Feminizm

TUİÇ Sözlük sitesinden
Ozge (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 16.43, 27 Mart 2018 tarihli sürüm
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Toplumlarda feminist taleplerin ifadesini bulmasının tarihi Eski Çin'e kadar geriye götürülebilirse de, bu talepler Mary Wollstonecraft'ın Kadın Haklarının Bir Müdafası'na kadar geliştirilmiş bir siyasi teori tarafından desteklenmemiştir.Esasen, 1840'lar ve 1850'lerde kadınların oy hakkı hareketinin 'ilk dalga feminizm' adı altında ortaya çıkışına kadar feminist fikirler geniş kitlelere ulaşmış değildi. 20.yy'ın başlarında, Batılı ülkelerin çoğunda kadınlara oy hakkı hareketinin başarıya ulaşması, kadın hareketini başlangıçtaki amacından ve örgütleyici ilkesinden yoksun bırakmıştır. Ancak 1960'larda 'ikinci dalga feminizm' ortaya çıktı. Bu yıllarda, büyüyen Kadının Özgürlük Hareketi'nin (WLM) talepleri daha radikal, hatta kimi zaman devrimciydi.Feminist teori ve doktrinler birbirinden farklıydı; ama onların ortak özelliği, hangi yolla olursa olsun, kadının sosyal rolünü geliştirmeye ilişkin ortak arzularıydı.Dolayısıyla feminizmin başlıca temaları, ilk olarak, toplumun cinsel veya gender(toplumsal cinsiyet) eşitsizliğe karakterize edebileceği; ikinci olarak ise, erkek iktidarını yansıtan bu yapının yıkabileceği ve yıkılması gerektiğiydi. Birbirleriyle çelişen en azından üç feminist gelenek teşhis edilebilir. Wollstonecraft ve Betty Friedan gibi liberal feministler, kadının ikinci planda olmasını, toplumda hakların ve fırsatların eşitsiz dağıtılmasıyla açıklama eğilimindeydiler.Bu 'eşit haklar feminizmi' temelde reformisttir.Bu hareket, 'özel' veya ev içi hayatı yeniden düzenleme amacından çok 'kamusal' alanın reformuyla, yani kadının hukuki ve siyasi statüsünün yükseltilmesi ve onların eğitim ve kariyer durumlarının geliştirilmesiyle ilgiliydi.Buna karşılık sosyalist feministler, kadınların örneğin ev içi emekte erkek işçilerin yükünü hafiflettikleri, kapitalist işçi nesillerini yetiştirdikleri, eğitimlerine yardımcı oldukları ve emek ordusunun yedek kuvvetleri olarak faaliyet gösterdikleri bir yer olarak aile veya ev hayatıyla sınırlandırılmış iktisadi önemine dikkat çekerek, genellikle kadının ikinci planda olmasıyla kapitalist üretim biçimi arasındaki bağlantıya vurgu yapıyorlardı. Ancak ikinci dalga feminizmin ayrıcı vasfı, geleneksel siyasi doktrinlerinden gelmeyen bir feminist eleştirinin ortaya çıkışının, özellikle de radikal feminizmin bir ürünü olmasıdır. Radikal feministler, gender ayrımının toplumdaki en temel ve en önemli bölünmeyi ifade ettiğine inandılar.Onların gözünde, tarihi ve çağdaş tüm toplumlar patriarşi ve Kate Millett'in (1969) ifadeleriyle, 'nüfusun yarısı olan erkekler tarafından denetim altında tutulduğu' kurumlarla nitelenebilirdi.Bu yüzden radikal feministler, cinsel bir devrime, özellikle şahsi, ev içi ve aileyle ilgili hayatı yeniden yapılandıracak bir devrime ihtiyaç olduğunu ilan ettiler.Bu bağlamda radikal feminizmin ayrıcı sloganı şahsi olan siyasidir şeklindedir. Ancak radikal feminizmin sadece aşırı biçimi erkeği bir 'düşman' olarak tasvir eder ve kadının erkek toplumundan çekilmesine ve kimi zaman siyasi lezbiyenlikle ifadesini bulan bir duruşa ihtiyaç olduğunu ilan eder. [1]


Uluslararası İlişkiler teorileri alanında feminizm, toplumsal cinsiyet kavramını ele almaktadır. Buradaki toplumsal cinsiyet kavramı, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıklar yerine öğrenilen, toplumsal sosyalleşme sürecinde kazanılan, bireyden bireye ve kültürden kültüre değişebilen bir anlamı ifade etmektedir. Feminizm teorisi, Machiavelli'nin Prince, Hobbes'un Leviathan veya K. Waltz'un Man, The State and War isimli çalışmaları incelemekle yola çıkar ve bu eserlerde gücü elinde tutan karakterlerin erkeksi özelliklerle, sorunlu alanların ise dişil özelliklerle yansıtılmasına karşı eleştiri olarak ortaya çıkmıştır. Kadının rolünün sınırlı kaldığı ve gelişimlerinin veya değişimlerinin dikkate alınmadığı bu yaklaşım feministlerin eleştiri noktalarından biridir. Bu kapsamda Uluslararası İlişkiler disiplininde feminist yaklaşımlar 1980'li yılların sonu ve 90'lı yılların başında görülmeye başlanmıştır. Ann Tickner, Sandra Harding, Cynthia Enloe, Christine Slyvester bu kuramda önde gelen isimleri oluşturmaktadır [2].


  1. Heywood, Andrew, Siyaset, çev.: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, Anakara: Adres Yayınları, 18. Baskı, 2017.
  2. Tür, Ö. & Koyuncu, Ç. (2014). Uluslararası İlişkilerde Toplumsal Cinsiyet. Küresel Siyasete Giriş, Ed. Evren Balta. İletişim Yayınları