Realizm

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
The printable version is no longer supported and may have rendering errors. Please update your browser bookmarks and please use the default browser print function instead.

Temel Aktörler, Kavramlar ve Temel Varsayımlar

Realizm'de Dört Temel Önerme

1) Büyük güçler, dünya siyasetinin ana aktörleridir ve anarşik bir sistemde yer almaktadırlar. Devletler arasındaki ilişkileri kontrol edecek yüksek bir otorite yoktur ve bu da uluslararası sistemde anarşiye yol açar. [1]

2) Devletlerin amacı hayatta kalmaktır. Devletler, bölgesel bütünlüklerini ve siyasi iç düzenini koruma çabasındadır.

3) Devletler, hayatta kalma olasılıklarını maksimize edecek stratejiler üretebilen rasyonel aktörlerdir. Kendi çıkarları için hareket ederler.

4) Tüm devletler, biraz saldırgan askeri güç kapasitesine sahiptir. Diğer bir değişle, her devlet, komşusuna bir miktar zarar verme gücüne sahiptir.

Realizm'de Güç Kavramı

Realizm’e göre, devletin hayatta kalma hedefine ulaşmasının yollarından biri güçlü olmaktır. Bu nedenle klasik realistler, devleti sadece bir analiz birimi olarak ele almazlar. Teorinin merkezine 'güç' kavramını yerleştirdiler. Teorinin bu yaklaşımı Thukydides'in fikirlerinden beslenir. Güç kavramı, realistlerin aralarında tanımlama farklılıkları içeren bir kapsama sahiptir. Güç kavramı Thukydides’e kadar dayandırılsa da Hans J. Morgenthau güç kavramının merkezi konumunu sağlayandır. Hans J, Morgenthau, uluslararası politikanın da tıpkı diğer politikalar gibi güç mücadelesinden oluştuğunu ve uluslararası politikaların nihai amacı ne olursa olsun, birincil amacın güç sağlamak olduğunu savunmuştur. Bazı realistler kavramı askeri, ekonomik, teknolojik, diplomatik ve diğer tüm alanlardaki imkanların toplamı olarak görürken; diğer realistler başka devletler karşısında göreceli olarak güç hesaplaması yapmaktadır. İçeriksel farklılıklara karşın kavramın sahip olduğu ortak yaygın tanım; bir devletin imkanları, imkanlarını kullanma isteği ve bu sayede diğer devletler üzerinde kurduğu kontrol ve etkidir.

Devletin güç bileşenlerinin unsurları; nüfus, sanayileşme seviyesi, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, ekonomik refah, askeri üstünlük, vb. alanlardır. Güç göstergeleri ise; savunma harcamaları, askeri personel sayısı, üretilen demir ve çelik oranı (askeri sektörün iki önemli maddesi olması nedeniyle demir ve çelik önemlidir), büyüme oranı ve bu orandaki genç nüfus sayısının artışı, Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) benzeri değerlere bakılarak ölçülmektedir. [2]

Klasik Realizm

Realizm, 2500 yıla dayanan bir düşünce birliğidir. Realizm, felsefi-politik kökleri antik Yunanistan'a dayanan ve özellikle II.Dünya Savaşı'ndan sonra popüler olan bir Uluslararası İlişkiler teorisidir. Realizm, I.Dünya Savaşı'ndan sonra idealizmin ideallerinin başarısızlığına tepki olarak ortaya çıktı ve dünyada kabul gördü. Realistler, idealistleri ütopyacı olmakla suçlamışlar ve dünyayı anlamaktan aciz olduklarını iddia etmişlerdir, çünkü gerçekte ne olduğundan çok ne olması gerektiğiyle ilgileniyorlardı. Thucydides, Niccolo Machiavelli, Thomas Hobbes gibi düşünürler Realizm’in öncüsü kabul edilirler. Bu geleneğin baş düşünürleri olan Thucydides, Niccolo Machiavelli, Carl von Clausewitz ve Hans J. Morgenthau yerel, bölgesel ve uluslararası düzeylerde düzen, adalet ve değişim sorunlarıyla ilgilendiler. [3]

