Kosova Sorunu

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
The printable version is no longer supported and may have rendering errors. Please update your browser bookmarks and please use the default browser print function instead.

Kosova, 10.861 km2’lik bir yüzölçüme ve 2016 verilerine göre 1,816,200 milyon nüfusa sahiptir.[1] Balkanlarda önemli bir jeopolitik konumu olan Kosova’nın başkenti yarım milyondan fazla nüfusu ile Priştina’dır. Diğer önemli şehirleri Prizren, Cakova,Ferizay, Đpek, Gilan ve Mitrovitsa olarak sayılabilir. Coğrafi olarak Kosova, Avrupa kıtasının güneyinde, Balkan yarımadasının ise kuzeybatısında yer almaktadır. Komşuları Sırbistan, Karadağ Devleti (Sancak), Makedonya ve Arnavutluk’tur. Bölgenin demografik yapısına baktığımızda, Kosova nüfusunun % 90-92’sini Arnavutlar, ortalama % 5’ni ise Sırplar’ın oluşturduğu belirtilmektedir. Sırplar, Arnavutlar’dan sonra en büyük nüfusa sahip ikinci ulustur. Kosova’da yaşayan diğer etnik gruplar olarak Türkler,Boşnaklar, Makedonlar, Romlar, Aşkaliler, Çerkezler,Goraniler ve Mısırlılar sayılabilir. Kosova’da resmi dil Arnavutça ve Sırpçadır.

1389 tarihinde gerçekleşen ve Kosova'nın fethiyle sonuçlanan (Tuna Nehrine kadar olan topraklar fethedilmiştir.) Birinci Kosova Savaşı hakkında kesin olarak bilinenler,çatışmaların şiddetli geçtiği, iki tarafın da ağır kayıplar verdiğidir.Osmanlı Devleti’nin üçüncü padişahı I. Murat (Hüdavendigar) bu savaşta şehit olmuştur . 18. yüzyıldan itibaren soy ismi “Obiliç” olarak anılmaya başlayan Miloş Kobiloviç (Kobiliç) tarafınca şehit edildiği düşünülen Sultan I.Murad’ın yerine oğlu Bayezid,Şavaşta hayatını kaybeden bir diğer isim olan Prens Lazar’ın yerine ise küçük oğlu Stefan Lazareviç geçmiştir. Lazarević Osmanlı’ya bağlanmayı kabul etmiştir.1389-1913 yılları arasında Kosova, Osmanlı Türk hâkimiyetinde kalmıştır. Kosova'nın çok önemli ticaret yolları üzerinde bulunması sebebiyle, Osmanlı yönetimi bölgede yoğun bir devşirme İslamlaştırma politikası uygulamıştır.Kosova’yı fethetmesinden itibaren nüfusu çoğunlukla Sırplardan oluşan bu bölgeye Arnavutları ve Türkleri yerleştirmeye başlamıştır. Bölgede demografik yapı Arnavutlar lehine gelişmiş ve Arnavutlar çoğunluğu oluşturmuştur. Bu savaşta Sırpların Osmanlı ordusuna yenilmeleriyle bugünkü Sırbistan ve Karadağ dışında Arnavutluk, Makedonya ve kuzey Yunanistan’ı kapsayan Büyük Sırbistan İmparatorluğu tarih sahnesinden silinmiştir. Bu yenilgi, yüzyıllar boyunca özellikle Sırp Ortodoks Kilisesi tarafından mitolojik öğeler katılarak yaşatılmıştır.[2]

Osmanlı–Rus Savaşı’nda (1877–78) Osmanlı Devleti’nin yenilmesi sonucunda, 1800’lü yıllarda önce Manastır, sonra Sofya vilayetleri içinde kalmış olan Kosova, 1878 Ayastefanos (Yeşilköy) Anlaşmasıyla vilayet konumuna getirilmiştir. Berlin Konferansı (1878) ile Kosova’nın büyük bir kısmı (Mitrovitsa ve Priştina) bu anlaşmayla bağımsız olan Sırbistan ve Karadağ’a bırakılmıştır.

