Yasemin Devrimi

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
The printable version is no longer supported and may have rendering errors. Please update your browser bookmarks and please use the default browser print function instead.

Yasemin Devrimi; Aralık 2010’da işsiz bir gencin bireysel protesto eylemiyle başlayan fakat kısa sürede tüm ülkeye yayılarak rejim karşıtı kitlesel bir ayaklanma hâlini alan gelişmeler, 23 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Bin Ali’nin görevinden ayrılmasıyla sonuçlanmıştı. “Yasemin Devrimi” olarak anılan Tunus’taki halk ayaklanmasıdır [1] .

Uzun yıllar Osmanlı toprağı olduktan sonra, 1881’de Fransız sömürgesi olan Tunus 1956’da bağımsızlığını kazanmıştır. Bu süreçte Habib Burgiba ve ekibi kendilerinden önceki nesil olan Destur Partilileri, işbirlikçi ve fazla ılımlı bulup Fransız sömürgeciliğine karşı siyasal mücadele başlatmıştır. Destur partisindeki 1934 bölünmesi ve genç Destur partililerin ayrılması ve Hareket Partisi’nin (Parti de L’Action) doğması, Tunus bağımsızlık mücadelesi açısından önemli bir dönüm noktası olarak görülmektedir. İyi bir hatip olan Burgiba halkları ve kalabalığı meydanlara toplamasını bilmiştir. Bu siyasi mücadele sonucu 1956’da Tunus Fransa’dan bağımsızlığını kazanmış ve 1957’de Burgiba, bu sefer de Cumhuriyet rejiminin Monarşi üzerindeki zaferinde etkili olup, Devlet Başkanı olmuştur.1987 yılına kadar görevini sürdüren Burgiba, o sene kansız bir müdahale ile görevden uzaklaştırılmıştır. 1987’den itibaren “sağlık sorunları ve yaşlılık” gerekçesiyle görevden uzaklaştırılan Burgiba’nın yerine dönemin başbakanı Zeynel Abidin Bin Ali ülke yönetimini devralmıştır. [2]

Yasemin Devrimi'ne Giden Yol

Tunus’ta devrime giden süreç, polis memuru Fadiye Hamdi’nin tezgâhına el koyup tartakladığı Tunuslu genç Muhammed Buazizi’nin 17 Aralık 2010’da kendisini yakmasıyla başlamış, hastanede hayatını kaybeden Buazizi’nin cenaze törenine katılan kalabalıklar rejimi protesto etmiştir. Protesto gösterilerini durdurmayı başaramayan Tunus Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali, çıkan çatışmalarda da çok sayıda insanın hayatını kaybetmesi üzerine 14 Ocak 2011’de Tunus’u terk etmek zorunda kalmış ve ülkede katı laikliğin mimarlarından olmasına rağmen ironik bir şekilde Suudi Arabistan’a iltica etmiştir. Bin Ali’nin ülkeyi terketmesiyle başlayan geçiş sürecinde eski Meclis Başkanı Fuad Mubzi geçici devlet başkanı, Muhammed Gannuşi ise Başbakan olmuştur.

Ancak Başbakan Muhammed Gannuşi, devrik Başkan Bin Ali’ye yakın olmak ve eski rejim yanlılarını hükümette tutmak suçlamasıyla muhaliflerin sokaklarda yaptığı baskıya dayanamayıp 27 Şubat’ta istifa etmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine geçici Devlet Başkanı Fuad Mubzi’, Eski Dışişleri Bakanı Elbaci el Sebsi’yi Başbakanlığa getirmiştir. Eski kabinelerde görev almamış isimlerden teknokrat bir hükümet kuran El Sebsi, Bin Ali’nin temel iki gücü olan siyasi polis ile devletin güvenlik kurumlarını ilga ederek görevine başlamıştır.