Realizm, insanların bencillik, güç ve iktidar hırsıyla hareket ettiğini savunur. İnsan doğasının kötü olduğu ve bu nedenle insanın çevresine hükmetmek isteyeceği varsayımına göre hareket ederler. Devlet realistler için önemlidir ve öncelik ulusal çıkar olmalıdır. Realistlere göre, devletlerin yayılma arzusu temelde bir rekabet ve çatışma ortamı yaratır. Realizm, devletlerin güvenliğine odaklanır. Realizm'in teorik çerçevesi içinde güvenlik, askeri güç ve devletler arasında iktidar dağılımı konuları altında değerlendirilmiştir. Klasik realistler devletin, çıkarları doğrultusunda kazanç sağlamak için diğer devletler ile rekabet ettiğini, diğer devletlere güvenemeyeceğini ve çıkarlarına ulaşmak için sürekli mücadele içinde olduğunu savunurlar. Ayrıca belirli liderler veya onların hareketleri üzerinde durulmaz çünkü devletlerin hareketlerinin amacı ülkenin korunmasını, yani hayatta kalmayı sağlayabilmektir. Liderler ise yalnızca bu amaca hizmet eden parçalardan ibaret olarak görülür. Liderlerin güvenliği sağlama amacıyla hareket etmeleri uluslararası tansiyonu yükseltir. Morgenthau güç dengesinin savaşların önüne geçemese de büyük, küçük devletlerin oluşumunu engellediğini savunur.

Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin yarattığı umutlar, çeşitli ülkelerde diktatörlerin yönetimi hızla ele geçirilmesi ve Milletler Cemiyeti 'nin etkisizliği sonucu, genel olarak uluslararası ilişkilerle ilgilenenler arasında umutsuzluğa neden oldu. Realistler, idealistlerin yanılmış olduğunu düşünüyordu. Bireyler idealistlerin düşündüğü kadar mükemmel değillerdi ve savaş tehdidi tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar örgütler yeniden düzenlenemezdi. Genellikle askeri güçle özleştirilen güç; devletler arasındaki ilişkilerdeki tek değişmezlik olarak görülmeye başlandı.

Klasik realistler, uluslararası sistemin doğasını tanımlarken, bu sistemde genel bir güç olmadığını ve sistemdeki her devletin her şeyi yapma özgürlüğüne sahip olduğunu iddia ederler. Diğer bir deyişle, Klasik realistlere göre sistem anarşiktir ve bu durum bir neden-sonuç ilişkisinin ürünüdür. Her devletin kendi çıkarlarını gerçekleştirmede eşit olması ve sistem devletinin olmaması anarşiye neden oldu. Ancak burada ‘anarşi’, bir ‘kaos’ halini ifade etmez. Çünkü Klasik Realizm'e göre anarşi, kuralların yokluğundan ziyade kuralların itaatini zorlayan merkezi bir yönetimin olmamasıdır. Buna paralel olarak anarşi, hiyerarşik bir siyasi düzenin yokluğunu ifade eder. Klasik Realizm'e göre, sistemdeki sebep-sonuç ilişkisinin ürünü olan anarşinin varlığından dolayı, bir devletin temel amacı anarşik sistemde ayakta kalmaktır. Uluslararası sistemin anarşik yapısı içerisinde devletleri yetenekleri çerçevesinde sıralayan hiyerarşik bir yapı vardır. Uluslararası sistemin anarşik doğası gereği, devletler arasında işbirliği olasılığı azalmaktadır. Böyle bir sistemde devletler yalnızca kendilerine güvenmek zorundadır; devletler kendi güvenliğini sağlamak zorundadır. Realistler, her devlet aktörünün kendi refahını ve hayatta kalmasını sağlamaktan sorumlu olduğunu savunurlar. Devletlerin hayatta kalması, askeri yeteneklere ve diğer devletlerle ittifaklara bağlıdır. Ancak, devletler zorunda kalmadıkça işbirliği yapmaz; realist devletler kısa vadeli ittifaklar yapar. Devletler bu yapı içinde çeşitli ittifaklar ve koalisyonlar oluştursalar da hayatta kalabilmek için temelde kendi imkanlarına güvenmek zorundadırlar. Çünkü realistler için her devletin çıkarları önemlidir ve her devlet potansiyel olarak birbirinin düşmanıdır. Devletin hayatta kalması amacına hizmet eden bir başka yol da bir güç dengesi kurmak ya da yerleşik güç dengesinde yerini almaktır.

Realistlere göre, uluslararası ilişkilerin temeli güç mücadelesidir. Güç, diğer devletlere göre yetenek olarak tanımlanır. [4] Devletlerin neden gücü istediği sorusuna ise realistler, insan doğasından kaynaklı olduğu cevabını verirler. Ayrıca devletin güvenliğinin güç faktörlerine bağlı olduğu bu sistemde güvenlik, askeri gücün maksimize edilmesiyle sağlanmaktadır. Çünkü klasik realizmde askerî güç hayatta kalma amacını sağlamak için en önemli faktördür.

