ABD ve NATO'yla İlişkiler

TUİÇ Sözlük sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Türkiye'nin NATO'ya girişinden sonra da Amerika ile olan ilişkiler, yoğun bir şekilde devam etmiştir. Bunun en büyük belirtisi 23 Haziran 1954 tarihinde Türkiye ile Amerika arasında bir anlaşma imzalanmasında da görülmekteydi. Bu anlaşmanın uzun adı şu şekildeydi: Türkiye'de vazifeten bulunan bütün Amerika Birleşik Devletleri askeri personeline Kuzey Atlantik anlaşmasına taraf devletler arasında kuvvetlerin statüsüne bir sözleşmenin tatbik edileceği hususunda Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasında alt edilmiş olan anlaşmadır. Bu anlaşmanın oldukça önem taşıyan önemli maddeleri şunlardı: 1.Türkiye'de vazifeten bulunan bütün Amerika Birleşik Devletleri askeri personeline tatbik olunacağı hususunda iki hükümet mutabıktırlar.2. Türk Hükümeti'nin yukarıda adı geçen askeri personele ait hareket emirlerinin Türk makamlarınca tasdik edilmesini talep eylemeyecekleri ve müşekkel birliklerin Türkiye'ye Amerika Birleşik Devletleri makamlarının keyfiyeti salahiyetli Türk makamlarına önceden tebliğ edecekleri hususunda mutabık kalınmıştır. 3. Maddeye göre: Askeri personelin yakınları ve Kuvvetler Statüsüne Dair Sözleşme de belirtilen sivil unsurlar bu sıfatların açıklayan geçerli bir pasaport göstererek Türkiye'ye serbestçe girebileceklerdi. [1]

1950 yılından itibaren Soğuk Savaş Kore'de sıcak çatışmaya dönüştü. 10 Mayıs 1948 tarihinde Amerika'nın etkisinde Güney Kore Cumhuriyeti, Sovyetlerin desteklediği Kuzey Kore Cumhuriyeti kuruldu. Sovyetler Birliği Çin'in de desteği ile Amerika'yı Uzak Doğu'dan atmayı düşündüğünden 25 Haziran 1950 tarihinde Kore Savaşı başlamıştı. Türkiye'nin NATO'ya girişinde etkili olan bu savaş 1953 yılında sona erdi.

Amerika, Sovyetler Birliği ve Çin'e karşı Kuzey Kuşağı Savunma Projesi ile Avrupa'dan Uzak Doğu'ya kadar uzanan ittifaklar kurmak istedi. Bu amaçla 8 Eylül 1954 tarihinde SEATO (Güneydoğu Asya Antlaşma Teşkilat) kuruldu. Bu paktı NATO’ya bağlamak amacıyla Amerika, 2 Nisan 1954 tarihinde Türkiye-Pakistan Dostluk ve işbirliği Antlaşması ve 24 Şubat 1955 tarihinde Bağdat Paktı kurulmasına destek verdi. Amerika ve Sovyetlerin oluşturdukları ittifaklar sistemiyle yayılan soğuk savaş 1955 yılından itibaren Orta Doğu'ya sıçramış oldu. Amerika, 1957 yılında Eisenhower Doktrini ile Orta Doğu'da Sovyet yayılmasına karşı çıkmış, Sovyetler Birliği'nin Orta Doğu'da bir süper güç olarak bölgede yer almasından sonra, Orta Doğu'da bir askeri güç dengesi yaratmak için Türkiye, Yunanistan, Pakistan ve Irak, Eisenhower Doktrini'ni kabul ederken Suriye ve Mısır ise karşı çıkmışlardı.

1957 yılından sonra Türkiye'nin Amerika ile olan ittifakları bazı sorunların yaşanmasına da neden oldu. Bunlar arasında Sovyetler Birliği'nin uzay arasında U-2 ve Küba Füzeleri Krizi önemlidir. 1957 yılında Sovyetler Birliği’nin uzay çalışmaları önemli derecede artmış ve Amerika'yı bazı uzay ve havacılık teknolojilerinde geçmişti. Amerika, Sovyetlerin askeri faaliyetlerini gözlemek Almanya ve Türkiye U-2 uçaklarını yaptı. Bu uçakların üsleri İngiltere, Japonya, Almanya ve Türkiye’de idi. Uçaklardan bir tanesi 1 Mayıs 1960 tarihinde Adana İncirlik Havaalanı’ndan kalkarak, Pakistan ve oradan da Sovyet hava sahasında arızalanarak düşmesi, önemli sorunlara yol açtı. Olaydan sonra Sovyetler Birliği, Türkiye’yi tehdit eden açıklamalarda bulunmuş, Türkiye ise uçağın Pakistan üzerinden uçuş yaptığını açıklayarak kendini savunmuştu. Nihayet, 25 Mayıs 1960 tarihinde bu uçakların uçuşları yasaklandı. [2]

