Uluslararası Üretim ve Ticaret Yapısı

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
The printable version is no longer supported and may have rendering errors. Please update your browser bookmarks and please use the default browser print function instead.


Uluslararası üretim ve ticaret yapısı; devletler, uluslararası örgütler, iş çevreleri ve NGO'lar arasındaki ilişkilerden oluşmaktadır. Söz konusu aktörler hep birlikte neyin, nerede, kimler tarafından, nasıl, kim için ve hangi fiyata üretildiğiyle ilgili uluslararası kuralları ve normları etkilemekte ve yönetmektedirler. Ticaret uluslararası finans, teknoloji ve güvenlik yapılarıyla birlikte ulus-devletleri ve diğer aktörleri birbirleriyle ilişkilendirmekte, onlar arasındaki karşılıklı bağımlılığı ve karşılıklı faydaları artırmakta ve aynı zamanda onlar arasında çatışmalara neden olmaktadır.

ULUSLARARASI TİCARET

Uluslararası ticaret malların ve hizmetlerin, başka ülkelerin parası ya da malları ve hizmetleri karşılığında ulusal sınırların ötesine geçirilmesidir. Ticaret ülkeleri birbirine bağlar; ülkeler arasında önemli düzeyde ekonomik, siyasi ve sosyal karşılıklı bağımlılık ortaya çıkarır. Çoğu devlet açısından ticaret, gelir ve istihdam olanakları üretmenin kolay yollarından biridir. Birçok gelişmekte olan ülke açısından da kalkınma planlarının önemli bir unsurudur. İleri derecede bütünleşmiş uluslararası ekonomi politikte devletler, ekonomileri açısından faydaları maksimize ve maliyetleri minimize etmek için ticareti düzenleme altına almak zorunda kalırlar. Bu şekilde devletler ekonomik hedeflerine ulaşmak için değişik politikalar oluşturma hakkını kendilerinde görürler ve bu durum ülkeler arasında gerginliklere neden olur. Bir devletin ticaret politikaları başka ülke açısından maliyeti sosyo-ekonomik uyum problemleri doğurabilir. Uluslararası kurallar ve süreçler oluşturulmasaydı içeriye dönük oluşturulan ticaret politikaları dünya genelinde üretim ve ticaret yapısına zarar verebilirdi.

Uluslararası Ticarete Yönelik Üç Perspektif

Ekonomik Liberaller

Ekonomik liberallerin ticaretle ilgili görüşlerinin temelinde on sekizinci yüzyıl sonlarında merkantilistlerin hatalı fikirlerine tepki veren Adam Smith ile David Ricardo'nun görüşleri bulunmaktadır. Smith elbette "bırakınız yapsınlar" politikasını önermekteydi. Ricardo ise bir adım ileri gitmiştir; onun karşılaştırmalı üstünlükler yasasıyla ilgili çalışmaları, serbest ticaretin verimliliği arttırdığını ve herkesin durumunu iyileştirme potansiyeli taşıdığını ortaya koymuştur. Bireyler malları serbest piyasalarda alma ve satma özgürlüğüne sahip oldukları sürece malları kimin, nerede, nasıl ve hangi koşullarda ürettiği önemli değildi.

Karşılaştırmalı üstünlükler yasası, bizi bir malı kendi üretmemiz halinde ortaya çıkacak maliyet ile başkalarından alınması halinde ödenecek miktar arasında karşılaştırma yapmaya ve ikisi arasında mantıksal ve etkin olan tercihte bulunmaya yönelmektedir.

Düşük düzeyde düzenlemeye tabi tutulmuş ticaret, ABD'nin ve Dünya Ticaret Örgütü'nün diğer üyelerinin desteklediği Washington Uzlaşısıyla bağlantılı politikaların ayrılmaz bir parçasıdır.

Merkantilistler

Alexander Hamilton ile Friedrich List ticaret konusunda kabul görmüş olan ekonomik liberal doktrine karşı çıkmıştır. Hamilton'a göre ABD'nin bebek endüstrilerini desteklemek ve ulusal bağımsızlığı ve güvenliği korumak için korumacı ticaret önlemlerine başvurması gerekiyordu. Aynı şekilde List de artan ekonomik milliyetçilik ortamında eğer İngiltere'nin bebek endüstrilerinin yine İngiltere'nin daha verimli olan sektörleriyle eşit şartlarda rekabet etmesi isteniyorsa gümrük vergileri ve ihracat sübvansiyonları gibi korumacı ticaret politikalarının uygulanması gerektiğini ileri sürdü. Daha önemlisi List, serbest ticaretin işe yaraması isteniyorsa öncelikle devletler arasında eşitlik sağlanması ve devletin faydaları ve maliyetleri paylaşma konusunda istekli olmaları gerektiğini savundu.