Eski rejimden olan kişilerin tasfiyesi devam etmiş, bu doğrultuda Mart’ta Tunus yüksek mahkemesi, eski rejimi temsil eden Anayasal Demokratik Topluluk Partisi’ni kapatmıştır. 26 Nisan’da ise El Sebsi, eski rejimin iktidar partisinin öne çıkan isimlerinin 24 Temmuz seçimlerine katılamayacağını açıklamıştır. 8–10 Mayıs tarihlerinde hükümetin ülkeyi demokrasiye taşıdığından endişe eden halk, sokaklara dökülmüş, çıkan olaylarda 200 kadar gösterici tutuklanmıştır. Bu gösterilerin yarattığı gerginlik ortamına cevaben Fuad el Mubzi 10 Mayıs’ta, Kurucu Ulusal Meclis Seçimlerine ilişkin kararnameyi onaylamıştır. 8 Haziran’da ise El Sebsi, özgür ve şeffaf bir biçimde gerçekleştirilmesi amacıyla seçimlerin 23 Ekim tarihine ertelendiğini açıklamıştır. 1 Ekim’de Tunus’ta ilk özgür seçimlerin propaganda kampanya dönemi başlamış ve 11 bin aday kurucu meclisteki 217 sandalye için rekabete girişmiştir.Tunus kurucu meclis seçimleri, Arap devrimlerinin yaşandığı ülkeler içerisindeki ilk seçimler olması bakımından özel bir öneme sahiptir. Seçim sonucu oluşacak kurucu meclis, geniş yetkileri dolayısıyla Tunus’un siyasi kaderini tayin edecektir. Zira kurucu meclis bir yıl içerisinde 1959’da hazırlanan ve devlet başkanına geniş yetkiler veren eski anayasanın yerine yeni anayasayı yazmaktan sorumlu olacaktır. Meclis ayrıca seçildiği dönem boyunca iktidarı devralacak hükümeti de belirleyecektir.

Bu doğrultuda Tunus Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu, seçim sonucu oluşabilecek meclisin kurucu niteliğini göz önünde bulundurarak Tunus toplumunun farklı kesimlerinin emsilini sağlayabilmek amacıyla “nisbi seçim sistemi”ni benimsemiştir. Bu sisteme göre seçimlere herhangi bir baraj getirilmemekte, seçimlerde aday olan bağımsız listelerle parti listeleri aldıkları oy oranında kurucu mecliste temsil edilmektedir. Yüksek Seçim Kurulu yetkilileri bu sistemin mecliste bir siyasi parti mozaiğine yol açacağını itiraf etmekle birlikte, sistemin meclisin temsil gücünü artıracağını ve bu yolla seçim sonuçlarından sadece birkaç büyük partinin yararlanmayacağını iddia etmektedir.Öte yandan seçimlerin demokratik ve barışçıl bir ortamda serbest, adil ve şeffaf bir şekilde gerçekleşip gerçekleşmediğini izlemek üzere seçim sürecinde Tunus Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu’na akredite 14,083 gözlemci görev yapmıştır.11 Bu gözlemcilerden 13,422’si yerel gözlemci olup 13,392’si çeşitli sivil toplum kuruluşlarına bağlı olarak, 43’ü ise bağımsız olarak çalıştı.661 uluslararası gözlemciden 52’si Arap ülkelerinden 609’u ise ABD ve çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen gözlemcilerden oluşuyordu.

Siyasi Partiler

Devrim öncesi sadece yedi partinin faaliyet gösterdiği Tunus’ta, devrim sonrası siyasi partilerin kuruluşunun kolaylaşmasıyla birlikte siyasi partilerin sayısı yüzü aşmıştır. Bu çerçevede kendisini merkez sağ, merkez sol, merkez, sosyalist, sağcı, çevreci, solcu, İslamcı, bağımsızlıkçı, Marksist, Marksist Leninist, yeni solcu, Arap Birliği yanlısı, işçi yanlısı, İlerici, reformist, sosyal demokrat, sosyal özgürlükçü, komünist, bilimsel sosyalist vb. şekilde niteleyen partilerin seçimlere katıldığı gözlenmiştir.Uluslararası basına siyasi partilerin programları arasındaki bir rekabetten çok kimlik eksenli kutuplaşmalar yansımış, seçimlerde esas yarış dini söylemi önemseyen muhafazakâr oluşumlar ile laiklik vurgusunu öne çıkaran merkez sol partiler arasında geçmiştir. Seçim sonuçlarına göre öne çıkan partiler ve söylemleri aşağıda özetlenmiştir.

1- En Nahda Partisi (Hizb’un Nahda): Müslüman Kardeşler’den ilham alan bir grup Tunuslu düşünür tarafından 1981’de kurulmuş, Bin Ali döneminde laik rejimi silah zoruyla devirmeye teşebbüsle suçlanan hareketin binlerce üyesi tutuklanmıştır. 1 Mart 2011’de resmi olarak faaliyet izni alan en Nahda Partisi, uluslararası basın tarafından ılımlı İslamcı15 veya merkez sağ16 parti olarak tanımlanmaktadır. Diğer Tunuslu partilere göre halk tabanında daha iyi örgütlendiği belirtilen partinin lideri Raşid el Gannuşi, 20 yıl sürgünde kaldığı İngiltere’den devrim sonrası ülkesine dönmüştür.

