sovyet hükümeti, 12 Nisan’da Küba’ya 180 SA-2 füzesinin teslim edilmesini onaylayarak herhangi bir istilaya karşı ihtiyatlı önlemler alınmasını da onaylamıştır. Raul Castro başkanlığındaki Küba heyetinin Temmuz’da Moskova’ya gelmesi sonucuyla Küba’ya konuşlandırılacak füzelerin ve silah sevkiyatlarının görüşmesi yapılmış ve temmuz sonunda ilk sevkiyatın yapılması kararlaştırılmıştır. (Gsb olan) Kruşçev, Küba'ya bu denli yüklü bir nükleer silah gücü sağlamasının sebebinin Küba Devrimi'ni ABD saldırganlığına karşı korumak ve küresel güç dengesini Sovyetler Birliği lehine değiştirmek olduğunu iddia etmiştir.

Bu dönemde Kennedy CIA ve Pentagon’a Küba’daki faaliyetlerin izlenmesi konusunda emir verdi. 22 Ağustos’ta CIA tarafından Küba’daki Sovyet askeri varlığının tehlikeli boyuta vardığı raporu üzerine yayınlanan Eylül Tahmini’nde (September Estimate) Küba’nın henüz ABD için bir sorun yaratmayacağı kanaatine varılmıştır. 29 Ağustos tarihinde Kuzey Küba üzerinde keşif uçuşları yapan ABD’ye ait U-2 uçakları, burada Sovyet füzelerini keşfetmişti fakat Kennedy bunu, Sovyet Elçisi Dobrynin’in SSCB’nin ne Berlin’de ne de Güney Doğu Asya’da ABD için sorun yaratmayacağına yönelik sözüne güvenerek Küba’nın kendisini savunmak için giriştiği bir hazırlık şeklinde yorumlamıştı. 19 Eylül’de yayınlanan Özel Milli İstihbarat Değerlendirmesi (Special National İntelligence Estimate) raporunda ise SSCB’nin amacının ABD’nin Küba’ya karşı olası saldırısını önlemek ve Castro rejiminin savunmasının geliştirilerek ABD’nin herhangi bir girişimini önlemek olduğu belirtildi. Fakat ABD hükümeti 14 Ekim’de yanıldığının farkında vardı.

U-2 uçakları tarafınca sağlanan hava keşif raporları Küba’da saldırı amaçlı Sovyet füzelerinin varlığını kanıtladı. Bunun üzerine Kennedy bir çözüm bulmak amacıyla 16 Ekim’de Uusal Güvenlik Konseyi Yürütme Komitesi'ni (ExComm) topladı. Günler boyu yapılan toplantılarda genel olarak şu kararlar hakimdi: 1) Hiçbir Şey Yapmamak, 2) Adayı İşgal Etmek, 3) Stratejik (Surgical) Hava Saldırısı Yapmak, 4) Diplomatik Baskıda Bulunmak, 5) Castro ile gizli görüşme yapmak, 6) Adayı ablukaya almak (Doğan, 2012; 92).

Alternatifleri dikkatle değerlendirdikten sonra, U.S. Pres. John F. Kennedy, Sovyetlerin daha fazla füze göndermesini önlemek için Küba'ya bir deniz “karantinası” uygulamaya karar verdi. 22 Ekim'de karantinayı duyuran Kennedy, ABD kuvvetlerinin Sovyet gemilerinin Küba'ya ulaştırmaya çalışabileceği “saldırı silahlarını ve ilgili malzemeleri” ele geçireceği konusunda uyardı.(beitannica) “Karantina” kelimesinin kullanılması, bu eylemi, bir savaş halinin var olduğunu varsayan bir ablukadan yasal olarak ayırdı ve ayrıca “abluka” yerine “karantina” kullanılması, Amerika Birleşik Devletleri'nin Amerikan Devletleri Örgütü'nün desteğini almasını da sağladı. (History)

Aynı gün Kennedy, Kruşçev'e ABD'nin Küba'ya saldırı silahlarının teslim edilmesine izin vermeyeceğini bildiren bir mektup gönderdi. Bu mektupta Sovyetlerden inşa halindeki veya tamamlanmış füze üslerini dağıtmasını ve tüm saldırı silahlarını SSCB'ye iade etmesini istedi. 24 Ekim'de Kruşçev, Kennedy'nin mesajına, ABD'nin “ablukasının” bir “saldırganlık eylemi” olduğunu ve Küba'ya giden Sovyet gemilerine ilerleme emri verileceğini ifade ederek yanıt verdi. Bu dönemde Adalet Bakanı Robert F. Kennedy, Ekim ayında SSCB Büyükelçisi Anatoly Fyodorovich Dobrynin ile gizlice üç kez bir araya geldi. Bu toplantılar kritik önem taşımış ve ABD Başkanı Kennedy ile Sovyetler Birliği Başkanı Kruşçev’in iletişim kurmasını sağlamıştır. Yaklaşık iki hafta boyunca Kennedy ve Kruşçev füze krizine barışçıl bir sonuç için müzakere ettiler. (Khan) 28 Ekim'de Kruşçev, Kennedy'ye füze sahalarındaki çalışmaların durdurulacağını ve Küba'da bulunan füzelerin Sovyetler Birliği'ne iade edileceğini bildirdi. Karşılığında Kennedy, Amerika Birleşik Devletleri'ni Küba'yı asla işgal etmeme taahhüdünde bulundu. ayrıca, ABD'nin önceki yıllarda Türkiye'ye yerleştirdiği nükleer silahlı füzeleri geri çekeceğine dair gizli bir anlaşmaya vardılar. (Britannica) İlerleyen günlerde taraflar verdiği sözleri yerine getirse de IL-28 uçakları bir süre daha sorun teşkil etmiştir.

Sonuç olarak, Soğuk Savaş döneminin iki süper gücünün nükleer silahlanma yarışı sebebiyle karşı karşıya geldiği 13 gün süren bu kriz, yine bu liderlerin rasyonel davranarak ılımlı yollara yönelmesi sayesinde sıcak bir çatışma yaşanmadan çözülmüştür. Yaşanan krizin ardından ABD ve SSSCB tarafından tansiyonu düşürmek için atılan adımlar (Hillstrom, 2015: 69)  Doğu-Batı blokları arasında yumuşamanın önünü açmıştır. Ayrıca, iki liderin de isteği üzerine nükleer silahların yayılmasını önlemek için 5 Temmuz 1963’te Moskova’da “Kısmi Deneme Yasağı Sözleşmesini” imzalanmış, bu anlaşma  ile atmosferde, uzayda ve denizaltında nükleer denemeler yasaklanmış ancak toprak altındaki nükleer denemelere müsaade edilmiştir. (Denk, 2011: 120-121) 1968 yılında ise Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması imzalanmıştır. Son olarak, Soğuk Savaş’ın gidişatını değiştiren bu kriz Kennedy’nin Domuzlar Körfezi Çıkarması’nda sergilediği başarısızlığının göz ardı edilmesini ve halkın kendisine yönelik desteğinin artmasını sağlamışken Kruşçev’in “fazla maceracı” olduğu gerekçesiyle görevden alınmasına sebep olmuştur.