Kosova, Balkan Savaşları’nın sonuna kadar Osmanlı hakimiyetindedir. Savaş sonunda Türk orduları Kosova’yı Sırplara terk etmek zorunda kalmıştır. Balkanlardaki karışıklıktan faydalanan Arnavutluk, 28 Kasım 1912’de bağımsızlığını ilan etmiştir ve1912– 13 Balkan Savaşları neticesinde Sırbistan, topraklarını 40.000 km2 kadar genişletmiş, Kosova, Makedonya ve Sancak bölgelerinin işgaliyle 1.600.000 kişilik yeni bir nüfusa da sahip olmuştur.

Osmanlı Balkan Savaşları’nı kaybettikten sonra geri çekilmek zorunda kalınca, 1913’te yapılan Londra Büyükelçiler Konferansı’yla, korumasız kalan Arnavut toprakları parçalandı ve Arnavut nüfusun yaşadığı Kosova’nın Sırbistan’a verilmesine karar verildi.

II. Dünya Savası sırasında Yugoslavya Alman işgaline uğrayınca, Kosova toprakları da işgal altında kalmıştır.Arnavutluk Komünist Partisi Lideri Enver Hoca, Yugoslav Komünist Partisi Lideri Josip Broz Tito ile ittifak kurarak, Almanlara karşı birlikte savaşmışlardır. Bu savaşa Yugoslavya içerisindeki Arnavutların da katılmasını talep eden Tito, bunun karşılığında Kosovalı Arnavutlara eğer isterlerse, Arnavutluk ile birleşebileceğine dair söz vermiştir. Ancak Almanlar yenildikten sonra Yugoslav Komünist Partisi Kosova bağımsızlığına karşı çıkmıştır. 1981 yılında Arnavut gazetesi “Zer-i Populit” yayınlamış olduğu bir yazıda, Tito’nun 1946 yılında, Enver Hoca’ya, “Kosova’nın Arnavutluk’a ait olduğunu ve Kosova’nın Arnavutluk’a geri verileceğini, ancak Kosova’nın Arnavutluk’a verilmesi için zamanın uygun olmadığını, Sırpların henüz böyle bir şeyi kabullenmeye hazır olmadığını söylediğini” yazmıştır.Tito’nun Kosova Arnavutlarını Enver Hoca vasıtasıyla kendi tarafına çekme politikası nedeniyle Kosova Arnavutlarının bir kısmı da Partizanların yanında Alman işgaline karşı savaşmıştır. Ancak Enver Hocaya verildiği iddia edilen vaat hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. II. Dünya Savaşı sonunda Tito’nun önderliğinde Partizanlar Kosova’ya hâkim olmuşlardır. [3]

Tito ve sosyalist liderliğin oluşturduğu Yugoslavya'da Kosova'ya 1946'da sınırlı yetkilere sahip Sırbistan’a bağlı "özerk toprak" statüsü verilmiştir.Fakat Tito’nun 4 Mayıs 1980’de 81 yaşındayken ölümü, sadece Kosova için değil tüm Yugoslavya için farklı ve yeni bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur. Tito’nun ölümü Yugoslavya’nın tarihindeki dönüm noktalarından biridir. Tito’nun ölümüyle birlikte önemli bir denge unsuru ortadan kalmış, ülkenin değişik cumhuriyetleri arasında entegrasyonu amaçlayan kurumlar gücünü yitirmeye başlamıştır. 1980 yılından, Yugoslavya’nın dağılmasına kadar geçen süre içinde ekonomik sorunlar ve etnik gruplar arasında giderek artan milliyetçilik akımları ülke bütünlüğünün önünde en önemli sorunları oluşturmuşlardır. Ekonomik çıkmazlar, Sosyalist Yugoslavya döneminde kesin bir çözüme bağlanamamış, tarihsel kökeni olan etnik uyuşmazlıkların tekrar daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmalarına yol açmıştır.Ancak Tito yönetiminin kontrol altında tutabildiği sorunlar, Tito’dan hemen sonra krize dönüşmüş, tüm Yugoslavya, 1973 petrol krizinden kaynaklandığı düşünülebilecek ekonomik kriz ile karşı karşıya kalmıştır. Enflasyon %2.500’e kadar ulaşmış, bu krizin faturası en ağır biçimde ülkenin en fakir bölgesi Kosova’ya yansımıştır.