Seçim döneminde “Tunus için Özgürlük, Adalet ve Kalkınma” başlıklı bir seçim beyannamesi yayınlayan en Nahda Partisi19, tam anlamıyla demokratik bir siyasal rejimin kurulmasını, kapsamlı bir ekonomik ve toplumsal kalkınmanın sağlanmasını savunmakta; Tunus’u “dini İslam, dili Arapça, rejimi cumhuriyet, önceliği devrimin hedeflerini gerçekleştirmek olan bağımsız ve özgür bir devlet” olarak tanımlamakta; parlamenter sistemin kurulmasıyla halkın egemenliği kazanacağını vurgulamakta; yargı bağımsızlığıyla “ümran”ın esası olan adaletin tesis edilebileceğini belirtmekte; anayasa mahkemesinin kurulmasıyla anayasanın üstünlüğünün tesis edilebileceğini söylemekte; hesap verilebilirlik ve şeffaflığın artırılmasının gerekliliğine inanmakta; askeri kurumların görev sınırları içerisinde güçlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

2- Cumhuriyet için Kongre Partisi (el Mu’temer min ecli’l Cumhuriyye): 8 Mart 2011’de faaliyet izni alan parti, kendisini seküler bir oluşum olarak tanımlamaktadır. Ayrıca parti nin liberal bir ajandayı takip ettiği ve “merkez sol” parti olarak siyasi arenada yer aldığı belirtilmektedir.Munsif el Merzuki, Abdurrauf el İbadi, Muhammed Abbu, Fethi el Harbi, Zuhur Kurde ve Semir b. Amir gibi isimlerin liderliğini yaptığı partinin sloganı “halkın egemenliği, vatandaşın onuru, devletin meşruiyeti” şeklinde özetlenmiştir. Parti, Müslüman bir Arap ülkesinde rasyonel temelde modernleşmeyi kökleştirmeyi hedeflediğini söylemekte ve seçimlerin başından beri ulusal bir uzlaşma hükümetinden yana olduğunu vurgulayarak ittifaklara açık olduğu sinyalini vermektedir.

3- Özgürlük, Adalet ve Kalkınma için Halkın Talebi Partisi (El Arizatu’ş Şabiyye li’l hurriyyeti ve’l adaleti ve’t tenmiye): 3 Mart 2011’de Tunus gündeminde yer edinen Halkın Talebi Partisi, Londra’dan Arapça yayın yapan El Mustakilla kanalının sahibi gazeteci-yazar Muhammed el Haşimi el Hamidi tarafından kurulmuştur. El Hamidi’nin, 1980-1992 yılları arasında muhalif en Nahda Hareketi’ne üye olduğu ancak 1992’de hareketten ayrıldığı belirtilmektedir. El Hamidi’nin bu tarihten sonra devrik rejim lideri Bin Ali ile güçlü ilişkiler kurduğu söylenmekte, ancak bu iddialar kendisi tarafından yalanlanmaktadır.Ayrıca parti, seçimlerin finansmanı noktasında çeşitli suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır.

4- İş ve Özgürlükler için Demokratik Forum Partisi (Hizbu’t tekettul’id demokrati min ecli’l ameli ve’l hurriyyat): 25 Ekim 2002’de faaliyet izni alan partinin, sosyal demokrasi ve sekülerizm ekseninde politika yaptığı belirtilmekte ve siyasi arenada merkez sol parti olarak yer aldığı ifade edilmektedir. Demokratik Forum Partisi ayrıca Sosyalist Enternasyonal’e üyedir. Bin Ali’nin devrilmesi sonrası kurulan kabinede kısa bir dönem Sağ- lık Bakanlığı yapıp kabinedeki eski rejim yanlılarına tepki olarak istifa eden Mustafa bin Cafer liderliğindeki parti, kendisini demokrasi ve açılım yanlısı olarak görmekte ve seçim öncesinde diğer demokratik partilerle koalisyona sıcak baktığına dair yaptığı açıklamalarla dikkat çekmektedir.

5- İlerici Demokratik Parti (el Hizbu’d Demokrati el Tekaddumi): 1988’de İlerici Sosyalist Parti adında kurulan parti, 2001 kongresinde adını İlerici Demokratik Parti olarak değiştirmiştir.En Nahda’dan sonra Tunus’taki en örgütlü parti olduğu söylenen İlerici Demokrat Parti, kendisini merkez sol parti olarak tanımlamakta ve ülkedeki seküler kesimin önderliğini yapmaktadır. Bin Ali döneminde faaliyet göstermesine izin verilen ender partilerden birisi olan İlerici Demokrat Parti’nin kurucusu ve lideri olan Necip el Şabi, geçici hükümet döneminde bakanlık yapmıştır. Partinin Genel Sekreteri Meyye el Ceribi, Tunus’ta ilk kadın parti genel sekreteridir.

