Glasnost

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gayesolmazz (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 23.03, 25 Şubat 2022 tarihli sürüm
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Kruşçev ve Brejnev dönemlerinde temelleri atılan fakat ancak son başkan Mihail Gorbaçov tarafından hayata geçirilebilen; açıklık veya şeffaflık anlamına gelen Glasnost, Sovyetler Birliği’nde yaşanan ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunlara çözüm yaratmak ve bu kötüye gidişi durdurmak amacıyla hayata geçirilmiş reform politikalarından biridir.

1917 Bolşevik Devrimi ile Rus İmparatorluğu'nun yıkılması sürecinde yaşanan mücadelelerin kazananı olan Bolşeviklerce 1922 yılında kurulan ve 1991 yılına kadar varlığını devam ettiren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) var olduğu dönemler boyunca Batı'nın kapitalizminin karşısında yer alarak komünizmi savunmuş; savunduğu bu ideolojiyi yaymaya çalışarak etki alanını genişletmeyi amaçlamıştır. Komünizmi yayma çabaları belli bir raddeye kadar başarılı olmuş ve bunun sonucunda; doğuda Pasifik Okyanusu’ndan, batıda Baltık Denizi’ne, kuzeyde Kuzey Kutbu’ndan ve güneyde ise Karakum Çölüne kadar 22,4 milyon kilometre karelik geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş ve yaklaşık 286,7 milyon nüfusu yönetmiştir.

Soğuk Savaş döneminde iki süper güç olarak Batı bloğunun öncüsü ABD’nin karşısında yer alan SSCB, doğu bloğunun öncüsü olmuştur. Bu dönem boyunca, iki süper gücün de sahip olduğu nükleer gücün yarattığı savaş korkusu iki devletin de sıcak bir savaştan kaçınmasına; ve satranç oyununa  benzer bir biçimde ve askeri teknolojinin geliştirilmesi, silahlanma, nükleer enerji ve silah üretimi gibi doğrudan veya karşıt doktrinler ile kuramların üretilmesi, uzay savaşları, spor ve kitle iletişim araçları üzerinden yapılan gizli -ve kara- propaganda gibi dolaylı alanlarda bir nevi yarış gerçekleşmiştir. Bunun yanında, dış politikasında “Mesihçi” bir anlayışa sahip olması, SSCB’nin bu yarışta önemli bir rol oynamasının diğer bir önemli sebebidir. Bu anlayışa göre SSCB’nin başlıca görevi Ortodoks Krallık olmak ve Rus milliyetçiliğini bu temelde geliştirmektir. SSCB, III. Roma İmparatorluğu olarak tüm dünyaya hâkim olma politikasını gütmeli ve böylece komünizm ideolojisini zafere ulaştırmalıdır.[1]

Sovyetler Birliği’nce politik bir denetim aracı olarak kullanılan ekonomide, 1950’li yıllardan itibaren gerek ABD ile savunma ve uzay alanlarında yaşanan rekabetten dolayı kaynakların büyük kısmının savunma sanayisine aktarılması, gerekse yükselen hammadde ve petrol üretim maliyetlerinin sonucunda Sovyetler Birliği’nin müttefiklerine yaptığı yardımlarda aksaklıklar yaşanması sonucunda istikrarsızlıklar görülmeye başlamıştır. 1970’li yıllardan sonra siyasî, ekonomik ve kültürel olaylar sebebiyle gerekli modernleşmenin yapılamaması, teknolojide gelişmiş Batı dünyası hatta Asya’nın sanayileşen ülkeleriyle kıyaslanamayacak kadar geri kalınmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda da üretim kalitesinde düşüş, arz-talep dengesinde bozulma ve tarım sektöründeki yanlış politikaların uygulanması merkezî yönetimin zayıflaması hızlandırmış; sosyalist düşünce etkisini kaybetmeye başlamıştır. Buna ek olarak, Afganistan’da bulunan Kızıl Ordu sadece ekonomik kayıplara sebep olmuş, Sovyetler Birliği’ne güç veya itibar konularında bir etkisi olmamıştır.[2]