Tito ölür ölmez Sırplar, Kosova’ya döndüler. Bu yöneliş,Yugoslavya’nın, kendi yıkılışına doğru bir yönelişe dönüşecekti. [4] Tito ölür ölmez Sırplar, bekledikleri anın geldiği inancıyla Kosova’ya yönelmelerinin sonunda Arnavutlar kaçınılmaz bir şekilde, bir var olma mücadelesine girmişlerdir. Kaldı ki Sırplar, daha Tito ölmeden önce, yaşlılığından yararlanarak hazırlıklara başlamışlar ve bu çerçevede Yugoslav ordusunun % 80’ini ele geçirmekle, daha işin başında iyi bir avantaj yakalamışlardı.

1989’da Yeni Yugoslavya’nın devlet başkanı Slobodan Miloseviç oldu ve Kosova’nın özerkliğini aynı yıl kaldırdı. Hamasi bir siyaset izleyen Miloseviç, yer yer Arnavut karşıtı söylemler ile polis devlet inşası yolunda iki otonom yapıyı kaldırdığını açıkladı. Kosova kendi içerisinde aydınlar tarafından anayasasını kabul edip cumhuriyetini ilân etse de başarılı olamadı. 28 Aralık 1989’da Kosova’nın ilk siyasi partisi Kosova Demokratik Ligi (LDK), İbrahim Rugova liderliğinde kuruldu.Nisan 1992’de Bosna Hersek’te üç buçuk yıl kadar sürecek savaş başladı. Rugova aynı yıl 24 Mayıs’ta cumhurbaşkanı seçildi.

1991 yılında Slovenya (25 Haziran), Hırvatistan (25 Haziran), Makedonya (8 Eylül) Yugoslavya’dan ayrıldılar. 1991 yılında ilan ettiği bağımsızlık kararının ardından Sırbistan’ın fiilen işgaline uğramış olan Kosova’nın, Dayton Barış Andlaşması süreci içine alınmaması ve Batılı devletlerce Badinter Tahkim Komitesi kararları gereğince bağımsız bir devlet olarak tanınmaması, bölgede var olan sorunu sadece ötelemiştir. 1995-1997 yılları arasında yaşanan süreçte İbrahim Rogava liderliğinde silahlı çatışma yerine pasif direniş tercih eden ama bundan bir sonuç alamayan Kosovalı Arnavutların 1997 yılından itibaren sivil itaatsizlik yerine, Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) içinde, Sırplara karşı silahlı mücadeleye başlaması iç savaşı doğurmuştur.[5]

Uluslararası Temas Grubu (ABD, Rusya Federasyonu, Fransa, İtalya, İngiltere ve Almanya) İç savaş sürerken, Miloseviç’in başında bulunduğu Belgrad yönetiminin Arnavutlara karşı eylemlerinin soykırım derecesinde insan hakları ihlallerine ulaşması neticesinde Dünyanın dikkati son 10 yıl içinde 3. kez bölgeye çevrilmiştir. İlk olarak Bosna-Hersek iç savaşı sırasında oluşturulan bir araya gelerek, Sırbistan’ı uyaran sert bir açıklama yapmıştır. Fakat kısa bir süre sonra Rusya Federasyonu’nun, Sırbistan’ın yanında yer alması, AB üyesi devletlerden Almanya, Fransa ve İtalya’nın da askeri bir operasyon fikrine destek vermemesi sonucunda Uluslararası Temas Grubu’nun etkisi azalmış ve konu özellikle ABD ve İngiltere’nin girişimleri sonucunda BM bünyesinde görüşülmeye başlanmıştır.Rusya F. ve Çin’in itirazlarına rağmen BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan görüşmeler neticesinde ilk olarak 31 Mart 1998 tarihinde 1160 sayılı karar alınmıştır. Bu karar çerçevesinde: •Yugoslavya’nın egemenlik ve bütünlüğüne, tüm BM üyesi devletlerce saygı gösterilmesi yükümlülüğüne dikkat çekilmiş; •Kosova’da meydana gelen olayların, BM Kurucu Andlaşması’nın VII. Bölümü bağlamında değerlendirildiği belirtilmiş; •İlgili bölüm hükümleri uyarınca uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması amacıyla Kosova dâhil Yugoslavya Federal Devleti’ne silah ambargosu uygulanmasına karar verilmiş; •Belgrad yönetiminin, diyalog yoluyla siyasi bir çözüme varması için derhal Kosova bölgesinin siyasi statüsünü belirlemesi gerektiği belirtilmiştir. Kararın sonunda ise hem Kosova Arnavut topluluğuna hem de Belgrat yönetimine bu bağlamda uygulanması beklenen tedbirler açıklanmıştır.[6]