Tunus'un İlk Demokratik Seçimleri

Tunus’ta 23 Ekim 2011 tarihinde yapılan Kurucu Meclis seçimlerine halkın ilgisi oldukça yoğun olmuş ve katılım tüm beklentilerin de üzerinde gerçekleşmiştir. Yüksek Seçim Kurumu Genel Sekreteri Bubekr Binsayir, seçim listelerinde kayıtlı olan 4.1 milyon seçmenin % 90’ının sandık başına giderek oy kullandığını, kayıtlı olmayan seçmenlerin çoğunun da oy kullananlar arasında olduğunu açıklamıştır.34 Nitekim seçim merkezlerinde oy verme işlemi saat 18:00 itibariyle sona ermesine rağmen merkez önlerindeki kuyrukların halen daha bitmemiş olduğu görülmüştür.Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Kemal el Cendubi, seçimlere genel katılımın toplamda %70 dolaylarında olduğunu duyurmuştur [3]

Seçimlerin ilk sonuçlarının açıklanmasının ertesi günü seçimlerden başarıyla çıkan en Nahda Partisi, düzenlediği basın toplantısında parti programının özgürlüklerle çelişmediğini, Tunuslu her erkek ve kadının ifade, düşünce, kıyafet özgürlükleri gibi haklara sahip olduklarını, tüm bunlara devletin karışamayacağını açıklamıştır.El Nahda lideri Gannuşi, bu toplantıda siyasi partilerle istişare ederek hareket edeceklerini, başta turizm sektörü olmak üzere tüm sektörlerin canlandırılacağını söylemiştir. Gannuşi, ayrıca kendi şahsi twitter ve facebook adreslerinde yaptığı açıklamada seçim sonuçlarını medeni bir şekilde kabul eden tüm partilere, seçim sürecinde emeği geçen yetkililere teşekkür etmiş ve uzlaşma ilkesi üzerinden hareket edeceklerini vurgulamıştır.

Sonuç

Tunus’ta yaşananlara genel olarak bakıldığında altı çizilmesi gereken bir nokta, diğer ülkelerde yaşanan ayaklanmalardan farklı olarak, Tunus’ta dış dinamiklerin etkisinin sınırlı düzeyde olmasıdır. Uluslararası aktörlerin ve kurumların, Bin Ali henüz yönetimden ayrılmamışken, halk veya yönetimden yana net bir tavır ortaya koymaktan kaçınması ve ancak Bin Ali ülkesini terk ettikten sonra halktan yana bir pozisyon alması, dış dinamiklerin devrimdeki etkisizliğini somut bir şekilde göstermektedir. Bu açıdan bakılırsa, Yasemin Devrimi’nin münhasıran Tunus halkının bir ürünü olduğunu söylemek mümkündür.

Tarihte Arap dünyasının ilk anayasasını yapan ve sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından bölge ülkelerine nazaran daha iyi bir durumda olan, Yasemin Devrimi ile “Arap Baharı” olarak adlandırılan sürecin ilk adımını atan, “Arap Baharı”nın ilk parlamento seçimlerini düzenleyen ve Kurucu Meclis aracılığıyla anayasal reform sürecini başlatan Tunus’un nasıl bir siyasî yapılanmaya sahip olacağı ve bu sürecin nasıl bir noktada sonuçlanacağı, bölgede yaşanan sürecin genelini etkileyecek derecede önemlidir.


  1. Koçak,Konur Alp,TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı,Yasemin Devrimi’nden “Arap Baharı”na Tunus Uluslararası İlişkiler Bölümü.01.06.2018 tarihinde http://www.yasader.org/web/yasama_dergisi/2012/sayi22/22-61.pdf adresinden erişilmiştir.
  2. Diriöz,Ali Oğuz (2011). Ortadoğu Analiz Dergisi. Bağımsızlığından Günümüze Tunus’a Kısa Bir Bakış. 01.06.2018 tarihinde http://www.orsam.org.tr/files/OA/36/8ali.pdf adresinden erişilmiştir.
  3. SETA (2011) Ulutaş,Ufuk,Torlak,Furkan.DEVRİMDEN DEMOKRASİYE TUNUS’UN SEÇİMİ. 01.06.2018 tarihinde http://file.setav.org/Files/Pdf/devrimden-demokrasiye-tunusun-secimi.pdf adresinden erişilmiştir.