Neo-Liberalizm

TUİÇ Sözlük sitesinden
Dikmenselin (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 05.34, 18 Ekim 2020 tarihli sürüm
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Neo-liberalizm, serbest piyasa ekonomisi ile ilişkili 19. yüzyıl fikirlerinin 20. yüzyılda yeniden canlanmasıdır. En güçlü ilk etkiyi, serbest piyasa ekonomisinin ilkelerinin 19. yüzyılda en sıkı şekilde yerleştiği İngiltere ve ABD'de yarattı. Neo-liberalizm, Friedrich Hayek ve Milton Friedman gibi serbest piyasa iktisatçılarının ve Robert Nozick gibi filozofların yazılarında geliştirilen klasik siyasi iktisatın güncelleştirilmiş bir türüdür. [1] Neo-liberalizm, hem siyaseti hem de ekonomiyi kapsayan ve ekonomik faktörlerin kontrolünü kamu sektöründen özel sektöre devretmeye çalışan bir politika modelidir. Pek çok neo-liberalizm politikası, serbest piyasanın işleyişini geliştirir ve hükümet harcamalarına, hükümet düzenlemelerine ve kamu mülkiyetine sınırlar koymaya çalışır. Neo-liberalizm, bireylerin ve toplumun ekonomik sorunlarına en az düzeyde hükümet müdahalesini öngören laissez-faire (bırakınız yapsınlar) ekonomisiyle ilgilidir. Laissez-faire ekonomisi, devam eden ekonomik büyümenin teknolojik yeniliğe, serbest pazarın genişlemesine ve sınırlı devlet müdahalesine yol açacağını öne sürer. 1929 Büyük Buhranı'ndan sonra Keynesyen İktisat Okulu'nun "Müdahaleci Devlet" anlayışı tüm dünyada önem kazanmaya başladı. Keynesyen ekonomi politikaları 1970'lerin sonlarına kadar tüm dünyada uygulandı ve böylece birçok ülkede devletin ekonomideki rolü ve işlevleri genişledi. Devletin büyümesinden kaynaklanan yeni sorunlar (kronik bütçe açıkları, yüksek vergi yükü, enflasyon vb.) iktisatçıları yeni çözümler aramaya yöneltti. [2] Neo-liberalizm genellikle 1979'dan 1990'a kadar İngiltere'nin başbakanı olan Margaret Thatcher ve ABD'nin 40. başkanı Ronald Reagan'ın (1981'den 1989'a kadar) liderliğiyle ilişkilendirilir.

Neo-liberal fikirlerin ve yapıların arkasındaki ana itici güç ekonomik küreselleşmedir. Küreselleşme, ulusal ekonomilerin tutarlı bir küresel ekonomiye yakınsamasına tanık oldu. Küreselleşmenin genişlemesi için gerekli koşulları oluşturan, Bretton Woods sözleşmesinin 1970'lerin başlarında çözülmesidir. Bu sözleşme, 1945'ten beri uluslararası ekonomiyi istikrara kavuşturan sabit bir döviz kuru sistemini oluşturmuştu. Ekonomik yönetimi elinde bulunduran Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), serbest piyasaya ve serbest piyasaya dayalı neo-liberal bir ekonomik düzen fikrine geri dönmüştür. Bundan dolayı, küreselleşme ile neo-liberalizm yakınlaşmış ve gelişmekte olan birçok ülkede ekonomilerin piyasaya dayalı olarak yapılandırılmasıyla daha çok yaygınlaşmıştır. [3]

Neo-liberalizm uluslararası kolektif sonuçlardı elde etmede rol alan uluslararası kurumların rolüne odaklanan bir çeşit liberalizm teorisidir. Neo-liberalizm'in ana odak noktası uluslararası sistemde devletler ve diğer aktörler arasında iş birliği yaratmaktır. Neo-liberalizm, uluslararası işbirliğini incelemek için, neo-realizm gibi devleti küresel meselelere egemen olan üniter, rasyonel, faydayı azami düzeyde tutan aktörler olarak gören devlet merkezli bir perspektif takip eder. [4] Neo-liberalism uluslararası kurumların kurulumu ve yönetimi ile uluslararası işbirliğinin sağlanacağını öne sürüyor. Teknoloji ve endüstri alanlarındaki gelişmeler devletler arasında bağlılığı artırdı. Bu bağlılık, eylemlerin ve çıkarların iç içe geçtiği karşılıklı bağımlılık ilişkisini içerir. Bu ilişki, istenmeyen ve karşılıklı sonuçlar doğurabilir ancak katılımcı aktörler, kendi ara bağlantıları yoluyla da önemli çıkarlar ve faydalar elde ederler. Ekonomi, sağlık, mülteci ve göç gibi konular devletler için önemlidir; çünkü bu konular, kendi bağımsızlıkları ile ilgilidir ve devletlerin en fazla uluslararası işbirliği yapacağı alanlardır. Neo-liberalism devletlerin, şimdi ortaklık yapmak için daha fazla yeteneğe ve ortak ilgi alanına sahip olduğunu belirtiyor.

Neo-liberalizmin merkezi ilkeleri piyasa ve bireydir. Düzenlenmemiş piyasa kapitalizminin üretkenlik, büyüme ve yaygın refah getireceği inancına dayanan neo-liberal temel hedef, "devletin sınırlarını geriye itmektir". Bu yaklaşımda devletin "ölü eli" inisiyatifi tüketir ve teşebbüsün gücünü kırar; hükümet ne kadar iyi niyetli olursa olsun, her zaman beşeri ilişkiler üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir. Bu, liberal Yeni Sağ'ın mülkiyet politikasına olan ilgisine ve kamulaştırma yerine devlet teşebbüsüne veya özel teşebbüse olan tercihine yansımıştır. Kısacası, "özel iyidir; kamu kötüdür". Bu tür fikirler, Margaret Thatcher'ın "toplum diye bir şey yoktur; sadece bireyler ve aileler vardır" şeklindeki meşhur iddiasında ifade bulan katı bir bireycilikle bağlantılıdır. Bağımlılık kültürünün kaynağı olarak "dadılık devleti" görülmekte ve piyasa ortamında seçme özgürlüğü olarak anlaşılan özgürlüğün yıkıcısı olarak görülür. Bunun yerine kendine yardım, bireysel sorumluluk ve girişimciliğe olan inanç ortaya konur. Bu tür fikirlerin, bazılarınca neo-liberal küreselleşme olarak gördüğü küreselleşme süreci boyunca geliştiğine inanılıyor.

Entelektüel Öncüler ve Etkileri

Friedrich Hayek

Hazırlayan: Selin Dikmen


  1. Andrew Heywood, "Siyaset", çev.: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, (Ankara: Adres Yayınları 2017)
  2. Çoşkun Can Aktan, "Klasik Realizm, Neo-Liberalizm ve Libertarianizm", (Ankara: Amme İdaresi Dergisi, 1995)
  3. Andrew Heywood, "Siyasi İdeolojiler", çev: Ahmet K. Bayram, Özgür Tüfekçi, Hüsamettin İnaç, Şeyma Akın, Buğra Kalkan, (Ankara: Adres Yayınları, 2013)
  4. Tim Dunne, Milja Kurki, ve Steve Smith, "Neoliberalism, International Relations Theories: Discipline and Diversity", (Oxford University Press, 2007)