David Hume

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
David Hume

David Hume (1711-76), İskoç filozof, ekonomist ve tarihçi. Edinburgh şehrinde doğdmuştur. Yoksul bir ailenin ferdi olan ve 2 yaşındayken babasını kaybetmiş olan Hume, annesinin üstün desteği ile iyi bir eğitim alma imkanına sahip olmuştur. Ağabeyi Edinburgh Üniversitesi'ne başladığında Hume, sadece 10 veya 11 yaşında olmasına rağmen onunla birlikte o da eğitim almaya başlamıştır. Üniversitede Latince ve Yunanca okumuştur. Ayrıca tarih ve edebiyat, antik ve modern felsefe, matematik ve doğa felsefesinde de öğrenim görmüştür. [1]

Hume, bir dönem Fransa'ya taşındı ve en çok Descartes ve Mersenne'nin bir asır önce eğitim gördüğü Cizvit Koleji ile tanınan bir köy olan La Flèche'ye yerleşti. Burada Fransız ve diğer kıta yazarlarını, özellikle Malebranche, Dubos ve Bayle'yi okudu. 1734'te, henüz 23 yaşındayken, “İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme” adlı eserini yazmaya başladı. Hume, “İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme” adlı eserini basıma hazırlamak için 1737'de İngiltere'ye döndü. 1763'te Hume, İngiltere'nin Fransa Büyükelçiliği'nin özel sekreterliğinde görev almaya başladı. Paris'te kaldığı üç yıl boyunca Büyükelçilik Sekreteri olarak görev yaptı. Hume, 1769'da Edinburgh'a döndü. 1775 yılında Hume'a bağırsak kanseri teşhisi kondu. 1776'daki ölümünden önce, en tartışmalı eseri “Tabiî Din Üzerine Diyaloglar”ın ölümünden sonra yayınlanması için düzenledi ve kısa bir otobiyografi olan “Kendi Hayatım”ı yazdı.


David Hume Felsefesi

David Hume, erken modern dönem olarak bilinen inanılmaz derecede üretken çağın en büyük filozoflarından biriydi. Hume, insanın her şeyi algı yoluyla bildiğini söylemiştir. Ona göre, bilincin içindekiler, fikirler (ideler) ve izlenimler (duyulara) olmak üzere ikiye bölünmüştür. Bu ikisi canlılık açısından birbirinden farklıdır. İzlenimler söz konusu olduğunda, hisleri ve etkileri anlaşılır. İzlenimler daha canlıdır ve duyusal deneyim sırasında ortaya çıkar. Duyusal deneyimden sonra geriye kalan şey idelerdir. Bir anlamda ideler izlenimlerimizin kopyalarıdır. İdeler, izlenimlerden daha az canlı olan hatırlama ve hayal gücü unsurlarıdır. Dış dünyanın duyular aracılığıyla algılanması, zihindeki her şeyin, tüm izlenimlerin, kavramların ve düşüncelerin temelidir. Bu algılarda belirli özellikler bulunduğunda bunlar birbirleriyle birleşirler. Böyle bir konsolidasyon faaliyetinin sonucu olarak, daha karmaşık düşünceler ve bilgiler ortaya çıkar. Hume'a göre, deneyimlediğimiz şeyler hakkında izlenimlerimiz var olur ve zihnimiz bu izlenimleri idelere (fikirlere) dönüşür. Başka bir deyişle, zihinlerimiz, mevcut fikirlerimizi yeni yollarla birleştirerek veya mevcut fikirlerimizin bileşenlerini karıştırarak deneyimin bize zaten vermiş olduğu bileşenlerden yeni fikirler yaratabilir; ancak tamamen yeni fikirler oluşturamayız. [2]

Newton'un doğa modeline uygun bir insan bilimi kurmak ve bu amacı bilimsel ve deneysel bir akıl yürütme yöntemiyle insan alanına ve insan zihnine uygulamaya çalışan Hume, pozitivist felsefe üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Özellikle duyusal izlenimde karşılığı olmayan bir fikrin epistemik bir anlamı olmadığını, tüm anlamlı fikirlerin / kavramların bir izlenimden alınması gerektiğini belirten bu ilke, mantıksal pozitivistlere bilginin sınırlı olduğu ve deneyimlemek ve deneyimi aşan herhangi bir iddianın bilgi olamayacağını konusunda ilham vermiştir. Hume, etik düşünce açısından da önemli bir yere sahiptir. Diğer bir deyişle, ahlakı tamamen bilimsel yöntemle, psikolojik ve sosyolojik gerçeklere dayalı olarak açıklama girişimi ve ahlak anlayışına akıldan çok duygulara dayalı yaklaşımı, liberalizmin etik görüşü olan faydacılık fikrini etkilemiştir. [3]

Hume'a göre, tüm bilimler şu ya da bu şekilde insanlarla az ya da çok ilişkilidir. İnsana uzak görünen matematik, doğa felsefesi, doğal din gibi bilim veya disiplinler bile bir şekilde insan ve insan doğasıyla bağlantılı olmak zorundadır. Çünkü bu bilimlerin yolu insanı tanımaktan geçtiği gibi, bu bilimlerin elde ettiği bilgilere de tamamen insan bilgisinin gücü ile ulaşılabilmektedir.

Hume, özel mülkiyetin doğal bir hak olmadığına inanır. Hume, kaynakların sınırlı olduğu savunmuştur. Tüm mallar sınırsız ve serbestçe kullanılabilir olsaydı, özel mülkiyet haksız bir kurum olurdu. Hume ayrıca mülkiyetin eşitsiz dağılımına da inanıyordu; çünkü mükemmel eşitlik tutumluluk ve endüstri fikirlerini yok edecekti. Ona göre, mükemmel eşitlik böylece yoksullaşmaya yol açacaktır. [4]

Son olarak, Hume, ekonomik felsefesinin parasalcı olmayan bazı yönleri olmasına rağmen, istikrarlı bir özel sektörün sesli bir savunucusuydu. Ayrıca ağır vergilendirmenin çabayı artıracağına inanmıştır.


Eserleri

  • A Treatise of Human Nature (1739-1740, İnsanın Doğası Üzerine Bir İnceleme)
  • Essays Moral, Political and Literary (1742, Ahlak, Siyaset, Yazın Denemeleri)
  • An Enquiry Concerning Human Understanding (1751, İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma)
  • Political Discourses (1752, Siyasal Söylevler)
  • History of England (1754-1762, İngiltere Tarihi)
  • Natural History of Religion (Dinin Doğal Tarihi)
  • Dialogues on Natural Religion (Tabiî Din Üzerine Diyaloglar)
  • On Suicide and On The Immortality of The Soul (İntihar ve Ruhun Ölümsüzlüğü Üstüne Deneme)


Ayrıca Bakınız

David Hume hakkında: https://youtu.be/HS52H_CqZLE



  1. https://www.britannica.com/biography/David-Hume
  2. Millican, P (ed.) 2007, An Enquiry concerning Human Understanding, D. Hume, New York: Oxford University Press.
  3. Çıvgın, A. G. (2013). David Hume: Felsefe ve Metafiziğin Mahiyeti.
  4. Stewart, J. B. (2014). Opinion and Reform in Hume's Political Philosophy. Princeton: Princeton University Press. pp. 163–64.