Bugün birçok merkantilist karşılaştırmalı üstünlüğün koşulsuz bir şekilde ticaretin her iki tarafına ya da bütün taraflarına fayda getirdiği varsayımına karşı çıkmaktadır. Birçok durumda devletler belli projelere aşırı yatırım yapılmasını öngören stratejik ticaret politikaları benimseyerek neredeyse bir gecede yeni malların ve hizmetlerin üretiminde bilinçli bir şekilde karşılaştırmalı üstünlük yaratabilirler. Yeni teknolojiler, iş yetenekleri ve ucuz işgücü gibi diğer kaynaklar kolayca yeni endüstrilerinin başka bir devletin endüstrilerine karşı karşılaştırmalı (rekabet temelli) üstünlük elde etmelerini sağlayabilir. Sürekli kendi mallarının ve ürünlerinin ticari koruma altına alınmasını isteyen çiftçiler yanında otomobil, çelik ve tekstil üreticileri bu tür durumlarla karşılaşabilmektedir.

Serbest ticaretle kolayca uyuşmayan diğer bir siyasi gerçeklik, yasama organı bulunan demokratik ülkelerde toplumu ve iş çevrelerini ticaretin olumsuz etkilerinden korumanın devletin görevlerinden biri olmasıdır. Korumacılık demokratik sistemlerin ayrılmaz bir parçasıdır. Ticari korumacılık aynı zamanda belli mallar, özellikle de gıda ve savunmayla alakalı ürünler konusunda başka ülkelere bağımlı olma korkusuyla ilişkili olarak da gündeme gelmektedir.

Bazı merkantilistler, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) gibi bölgesel ticaret ittifaklarının yerel endüstrilere yardımcı olmak üzere uygulamaya koydukları korumacı ticaret politikalarının isteyerek ya da istemeyerek başka ülkelere zarar verme olasılığı üzerinde durmuşlardır. Birçok merkantilistin belirttiği gibi ticaretle ilgili ekonomik liberal teoriler devletlerin sosyal, ekonomik ve siyasi nedenlerle üretim ve ticareti manipüle ettikleri gerçek dünyaya tam olarak uygun düşmemektedir. Devletlerin serbest ticarete sadık kalacaklarını söyledikleri durumlarda bile bir şekilde korumacılığa başvurmayacaklarının garantisi bulunmamaktadır. Bu yüzden devletler açısından rasyonel olan şey, korumacılığa başvurarak kendi çıkarları çerçevesinde hareket etmeye hazırlıklı olmalarıdır.

Yapısalcılar

Yapısalcılar, endüstrileşen merkez ülkelerinin, kaynakları ve madenleri nihai ya da yarı-nihai ürünlere dönüştürerek diğer büyük devletlere ve sömürgelere sattıklarını belirtmektedirler. Onlara göre günümüze kadar ticaret, emperyalist endüstrileşmiş ülkelere, dünyanın gelişmekte olan bölgelerindeki halk kitlelerini boyundurukları altına alma konusunda yardımcı olmuştur. Merkez ülkelerinin belli ekonomik sektörleri gelişse de, çevre bölgeleri ve ülkelerindeki halk kitlelerinin siyasi ve ekonomik koşulları ticaret yoluyla endüstrileşmiş ülkelerle kurdukları temastan dolayı az gelişmişlik düzeyinde kalmıştır.

Immanuel Wallerstein kapitalist merkez ülkeleriyle dünyanın çevre ve yarı-çevre bölgeleri arasındaki bağlantı üzerinde durmuştur. Ona göre günümüzde uluslararası ticaret tarzları, kapitalizmin küresel çapta yaygınlaşmasına neden olan merkez, çevre ve yarı-çevre arasındaki iş bölümü tarafından belirlenmektedir. Küresel piyasaların bütünleşmesi ve küreselleşmesiyle bağlantılı serbest ticaret politikaları, on dokuzuncu ve yirminci yüzyıldaki emperyalist devletlerin ekonomik motivasyonlarının bir uzantısı niteliğindedir.

GATT(Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması)

II. Dünya Savaşı sonrasında kapitalist dünyanın ekonomi politik yapısı 1944 yılında Bretton Woods (New Hampshire) kasabasında toplanan Bretton Woods Konferansında belirlendi. Orada ABD ve İngiltere'nin öncülüğünde Müttefik liderler II. Dünya Savaşının çıkmasına neden olan iki savaş arası dönemin ekonomik çalışmalarını ve sorunlarını önleyeceğini ümit ettikleri, ekonomik liberal görüşlere dayalı yeni bir ekonomik düzen yarattılar. 20. yüzyıla geçildiğinde büyük güçler endüstriyel büyümeyi teşvik etmede birbirleriyle yarışırlarken korumacı ticaret politikaları yükselişe geçmişti. 1930'ların Büyük Bunalım döneminde korumacılık hızlı bir şekilde artarken uluslararası ticaret 1929 ile 1933 arasında yüzde 54 oranında azaldı. ABD'deki Smoot-Hawley tarifeleri ile başka ülkelerdeki ağır ticaret engelleri ticareti adeta boğuyordu. Bazı tarihçilere göre o dönemde ticaretin durumu ve bunalıma giriş uluslararası ekonomi Mussolini ve Hitler gibi aşırı milliyetçi liderlerin tepki verdikleri kötü ekonomik koşulların ortaya çıkmasına neden oldu.