Neo-Realizm

Neo-Realizm, klasik realizme benzemekle birlikte uluslararası sisteme yaptığı vurgu ile öne çıkmaktadır. Klasik Realizm, çatışmacı ve bencil olan insan doğasının, sistemdeki çatışmaların ve savaşların temeli olarak alırken, yapısal realizm (neo-realizm), çatışmalarının nedenini uluslararası sistemin anarşik yapıdan kaynaklandığını savunmaktadır. Neo-Realizm'de de devletin merkezi konumu kabul edilmekle birlikte, bazı değişiklikler gözlemlenmektedir. Neo-Realizm'de devlet, Klasik Realizm'de olduğu gibi sistemin tek aktörü değildir, en önemlisidir. Bununla birlikte, Neo-Realizm'de de devletin tek amacı hayatta kalmaktır. Neo-Realizm, Klasik Reazlim'de olduğu gibi, sistem anarşik olarak tanımlanmıştır. Neorealistlere göre, devletlerin iktidar peşinde koşma arzusunun insan doğasıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Aksine, sistemin yapısının devletleri iktidar peşinde koşmaya zorladığı iddia ediliyor. Klasik realistler, gücü askeri imkanlarla değerlendirirken neorealistler buna bir ekonomik bakış açısı getirmişlerdir. Devletler, askeri güç inşa etmeyi sağlayan sosyo-ekonomik bütünleştiricileri ifade eden ikinci tür gizli güce (latent power) sahiptir. Bu güç (latent power), devletin zenginliğine ve nüfusuna bağlıdır. Büyük güçler askeri kuvvetler için paraya, teknolojiye ve personele ihtiyaç duyarlar. Neo-Realizm'e göre, bir devletin büyük bir güç olarak tanımlanması için, sadece bu devletin askeri, ekonomik ve siyasi gücü bir araya getirmesi değil; bu gücü küresel düzeyde de kullanabilmelidir. Gücün artırılması gerektiğini düşünen Realistlere karşın Neo-Realistler, devletin ayakta kalabilmesi ve çıkarlarını koruyabilmesi için gücün yeterli düzeyde olması gerektiğini ifade etmektedir. Maksimum güç bile güvenliği sağlamak için yeterli değildir çünkü devletlerin güçlerini maksimize etmesi, diğer devletlerin ona karşı ittifaklar kurmasına neden olur. Bu durum uzun vadede yine bir güvensizlik ve rekabet ortamına yol açmaktadır.

Bu kuramın önemli temsilcilerinden biri Kenneth Waltz'dur. Waltz 1959'da ele aldığı ünlü çalışması olan Man, the State and War'da realizme 3 bakış açısı sunmuştur;

1. Savaşlar insanların doğasından kaynaklanır.

2. Savaşlar devletlerin doğasından kaynaklanır.

3. Savaşlar uluslararası sistemin anarşik yapısından kaynaklanır.

Bu analizinin ardından anarşik sistemi, çatışmaların asıl sebebi olarak ele almıştır. Anarşik sistemde devletler hayatta kalmak için mücadele etmektedir. Temel amaçları güç elde etmek değil, hayatta kalmaktır. Burada güç yalnızca araç konumundadır. Çünkü anarşik sistemde saldırgan devletleri durduracak bir otorite yoktur. Bu nedenle, hayatta kalma ancak öz-yardım (self-help system) sistemi ile mümkündür. Waltz, mevcut anarşik yapının devletlerin davranışlarından etkilendiğini ve benzer şekilde devletlerin davranışlarının uluslar arası yapıyı etkilediğini savunur [5].

Savunmacı Realizm ve Saldırgan Realizm

Devletlerin ne kadar gücü kontrol etmesi gerektiği konusunda, neo-realistler arasında anlaşmazlıklar bulunmaktadır. Bu, devletin sahip olması gereken iktidar konusunda farklı görüşlere sahip olmasına yol açar. Ancak ortak kanaat devletin kendisini korumak için yeterli güce sahip olması gerektiğidir. Çünkü büyük güçleri içeren uluslararası bir sistemde bir devletin diğerine saldırmayacağı kesin değildir.