1985 yılında, Sovyetler Birliği Komünist Parti (SBKP) Genel Sekreteri olan Mihail Gorbaçov, Konstantin Çernenko’nun ölümü üzerine iktidara gelmiş ve sosyalit ülkelerdeki düzen ve sistemi korumak amacıyla “büyük ağabey” görevi görmeyi öngören Brejnev Doktrini’ni terk ederek ekonomideki kötü gidişatı durdurabilmek ve diğer sorunları çözmek amacıyla Sovyet iç ve dış politikasında “köklü” diye adlandırılabilecek reform programlarını hayata geçirmiştir. İki kanadı bulunan bu reform programlarının birinci kanadını “tekrar yapılanma” anlamına gelen “perestroyka” diğer kanadını ise “açıklık ve şeffaflık” anlamlarına gelen “glasnost” oluşturmuştur. İktisadî reform olan yeniden yapılanma (perestroyka) ile 1980’li yılların başından itibaren bozulan ekonomiyi düzene koymak, iktisadi büyümedeki gerilemeyi engellemek, ekonomiye geniş ölçüde dinamizm kazandırmak gibi köklü değişimler amaçlanmıştır. Sovyetler Birliği’nde şeffaflık ve demokrasiyi ilerletmek amacıyla sunulan Glasnost ise hukukun üstünlüğü ve insan hakları temelinde anayasal ve demokratik bir devletin kurulması anlamına geliyordu. Bu politikayla ayrıcalıklı ve kapalı bir bürokratik seçkinler grubu tarafından yönetilen Sovyet toplumunda genç ve yetenekli kişilerin yönetici durumuna geçmeleri ve bunun yanında özellikle Çernobil Faciası sonrasında yaşananların ardından toplumun devlete ve yöneticilere karşı olan güveninin tazelenmesi amaçlanıyordu. Bunların gerçekleşmesi için ise fikir özgürlüğünün ve basın özgürlüğünün zaruri olduğu düşünülüyordu.

Sovyetler Birliği’nin temel yapısında değişimi ve dönüşümü hedefleyen reformlar iç politikada sosyal yapı ve ekonomiyi yeniden yapılandırmayı amaçlamıştır. Dış politikada ise yıllardır süregelen saldırgan politikanın terk edilmesi, yabancı ülkelerin düşman olarak algılanmaması, liberal ekonomiye geçiş süreci, Batı ile işbirliği ve silahsızlanma gibi konuları ön plana çıkarmıştır.

Uygulanan politikaların sonuçları ise Gorbaçov’un umut ettiğinden farklıydı. Yetmiş yıldır katı bir sistemle yönetilen bir devlette bu denli hızlı ve halk tabanlı değil devlet tabanlı reformların yapılması pek çok olumsuzluğa yol açtı. Glasnost politikası ile Sovyetler Birliği siyasi yapılanmasında var olan totaliter düzen biraz olsun değiştirildi. Fakat bu politika, aynı zamanda, siyasi ve kültürel yaşam üzerindeki ideolojik kontrolün kırılmasına, sistemi sorgulayarak demokratikleşmenin başlamasına[3] ve böylece birlik cumhuriyetlerinde milliyetçi hareketlerin ortaya çıkmasına yol açtığı görülmektedir. Bu hareketler özellikle Baltık ve Kafkas Cumhuriyetlerinde ayrılıkçı bir nitelik kazandı.

Gorbaçov reformlarının dışardaki etkileri ise Doğu Avrupa’daki demokrasi hareketlerinin hızlanmasına katkıda bulunması ve ABD ile birçok konuda anlayış birliğine vararak Avrupa yumuşamasına katkı sağlamasıdır. Duvarın yıkılmasının ardından iki Almanya’nın birleşerek NATO’ya üye olmasına Sovyetlerin müdahale etmemesi; bunun yanı sıra Soğuk Savaş’ın karşılıklı silahlanma ile dehşet dengesine dayalı düzeninin ortadan kalkması üzerine Varşova Paktı’nın da çöküşü reformların dış politikadaki etkileri arasında yer almaktadır.

Görüldüğü üzere, Soğuk Savaş’ın neden olduğu ekonomik yük ve sistemin kendisinden kaynaklanan ekonomik, politik ve toplumsal yapıdaki sorunlar nedeniyle Sovyetler Birliği’nin içinde bulunduğu durumun düzeltilmesini zorunlu hale getirmişti. Bu amaçla yola çıkan Gorbaçov çözümü Glasnost ve Perestroyka politikalarının hayata geçirilmesinde bulmuştur. Fakat, o tarihler itibariyle Sovyetler Birliği’nin hegemonyasını kurguladığı o geniş coğrafyada artık vaad edebileceği yeni bir şeyin kalmamış olmasından dolayı uygulanmak için çok geç kalınmış olan bu politikalar, günümüz akademisyenlerince Sovyetler Birliği’nin çözünme sürecinin önemli taşları olarak görülür.


Hazırlayan: Gaye SOLMAZ


{{Kaynakça}}

  1. Hakan Kurt, The Times Gazetesinde Gorbaçov’un Glasnost ile Perestroyka Politikalarını Uygulaması, (Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 8.4, 2021), 1355.
  2. Hakan Kurt, The Times Gazetesinde Gorbaçov’un Glasnost ile Perestroyka Politikalarını Uygulaması, (Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 8.4, 2021), 1350-1381.
  3. Zeynep Dağı, Kimlik, Milliyetçilik ve Dış Politika Rusya’nın Dönüşümü, (Boyut Kitapları, İstanbul, 2002), 92.