Amerika'nın 1962 yılında Sovyetlere ait Küba'daki füzelerin sökülmesini istemesi iki devlet arasında gerginliğin yaşanmasına neden oldu. Sovyetler Birliği bu füzelerin kaldırılmasına karşılık Türkiye'deki Jüpiter Füzelerinin kaldırılmasını şart koşmuştu. Amerika’nın Türkiye’deki füzeleri kaldırması, Türkiye'nin Amerika'ya karşı güvenini zedelenmişti. [3] Amerika ile Türkiye arasındaki ilişkileri zedeleyen diğer önemli nokta da Kıbrıs Meselesinde Amerika'nın Türkiye'ye karşı göstermiş olduğu aleyhteki tavırlardır. Amerika Birleşik Devletleri başkanı Lyndon B. Johnson tarafından Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye 5 Haziran 1964 tarihinde gönderilen mektup oldukça tartışma konusu olmuştu. Konu Meclis gündemine de taşınmış, muhalefet partileri mektubun içeriğinin açıklanması konusun problemi tartışma içerisine girmişlerdi. Amerika Birleşik Devletleri, bu mektupla Kıbrıs problemi yüzünden Türk-Yunan savaşının çıkmasını önlemek arzusundaydı ve Türk- Yunan hükümetlerine farklı yollarla iletmekteydi.

O dönemde Batı Bloku içerisinde yer alan Türkiye, bu mektup sayesinde bağımsız politikalar geliştirme konusunda sıkıntılar yaşanabileceğini görmüş, Amerika’nın bazı durumlarda kendisini yalnız bırakabileceğini anlamıştır. Nitekim bazı bu tarihten sonra Amerika ve Sovyet bloklar arasındaki yumuşamanın etkisiyle Türkiye, çok yönlü politikalar izlemeye başlamış, Sovyetler Birliği ile yakınlaşma süreci başlamıştır.

Türk-Amerikan ilişkileri, Türk kamuoyunun da yakın takip ettiği konuydu. Zira 13 Şubat 1965 tarihinde İnönü Hükümeti’nin gensoru ile düşürülmesi öncesinde Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Raymond Hare’nin muhalefet parti liderleriyle ayrı ayrı görüşmesi, hükümetin düşürülmesinde Amerika etkisi olduğu düşüncesi ortaya koymuştu. Her ne Amerika elçisi ve İnönü’nün bu durumu yalanlayan açıklamalarına rağmen, Amerikan büyükelçisinin telkinleriyle hükümetin düşürüldüğüne dair iddialar kamuoyunda günlerce tartışılmıştı.

Amerika ile Türkiye ilişkilerini kopma noktasına getiren olay 1974 Kıbrıs Barış Harekatından sonradır. Türkiye'nin Kıbrıs’a çıkartma yapmasının ardından Amerikan Kongresi, 5 Şubat 1975 tarihinde kabul ettiği 620 numaralı Yasa'yla Türk Hükümeti'ne yönelik bütün askeri yardımları, bütün savunma araçlarının ve hizmetlerinin satışını ve silah, mühimmat ve savaş araçlarının gönderilmesini durdurmuştu. Bu ambargo ile Amerika'ya göre Türk-Yunan dengesi yeniden sağlanmış oluyordu. Amerika, Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra bu dengenin Türkiye lehine değiştiğini düşünmekteydi. Kuşkusuz Türkiye'ye yönelik bu ambargonun uygulanmasında Amerika'daki Rum lobisinin etkisi oldukça fazlaydı ve Türkiye beklemediği bu durum karşısında hayli etkilenmişti. Ambargo kararı nedeniyle Amerika'nın Türkiye'de Rusya'ya karşı kullandığı askeri üslerdeki faaliyetleri de sona ermişti. Ambargo Türkiye’nin keşif ve istihbarat kaynaklarında önemli boşluklara yol açmanın yanında Türk Silahlı Kuvvetlerinde önemli bakım ve ikmal zayıflığı baş gösterdi. Ambargo 26 Eylül 1978 tarihinde kaldırılırken, Amerikan tesislerinde faaliyetlerin yeniden başlamasına 9 Ekim 1978 tarihinde izin verildi. [4]