BM’nin bu kararının ardından, AB ve ABD’nin Kosova’da taraflar arasında anlaşma sağlanmasına yönelik çabalarının sonuçsuz kalması ve bölgede çatışmaların iyice şiddetlenmesi üzerine, Kosovalı Arnavutların lideri İbrahim Rugova, 5 Haziran’da Sırp heyeti ile yapılan görüşmeleri durdurma kararı almış ve Sırp polisi bölgeden çekilinceye kadar temasta bulunmayacağını açıklamıştır. Taraflar arasındaki barış görüşmelerinin bu şekilde kopması ise başta ABD olmak üzere AB üyesi devletlerin bölge için daha somut adımlar atmalarını zorunlu hale getirmiştir. Bu kapsamda BM Güvenlik Konseyi tarafından 23 Eylül 1998 tarihinde 1199 sayılı karar alınmıştır. Kararda Sırp güvenlik kuvvetleri ve Yugoslavya Ordusu aşırı ve ayrım gözetmeyen kuvvet kullanımından dolayı kınanırken, Kosova Arnavutlarına da terörist hareketleri kınama ve terörizmi siyasi hedeflere varmak için bir araç olarak kullanmama çağrısı yapılmıştır. Kararın sondan bir önceki paragrafında ise 1998 tarihinde alınan 1160 sayılı kararda talep edilen somut tedbirlerin alınmaması halinde, bölgedeki barış ve istikrarın kalıcılığı ya da yeniden tesisi için, belirtilen önlemler dışındaki hareket ve tedbirlerin göz önünde bulundurulacağı açıklanmıştır. 1199 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının alındığı gün Portekiz’in Vilamoura kentinde yapılan NATO toplantısında ise İttifakın, Kosova’ya yönelik stratejisi tartışılmış ve hava gücünün kullanılmasına karar verilerek, hava operasyonu için bir hazırlık uyarısı (ActivationWarning) yayınlanmıştır.