Savunmacı realizmin en önemli ismi Kenneth Waltz'a göre güç, kullanışlı bir araçtır. Bir devletin yetersiz gücü bir saldırıya, aşırı güç ise gücü artıranlara karşı devletlerin birleşmesine neden olabilir. Savunmacı realistlere göre, devletler gücü maksimize etmemelidir. Çünkü devlet çok fazla güç kazanırsa, devlet sistem tarafından cezalandırılacaktır. Savunmacılar, güvenliğin nasıl en üst düzeye çıkarılacağı noktasında, devletlerin dengeleyici politikalar izlemesini beklerken, saldırgan realistler bunun, devlet yararına güç dengesini bozarak mümkün olacağını savunuyor. Saldırgan realistler ise devletlerin güçlerini maksimize etmesi gerektiğini ve egemen devlet olmayı hedeflemelerini savunur, bu hayatta kalmayı garantilemenin en iyi yoludur. Çünkü dengeleme etkisizdir ve saldırganlık yaratır.

Realizm'de Sistem

Realistler arasında uzun süredir devam eden bir tartışma; iki kutupluluğun çok kutupluluktan daha fazla savaşa eğilimli olup olmadığıdır. Waltz, sistem kutupluluğunu da ele almış ve iki kutuplu ve çok kutuplu sistemi birbirinden ayırmıştır. Ona göre; iki kutuplu sistem daha dengeli, barış ve güvenlik bağlamında daha garanti olduğu için tercih edilen sistemdir. [6] Devletlerin kendilerini savunmak için iki seçeneği vardır; iç dengeleme ve dış dengeleme. İç dengeleme, devletin kendi ekonomik kapasitesini artırarak saldırgan devlete karşı direnişidir. Dış dengeleme; kendini savunmak için diğer devletlerle ittifak kurmaktır. Genel olarak, iki kutuplu bir sistemde dış dengeleme olmadığından, yalnızca iç dengeleme gerçekleşir. Peşine takılma (bandwagoning) unsuru da önemli bir dengeleme faktörüdür. Çünkü dış dengelemede devletler, güçlü tarafı dengelemek için zayıfın yanında yer alırken, devletler güçlüye katılarak daha fazla fayda sağlamak için rekabet ederler.

Realistlere göre, çok kutuplu sistemde büyük güçlerin savaşması için daha fazla ortam vardır. Çünkü çok kutuplulukta üç ve üzeri sayıda büyük güç, tek kutuplulukta ise iki büyük güç mevcuttur. Bu durum, ekonomik ve askeri gücü ve nüfusu yüksek olan ikiden fazla büyük güç olması anlamına gelmektedir. İki kutuplu sistemde daha düşük savaş olasılığı ile ilgili diğer bir durum ise, rekabet ve çatışma durumunun tahminiyle ilgilidir. Bu yaklaşıma göre tek kutuplu sistemde potansiyel tehdidin nereden geleceği açıkken, çok kutuplu sistemde bunun belirsizliği büyük risklere yol açabilir. Çünkü iki kutuplu bir sistemde hesaba katılması gereken tek bir güç varken, çok kutuplu bir sistemde saldırının tam olarak nereden geleceğini tahmin etmek mümkün değildir. Devletler çok kutuplu bir sistemde sorumluluğu atma eğiliminde olduklarından, bu etkin dengelemeyi engeller ve genişleme fırsatı yaratır. 1648 yılından İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar olan süreç çok kutuplu kabul edilirken, Soğuk Savaş dönemi tek kutuplu kabul edilmektedir. Buradan, iki kutuplu dönemin daha barışçıl olduğu söylenebilir.

Entelektüel Öncüler ve Etkileri

Thucydides

Niccolò Machiavelli

Thomas Hobbes

Hans Morgenthau

Konuyla İlgili Ek Videolar:


Hazırlayan: Selin Dikmen


  1. Tim Dunne, Milja Kurki, ve Steve Smith, "Structural Realism, International Relations Theories: Discipline and Diversity", (Oxford University Press, 2007).
  2. P.R. Viotti ve M.V. Kauppi, "Uluslararası İlişkiler Teorisi," Çev: Metin Aksoy, (Nobel Yayıncılık, 2006)
  3. Tim Dunne, Milja Kurki, ve Steve Smith, "Classical Realism, International Relations Theories: Discipline and Diversity", (Oxford University Press, 2007).
  4. R.N. Lebow, "The Long Peace, The End of The Cold War, and The Failure of Realism" (International Organization, 1994).
  5. A. Çekiçel, "Neorealizm ile Realizmin Güç ve Anarşi Kavramları Açısından Karşılaştırılması," (Academia)
  6. E. Tezel, "Kenneth Waltz ve Neorealizm", (TUİÇ Akademi, 2004)