Soğuk Savaş'ın son evresinde Türkiye-Amerika ilişkileri inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Türkiye'nin hassasiyet gösterdiği Kıbrıs Sorunu, 24 Nisan'ın sözde Ermeni Soykırımının olarak kabul edilmesini öneren bir karar tasarısının 1989 yılında Amerika Birleşik Devletleri Senatosu Adalet Komisyonunda kabul edilerek geçmesi, ilişkileri zedeledi Bununla birlikte Amerika, Türkiye için her zaman dost ve müttefik olma özelliğine dair söylemler, güncelliğini korudu. [5]

Türkiye ile Amerika ilişkilerinde 1990’ların en önemli sayılabilecek olayı, Irak'a karşı girişilen Çöl Fırtınası Harekatı 'nda yapılan iş birliğiydi. Bilindiği gibi, Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak orduları 1 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt'e saldırmış ve sonrasında lrak'a Amerikan müdahalesi gerçekleşmişti Körfez Savaşı olarak bilinen bu savaşta Türkiye, Irak’ın karşısında yer almış ve tamamen Amerika'yı desteklemiştir. Türkiye, bu savaşta Adana’daki İncirlik NATO üssü ile Türk topraklarını Irak'a karşı kullanmak isteyen Amerika'nın baskılarıyla karşılaşmış ve çoğunlukla bu baskılara boyun eğmiştir.

Körfez Savaşı, Türkiye'yi pek çok açıdan zor durumda bıraktı. Birincisi, Türkiye'nin %40 oranında petrol ihtiyacını karşıladığı Kerkük-Yumurtalık boru hattının kapanmasıyla uğradığı ekonomik zarardır. Diğeri ise Saddam'ın kuzey Irak Kürtlerine karşı girişti attan sonra yaklaşık 500.000 Peşmerge'nin sığınması, Türkiye'yi hayli zor duruma soktu. [6]

11 Eylül 2001 tarihinde Amerika'ya yapılan saldırı, dünyanın ilk gündem maddesi olmuştu. Saldırıdan kısa bir süre sonra Başbakan Bülent Ecevit, Amerikan halkına başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı. Ancak saldırıyı takip eden birkaç yıl içinde Amerika'nın önce Afganistan'a ve daha sonra kitle imha silahlarının varlığını sebep göstererek Irak'a yaptığı saldırı, Türkiye'yi pek çok açıdan olumsuz yönde etkiledi. 2003 yılında Türkiye Amerikan kuvvetlerine güney sınırlarından geçiş izni vermeyince Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasına neden oldu. [7] 1 Mart Tezkeresi olarak bilinen "Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının altı ay süreyle Türkiye'de bulunmasına ve muharip unsurların Türkiye dışına intikalleri için gerekli düzenlemelerin yapılmasına Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca izin verilmesine" ilişkin Başbakanlık tezkeresi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüştü. Kapalı oturumda oylanan Baş- bakanlık tezkeresine 533 üye katılmış; 264 kabul, 250 ret, 19 çekimser oy kullanılmıştı. Bu oylama sonucunda tezkerenin geçmemesi, Amerika'yı hayal kırıklığına uğratmış ve Amerika, Türkiye'nin aleyhine gelişebilecek bir takım olaylara göz yummuştur. [8]



  1. Namık Behramoğlu, Türkiye-Amerikan İlişkileri, İstanbul, 1973, s.88-89.
  2. Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt: I-I, s.599-602
  3. Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt: I-I, s.602-612
  4. Uslu, a.g.m., s.694-695.
  5. Çelebi, a.g.m., s.761.
  6. Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Cilt: I-I, s.884-891
  7. Enis Onulduran, ‘’Türkiye –ABD İlişkileri’’, Türk Dış Politikası 1919-2012, Barış Platin Kitap Ldt. Şti., Ankara, 2012, s.973.
  8. TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: 22, Cilt: VI, Yasama Yılı: 1, Tarih: 1.3.2003, s.133., Yılmaz, Salih. Baytal,Yaşar. Türkman, Sayim. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. 2. Basım. Ankara: Nobel Yayınları, 2014. s.387-389.