Yeni ekonomik düzen kurma çabasına paralel olarak ABD aynı zamanda tarifeleri, sübvansiyonları ve diğer korumacı önlemleri tedrici olarak azaltmak ve korumacı ve merkantilist eğilimleri törpülemek için yeni liberal ticaret kuralları oluşturup uygulayacak bir Uluslararası Ticaret Örgütü (ITO) oluşturma çabasına da ağırlık verdi. ITO hiçbir zaman ortaya çıkarılamadı, çünkü Amerikan Kongresi'nde korumacılık çerçevesinde bir araya gelen bir grup ABD'yi anlaşmadan çekilmeye zorladı ve böylece projenin başarı şansını yok etti. Amerikan Başkanı Harry Truman onun yerine çok taraflı ticaret görüşmelerini yürütmek üzere geçici bir yapı olan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması'nı (GATT) ortaya çıkardı. 1948 yılında GATT, turlar olarak isimlendirilen çok taraflı görüşmeler gerçekleştirilerek uluslararası ticaretin liberalleştirilmesinden sorumlu temel yapı haline geldi. Görüşmeler çerçevesinde dünyanın önde gelen ticaret ülkeleri birbirlerine piyasalarını açmadan karşılığında uyguladıkları korumacı önlemleri azaltmaya kabul edeceklerdi.

GATT'ın iki temel ilkesi karşılıklılık ile ayrım gözetmemeydi. Ticari tavizler karşılıklı olacaktı. Bütün üye devletler ticaret engellerini birlikte azaltmayı kabul ettiler. Bu ilkeyle hedeflenen şey, devletlerin tek taraflı ticaret engelleri oluşturmalarının önüne geçilmesiydi. İçerideki endüstride ortaya çıkan kayıplar yabancı piyasalara serbest bir şekilde ulaşılmasıyla dengelenecekti. İki taraflı ticari savaşları engelleme amacıyla ortaya konmuş olan ayrım gözetmeme ve En Fazla Gözetilen Ulus (MFN) ilkeleri ise bütün ülkelerden gerçekleştirilen ithalata aynı muamelede bulunulmasını öngörüyordu. Bir ülkeden gerçekleştirilen ithalata diğer ülkelerden gerçekleştirilenlere göre öncelik verilmeyecekti. Teorik olarak GATT'a üyelik bütün devletlere açıktı, fakat komünist ülkeler 1980'lere kadar Batı emperyalizminin aracı olarak gördükleri yapıya katılmayı reddettiler.

GATT görüşmelerinin ilk yıllarında karşılıklılık ve ayrım gözetmeme ilkeleri etkili şekilde uygulanmaktaydı. Üyeler 1930'larda oluşturdukları korumacı engelleri ortadan kaldırmaya başladılar. Bu durum uluslararası ticaretin dramatik şekilde artmasına neden oldu. Ancak birçok durumda GATT kuralları çerçevesinde bile siyaseti ticaretten ayırmak mümkün olmadı. Bazı devletler karşılıklılığı ticari ortaklarına sağlamada istekli değillerdi. Siyasi açıdan tercih ettiklerine ya da yardım etmek istediklerine bu ilkeyi uygularlarken değişik nedenlerle başka devletlere aynı muamelede bulunmadılar.

GATT bir örgüt tarafından uygulanan bir kurallar seti değildir fakat üyelerin birbirlerine karşı çok taraflı ticaret yükümlülüklerini yerine getirmelerine dayanır. Politika kararları oy birliği temelinde alınmaktaydı ve bu yüzden politikaların uygulanması değişik siyasi ve ekonomik çıkarları yansıtmaktaydı. GATT çerçevesinde bellimallarve hizmetlerle ilgili genel ticaret kurallarına istisnalar da getirilmişti. Tekstil ve tarım ürünlerine uygulanan gümrük tarifeleri ve Bölgesel Ticaret Anlaşmaları (RTA) bu istisnalardan bazılarıdır. Bu istisnalar II. Dünya Savaşı tarafından tahrip edilmiş olan çok sayıda devletin ödemeler dengesi sorunlarını çözmelerine yardımcı olmuştur. [1]


  1. David N. Balaam, Bradford Dillman. Uluslararası Ekonomi Politiğe Giriş. Adres Yayınları,2015.