Ekim ayına gelindiğinde ise Kosova’da diplomasi trafiği artmış, başta ABD olmak üzere bazı batı Avrupalı devletlerin çabaları çatışmaların başladığı Şubat 1998’den bu yana ilk kez olumlu bir sonuç vermiştir. Bu süreç sonucunda Sırbistan Devlet Başkanı Miloşeviç ile BM Temsilcisi Hoolbroke arasında 12 Ekim 1998 tarihinde bir anlaşmaya varılmıştır. Bu anlaşma uyarınca; Kosova’daki Sırp birliklerinin sayısının eski seviyesine indirilmesini takiben bölgeye 2000 kişilik bir uzman heyetinin konuşlandırılması kararlaştırılmıştır. YFD’nin, NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı ve AGİT ile ayrı ayrı yaptığı bu anlaşmalar, BM Güvenlik Konseyi tarafından da 24 Ekim 1998 tarihinde alınan 1203 sayılı kararla olumlu karşılanmıştır.[7] Bu antlaşma ile Kosova’da barış rüzgârlarının esmeye başladığı sanılırken Aralık ayı başlarında Arnavutlara karşı başlatılan yeni saldırılarla antlaşma ihlal edilmiştir. Batılı devletlere, YFD’ ye yönelik ciddi bir müdahale fikrini düşündürten en önemli olay ise 18 Ocak 1999 tarihinde Priştina’nın 25 km güneyindeki Racak Köyü’ne saldıran Sırp askerlerinin 45 sivili öldürmesi ve AGİT’in bölgede yaptığı denetimler sonucunda Sırpların silahsız sivillere karşı katliam yaptıklarını belgelemesi olmuştur.Ancak bu katliama rağmen, AB üyesi devletler sadece diplomatik boyutta tam bir görüş birliği içinde hareket edebilmişlerdir. Daha net bir ifade ile vurgularsak, AB üyesi devletlerden İngiltere ve Almanya bir askeri operasyonu desteklerken, Belçika, Lüksemburg, Hollanda Fransa, İtalya, Yunanistan çözüm sürecinde diplomatik yöntemlerin tamamlanmadığını ve BM tarafından açık bir yetkilendirme olmadığını ileri sürerek, NATO kapsamında yapılacak olan bir askeri operasyona karşı çıkmışlardır. Belirttilen bu nedenden dolayı AB, Uluslararası Temas Grubu’nun kurulmasını desteklemiştir. Uluslararası Temas Grubu ise 6–14 Şubat tarihleri arasında Sırp ve Arnavut temsilcilerini Rambouillet’te bir araya getirerek, tarafların onayına bir çözüm planı sunmuştur. Bu plana göre Sırp birlikleri, Sırp polisi ve Sırp yönetimi Kosova’dan kademeli bir şekilde çekilecek; bu kuvvetlerin yerine 30.000 kişilik bir NATO gücü Kosova’ya yerleşerek güvenlik ve denetimi sağlayacaktır. Daha sonra ise Kosova seçimlere hazırlanacak, seçimleri müteakiben yeni hükümet kurularak yönetimi ele alacak, bu yeni yönetimde Sırplara her türlü azınlık ve yönetimde temsil hakkı tanınacak ve yeni yönetim 3 yıllık bir geçiş döneminden oluşacaktır. Arnavutlar, özellikle belirttiğimiz son unsura karşı çıkarak, 3. yıldan sonra bağımsızlık yolunda adım atılabilmelerine imkân tanınmasını talep etmişlerdir. Batılı devletler bu istemi tam olarak kabul etmemelerine rağmen, Sırp rejiminin yeniden ve işgalci bir tarzda Kosova’ya müdahalede bulunarak denetim kurmasına izin verilmeyeceğine dair Arnavutlara garanti vermişlerdir. Görüşmelerin başlangıcında Sırplar antlaşmayı kabul edecekmiş gibi bir tutum sergiledilerse de 15 Mart’ta düzenlenen görüşmelerin ikinci turunda Sırp tarafının uzlaşmaması ve Richard Holbrooke’un Miloseviç’i son dakika anlaşmasına ikna edememesi sonucunda 24 Mart 1999 tarihinde NATO güçleri bölgeye ilk hava saldırısını düzenlemiştir.

NATO’nun 77 gün süren bu müdahalesi sonucunda Kosova Savaşı, Yugoslavya Federe Devleti ile Rusya Federasyonu ve AB temsilcileri arasında 3 Haziran’da imzalanan Kosova Barış Anlaşması ve bu Anlaşma temel alınarak, NATO ile Yugoslavya Federe Devleti arasında 9 Haziran’da imzalanan Askeri Teknik Anlaşma (Military Technical Agreement) ile sona ermiştir.

BM Güvenlik Konseyi’nde ise 10 Haziran 1999 tarihinde 1244 sayılı karar alınmıştır. Bu kararda belirtilen hedefler doğrultusunda öngörülen geçici dönemde, güvenliği sağlamak ve bölgenin yönetimini üstlenmek amacıyla BM Kosova için Geçici Yönetim Birimi (UNMIK-United Nations Interim Administration Mission in Kosovo) kurulmuştur.

Kaynakça

  1. Dünya Bankası.9 Ocak 2018 tarihinde https://data.worldbank.org/country/kosovo adresinden erişilmiştir.
  2. Gülüç,Kaan. KOSOVA SORUNU:TARİHÎ OLAYLAR ÇERÇEVESİNDE KISA BİR DEĞERLENDİRME
  3. Baş,Numan.(2009).Kosova Sorununun Ortaya Çıkışı ve Balkanlar Üzerine Etkileri.
  4. Şavaş,Hüseyin (2001).Dünü ve Bugünüyle Kosova Sorunu.C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi Mayıs 2001 Cilt : 25 No: 1
  5. Oran Baskın.(2001) Türk Dış Politikası, Cilt II.İstanbul: İletişim Yayınları,ss. 509
  6. BM Güvenlik Konseyi’nin 1160 sayılı Kararı için bkz.; http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1160(1998) adresinden 11.02.2018 tarinde erişilmiştir.
  7. BM Güvenlik Konseyi’nin 1203 sayılı Kararı için bkz.; BM Security Council http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1203(1998) adresinden 11.02.2018 tarihinde erişilmiştir.